Zhun Xu: Çin halkının sosyalizmden hala umudu var
Çinli akademisyen Zhun Xu, halen komünist partinin iktidarda olduğu Çin'de kapitalist bazı dönüşümler yaşandığını ancak kapitalizmin kendini tam olarak garanti altına alamadığını söyledi. Okullarda marksizm eğitimleri yapıldığını ve bunun toplumda bir bilinç yarattığını aktaran Zhun Xu, son 20 yılda üniversitelerde marksizme ilginin arttığını söyledi. Kırsal reforma çok fazla tepki gösterilmese de 90'lardan sonra başlayan kentsel reform yani özelleştirmelerin işten atmalara neden olduğunu ve bunun 20 yıla yayılan eylemlere neden olduğunu aktardı.
ABD'de New York Şehir Üniversitesi'nde (CUNY) kalkınma ve alternatif ekonomiler üzerine çalışan Çinli akademisyen Dr. Zhun Xu, Polen Ekoloji Enstitüsü'nde söyleşi düzenledi. Geçen yıl "Komünden Kapitalizme: Çin Kırsalında Kolektif Üretimin Tasfiyesi" kitabı Ceylan Yayınları'nca çevrilen Zhun Xu ile Mao sonrası Çin'in ekonomik politik durumu üzerine konuştuk.
Zhun Xu'nun ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
MAO'NUN ÖLÜMÜNDEN SONRA ÇİN TOPLUMU DEPOLİTİZE EDİLDİ
Çin'in emperyalist kapitalist mi, sosyalist mi olduğu dünyanın pek çok yerinde yaygınca tartışılıyor. Çin toplumu, marksistler ve komünistler arasında benzer tartışmalar yapılıyor mu?
Çin'de iktidar partisi kendini komünist olarak tanımlıyor ve yaygın eğitim sisteminde, anaakım kitaplarda okuduğumuz, izlediğimiz her şeyde Çin'in sosyalist olduğu vurgulanıyor. Kapitalizmden kritik noktalardaki farklılıkları anlatılıyor. Yani, halka bu tür politik konular sık sık hatırlatılıyor. Yani sadece akademik tartışmalar olarak kalmıyor, günlük konuşmaların bir parçası haline geliyor.
Mao'nun ölümünden sonra Çin toplumu bir düzeye kadar depolitize edildi ve sadece kendi kazancını, kar etmeyi düşünmeye yönlendirildi, politik konular hakkında endişelenmemeleri salık verildi. Ama gerçekte politik meseleler Çin toplumunda oldukça görünür durumda ve bu günlük konuşmalara yansır. Çin'i ziyaret edip herhangi birine Çin'in sosyalist olup olmadığı veya nereye gittiği türünden sorular sorarsanız, bu ister bir hükümet yetkilisi olsun ister işçi ya da öğrenci, bu onlar için gayet alışıldık bir soru olur. Bu konuda farklı fikirler olabilir, ama insanlar Çin'in nereye gittiği konusuna oldukça ilgili ve endişeliler.
KAPİTALİZM DEVLETİ TAMAMEN DÖNÜŞTÜREMEDİ
Kendini marksist ya da komünist olarak ifade edenlerin de farklı görüşleri var. Bir kamp, Çin'in tamamen kapitalist olduğuna dair çok güçlü bir inanca sahip; ekonomi, siyaset, kültür ve diğer her şeyiyle. Diğerleri ise Çin'in hala sosyalist bir aşamada olduğunu düşünüyor, ama geleneksel anlamda bir sosyalizm değil bu, Lenin'in NEP dönemi tipinde bir sosyalizm. Bu kamptakilerin görüşleri böyle. Bana göre ise ekonomik anlamda kapitalizm Çin'de başlangıçta oldukça başarılı oldu. İstihdam ve ekonomik ilişkiler anlamında kapitalist güçler her bakımdan bir zafer kazandı. Ama aynı zamanda zaman içinde kapitalizm Çin'de kendi sınırlarını da gördü; örneğin devleti tamamen dönüştüremedi. Pek çok nedenden dolayı devletin hala kapitalist güçlerden bir tür özerkliği bulunuyor gibi görünüyor. Neoliberal reformlar, yani özelleştirme, piyasalaştırma ve diğer tüm süreçler son 20 yılda daha da derinleşemedi. Kapitalizme yönelik itkinin çoğu '90'lardaydı ve sonraki dönemde kapitalizmin daha da gelişmesine yönelik her adım daha küçük bir yer tuttu. Öyle görünüyor ki kapitalizm bugün Çin'de çok da güçlü değil. Yani, ekonomik büyüklük olarak çok büyük, dünyanın ana ekonomilerinden biri, ancak kapitalizm Çin'de kendini hiçbir zaman tam garanti altına alamadı.
Bir örnek vereyim buna: Uzun süredir ABD'de çalışıyorum. ABD'de kapitalizm üzerine bir tartışma yürütsek benim hissiyatım kapitalizmin bu ülkede oldukça güçlü olduğu yönünde olurdu. Ona karşı her türlü eleştiriyi geliştirebilirsiniz, üniversitelerde kapitalizmin ne kadar kötü olduğuyla ilgili dersler açabilirsiniz; ancak bu hiçbir şeyi değiştirmez. Bunun anlamı kapitalist ilişkilerin ABD'de çok güçlü olduğudur, onu değiştirmek, hatta ona dokunmak bile çok zor. İnsanların huzursuzlukları, şikayetleri olduğunda, bir şeyler tartıştıklarında siyaset büyük ölçüde burjuva terimlerle ifadesini bulur. Demokratlara karşı cumhuriyetçiler gibi, kimlik siyaseti ya da kimlik karşıtı siyaset gibi. Ancak nadiren şöyle bir şey duyarsınız: Bizim kapitalizmden kurtulmamız gerek. Çin'de ise durum oldukça farklı. Kapitalist sınıf bu türden herhangi bir politik tartışmadan çok korkuyor. Çünkü insanlar kolayca, "ama bu kapitalist bir şey, eğer toplumun sosyalist olduğunu iddia ediyorsak sosyalist şeylere ihtiyacımız var" türünden argümanlarla ses yükseltebilir. Ayrıca Mao dönemi de o kadar uzakta değil, o hafıza hala oldukça taze, bugünkü koşullardan farklı bilinen pek çok iyi hatıra, hikaye var o dönemden.
ÇİN'DE SOSYALİZM ÇOKTAN TERK EDİLDİ
Kapitalist sınıfın korku duymasına neden olan bu tür bir baskı toplumdan mı geliyor yoksa ÇKP ya da devletten mi?
İki yönden de. Ama esasen de toplumdan. Çünkü devletin esas kaygısı istikrarı korumak. İnsanların şikayetlerini yükseltebileceği korkusu bir düzeye kadar devlette de var. 1980'lerde piyasa mekanizmalarının devreye sokulmasıyla işçiler için refah sağlayan sistem ve ilişkiler yok edildi. Çin devleti 30 yıldır kendini "piyasa sosyalizmi" ya da "Çin'e özgü sosyalist piyasa ekonomisi" olarak tanımlıyor. Ancak elbette ekonominin içeriği keskin bir şekilde değişti. Mevcut ÇKP önderliğinin sosyalizm vurgusu halka güvence verme ve hala pes etmedik mesajı verme ihtiyacından kaynaklanıyor. Aslında bu vurgunun nedeni sosyalizmin çoktan terk edilmiş olması. Hükümet danışmanlarından biri bir defasında hükümetin büyük çoğunluğunun sosyalizme sıfır ilgisi olduğunu söylemişti. Ancak bunu açıktan söylemeye cesaretleri yok. Bunun nasıl bir tepkiye yol açacağına dair bir korku var. Bir ayaklanmaya sebep olabilir, zira Çin halkının sosyalizmden hala umudu var. Hükümetin sosyalizm vurgusu onun için bir meşruiyet aracı bu açıdan. Öte yandan, Çin elitlerinin açıktan tamamen kapitalizme geçiyoruz kararı verememesine de neden oluyor.
HÜKÜMET KENDİLİĞİNDEN GELİŞEN MÜCADELELERDEN ENDİŞE DUYUYOR
Halkın bu tür bir ses çıkarabileceği kanallar var mı?
Çin'de tek bir sendika bulunur, Tüm Çin Sendikalar Federasyonu. Bu oldukça büyük, burada bazı çalışmalar yapılır. Ama tüm diğer büyük sendikalar gibi bu yapı da oldukça bürokratik. Daha etkili olan ise tabandan gelişen kendiliğinden mücadeleler. Ve hükümet bunlardan büyük endişe duyuyor. Örneğin ABD'de insanların işlerin kötüye gittiğiyle ilgili genel bir huzursuzluğu varsa burjuva sınıf ve medyası farklı partilere oy verilebileceğinin propagandasını yapar ve bu yeterlidir. Çin'de ise böyle bir seçenek yok. Halkı kolayca kandırmak mümkün değil, başka birini seçmek diye bir şey yok. Bu büyük bir basınç yaratıyor. Devlet talepler neyse doğrudan cevaplamak zorunda. Benim gözlemim bunun halen geçerli olduğu yönünde, sadece propagandif bir durum değil.
Diğer yönden, örneğin eski Sovyetler Birliği ülkelerinde sosyalist sistem kaybettiğinde yeni kapitalist devletlerin tüm meşruiyeti antikomünist programlar üzerine inşa edildi. Başlangıçtan itibaren medyada, eğitim sisteminde sosyalizmden nasıl nefret etmeleri gerektiği anlatıldı. Doğu Avrupa devletlerinde, örneğin; genç nesillerin ne kadar gericileştiğini biliyoruz. Ama Çin'deki durum farklıydı. Çünkü Çin'de kapitalizme geçişte bir şok terapisi uygulanmadı. Büyük ekonomik değişimlere rağmen ülkeyi yöneten partide bir süreklilik vardı. Örneğin okul eğitiminde hala herkes marksizm ve sosyalizmi öğrenmek zorunda. Elbette, farklı tarzlardaki teorisyenler ve hükümetteki entelektüeller tarafından hazırlanan içeriklerle. Marksizm derslerini dönüştürdüler ve onu daha az çatışmacı bir hale getirdiler. Marksizmi politikadan soyutlayarak safi ekonomi anlatmak çok zordur ve bunu şu ana kadar başaramadılar. Kapitalist ilişkilerle marksizmi uzlaştıramazsınız. Yani her nesil, milyonlarca insan tüm bu marksist temel düzeyi öğrendi. Çoğu durumda kapitalist bir patron için çalışmaya başlayıp gerçeklerle karşılaştıklarında bundan nefret ettiler ve bunu okulda öğrendikleriyle ilişkilendirebildiler. Böylece süreç içinde kolayca radikalleşebildiler, son 20 yılda da olan budur. Ek olarak biraz daha farklı biçimde hükümetin eğitimde bu propaganda devamlılığını sağlaması gerçeği bazı çelişkilere yol açtı. Hükümetin kendi ekonomik programı ve siyaseti ne kadar ileri gidebilecekleri konusunda bazı sınırlar çizmiş oldu.
Anladığım kadarıyla kapitalizm işler olduğu sürece, yani Çin büyümeye devam ettiği, büyük bir kriz olmadığı sürece, herkes ülkede kapitalizm olduğunu bilse de "şu an için kapitalizm işliyor ve halk bir şekilde bundan yararlanıyor, o yüzden sabırlı olalım, ne de olsa kapasitemiz var ve bu konuda bilinçliyiz" düşüncesi üzerinden bir denge var gibi görünüyor.
Kapitalist sınıf tüm o teorilerdeki ve eğitimdeki marksist ve sosyalist ögeleri minimize ederek insanların kafasını karıştırmak niyetinde olsa da gerçekler en iyi öğretmenler olur. Okulda kapitalizm ve sömürü hakkında her şeyi öğrenirsiniz, ama bir patron için çalışmaya başladığınızda tam olarak anlarsınız, kafanızın karışmasına imkan yoktur, sömürü ortadadır. '70 ve '80'lerdeki eski Sovyet ülkelerine, halk cumhuriyetlerine bakalım; Avrupa toplumuna, her ne ise o Batı medeniyetine yeniden dahil olma fikri ve kapitalizm göz kamaştırıyordu. Çin'de de benzer bir hayranlık söz konusuydu '80'lerde.
Örneğin, toplumda çok etkili olan bir TV dizisi vardı. Dizinin tüm amacı şu fikrin yayılmasını sağlamaktı: Çin medeniyeti sarı bir medeniyettir, yani dünyaya aittir, yeryüzü medeniyetidir. Ama gelecek mavi medeniyettedir, yani okyanus medeniyetinde, ki bu da Batı medeniyeti. Yani Çin halkını kurtuluşa götürmenin yolu mavi medeniyeti kabullenmekten, onu taklit etmekten ve kendi sarı renginden vazgeçmekten geçer.
KAPİTALİZMİN ARTIK ÇEKİCİLİĞİ YOK
Çok ilginç meselenin renklerle ifade edilmesi. Bakınca sarı ve mavinin karışımından da yeşil ortaya çıkıyor, bugünkü yön de biraz bu şekilde sanki?
Evet bu komik bir noktaymış. Evet bu dizinin fikri o dönem ki yaygın ideolojik arka planı yansıtıyor. Ama 10-20 yıl sonra insanlar kapitalizmin gerçekte ne olduğunu gördüğünde bu göz kamaştıran imaj ortadan kayboldu. Ülkede yönetim ve siyasetteki bu süreklilik nedeniyle de hükümetin "kahrolsun sosyalizm, ondan kurtulacağız" deme durumu yoktu. Bu muazzam bir politik risk anlamına gelirdi. Halkın nasıl tepki vereceğini kestiremezlerdi. Bunu '80'lerde söyleseniz insanlar belki "evet" diyebilirdi ama bugün bunu diyemezsiniz. Kapitalizmin artık hiçbir çekiciliği yok.
KIRSAL REFORMLA KIRSAL NÜFUS SATIN ALINDI
Türkçe'ye de çevrilen "Komünden Kapitalizme" kitabınızda Çin'de kırdaki komünlerin tasfiye edildiğini, tarımın hızla piyasalaştığını, kırdan kente yoğun bir göç olduğunu ve Çin'in dünyanın fabrikası haline gelişini görüyoruz. Hem bu dönüşüm sürecinde hem de şu an için Çin'deki sınıf mücadelesinin görünümleri nelerdir? İşçi sınıfının ve kırda yaşayanların komünlerin tasfiyesine tepkisi oldu mu? Sanayileşmenin ardından ucuz emeğe dönüşen işçi sınıfı ile ÇKP arasında nasıl bir gerilim yaşandı?
Halk komünlerini tasfiye eden '80'lerin başlarındaki kırsal reformlar sırasında kentlerde ekonomi çok fazla değişmedi. '80'lerdeki Çin ekonomisinde kır ve kent işçi sınıfı arasında hala çok açık bir fark vardı. Kır komünlerinde çalışan işçilerin gelirleri kentli işçi sınıfına göre önemli ölçüde düşüktü. Sıradan işçilerde bu nedenle kırsal komünlerden farklı bir yol izleme dürtüsü vardı. Komünlerin tasfiyesi o kadar da kabul edilmez gelmedi. Benzer durum kentteki işçi sınıfı için geçerli değildi elbette. Kentte örneğin bir fabrikada reforma ya da özelleştirmeye giderseniz bunun anlamı bu işçilerin çoğunun işini kaybetmesi olacaktır. Dolayısıyla buna karşı bir direnç olacaktır. Kırsalda ise hikaye biraz daha farklı. Reformun içeriği toprağın elinizden alınması şeklinde değil. İşini kaybetmek gibi değil. Komünden, kolektif topraklardan kurtul, her şeyi özelleştir şeklindeydi. Bir süre için herkesin özel arazisi oluyor gibi oldu, devlet bunlara uygun sübvansiyonlar açıkladı, tarım ürünlerinin fiyatının artması da artık özel tarlası olan işçilerin lehineydi. Kırsal nüfus gerçekten maddi bir kazanım sağladı bu geçişten bir süre, adeta satın alındılar.
Bazı direnişler oldu kırsal reforma karşı, tarımsal varlıkların kötü dağıtıldığı, hatta yok edildiği durumlarda. Örneğin, bazı kolektiflerde bir hayli gelişmiş tarımsal makineler vardı. Zaman içinde oluşan bir birikimdi bu. Kolektiflerden kurtulunduğu anda bu makineler birden atık metale dönüştü. Çünkü küçük parçalara bölünmüş tarlalarda bu büyük makineler kullanışlı değildi. Ve insanlar buna tepki duydu. Daha kötü olan ise yarı-özelleştirme, özelleştirme süreçlerinde bazı bürokratlar durumdan faydalandı, kolektiflerden bazı varlıkları çalıp cebe indirdiler. Bunlar halkta büyük öfke uyandırdı. Ama kolektifler "adil" bir şekilde dağıtıldığında herkes eşit bir pay aldı ve direniş de daha düşük oldu. Halkın yine de şüpheleri vardı. Bu zamanlar, halkın çoğunluğunun hükümete, komünist partiye büyük güven duyduğu zamanlardı. Ve hükümet bunların sosyalizmin inşası için olduğunu söylüyorsa öyleydi. Sonuçta bu süreç gelirlerini kötüleştirmedi, aksine bir süre için artırdı.
Aynı döneme denk düşen Çin'deki yeşil devrim, yani kimyasal gübreler, daha iyi tohumlar, sulama sistemleri öncelikle devlet enstitüleri tarafından gerçekleştirildi. Sıradan çiftçiler bunlara ucuza veya ücretsiz olarak erişebildi. Böylece güçlü kolektif çabalar olmadan küçük üreticilerin büyük miktarda ürün elde etmesi mümkün oldu. Sonuçta dekolektivizasyona karşı direniş çok da fazla olmadı.
DEVLET İŞLETMELERİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE İTİRAZ YÜKSELDİ
Tabi ki kentsel reformun yürütüldüğü 1990'lara gelindiğinde devlet işletmeleri özelleştirildi ve milyonlarca insan işini kaybetti ve itirazlar yükseldi. Ülke çapında protestolar düzenlendi. Bu büyük protestolar 2000'li yılların sonuna kadar devam etti. Bu tarihe kadar özelleştirmelerin çoğu artık tamamlanmıştı. Bu tarihten sonra kentteki direnişler daha çok kente kırdan henüz göç etmiş işçiler tarafından yürütülmeye başladı. Özel şirketlerden şikayetçilerdi ve grevler düzenlediler. Bazı durumlarda bizim eski ve yeni işçi sınıfı dediğimiz kesimler arasındaki bağlantı görülebiliyordu. Ama çoğu durumda bu kesimler ayrı duruyordu.
YENİ VE ESKİ İŞÇİ SINIFI AYRI MÜCADELELER YÜRÜTTÜ
Devlet işletmelerinde çalışmayı sürdüren işçiler eski işçi sınıfını oluşturuyordu. Yeni işçi sınıfı ise kırdan gelip kent işçileri haline gelenlerdi. Bunların ayrı mücadeleleri oldu. Eski işçi sınıfı mücadelelerinde daha stratejik davranabiliyordu. Bunlar politik olarak daha eğitimlilerdi. Çoğunun aklında daha açık politik hedefler vardır. Mücadeleye atıldıklarında bunun sadece kendi işleriyle ilgili olmadığını bilir, bunu kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesi olarak görürler. Bunun farkındadırlar. Daha yeni olan işçi sınıfında ise durum böyle değil, bu tür bir politik eğitimden yoksundurlar ve daha çok kendi taleplerine, ücretlerine, ekonomik meselelere odaklanırlar.
ŞU AN ÜNİVERSİTELERDE MARKSİZME BÜYÜK İLGİ VAR
Peki bu yeni kentli işçi sınıfı, daha iyi koşulların olduğu bir tür orta sınıf yaşamına erişmeyi mi bekliyordu?
Öyle bir beklenti olmak durumunda değildi, çünkü çoğu durumda bunlar oldukça düşük ücretlere çalışıyorlardı. Makul bir yaşam seviyesi için mücadele etmeleri gerekiyordu. Bu emek mücadeleleri büyük oranda etkili oldu. Çünkü 2000'lerin ortasından yakın döneme kadar ortalamaya bakınca emeğin büyümesi GSYİH'ya göre daha hızlı arttı. İşçiler görece daha fazla kazanıyordu. Son 10 yıl içinde genç kuşak giderek daha fazla radikalleşti. 20 yıl kadar önce tipik bir üniversitede marksizme ilgi duyan birilerini bulmak çok zordu, modası geçmiş görülüyordu, ciddi hiçbir akademisyenin çalışmayacağı konulardı. Bu durum 20 yıl içinde çok ciddi şekilde değişti. Şu an marksizme büyük bir ilgi var üniversitelerde. Geçen yıl Kapital ve marksizm hakkında çevrimiçi ders vermem için bir yayıncıdan istek gelmişti, benim için hoş bir sürprizdi bu. Çünkü bu çok olan bir şey değildi.
KADIN HAREKETİNDE SOSYALİZME İLGİ ZAYIFLADI
Son olarak Çin'deki kadın hareketi ve ÇKP'nin son kongresindeki "ekolojik medeniyet" üzerine neler söylersin?
Çin'de Mao döneminde güçlü bir kadın hareketi vardı, kadınların işgücüne katılımı hızla yüzde 80'in üzerine çıkmıştı, ama toplumdaki dönüşüm o kadar ileri gitmedi. Halkta kadınların eve dönmesi gerektiği fikri bir şekilde yerini korudu. '80 sonrası süreçte kadınların işgücüne katılımı adım adım düştü ve bugün yüzde 70'ler civarına geldi. Bu birçok ülkeye göre yüksek olsa da yine de bir azalma yaşandı. Gelişen kadın hareketi ise sosyalizme karşı bir hayal kırıklığıyla karşılık buldu. Sosyalizm vurgusu yapılan son parti kongresinde örneğin hiç kadın delege yoktu. Son yıllarda batılı liberal feminist kadın hareketine benzer eğilimler öne çıktı, bu nedenle güncelde sosyalizme yönelik ilgi kadın hareketinde zayıf durumda ama emek mücadelelerinde, grevlerde kadınlar öncü roller üstleniyorlar.
ÇKP'nin son kongresinde Xi Xinping Çin'in yönünün sosyalizme doğru olduğunu bir kez daha vurguladı ve Çin'e özgü sosyalizm resmi tanımını kullandı. Çin'in iklim hedeflerini 2028 ve 2035 gibi yakın tarihlere çekti. Ancak bu hedeflere hızlı ilerlense de ulaşılması zor görünüyor. Çünkü bunlar emisyonlar ve ticaret açısından çok kapsamlı düzenlemeler gerektiriyor. Ekolojik medeniyet konusu ise hayli muğlak, bu kavramın içini dolduracak düzeyde bir içerik yoktu.