Adli tıp raporlarının kadına yönelik şiddet davalarındaki rolü tartışıldı
Adli tıp raporlarının kadına yönelik şiddet davalarındaki rolüne ilişkin düzenlenen panelde konuşan Dr. Fincancı, Adli Tıp Kurumunun faili koruyan mekanizmasına dikkat çekti. Devleti ve erkeği koruyan ataerkil sistem içinde olduklarını belirten Fincancı, "Patriyarkayı yeryüzünden silmeden bu süreçleri doğru yürütmemiz çok zor" dedi. Av. Baltaş da kadına yönelik işlenen suçlarda Adli Tıp Kurumunun dosyalara etkisine dikkat çekti. Baltaş, "Şu an Türkiye'de teşebbüs aşamasında kalmış bir cinsel şiddeti ispatlamak neredeyse imkansız" ifadelerini kullandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası vesilesiyle Beyoğlu'nda bulunan Şira Kitap Kafede "Adli tıp raporlarının kadına yönelik şiddet davalarındaki rolü" başlıklı panel gerçekleştirdi. Panelde Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinden Avukat Ekin Baltaş konuşmacı olarak yer aldı. Panelin moderatörlüğünü Eren Keskin üstlendi.
'ADLİ TIP DEVLETİN KURUMU OLARAK KURGULANMIŞ'
İlk sözü alan Financı, Adil Tıp kurumunun devlet eliyle geliştirildiğini ve devletin çıkarları için kullanılan bir araca dönüştürüldüğüne dikkat çekti. Fincancı, "Adli Tıp yapılanmasının en önemli aktörlerinden birisi Bahattin Şakir, Teşkilat-ı Mahsusa'nın 6 doktor kurucusundan ve Ermeni soykırımının baş aktörlerinden birisi. Devletin kurumu olarak kurgulanmış, önce Sağlık Bakanlığına bağlıymış kısa süre sonra Adalet Bakanlığına bağlamışlar. Yargıyı elinde tutmanın en önemli araçlarından birisi haline gelmiş. Sadece Türkiye'de değil dünyanın birçok yerinde devletle bağlantılı şekildedir. Devletin eli kanlıdır, hak ihlallerinin faili devletlerdir. Devletler kendini aklayacak mekanizmalar oluşturmak için de elinden geleni yapar" diye konuştu.
'DEVLETİ VE ERKEĞİ KORUYACAK PATRİYARKAL SİSTEM İÇİNDEYİZ'
Bu yapı karşısında neler yapılabileceğine değinen Fincanı, "Adli Tıp Kurumuna bütün atamalar da Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı üzerinden yapılıyor. Biz İstanbul Tıp Fakültesinde ilk polikliniği açtığımızda bir denetim mekanizması olsun, tek adres olmasın diye hedeflemiştik. Hak ihlallerinde fail erkek dedik. Devletin yapısı eril bir yapı, patriyarkanın bu kadar güçlü olduğu kapitalist sistem içinde kendini koruyacak bir mekanizma. Adli tıp raporlarının tartışır durumdayız, neden faili koruyan bir mekanizma işliyor? Tam da bu nedenle; devlet failken devleti, erkek failken erkeği koruyacak bir patriyarkal sistem içindeyiz. Böyle sürmesi kabul edilebilir değil. Bunu dönüştürmek gerekiyor ama bu dönüştürmede denetim mekanizmalarını devre dışı bırakan bir şeyle karşı karşıyayız. Cinsiyetçi bir sistemin içinde yargının bu patriyarkayı üstüne giyip dolaşması beklenir bir durum. Savcı, yargıç her adımda benzer bir refleks gösteriyor; etkili bir soruşturma yürütecek bütün adımları engelliyor ne yazık ki. Kolluk görevlileri bu cinsiyetçi yapılanmadan yararlanıyor. O nedenle bir olay olduğunda haberdar olunduğu andan itibaren olay yeri incelenmesi, delillerin toplanması, delillerin iletilmesi, nitelikli bir incelemeyi tamamlaması, nesnel ve bilimsel ölçütlerde tartışması, yargıcın önüne geldiğinde nitelikli ve yansız olarak değerlendirilmesi aşamaları var. Bunun her aşamasında biz patriyarkanın etkisini görüyoruz. Örnek alımlarıyla ilgili çok ciddi sorunlar oluyor. Soruşturma sürecinde soruşturmanın etkili yürütülmesine ilişkin sorunlar ortaya çıkıyor" dedi.
'PATRİYARKAYI YERYÜZÜNDEN SİLMEDEN SÜREÇLERİ DOĞRU YÜRÜTMEMİZ ÇOK ZOR'
Fincancı, şöyle devam etti: "Bir kadın veya trans kadın başvuru yaptığında bir bariyerle karşılaşıyor, savcılıkta yine benzer biçimde tümüyle yargılayıcı tutumla soruşturma sürdürülüyor. Mahkemede de mağdur suçlayıcı bir süreç işletiliyor. Bunun için alternatif mekanizmaları devreye sokmak çok önemli. TİHV başvurular sonucu belgeleme sunuyor. İç hukukta işlevsel olmuyor, kimi zaman AYM değerlendiriyor gibi görünse de çok işlevsel değil. AİHM kimi zaman olumlu değerlendirmeler yapıyor. Ama unutmayalım lütfen, patriyarka sadece Türkiye'de değil tüm dünyada. Patriyarkayı yeryüzünden silmeden bu süreçleri doğru yürütmemiz çok zor."
'TEŞEBBÜS AŞAMASINDA KALMIŞ CİNSEL ŞİDDETİ İSPATLAMAK NEREDEYSE İMKANSIZ'
Avukat Ekin Baltaş da, şiddete uğrayan kişinin karakol veya hastaneye gitmesiyle başlayan süreçte yaşanan sorunlara işaret etti. Baltaş, "Hastaneye gittiğinde adli vaka girişi yapılıyor, ya da karakola gittiğinde hastaneye yönlendiriliyor. Burada anında adli vaka girişi yapılması sorun. Çünkü her kadın şiddeti yaşadığında şikayet etmeye karar vermiş olmuyor. Bazı durumlarda şiddete uğrayan kadınlar hastaneye gitmiyor, dolayısıyla raporu olmuyor. 3 ay önce şiddet görmüş oluyor ama henüz şikayetçi olma kararı vermemiş oluyor. Hakim tarafından derinlikli bir değerlendirme yapması gerekir. Ön raporda yer alan ifadelerin titizlikle hazırlanması çok önemli. Hakim ve savcı o rapor üzerinden delil toplayabilir. Ön rapor; olay yerinde, kıyafetlerde, vücutta ne aranacağını gösterebilir. Bu ön raporların toplumsal cinsiyet dersleri almamış doktorlar tarafından yapılmaması; sperm zorlama izi bulunabilecek bir şey gibi düşünüyoruz. Şu an Türkiye'de teşebbüs aşamasında kalmış bir cinsel şiddeti ispatlamak neredeyse imkansız" dedi.
'TIBBIN DA ATAERKİL BAKIŞ AÇISI ÇOK ETKİLİ'
İlk olarak polisin ifadeyi doğru şekilde alması ve savcıya iletmesi gerektiğini söyleyen Baltaş, "Ama süreç bu şekilde ilerlemiyor. Şiddete uğrayan kişiler özel hastaneye başvurmakta endişe ediyor. Ön raporlarda vücut diyagramları, tutarlılık analizi yer almıyor. Bu o şiddetin ne kadar önemsendiği, ne kadar ciddiye alındığıyla ilgili. Patriyarka polisin de, o raporu hazırlayanın da dahil olduğu bir sistem. Fiziksel şiddet bulguları şu anlamda önem ifade ediyor, bir hakim karar verirken ne kadar zarar verdiği üzerinden karar veriyor. Burada önemli olan, failin başarıya ulaşıp ulaşamadığı üzerinden değerlendirilemez. Failin iradesini analiz etmekten yoksun bir anlayış. Cinsel şiddet bulgularında ben çok karşılaşıyorum, hastanelerin aciline başvuran kadınlarda acil doktorlarının cinsel şiddet bulgularına dair yeterli bilgisi yok ve yanlış sorular yöneltiyorlar. Sürekli cezasızlıkla sonuçlanan cinsel şiddet dosyalarında şu var; yargı ataerkinin yeniden üretildiği bir yer. Psikolojik bulgular şiddet dosyalarında hala delil kabul edilmiyor. Yine de bu raporlar aldırılıyor. Burada ben tıbbın da ataerkil bakış açısının çok etkili olduğunu düşünüyorum. Yeniden üretiliyor. Mahremiyet eksikliği, şiddetle mücadelede herkesin toplumsal cinsiyete duyarlı insanlarla, kendisine inanmamaya kodlanmış kişilerle değil, bunun aksinin olması ikincil travmaya sebep oluyor" ifadelerini kullandı.
'ERKEKLERİN SİSTEMATİK KORUNDUĞU BİR ÜLKEDE BAĞIMSIZLIĞI TARTIŞMAK GEREKİR'
Kendisine tecavüz işkencesinde bulunan erkeğe karşı özsavunma hakkını kullanan Nevin Yıldırım dosyasını hatırlatan Baltaş, şöyle devam etti: "Nevin Yıldırım dosyasında değerlendirme raporlarından açıkça ilk olarak adamı öldürdükten sonraki süreçte derin bir depresyonda olduğu belgelenmiş ama bu durum onun cezalandırılmasını engelleyecek bir şekilde etkilememektedir. Nevin Yıldırım hiç haksız tahrik indirimi almadı. Sistematik cinsel saldırıya uğrayan birinin mantığa, psikolojiye uygun olduğu yönünde bir karşı oy yazmışlar. Yargının şiddete uğrayan kişiye karşı koskoca bir ataerkil bakışı cinsel şiddetin taklit edilebilir bir şey olacağı düşüncesi, ya da bir suçun herkesin ortaklaşması gereken bir durumda, bir çocuğa karşı işlenmiş bir durumda suçu raporun bir silaha dönüştürüldüğünü gösteriyor. Bir rapor sürecine girmesi ve o raporlar sonucunda bir sonuç elde edilememesi başvuru yapmamak için bir bilgidir. Adli tıp raporları bütün bir sistemle birlikte şiddeti yeniden üretmeye hizmet edebiliyor. Türkiye'de olmuş bitmiş Türkiye'ye özgü şeyler karakolun, hekimin, hakimin, savcının bilmediği için yapmış oldukları şeyler değil. Etkin soruşturma yükümlülüğü ne olması gerektiğini söylüyor. Erkeklerin sistematik korunduğu bir ülkede kadına yönelik şiddetin bir ülkede bağımsızlığı tartışmak gerekir. İstanbul Sözleşmesinde devletin sorumluluğunu belirleyen her şey öngörülüyor."
Sunumların ardından panel serbest kürsüyle devam etti.