30 Ekim 2024 Çarşamba

Arif Çelebi yazdı: Koronavirüs; kriz, savaş ve devrim koşulları

İşçi sınıfı ve ezilenlerin bu yeni ekonomik ve siyasi saldırı dalgasına öyle kolayca boyun eğmeyeceğini ve sokakları burjuvaziye dar edeceğini koronavirüs salgını öncesinde dünyayı tutuşturan ayaklanmalardan biliyoruz. Çok daha ağır ekonomik yıkım çok daha öfkeli patlamalara yataklık edecektir. Burjuvazi tam da böylesi "savaş koşulları"na hazırlık yapıyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin öncüleri böyle bir savaşa hazırlar mı? "Savaş koşulları" aynı zamanda devrim koşullarıdır.

Kapitalist ekonomi 2007-2008 dünya krizinin üzerinden on iki yıldan fazla süre geçmesine rağmen kriz öncesi düzeye dönemedi. Bu uzun zaman zarfında ekonomi yeni bir yükselişe geçemedi, buna karşın dibe de batmadı, bir çeşit sürünme pozisyonu aldı. Elbette bu sürünme pozisyonu her ülke için aynı olmadı fakat emperyalist küreselleşme aşamasında hiçbir ekonomi ulusal ölçekte ele alınamaz, dünya ölçeğinde ele alınmalıdır çünkü yatırımlar gibi sermaye üretim süreci de dünyasallaşmıştır. Sermaye nerede daha fazla kâr varsa oraya akmakta haliyle bu hareketin yarattığı dengesizliğin dengesi dünya ölçeğinde belirleyici olmaktadır. Kriz sürecinde sermayenin temerküzü, yani yoğunlaşma ve merkezileşmesi daha da arttı, küçük mülk sahiplerinin mülksüzleştirilme süreci daha da hızlandı, sınıflar arası eşitsizlik daha da derinleşti, mali ekonomik sömürgelerin dünya pazarına, dolayısıyla bu pazara hâkim olan mali oligarşiye bağımlılığı daha da sıkılaştı. Bu aynı süreçte ekonomiyi ayakta tutmak için muazzam miktarda para sermaye piyasaya sürüldü, batıkların beş para etmez kağıtları devletlerce satın alınarak iflas etmeleri önlendi. Ancak bu koşullarda ekonomi süründürülebildi. Bu sürünme hali daha fazla sürdürülemezdi, ne kadar zorlanırsa zorlansın sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi bu biçimde canlandırılamazdı. Yeni artı-değer ancak elde edilen yeni sermayenin yeniden üretime, yani emek gücü ve üretim araçlarına yatırılması ile üretilebilir. Kronik aşırı sermaye fazlalığının ve kronik işsizliğin olduğu bir kapitalizmde sermayenin bu genişletilmiş yeniden üretim kanallarının önemli ölçüde tıkandığı ortaya çıkmıştı. Sınıflar arası uçurumun derinleştiği koşullar, bir yandan sömürü derecesinin arttığını kanıtlar ama diğer yandan en büyük alıcılar ordusu olan işçilerin alım gücünün düştüğünü gösterir. Bu koşullar altında piyasaya sürülen milyarlar, mali araçlar ve spekülatif sermaye yoluyla sermaye birikimine biraz nefes aldırdı. Bu ancak bir müddet çare olabilirdi zira mali araçlarla zaten birilerinin elinde olan paralar daha büyüklerin kasalarına akar. Bu mali soygundan elde edilen sermayelerin ezici bölümü yeniden üretime dönmediği için yeni artı değer üretim sürecine dahil olmuyordu. Böyle olduğu için de mali soygun bir sınıra kadar sürdürülebilirdi.

İşte tam da bu koşullar altında koronavirüs salgını kapitalist dünyayı teslim aldı. Kapitalizmin insanlık dışı içeriği bütün çıplaklığı ile bir kez daha açığa çıktı. Koronavirüs aynı zamanda kapitalist ekonomide birikmiş bütün sorunları ve çelişkileri göz önüne serdi. Koronavirüs hızlandırıcı bir etki yaptı ve kapitalist ekonomi ancak dünya savaşlarında görülebilecek bir kriz dalgasına maruz kaldı. Krizin sebebi koronavirüs değildi, koronavirüs süreci hızlandırdı. Denebilir ki 2007-08'de bin bir mali soygun yoluyla ötelenen çöküş koronavirüs salgını ile daha fazla ötelenemez biçimde gerçekleşmeye başladı.

KRİZ VE SAVAŞ KOŞULLARI
Kovid-19 vakalarının yükselmeye başladığı 21 Mart haftasından bu yana ABD'de yaklaşık 30 milyon kişi işini kaybetti, bu, ülkedeki toplam işgücünün yüzde 16'sına denk geliyor. Neredeyse haftada 5 milyon kişi işsizler ordusuna katılıyor. 2010 yılından bugüne kadar ABD'de 22 milyon istihdam yaratılmıştı. Bu demektir ki 10 yılda elde edilen yeni istihdam 5 haftada berhava oldu.[1] IMF verileri hesaba katıldığında gidişatın daha da kötüleşeceği açık.

ABD böyle, ya Avrupa?

IMF'ye göre Euro bölgesinde GSYİH yüzde 7,5 düşebilir. Almanya'nınki yüzde 7 ve İtalya'nınki yüzde 9'dan fazla olabileceği hesaplanıyor. Bütçe açıkları da giderek yükseliyor. Örneğin İtalya için bu oranın yüzde 9'a tırmanması bekleniyor. Bu da gösteriyor ki bilhassa İtalya ve İspanya'da kamu borçlarında patlama yaşanacak.

Avrupa Merkez Bankası bütçe kısıtlamalarını askıya alarak kamu ve özel borç paylarını satın almak için, daha açık anlatımla devletlerin ve şirketlerin bataklarını kurtarmak için 540 milyar Euroyu serbest bıraktı.

AB'de krizin sonunda GSYİH'nin yüzde 10'una denk gelen 2.000 milyar Euro düzeyinde bir kayıp beklendiği dikkate alınırsa 540 milyarın hiçbir derde derman olmayacağı ortada.[2] Kaldı ki bu paranın büyük bölümü şirket kurtarmalarına ayrılacağı için emekçileri ancak dünya savaşları sırasında görülebilecek koşullar beklemektedir. Kuşkusuz bazı ülkeler diğerlerinden daha kötü koşullarla karşı karşıya kalacak, yalnızca Balkan ülkeleri gibi görece yoksullar değil İtalya ve İspanya gibi Avrupa'nın büyük ekonomileri de ve haliyle buradaki emekçiler de daha büyük bir yıkıma maruz kalacak, işsizlik görülmedik boyutlara ulaşırken küçük mülk sahiplerindeki erime hızlanacaktır.

Türkiye gibi mali sömürge ülkeler için durum çok daha yıkıcı olacak. IMF'nin öngördüğü gibi yüzde 5'lik bir daralma milyonlarca işsize yenilerinin eklenmesi demek. Faşist şef yönetimi dünyanın boşta kalan sermayesini Türkiye'ye çekerek bu krizden büyüyerek çıkmayı umuyor. İlerici muhalefeti faşist baskı altında tutması onun en büyük güvencesi. Ekonomik kriz koşullarında bölgesel hegemonya heveslerini daha kolay gerçekleştirebileceğini hesaplıyor. Buradan çıkarabiliriz ki içerde faşist baskı dışarda işgal siyaseti kriz koşullarında daha da yoğunlaşacak. Yine de faşist şef için işlerin eskisi gibi gitmeyeceğini varsayabiliriz çünkü dünyayı sarmalayan kriz her yerde ekonomide depremlere yol açacaktır ve her yerde olduğu gibi Türkiye'de de ekonomik yıkıma uğramış kitleleri eskisi gibi sürüklemek hiç de kolay olmayacaktır. İşsizlik ve sefalet içinde kıvranan milyonlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de harekete geçeceklerdir.

İster ABD ve Euro bölgesi gibi emperyalist devletler isterse Türkiye gibi mali sömürgeler olsun koronavirüs salgını sonrası tam da Macron'un belirttiği gibi "savaş koşulları" ile karşı karşıya kalacaktır.

SAVAŞ KOŞULLARI VE DEVRİMCİ SAVAŞ
"Savaş koşulları" söylemi işçi sınıfı ve ezilenlere daha ağır ve çekilmez yaşam koşullarını daha büyük işsizliği açlığı sefaleti kabul ettirmenin ideolojik-demagojik söylemidir. "Savaş koşulları" demek işçileri daha uzun çalıştırma, daha az ücrete mahkûm etme, sosyal hakları daha fazla kısmak demektir. "Savaş koşulları" demek, demokratik hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, grevlerin yasaklanması, milliyetçiliğin, şovenizmin azdırılmasıdır. "Savaş koşulları" demek emperyalist ülkeler içinde en zenginlerin daha az varlıklı olanlara istediği "tazminat"ları kabul ettirmek, bütün emperyalistlerin bağımlı ülkelere yeni ve daha kapsamlı sömürü şartlarını dayatmaktır.

Eğer bütün bu "savaş koşulları" ekonomik savaşlarla çözülemezse silahların konuşturulması kapitalist üretim ilişkilerinin varlık tarzıdır. Her bir kapitalist devlet, krizi bir diğerinin üstüne yıkarak süreçten en az zararla çıkmaya çalışacaktır.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin politik temsilcilerinin her bakımdan çok dikkatli ve hazırlıklı olmaları gereken bir süreçten geçmekteyiz. Eğer gerçek "savaş koşulları"ndan bahsedeceksek bu burjuvazinin proletaryaya karşı açtığı savaştır, tek yanlıdır ve proletaryanın geriye kalan bütün kazanımlarını gasp etme hedeflidir.

Bu savaşı proletarya açmadı ama eğer bu savaşa sınıf bilinci ile katılmazsa bugünden çok daha rezil ve alçakça koşullar kendisini beklemektedir. Eğer işçi sınıfı ve ezilenlerin politik öncüleri hiç de hazır olmadıkları bu sınıf savaşına girmekten geri durularsa tarihsel varlık haklarını uzun bir süre kaybedeceklerdir.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin bu yeni ekonomik ve siyasi saldırı dalgasına öyle kolayca boyun eğmeyeceğini ve sokakları burjuvaziye dar edeceğini koronavirüs salgını öncesinde dünyayı tutuşturan ayaklanmalardan biliyoruz. Çok daha ağır ekonomik yıkım çok daha öfkeli patlamalara yataklık edecektir.

Burjuvazi tam da böylesi "savaş koşulları"na hazırlık yapıyor.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin öncüleri böyle bir savaşa hazırlar mı?

Savaş koşullarına hazırlanmak işçi sınıfı ve ezilenlerin bütün kurumlarının ve üyelerinin çetin bir sınıf savaşı düzeni ve disiplinine geçmesi ile mümkün olur. Savaşa hazırlanmak mevzi tutmak, var olanları tahkim etmek ve yeni mevziler inşa etmek demektir.

"Savaş koşulları" aynı zamanda devrim koşullarıdır.

[1] tr.euronews.com 24/04/20
[2] egalites.blogs.liberation 22/04/2020