23 Nisan 2024 Salı

2019'a direnen işçiler damga vuracak

Sınıfın politik bilincinin geliştirilmesinin ve faşizme karşı birleşik mücadelenin yükseltilmesinin temel mekanı da bugün öncelikle işyerleri ve havzalar, öncelikli muhatabı da direnen/direnecek işçiler olmalıdır.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun Küresel Haklar Endeksine göre Türkiye, Bangladeş, Guatemala, Mısır, Filipinler, Katar, Kazakistan, Kolombiya, Güney Kore ve Birleşik Arap Emirlikleri ile beraber işçi hakları konusunda dünyanın en kötü 10 ülkesinden birisi. Yani politik özgürlük bugün en çok işçilere lazım.
 
12 Eylül artığı sendikal barajların yer yer biçim değiştirerek devam ettiği; Sendikalı olmanın işten atılma sebebi sayıldığı; patronlara engel çıkmasın denilerek "terör" safsatasıyla grevlerin yasaklanabildiği; eyleme geçen işçilerin üzerine hemen askerin, polisin ve "mahkemelerin" salındığı; tüm engelleri aşıp da sendikalaşan işyerlerine yetki belgesinin aylarca gönderilmediği; kıdem tazminatının kolayca gaspedilebildiği; taşeron işçisinin zaten hiçbir hakkının bulunmadığı; iş cinayetlerinin, zehirlenmelerin ve cezasızlığın adeta sıradanlaştığı bir ülkede yaşadığımızı düşündüğümüzde buna şaşırmamak gerekir.
 
Bunların hem sebebi hem de sonucu olarak, fiili toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi oranı yüzde 7,82'e gerilemiş durumda. Yani 10 işçiden biri bile tam örgütlü değil! Özel sektörde bu oran yüzde 5'e, hatta inşaat, ticaret ve konaklama-eğlence gibi "şehir" işkollarında yüzde 3'lere kadar düşebiliyor.
 
Sendika konfederasyonlarının kahir ekseriyeti ise bu acizleşmeyi kabullenmiş durumda. Bırakalım taşeron işçileri, işsizleri örgütlemeyi, bırakalım işten atmalara, hak gasplarına karşı direnmeyi ve fiili meşru mücadeleyi, ücrete dayalı hizmet sendikacılığını bile etkin bir şekilde yürütemiyorlar. Yani pasif reformizmin bile gerisine düşmüş vaziyetteler. En ileri olanları ise bir-iki bin kişilik yerel mitingler, bildiri dağıtımı, rapor yayını, belli nöbet eylemleri ve sosyal medya kampanyaları düzenlemenin ötesine çok gidemiyor. Bu çabalar elbette çok değerli ama geniş işçi kitlelerine ilham ve ışık taşımakta zorlandığını da söylememiz gerekiyor.
 
2018: SENDİKAL ÖRGÜTLÜZLÜĞÜ VE GERİCİLİĞİ AŞAN İŞÇİLER
 
Bu tabloyu "Bu işçilerden bir şey olmaz" düşüncesini beslemek veya işçi hareketini belirsiz bir geleceğin öncüsü görme alışkanlığını pekiştirmek için sergilemedik. Hatta gerçekte olan, bunun tam tersidir.
 
Tüm bu geriliklere ve yetmezliklere rağmen 2018 işçi direnişlerinin parlamaya başladığı bir yıl olmuştur. Bunun gerçekleşmesi de çoğu kez konfederasyonlara "rağmen", Nakliyat-İş, Petrol-İş, Umut-Sen, vb. mücadeleci sendikaların/şubelerinin desteğiyle işçilerin kendi direnişlerini kendilerinin yükseltmesi yoluyla olmuştur. Yani işçiler yerleşik sendikal bürokrasiye, atalete, çekincelere ve hesaplara isyan edebildikleri ölçüde özneleşebilmiş, sendika yönetimlerine de öncülük etmeye başlamıştır. Tersinden koyarsak, ancak işçileri iradeleştiren sendika yönetimleri işçilerin desteğini kazanabilmiştir. 2019 bu türden çok daha büyük direnişlere gebedir.
 
2019: KİTLESEL İŞSİZLİK, MUTLAK YOKSULLAŞMA, TİS SÜREÇLERİ
 
Krizin kitleleri asıl 2019'da vuracağı, en büyük iflasların, üretim kesintilerinin, işten çıkarmaların bu yılda yaşanacağı artık neredeyse matematiksel bir kesinlik taşımaktadır. Ayrıca, bir seçim yatırımı olarak asgari ücretliye verilen zammın gelir vergisi dilimindeki değişiklikle, enflasyonla ve yeni vergi artışlarıyla daha yılın ilk yarısını bulmadan eriyip gideceği, yani mutlak yoksullaşmanın büyüyeceği gün gibi ortadadır. "Reisin" derdinin "işçiyi enflasyona ezdirmemek" değil, krizin faturasını ona ödetmek olduğu her geçen gün daha fazla açığa çıkacaktır. Tüm bunlar, bahse konu işçi isyanlarının yayılmasını hızlandıracaktır.
 
Öte yandan, 2019 yılı kamu işçilerinin, metal işçilerinin, cam işçilerinin toplu sözleşmelerinin yenileneceği bir yıl olacaktır. Borç krizinde debelenen burjuvazinin yüzbinlerce işçiyi kapsayan böyle büyük çaplı bir süreçte işçileri teskin edecek bir taviz verebilmesi ihtimali imkânsıza yakındır. Metal işçilerinin Efrîn işgali sırasında bile direnişini yükseltebilmiş olması gerçeği, Rojava'ya dönük yeni işgal planlarının ve şovenizmin etkisinin de bu yıl beklendiği kadar güçlü olamayacağını göstermektedir. Flormar, Cargill, Real-Makro-Metro başta olmak üzere direnen işçilerinin kararlılığı metal, cam ve kamu işçileri için de büyük bir kaldıraç olacak, olumlu anlamda bir "direnme yarışını" tetikleyecektir. Diğer bir deyişle 2019 işçilerin birbirine daha fazla ses olduğu bir yıl olacaktır.
 
KUVVETLERİ KONUMLANDIRMAK
 
Evet, faşist rejimin saldırıları çok yönlüdür. Dolayısıyla teşhir de çok yönlü olmalıdır. Tecride ve işgale, gündelik hayatın dinselleştirilmesine, çocuk istismarına, tacize ve tecavüze karşı çıkmak, işçi sınıfının politik sınıf bilincini geliştirmek ve birleşik mücadeleyi örmek için ajitasyon ve propagandalarımızda bunları merkeze koymak elbette bir zorunluluktur. Ancak mesele teşhirin kaç yönlü olacağı değil, bu mükemmelleştirilmiş teşhirlerin "kimlere" yapılacağıdır.
 
Bu, direnişin bugün hangi toplumsal dinamik üzerinde yükseleceğini öngörmemizle ile ilgili bir konudur. İşsizlik ve yoksulluğun yükünün özgürlük talepleri ile birleşmesine ve kitlelerin yaşam alanlarında, emekçi semtlerde ve kent meydanlarında büyük ayaklanmalara girişmesine yol açabilir. Bunu öngöremeyiz. Ancak şunu öngörebiliriz: Tüm veriler 2019'da işçi direnişlerinin toplumsal mücadelenin odakları olacağına işaret etmektedir.
 
Dolayısıyla sınıfın politik bilincinin geliştirilmesinin ve faşizme karşı birleşik mücadelenin yükseltilmesinin temel mekanı da bugün öncelikle işyerleri ve havzalar, öncelikli muhatabı da direnen/direnecek işçiler olmalıdır.
 
2019'da her komünist militan bakışını ve eylemini emek ve meslek örgütleri yönetimlerinden işçilere doğru değil, işçilerden bu yönetimlere doğru bakacak şekilde geliştirmeli, faaliyetinin merkezine birlik, platform, güç birliği ve cephelerin yönetim toplantılarını değil, işçilerle birlikte işçilerin direnişlerini örgütlemeyi, işyeri işgalleri ve fiili meşru mücadele fikrini somutlamayı koymalıdır. Nihayetinde bahse konu yapıları harekete geçirecek olan da bu perspektif olacaktır.