Yeni işgal hazırlığı, sömürgecilik ve şovenizm karşıtı mücadele
Faşist şef Erdoğan, yeni bir işgal hazırlığıyla, asıl ideolojik ve politik tahkimatı Türkiye'de yapıyor. Türkiye'de devrimci sosyalistlerin politik yükümlülüğü, Türkiyeli işçilerin ve ezilenlerin, faşist şeflik rejimince körüklenen şoven rüzgara kapılmalarını engelleyici, sömürgeci işgallere karşı çıkmalarının yolunu açıcı nitelikte bir pratik duruş sergilemektir.
Faşist şeflik rejimi, Rojava'ya yönelik yeni bir sömürgeci işgal saldırısına hazırlandığını ilan etti. Faşist şef Erdoğan'ın savurduğu yeni işgal tehditlerini, faşist saray şürekası büyük bir ırkçı iştahla devam ettirdi. Sözcüsünden bakanına, danışmanından gazetecisine, generalinden güvenlikçisine kadar faşist şefin sömürgeci savaş çığırtkanları, yeni bir işgal harekatının hedefinin Til Rifat ve Minbic hattı olacağını ilan etmekte birbirleriyle adeta yarışa tutuştular.
Faşist Türk sömürgeciliğinin hem Başûr hem de Rojava'daki işgalleri sürüyor. Rojava Kürdistan'da Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî işgal altında, Başûr Kürdistan'da ise Xakurkê, Heftanîn, Metîna, Avaşîn ve Zap uzun süredir işgal saldırısı altında.
Faşist sömürgecilik, ABD ve AB emperyalistlerinin onay verişine, Bağdat hükümetinin sessiz kalışına, Barzanilerin ise işbirliği yapışına dayanarak, Güney Kürdistan'daki işgallerini kalıcılaştırıp yaygınlaştırıyor. Şengal'e ve Mexmur'a yönelttiği saldırılara, Süleymaniye'deki kontrgerilla suikastlarını ekliyor. O, Rojava'da ise ABD ile Rusya arasındaki emperyalist çıkar çelişkilerinden yararlanma denemelerini ve faşist politik İslamcı çeteleri yeni biçimler altında örgütleme girişimlerini sürdürerek, işgal ettiği bölgeleri genişletmekte ve buraların demografik yapılarını değiştirmekte ısrar ediyor.
İşte faşist şef Erdoğan, Kürtlerin ulusal demokratik mücadele mevzilerini, ulusal siyasi statü kazanımlarını ortadan kaldırma amaçlı bu sömürgeci işgaller zincirine şimdi yeni bir halka daha ekleme hesabında. Çünkü Kürt ulusal demokratik hareketi, faşist şeflik rejimine karşı devrimci demokratik direnişin başlıca siyasi ve askeri gücü olduğu gibi gerek Rojava'da gerekse Başûr'da edindiği ulusal demokratik mevzilerle Türk burjuva devletinin varoluş temellerine ölümcül darbeler indirmeye devam ediyor. Yani Kürt ulusal direnişini yok edemedikçe, faşist şefin sömürgeci Türk burjuva devletinin tepesinde kurulu tekçi tahtında rahat bir nefes alma şansı bulunmuyor.
Dahası, faşist şef Erdoğan, Rojava'ya yönelik yeni bir işgal sayesinde, faşist saray iktidarının toplumsal ve siyasal desteğinin maruz kaldığı hızlı erimenin önüne geçmeyi umuyor. Buna göre, yeni işgalci saldırıyla kabartılacak olan ırkçı şoven yığın psikolojisi sayesinde saraya yığınsal siyasi destek aşısı yapılacak, HDP'yi kapatmanın siyasi koşulları olgunlaştırılacak, hatta burjuva muhalefete bile siyasi manevra sahası bırakılmayacak. Hesap bu şekilde. Ama böylelikle, faşist sömürgeciliğin Kürdistan'ın bütün parçalarına doğru yaymakta olduğu kirli savaş, gitgide daha fazla, faşist şeflik rejiminin beka savaşı, Erdoğan'ın faşist politik İslamcı saltanatını güvenceleme amacıyla bağlı bir "saray savaşı" görünümü kazanıyor.
Bundandır ki, hem Başûr hem de Rojava Kürdistan'da sömürgeci işgallere karşı kahramanca sürdürülen silahlı direnişler, yalnızca Kürt ulusal demokratik mevzilerini savunma mücadelesi niteliği değil, aynı zamanda faşist şeflik rejimine karşı emekçilerin ve ezilenlerin cepheden antifaşist mücadelesi niteliği taşıyor. Rojava'da devrim güçleri ve Medya Savunma Alanlarında özgürlük gerillaları, sömürgeci işgallere can feda direnirlerken, faşist şeflik rejiminin yıkılışını bizzat hazırlıyorlar. İşgallere karşı silahlı direniş mevzilerinde, faşist şeflik rejimine karşı duruşun en örgütlü ve en etkili dinamiği boy gösteriyor. Gerilla öncülüğündeki Kürt özgürlük direnişi, Türkiyeli işçiler ve ezilenler için faşist şeflik rejiminden kurtulma ve politik özgürlüğü kazanma mücadelesinin başlıca müttefiki olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Tam burada, Garê'de gerilla karşısında uğradığı bozgunun faşist şeflik rejiminde yarattığı siyasi sarsıntı akla gelsin. Garê zaferinin Kuzey Kürdistan'da tekrar filizlendirdiği direniş azmi, Türkiye'de antifaşist kitlelerde yarattığı direniş morali hatırlansın.
Bugün Rojava'ya yönelik olası yeni bir işgal saldırısı somutluğunda, sömürgeci işgallere karşı mücadele görevi, yeniden, Kuzey Kürdistan'ın ve Türkiye'nin devrimci ve antifaşist güçlerinin önüne çıkıyor. Gerek ABD'nin gerekse Rusya'nın Rojava'daki, Suriye'deki ve bütün bölgedeki emperyalist çıkarlarının faşist şeflik rejimince tasarlanan bu yeni işgale engel teşkil etmeyeceği, önceki işgallerde dönen aşağılık pazarlıklardan ve yapılan kirli anlaşmalardan yeterince biliniyor. Çok geçmeden girişilmesi planlanan ve Rojava devrim güçlerinin direnişiyle yanıtlanacağı belli olan yeni işgal saldırısının püskürtülmesi için Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de halklarımızın komünist ve devrimci öncülerine kritik bir rol düşüyor.
Kuzey Kürdistan'da sosyalist yurtseverlerin bu süreçteki başlıca politik görevi, muhtemel sömürgeci işgal saldırısına karşı Kürt işçileri ve yoksulları arasında politik ajitasyonu ve eylemi yaymakta somutlaşıyor. Şimdi "Rojava işgaline karşı ulusal direnişe" ve "Özgür Rojava, özgür Kürdistan" sloganlarını yükseltmek, Bakur'da Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin güncel gelişim güzergahına işaret etmek demek. Sosyalist yurtseverlerin hem Kürt ulusal demokratik güçleriyle birleşik olarak, hem de kendi özgüçlerine dayalı olarak yapacakları bütün politik çalışmalar, sömürgeci işgale karşı halkın antisömürgeci öfkesinin kitlesel dışavurumunu mayalamak anlamına geliyor.
Bakur'da, bu işgal saldırısına karşı politik faaliyet kapsamında, Kürt gençliğini örgütlemeye ve mücadele saflarına çekmeye odaklanmak bilhassa önem taşıyor. Zira Kürt gençliği, faşist sömürgeciliğin kentte ve kırda halka olanca zalimliğiyle uyguladığı dağıtıcı ve yıldırıcı devlet terörünü kırıp geçmenin potansiyel öncü dinamiği olduğu kadar, onun gitgide etkinleşen apolitikleştirme ve çürütme kuşatmasından silkinip kurtulmaya da ihtiyaç duyuyor. Kürt halk gençliğini sömürgeci faşist saray iktidarına karşı mücadelede genişleyen oranda saflaştırma görevi, "Gençlik saflara, işgalci devleti yıkmaya!" şiarıyla özgünleştirilecek bir politik faaliyeti gerektiriyor.
Türkiye'de ise devrimci sosyalistlerin politik yükümlülüğü, Türkiyeli işçilerin ve ezilenlerin, faşist şeflik rejimince körüklenen şoven rüzgara kapılmalarını engelleyici, sömürgeci işgallere karşı çıkmalarının yolunu açıcı nitelikte bir pratik duruş sergilemek. Faşist şef Erdoğan, yeni bir işgal hazırlığıyla, asıl ideolojik ve politik tahkimatı Türkiye'de yapıyor. Buna karşılık, sömürgeci işgal saldırıları karşısında açık bir politik tutum alamamak, üstelik gittikçe yoğunlaşan faşist devlet terörü altında böyle bir tutum almaktan düpedüz kaçınır hale gelmek, Türkiye emekçi sol hareketinin kötürümleştirici bir zaafını meydana getiriyor. Ve emekçi solun sömürgeci işgaller karşısında siyasi ürkeklik ya da sosyal-şoven çekimserlik içindeki kesiminin bu sessizliği, Türkiyeli emekçiyi faşist şeflik rejiminin dozajını günden güne artırdığı şovenizm uyuşturucusuna terk etmekten başka bir işe yaramıyor.
Bu durum, devrimci sosyalistleri, Türkiye'de bir buzkıran gibi konumlanmaya, Türkiyeli devrimci ve antifaşist kesimler nezdinde cesaretlendirici ve hareketlendirici etkilerde bulunacak politik pratiklerin öncüsü olmaya çağırıyor. "Sarayın savaşına hayır", "Savaşa ve işgale değil, eğitime ve sağlığa bütçe", "İşgallere son, halklara özgürlük" gibi şiarlarda ısrar etmeyi, birleşik mücadelenin en kararlı devrimci özneleriyle beraber antişoven bir politik ajitasyon ve eylem diliyle konuşmayı şart koşuyor. Zira faşist şeflik rejiminin Türkiyeli işçileri ve ezilenleri demokratik haklardan ve insanca yaşam imkanlarından yoksun bırakması ile art arda sömürgeci işgallere girişmesi arasındaki kopmaz ilişkiyi kavramak, antifaşist kitle hareketinin gelişiminde mutlaka geçilmesi gereken bir nitel eşiğe tekabül ediyor.
Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye'de politik koşullar zorlu. Sömürgeci işgallere karşı çıkmak faşist şeflik rejiminin en sert saldırılarıyla karşılaşmak demek. Fiili meşru mücadele cephesinde bunun politik faaliyet sahasını daralttığı ortada. Fakat emekçilerin ve ezilenlerin, halklarımızın antisömürgeci ve antişoven tepkilerinin sözcüsü olma görevi de acil. Ve bu görevi yerine getirmenin, bir emekçi mahallesinde fiili meşru mücadeleye özgü isimlerle yüzlerce duvar yazısı yazmaktan bir işçi havzasının içinde bildiri dağıtmaya, bir üniversite kampüsünde forum düzenlemekten bir meydanda görsel propagandası özenle yapılacak bir şimşek eylem gerçekleştirmeye değin çeşitli biçimleri pekala mevcut.
Hasılı, muhtemel yeni işgal saldırısına karşı fiili meşru mücadele cephesinde zorlu bir politik görev, faşist şeflik rejimine direnişin antişovenist ve antisömürgeci öncü soluğu olma, Türkiye'de politik özgürlük savaşımı ile Kürdistan'da ulusal özgürlük savaşımı arasında köprü kurma sorumluluğunu taşıyan sosyalistlerce omuzlanmayı bekliyor.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 22 Ekim tarihli 33. sayı başyazısı.