13 Ekim 2025 Pazartesi

Arif Çelebi yazdı | Yeni savaşlar için bir mola: Gazze barışı

Söz konusu anlaşma soykırımcı saldırıların durdurulması, halkın evlerine dönmesi ya da evlerini yeniden inşa etmesi, kimsenin Gazze'den çıkmaya zorlanmayacağının teminat altına alınması, Filistinli tutsakların bir bölümünün serbest bırakılması bakımından Filistinliler için bir kazanımdır. Buna karşın İsrail'in işgalci konumunu sürdürmesi, Gazze'nin sömürgeci metotlarla yönetilmesini ve silahlı direnişin tasfiyesini hedeflemesi bakımından da İsrail için bir kazanımdır.

Filistin'i işgalin bir parçası olarak İsrail, 1956'da Gazze'yi işgal etti, daha sonra çekilmek zorunda kaldı. 1967'de bir kez daha işgale girişti, 2008, 2012 ve 2014'te büyük askeri saldırılar düzenledi. Son saldırı 2023 Ekim'inde başladı. Bu son saldırıda şu ana kadar 20 binden fazlası çocuk olmak üzere 67 bin Filistinli katledildi, 170 binden fazla kişi yaralandı, 270 bini tamamen olmak üzere yaklaşık 400 bin konut yıkıldı, yüz binlerce Filistinli evsiz kaldı. 2 milyon Gazzeli çeşitli kere yer değiştirmek zorunda kaldı; Gazze'nin altyapısının neredeyse tamamı tahrip edildi.

Bunun soykırımcı bir saldırı olduğu çok açık. Filistinli 12 direniş örgütünün 7 Ekim 2023'teki ortak Aksa Tufanı hamlesi, bir neden değil sonuçtu. Yıllardır süren işgale, soykırımcı saldırılara, sömürgeciliğe bir yanıttı. Bu hamle olmasaydı da İsrail Filistin'i işgal etmeye devam edecekti. Aşağıdaki harita Filistin sorunun nereden kaynaklandığını yeterince açık biçimde gösteriyor.

BARIŞ ANLAŞMASININ İÇERİĞİ VE BELİRSİZLİKLER
Trump'ın önerdiği 20 maddelik anlaşmanın ilk anda uygulanması gereken maddeleri üzerinde uzlaşı sağlandı. Buna göre; her iki taraf da tüm askeri eylemleri durduracak, Gazze'ye insani yardımların serbestçe girişine izin verilecek, hasta ve yaralıların tedavisi için Mısır'a nakilleri sağlanacak, Hamas 72 saat içinde bütün rehineleri serbest bırakacak, İsrail de 250 müebbet hükümlüsünü ve Gazze işgalinden sonra tutuklanan bin 700 kişiyi serbest bırakacak. Bu süreç ABD, Katar, Türkiye ve Mısır'dan oluşan bir ortak komite tarafından denetlenecek.

Anlaşma maddeleri sadece bunlardan ibaret değil. Gazze'nin yönetiminin Filistinli teknokratlara bırakılması, bu yönetimi denetlemek üzere başında Trump ve Blair'in olduğu bir "Barış Kurulu'nun" oluşturulması, Hamas ve diğer direniş örgütlerinin bütünüyle silahsızlandırılması, güvenliği sağlamak ve örgütlemek üzere Uluslararası İstikrar Gücü'nün (ISF) kurulması gibi maddeler de var. Hamas prensipte bu maddeleri müzakere etmeye hazır olduğunu bildirdi. Yine de bunların 30-60 gün içinde karara bağlanması gerekiyor.

Söz konusu anlaşma soykırımcı saldırıların durdurulması, halkın evlerine dönmesi ya da evlerini yeniden inşa etmesi, kimsenin Gazze'den çıkmaya zorlanmayacağının teminat altına alınması, Filistinli tutsakların bir bölümünün serbest bırakılması bakımından Filistinliler için bir kazanımdır. Buna karşın İsrail'in işgalci konumunu sürdürmesi, Gazze'nin sömürgeci metotlarla yönetilmesini ve silahlı direnişin tasfiyesini hedeflemesi bakımından da İsrail için bir kazanımdır.

Filistin silahlı direnişinin tasfiye edilmesi, "Barış Kurulu" adı altında Filistinliler dışında bir yönetim kurulunun atanması, apolitik teknokratlar grubunun bir çeşit alt komite olarak kurulması ve Filistinli olmayan silahlı birliğin "güvenliği" üstlenmesi açıktır ki, bir çeşit "himayeci sömürge" yönetiminin kurulması demektir.

Hamas silah bırakmayı İsrail işgalinin son bulması şartına bağladı ve sadece ağır silahları Filistin yönetimine teslim edeceğini bildiren açıklamalar yapıyor. İsrail de bütün silahlı direniş güçleri tasfiye edilmeden, bu güçler teslim olmadan işgale son vermeyeceğini ve Gazze'de kalacağını bildiriyor. Bu da anlaşmanın ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

İsrail ilk etapta belirlenen sarı hata çekilecek. Bu hata çekildiğinde dahi İsrail Gazze'nin yüzde 53'ünü kontrol altında tutmaya devam edecek. Hamas ve diğer direniş örgütlerinin silahsızlandırılmasına bağlı olarak da önce kırmızı hata çekilecek. Anlaşma gereği en sonunda Gazze'yi kuşatan ve bir "güvenlik koridoru" ile Gazze'de kalmaya devam edecek. Aşağıdaki haritada bunun ne anlama geldiğini kolaylıkla görebiliriz.

DİRENİŞ VE DÜNYA HALKLARININ DESTEĞİ
İki yıldır kesintisizce süren soykırımcı saldırılara, emperyalist ülkelerin İsrail'i siyasi, askeri ve diplomatik olarak desteklemesine, muazzam eşitsiz güç ilişkisine karşın İsrail Filistin direnişini ezemedi. Hamas 20 bine yakın savaşçısını ve yönetim kademesinin önemli bölümünü kaybetmesine rağmen ayakta kalmayı ve yıkıntı içindeki Gazze'de sivil yönetimi de sürdürmeyi başardı. FHKC ve diğer direniş örgütlerinin de durumu benzer. Bu dişe diş direniş Filistin halkının büyük özverisi, direngenliği olmasaydı başarılamazdı. Dünya halklarının desteği de bu direniş için çok önemli bir kalkan oldu. Emperyalistler İsrail'in yanında saf tutarken dünya halkları Filistin'le beraber oldu. Bu iki yıl boyunca dünya Filistin nezdinde ezenler ve ezilenler olarak ikiye bölündü. Enternasyonal dayanışma ve mücadelenin gücü bir kez daha kendini gösterdi. Filistinlilerin direnişi ve enternasyonal dayanışma, emperyalistlerin ve İsrail'in tecrit ve teşhir olmasına neden oldu ve onları kısmen de olsa geri adım atmaya mecbur bıraktı. İsrail destekçisi pek çok devletin de Filistin devletini tanıması bu direniş ve dayanışmanın eseridir. Filistin devletinin tanınması, Filistinlilerin talep ettiği sınırları belirlenmiş bir devletin tanınması değil İsrail'in işgalinin resmileştirilmesi ve Filistinlilerin küçük bir toprak parçasına mahkum edilmesi anlamına gelse de mevcut koşullarda bir tutunma dalı işlevi görmesi bakımından önemli.

Avrupa ve diğer halklara kıyasla Arap halklarının zayıf desteği dikkat çekiciydi. Bu ayrıca ele alınması gereken bir konu. Yine de Arap milliyetçiliğinin sadece Arap devletleri nezdinde değil Arap halkları nezdinde de zayıfladığının bir işareti olarak okunabilir bu.

BÜYÜK SAVAŞLARA HAZIRLIK İÇİN GEÇİCİ BARIŞLAR
Son iki yıldır yaşanan bir İsrail-Filistin savaşı olmanın ötesinde bir Ortadoğu savaşıydı. İsrail-Filistin savaşı Ortadoğu savaşının bir cephesiydi. Lübnan, Suriye, Yemen, İran halihazırdaki cepheler olmaya devam ediyor. Lübnan'da Hizbullah'ın silahsızlandırılması yönündeki adımların önümüzdeki dönem hızlanacağı, Golani Suriyesi ile bir anlaşmanın imzalanacağı, Irak'ta Haşdi Şabi'nin etkisizleştirilmesine yönelik girişimlerin olacağı, Yemen'e ani saldırıların yanı sıra asıl hedefin yeniden İran olacağı açıktır. Kolları kesilmiş ve kuşatma altına alınmış İran, "barışçıl" teslime ya da savaşa zorlanacaktır.

Öyle anlaşılıyor ki, Filistin direniş örgütleriyle İsrail anlaşması sürmekte olan Ortadoğu savaşının bir cephesindeki geçici bir ateşkestir. İsrail'le birlikte ABD bu savaşın baş aktörleridir. İngiltere, Almanya ve Fransa, İsrail-ABD cephesinin aktif destekçileridir. Bunlara Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de eklenmelidir. Gazze'de kurulması düşünülen "Barış Kurulu" ve "Uluslararası İstikrar Gücü" İsrail-ABD yanlısı savaş cephesinin bir çeşit resmidir.

İran'ı teslim almaya yönelik savaş hazırlıklarının arka planında asıl büyük hedefin Çin olduğu biliniyor. Çin'in savaş ve bilişim sektörü için hayati önemdeki nadir elementlerin ithalatını sınırlamasına karşı Trump'ın Çin mallarına uygulanan gümrüğü yeniden yüzde 100'e çıkarması Çin-ABD rekabetinin aniden ve yeniden kızışmakta olduğunu gösteriyor.

TÜRKİYE'NİN ROLÜ VE SAFI
Gazze'ye yönelik soykırımcı savaş başladığı andan bugüne Türk burjuva devleti tam bir ikiyüzlü politika yürüttü. Gazze'de taş üstünde taş kalmazken, onbinlerce Filistinli soykırımdan geçirilirken İsrail'le ticaret ilişkileri devam etti. Türkiye, söylemdeki bütün sertliğe karşın eylemde İsrail'e karşı hiçbir adım atmadı. Teşhir olmasının sonucudur ki legal ticari ilişkilerini yakın zamanda askıya almak zorunda kaldı, buna karşın dolaylı ilişkileri sürdürdü.

Faşist şefin Trump'la görüşmesi sonucu Türkiye Trump Planı'nın uygulayıcılarından biri oldu. Bu çerçevede Hamas'ı bu plan doğrultusunda anlaşmaya zorlama görevi aldı. Anlaşma gereği Gazze'deki uluslararası komitenin -siz buna himayeci sömürge yönetimi deyin- içinde yer alması da bu saflaşmanın bir başka işareti. Bu saflaşmanın İran'a yönelik bir saldırıyı da kapsadığını söylemek yanlış olmaz. Buna karşın ABD ile değil, ama başta İsrail olmak üzere diğer ülkelerle saflaşmanın da kırılgan olduğu göz önünde bulundurulmalı. İran'dan doğan hegemonya boşluğunu doldurmak için İsrail'le Türkiye'nin rekabeti devam edecektir. Aynı zamanda S. Arabistan ve Mısır da Türkiye'nin hegemonya heveslerini kırmak için girişimlerde bulunacaktır. ABD'nin bölgesel hegemonya peşindeki güçleri denetimde tutma çabasının sınırı nihayetinde İsrail çıkarlarıdır.

Bu bakımlardan da Ortadoğu'daki olası bu geçici sükunet büyük kargaşa ve çatışmaların bir molasıdır sadece.