21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Aile politikası nasıl ortaklaştırdı?

Cumhuriyet'in kuruluşunda kadınlar "evde geleneğin sürdürücüsü olarak ulusal inşa"ya dahil oldular. 100 yıl sonra, AKP iktidarının kadın politikasının merkezinde de, ailenin inşasının durduğunu görmek hayli ilginç.

Akademisyen Serpil Sancar'ın "Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti: Erkekler Devlet, Kadınlar Aile Kurar" kitabı, 100. yıl dönümünde kutlamaların ve güzellemelerin yapıldığı "cumhuriyetin" kuruluş döneminde Kemalist iktidarın "kadın politikası"nın gerçeğini gözler önüne seriyor.

Modernleşme dönemi aynı zamanda Türk ulus devletinin de kuruluş süreciydi. Bu sürecin kadınların kurucu bir özne olarak merkezine oturtulduğu "modern aileler" ile gerçekleştirilmesi amaçlandı. Bu amaca bağlı olarak yapılanlar da bir kadın devrimi değil, ulus devletin inşasıydı ve tam da Sancar'ın kitabının adındaki gibiydi: "Erkekler devlet, kadınlar aile kurdu." Bu cümle de Kemalist iktidarın, "kadın politikası"nın özü, özeti.

Türk devletinin kuruluşundan 100 yıl sonra "kadın devrimi" olarak topluma sunulan, aslında kapitalist devletin ve onun burjuva toplumunun kuruluşu olan bu sürecin, kadınların eğitimi, meslek sahibi olması, evlilik, miras ve boşanma gibi konularda dini hukuk yerine medeni hukukun uygulanması, örtünme zorunluluğunun kaldırılması gibi sonuçları elbette kadınların lehine oldu. Bunların üzerinden atlayacak değiliz. Ancak ortaya çıkan bu sonucun nedenlerini de gözardı etmemek gerekiyor. Çünkü cinsiyetçilik, erkekliğin yüceltilmesi, devletin bir "baba" olarak halk karşısında konumlandırılması, Türkiye cumhuriyeti devletinin kurucu bir karakteri oldu; tek ulus, tek din, tek dil gibi.

Kadınlar, "ulus devlet inşasına katılarak toplumsal bir konum" elde etmeye çalıştılar.1 Ayrıca "Kadınlar kamusal alanda modernliğin sembolü ve savunucusu, evde geleneğin taşıyıcısı ve sürdürücüsü olarak ulusal inşa"ya dahil oldular.2

Ancak bu ulusal inşaya katılmanın bir bedeli de oldu; örgütsüzleştirilmek, yalnızlaştırılmak. Başka bir ifadeyle, kuruluşuna harç yapıldıkları devlet, kadınları yalnızlaştırdı.

Kısa bir hatırlatma yapalım: Nezihe Muhiddin ve 13 arkadaşı, 15 Haziran 1923 tarihinde Kadınlar Halk Fırkası'nı (KHF) kurdu. Henüz Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Fırkası (bugünkü adıyla CHP) kurulmamıştı bile. Yayınladıkları bildiride, siyasal hakların önemine de işaret ettiler. Aydın kadınlar, o günlerde çıkarttıkları kimi kadın dergilerinde de bu konuyu gündemde tuttu. Zaten KHF'nin bu talebi daha sonrasında, partinin başına bela olacak, süreç kapatılmasına kadar gidecekti. 1909 tarihli Seçim Kanunu'na göre "kadınların siyasi temsiliyeti"nin mümkün olmaması gerekçesiyle kadın partisinin kuruluşuna, başvurudan 8 ay sonra ret geldi. Bunun üzerine KHF, Kadınlar Birliği adıyla bir derneğe dönüştü.

Sonuç olarak, cumhuriyet, kadınların siyasal yaşama katılmasının önüne engeller çıkararak, yola koyuldu. Kadına biçilen rol bu kadardı; modern aileyi inşa etmek!

100 yıl sonra, AKP iktidarının kadın politikasının merkezinde de, ailenin inşasının durduğunu görmek hayli ilginç. Serpil Sancar'ın kitabında belirttiği gibi; "2000'li yıllarla birlikte 'aile odaklı modernleşme' yok olmadı, tersine bir modernleşme stratejisi olarak bu daha kökten biçimde yeni 'İslamcılık hareketleri' ve 'aile politikaları' ile eklemlenerek daha güçlü daha yaygın ve itiraz edilemez bir içerik kazandı."3

Faşist şeflik rejiminin, kayyum darbesiyle belediyelerde şiddet hattı, ilk adım istasyonu, kadın merkezi gibi kadınlara dair ne varsa kapatmasından İstanbul Sözleşmesi'ni gasp etmesine giden bu süreci, kadınlara yönelik bir örgütsüzleştirme planının parçaları olarak görmek çok önemli.

Adım adım faşist şeflik rejimini inşa eden AKP, toplumu da bu temelde dönüştürme, yeni toplumu kurma görevini, tıpkı cumhuriyetin kuruluşunda Kemalist iktidarın yaptığı gibi kadını merkezine oturttuğu aile ile yapmak istedi, istiyor. Bu dönüşüm kazasız belasız olması için hem toplumun hem de kadınların örgütsüzleştirilmesi şart. "Her koyun kendi bacağından asılır" ilkesi hayat bulmalı, dayanışma yok edilmeli, toplum sadaka kültürü ile devlete bağlanırken, kadınlar da "evdeki devlet" olan baba ya da eşe kul olmalı. Amaç ve plan bu.

Nafaka hakkını gasp etme hazırlıklarını da bu kapsamda düşünmek gerek. Zaten kadınların çok sınırlı olarak kullanabildikleri bu hak ortadan kaldırılırsa, kadınlar, şiddet yuvası evlilik ve şef tipi aile kurumuna mahkum olacak. Adeta çaresizliğe mahkum edilerek, o evliliğin tüm yükünü ömür boyu taşımak zorunda kalacak.

25 Kasım'da erkek şiddetine ve erkek devlet şiddetine karşı bir kez daha sokaklara çıkacak kadınların, alacakları örgütlü ve birleşik tutum, elbette, faşist şeflik rejiminin planlarını bozacak.

1 Serpil Sancar, Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, İletişim Yayınları, sayfa 28

2 a.g.y, sayfa 74

3 a.g.y, sayfa 22