21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | 2020 yılını kadınlar kazandı

Sadece bizim coğrafyamızda değil, 2020, dünyada kadınların, burjuva devletlerin gerici saldırılarına rağmen önemli kazanımlar elde ettiği bir yıl oldu.

AKP-MHP iktidarı, demokratik kitle örgütlerine "kayyum" yoluyla el koyabileceği yasal düzenlemeyi de yaparak 2020 yılını kapatıyor. Koronavirüs salgınının ilk başladığı günlerde ayrımcı İnfaz Yasası'nı çıkardı. Ardından Sosyal Medya Yasası ve Barolar Yasası geldi. Dikkatlerin İzmir depreminde olduğu günlerde işçi sınıfının kıdem tazminatı hakkını gasp etmeye çalıştı. Her olanağı faşist rejimini tahkim etmek için kullandı. Ancak bu saldırganlığa rağmen 2020 yılında kadın direnişi, iktidarın iki önemli planını bozdu.

Birincisi; İstanbul Sözleşmesi'ni -buna bağlı olarak 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu- çok istemesine rağmen yürürlükten kaldıramadı. AKP iktidarını, 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamak zorunda bırakan, erkek şiddeti karşısında yıllardır çeşitli araç ve biçimlerle mücadele eden kadın örgütleriydi. Kadın hareketi, bu kazanımını korumak için de çetin bir mücadele verdi. Kadınların sözleşme etrafındaki direnişi, AKP içinde de çatlak yarattı, Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın başkan yardımcısı olduğu KADEM ve AKP Kadın Kolları da İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye itiraz etti.

Saray rejimi, kadın direnişi karşısında geri adım atsa da kadınların bu kazanımını tamamen ortadan kaldırma planından henüz tamamen vazgeçmiş değil. Çünkü, kadınları, erkek şiddeti karşısında savunmasız bırakmak, erkek şiddetine "kaderi"ymiş gibi teslim olmasını sağlamak, "iyi bir eş ve anne"lik görevleri ile tanımlanan "makbul kadınlık" için önemli bir yerde duruyor. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik erkek şiddetinin bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak kabul edilmesini sağlarken, uluslararası düzeyde "toplumsal cinsiyet" tanımı yapıyor. Taraf devletleri, geleneksel cinsiyet rollerini yeniden tanımlamaya zorluyor. Bu da erkek egemenliğinin meşruiyet alanının daralması sonucunu getiriyor. İstanbul Sözleşmesi'nin en önemli özelliği, yalnızca evli çiftleri değil, resmi evlilik dışı tüm ilişkileri de kapsamına alması. "Eş/ebeveyn"in yanı sıra "partner" tanımı da yapıyor, partner şiddetini önlemek için de devlete yükümlülükler getiriyor. Ayrıca taraf devletin vatandaşı olmayan kadınlar da -hukuki statüsü ne olursa olsun göçmen kadınlar- şiddete maruz kaldıklarında İstanbul Sözleşmesi'nin hükümlerinin uygulanması gerektiği öngörülüyor. Kadınlar, mücadele ile kazandıkları bu haklarını mücadele ile korumayı başardı.

2020 yılında kadınlar, iktidarın, çocuk tecavüzcülerine af getiren düzenlemeyi yasalaştırmasını da engelledi. Diktatör Erdoğan, 2020 yılına, yasayı çıkarmaktaki kararlılıklarını 16 Ocak'ta yaptığı bir açıklama ile deklere ederek girmişti. Çıkarmak istedikleri yasa, kız çocuklarına tecavüz eden erkeklerin, "şikâyet olmaması" ve "aradaki yaş farkının 10'u geçmemesi" durumunda cezanın affedilmesini öneriyordu. Sonra yaş sınırının 15 olarak belirlendiği basına yansımıştı. Erdoğan iktidarının, kız çocuklarının, tecavüzcü erkekler ile evlenerek ömür boyu tecavüz cezasına mahkûm edildiği bir hayat planını, kadınlar bozdu.

Sadece bizim coğrafyamızda değil, 2020, dünyada kadınların, burjuva devletlerin gerici saldırılarına rağmen önemli kazanımlar elde ettiği bir yıl oldu. Örneğin, Polonya'da kürtaj hakkı gaspına engel olurken, Arjantin'de kadınların yıllardır verdiği mücadele "yasal ve güvenli kürtaj hakkı" zaferi ile sonuçlandı. Lübnan'da parlamento, cinsel tacizi suç sayan ve failin hapis cezası alması öngören yeni yasayı onayladı. Şili'de yeni anayasayı yazacak komisyonda cinsiyet eşitliğinin olması karar altına alındı.

Hatırlarsanız, 2020 yılına Şili, Bolivya, Sudan, Lübnan, Cezayir, Irak, İran'da ezilenlerin isyanlarıyla girmiştik. İnisiyatifleri, kitlesel katılımları ve kararlılıklarıyla kadınlar ayaklanmaların ön saflarındaydı. Örneğin, 2019 yılında Sudan'da El Beşir diktatörlüğünü deviren halk ayaklanmasının temel gücü kadınlardı. İran'da da kadınlar ayaklanmanın içinde aktif olarak yer almıştı. Onların gündeminde yoksulluğun yanı sıra rejimin, örtünme dayatmasına karşı cins özgürlükçü talepleri vardı. Özellikle başörtülerini çıkartarak kent meydanlarında duran kadınlar, İran'da durdurulamayan kadın direnişinin çarpıcı görünümü olmuştu.

2020 yılının Mart ayında başlayan koronavirüs salgını ile birlikte bu ayaklanmalar kesintiye uğradı. Ancak hem kapitalizmin koronavirüs ile birlikte derinleşen varoluş krizi, hem de salgın döneminde artan erkek şiddeti ve emek sömürüsü, kadınların yeni isyanlarının mayasını hazırladı.

Ezilenlerin ve kadınların daha yoğun ve sert mücadelelerine sahne olacağı 2021 yılı, şimdiden hoş geldi!