22 Aralık 2024 Pazar

Amed zindan katillerini ödüllendirme

Bugün Leyla Güven öncülüğünde İmralı tecridine karşı yapılan ve başta KÖH'den tutsaklar gelmek üzere MLKP, TKP-ML ve diğer davalardan tutsakların da yeraldığı açlık grevi ve ölüm orucu direnişi, Erdoğan faşizminin uğursuz amaçlarını engelleyen, tüm zindanlarda tecriti geriletici rol oynayan, faşizme karşı cesareti yükselten işleviyle, Amed zindanında yitirdiğimiz yoldaşların anısını ve mücadelesini yaşatıyor.
Tecride karşı ölüm orucu ve açlık grevleri sürerken, adeta kanıksanmış biçimde bir haber vardı: Amed zindanı katliamı davası zaman aşımına uğradı! Dahası, dava esasen zarzor başlatılmıştı. Diyarbakır 3 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi, 72 asker-polis-gardiyandan, 62'sine 5 sene gibi hafif ve göstermelik cezalar vermiş, 1999 Rahşan Affı'na tabi tutmuş, yetinmeyerek zaman aşımına uğratmış.
 
Katliam öfkelendirici ve hüzün yaratıcı. Sözümona bir mahkemede katillerin aklanması da öfkelendirici ve komedi.
 
24 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır zindanında, ziyaretçi görüşü yapıp koğuşlarına dönmekte olan PKK davasından devrimci tutsaklara, JÖH-PÖH'lüler ve bazı gardiyanlar demir çubuklarla saldırdılar. Erkan Perişan ve 9 yoldaşı vahşice katlettiler.
 
Politik bakımdan o gün faşizm neden bu katliama ihtiyaç duydu?
 
Değineceğiz.
 
Fakat yine politik ama çok ilginç olan bir şey oldu. O gün faşist devletin başı Demirel Amed'e askeri-sivil bürokrasiyi ziyarete geliyordu. Gelme saatine yakın, faşist katiller tutsak yoldaşların kanını Demirel'e, şeflerine ikram etmek istiyorlardı. Faşist sömürgecilerin kan içme ayini oldu. Dehaq'ın yaptığının benzeri.
 
Faşizm, 95-96'da Gazi ayaklanması ve güçlü İstanbul 1 Mayıs'ının Batı'da da mücadeleyi büyüteceğini, Kürdistan devrimiyle birleşik bir devrim imkanı yaratabileceğini hesap edip en önemli saldırılardan birini zindanlarda başlattı.
 
Faşizm 21 Eylül 1995'te Buca zindanında, DHKP-C davasından tutuklu Turan Kılıç ve 2 yoldaşı katletti.
 
4 Ocak 1996'da İstanbul-Ümraniye zindanında sabah askerler koğuşlara saldırıp yine Amed zindanında yapacakları gibi demir çubuklarla başlarına vurarak DHKP-C davasından tutuklu Abdülmecid Seçkin ve 3 yoldaşı katletti.
 
Kötü ünlü işkenceci Ağar, Yılmaz-Çiller Hükümeti'nin ceza ve zindan bakanı olmuştu.
 
6 Mayıs 1996'da "Mayıs genelgesi"yle hücre tipi zindanı Eskişehir cezaeviyle başlattı. Genelgeyle, bugünkü F tipi cezaevlerinin temelini atmaya çalıştı.
 
26 Mayıs 1996'da yaklaşık 43 cezaevinde 2 bin 174 devrimci tutsak içeride süresiz açlık grevine başlarken, aileleri de dışarıda eylemlere başladı. Mehmet Ağar'dan sonra Adalet Bakanı olan Şevket Kazan da aynı saldırıyı sürdürdü. Açlık grevi ölüm orucuna dönüştürüldü. Hüseyin Demircioğlu ve 11 yoldaş şehit düştüler. Ölüm orucu ve süresiz açlık grevi direnişi, hücre tipi zindanı o gün için engelledi.
 
1999 yılında zindanlara saldırıyı faşizm yeniden başlattı. Kürt Özgürlük Hareketi'nin önderi Öcalan'ı ABD-İsrail eliyle tutsak almıştı. Artık yeni saldırılarla devrimci mücadeleyi ezebileceğini hesaplayarak, en vahşi saldırıyı zindanlardan başlattı. Eylül ayında Ulucanlar zindanında Abuzer Çat ve 9 yoldaşı asitli işkence, kurşunla katledildi.
 
Nihayet 2000'de Temmuz'da Burdur zindanında saldırdıktan sonra 2000'in son ayındaki F hücre tipi zindana geçiş stratejik saldırısını uygulayacaktı.
 
19 Aralık katliamıyla başlatılan F tipi zindan saldırısına öncekiler öncü depremler benzeriydi. Bu öncü katliamlardan üçüncüsü Amed zindanındaki katliam oldu. Vahşiydi. Amaçlıydı. Kan içici ritüelliydi.
 
Faşist sömürgecilik amacına ulaşamdı tabii. Ama devrimci tutsak canlarımızı aramızdan aldı. O günden sonra da, 19 Aralık katliamı ve ölüm orucu direnişinden sonra da mücadele sürdüyse bunda elbette devrimci tutsakların direnişinin temel bir rolü oldu.
 
Erdoğan hükümetleri başlangıçta "işkenceye sıfır tolerans" lafzıyla kitle desteğini büyütmeye çalışırken bile Amed (ve diğer) zindan katliamcılarına ya dava açmadı, ya da zamanaşımına uğratmaya çalıştı. Sivas katliamcılarının zamanaşımını "hayırlı olsun" diyerek kutlayan da Erdoğan'dı.
 
Fakat daha önemlisi de Ağar'ı da himayesine alarak, Kürdistan'da soykırımcı Batı'da katliamcı saldırıları başlatan, seleflerini adeta "aratacak" derecede faşizmi tırmandıran Erdoğan oldu. Yenilerini ekleyerek aynı katiller makinasını, kullandığı için Amed zindanındaki suçlu JÖH-PÖH'lü katilleri korumayı, cesaretlendirmek için yapıyor.
 
Bugün Leyla Güven öncülüğünde İmralı tecridine karşı yapılan ve başta KÖH'den tutsaklar gelmek üzere MLKP, TKP-ML ve diğer davalardan tutsakların da yeraldığı açlık grevi ve ölüm orucu direnişi, Erdoğan faşizminin uğursuz amaçlarını engelleyen, tüm zindanlarda tecriti geriletici rol oynayan, faşizme karşı cesareti yükselten işleviyle, Amed zindanında yitirdiğimiz yoldaşların anısını ve mücadelesini yaşatıyor.
 
Bu mücadeleyi ve dağdan kente, fabrikadan Rojava'ya direnişi sürdürmek, Amed katliamında yitirdiklerimizin amacına doğru başı dik yürümek olacak, Bu yürüyüş, katilleri ve faşizmini tarihin çöplüğüne gönderecektir.