23 Nisan 2024 Salı

Uçar: Sonuç alıcı bir toplumsal adalet mücadelesi yürütmeliyiz

Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Sezin Uçar, devlet adına işlenen suçlarda toplumsal basınç sonucu başlatılan yargılamaların cezalandırmayla sonuçlandırılabilmesi için toplumsal adalet arayışlarını birleştirilmesi gerektiğini söyledi. "Tüm toplumsal kesimlerin daha sonuç alıcı bir şekilde, daha cesaretli bir toplumsal adalet arayışına evrilmesi gerekiyor" diye kaydetti.

Devletin kontra örgütlenmelerinin başındaki Korkut Eken ve Mehmet Ağar'ın da içinde bulunduğu Susurluk/JİTEM davasında beraat kararı Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından bozuldu. Bozma kararı Sedat Peker'in itiraflarıyla aynı döneme denk geldi.

Bu güne kadar başlatılan yargılama süreçlerinde devletin işlediği suçlar kapsam dışında tutulmaya çalışıldı. Çoğu zaman müdahillik talepleri reddedildi.

Ezilenlerin Hukuk Bürosu da Ağar ve Eken'in yargılandığı JİTEM davasına gözaltında kaybedilen Hasan Ocak ve Hüseyin Toraman yönünden 2009 yılında müdahillik talebinde bulundu. Fakat talepleri mahkeme tarafından reddedildi. Bu Korkut Eken ve Mehmet Ağar'ın 90'lı yıllarda işledikleri kaçırma, kaybetme suçlarından yargılanmadıkları anlamına geliyor.

Ocak ve Toraman yönünden davaya müdahil olan Ezilenlerin Hukuk Bürosu'nun avukatlarından Sezin Uçar ile bu davayı, Sedat Peker'in itiraflarını, Peker'in itirafları üzerinden Suruç katliamı davasını konuştuk. Uçar, toplumsal basınçla ortaya çıkan bu tür davalarda sonuca ulaşılabilmesi için  toplumsal adalet arayışı ve toplumsal basınç oluşturmanın önemine dikkat çekti.

JİTEM DAVASININ SANIKLARI EKEN VE AĞAR

Sizin de müdahil olduğunuz Susurluk/JİTEM davasında yeniden yargılama kararı verildi. Aynı süreçte Sedat Peker'in kontrgerillanın işlediği suçlara dair ifşaatları açığa çıktı. O süreçte davaya nasıl müdahil oldunuz, dava süreci nasıl işledi ve bundan sonra ne bekliyorsunuz?
Susurluk'ta yaşanan kaza ve bu kazanın ardından ortaya çıkan bazı gerçekler ciddi bir toplumsal basınç yaratmıştı. Devlet-mafya ve kontra faaliyetler ekseninde ortaya çıkan bu gelişmeler toplumsal basıncın etkisiyle çeşitli soruşturmaları beraberinde getirdi. Ayhan Çarkın'ın JİTEM ilgili itirafları bu suç örgütlenmelerinin farklı şekillerde karşımıza çıktığını göstermiş oldu. Bunun üzerine başlayan ve daha sonra birleştirilen bazı yargılamalar oldu. Geçtiğimiz ay Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından bozma kararı verilen ve Sedat Peker'in videolarıyla da yeniden gündeme gelen dosya, esasta içinde Korkut Eken'in, Mehmet Ağar'ın da olduğu 90'lı yıllarda yaşanan başta kaçırma ve kaybetme saldırısı olmak üzere çeşitli şekillerde insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgiliydi.

MÜDAHİLLİK TALEBİMİZ REDDEDİLDİ
Bu davanın 2009 yılında biz Ezilenlerin Hukuk Bürosu olarak kaçırılan ve gözaltında kaybedilen Hasan Ocak ve Hüseyin Toraman yönünden müdahale talebinde bulunmuştuk. Ancak ilk duruşmada talebimiz reddedildi. Bunun yanı sıra gözaltında kaybedilen ve insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili pek çok kişinin müdahil olduğu bir yargılama gerçekleşmiş oldu. 2019 yılında da içinde Korkut Eken, Mehmet Ağar'ın ve çok sayıda devlet görevlisinin olduğu kişilerle ilgili beraat, cezasızlık kararı verilmişti. Ortaya çıkan onca delile rağmen, kimi itirafların yer aldığı Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu ve Başbakanlık Müfettiş raporları bu davaya sunulmasına, çok sayıda delil olmasına rağmen, bu kişilerle ilgili cezasızlık kararı verildi.

Müdahil tarafın taleplerinin pek çoğu reddedildi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in ya da çeşitli siyasetçilerin dinlenmesi talepleri reddedildi. Ve sadece ismi geçen ve müdahale talepleri kabul edilenler değil, o dönem devletin işlediği tüm suçların, faillerin ortaya çıkarılması bakımından yargılama yapılması tercih edilmemişti.

Ve devlet adına işlenen cinayet, işkence ve faili meçhul olayın aslında birebir faili olan bu kişilerle ilgili verilen beraat kararı geçtiğimiz Nisan ayında Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi tarafından bozuldu. Hem bazı usul eksiklikleri hem de dosyadaki kimi delillerin istinaf incelemesine uygun bir gerekçeyle açıklanmaması nedeniyle karar bozulmuş oldu. Yeniden bir yargılama yapılacak.

Bugün bu suçların o dönem bakımından doğrudan faili olan ve doğrudan bu suçların içerisinde olan Sedat Peker'in açıklamaları üzerinden mi bozma kararı verildi tartışması çok yapıldı. Bozma kararının tarihine baktığımızda daha erken bir tarih. Ama maalesef Türkiye'deki yargının siyasetten hiçbir biçimde bağımsız olmadığı, aynı zamanda iktidar bloğu arasında yaşanan kimi çekişmelerin, çatışmaların, yönetememe krizlerinin yargıyı çok doğrudan etkilediği bir gerçek.

BU DAVALAR TOPLUMSAL BASINÇLA BAŞLADI
Bir diğer etken toplumsal basınç. Mehmet Ağar'ın da yargılandığı bu dava toplumsal basınçla görülmeye başlandı. Ve bundan sonraki yargılama sürecinde de belirleyici olan şey toplumsal adalet arayışı ve toplumsal basınç olacaktır.

10 EKİM VE SURUÇ AİLELERİNİN ADALET MÜCADELESİNE BAKALIM

Hem hukuki hem toplumsal cepheden bu mücadelenin nasıl ele alınması gerekir?
Bugün Sedat Peker'in söylediği ya da düne baktığımızda hem JİTEM davasıyla hem Ergenekon davasıyla ortaya çıkanlar, bugüne kadar toplumsal adalet arayışı içerisinde olan kesimlerin farklı vesilelerle dile getirdiği şeyler. Örneğin 10 Ekim ailelerinin çalışmasına ya da Suruç ailelerinin adalet mücadelesine bakabiliriz. Devletin işlediği katliamlardaki cezasızlık politikasını teşhir eden, devletin çeşitli kademelerinde yer almış faillerin, siyasi sorumlusu olan kişilerin yargılanması mücadelesi bir ışık gösteriyor. Bugün bu kesimlerin sesine daha çok kulak vermek gerekiyor. Bunlar bugün artık kimse tarafından reddedilemez şekilde açığa çıkmış suçlar.

Örneğin Tolga Ağar bakımından böyledir. Hem tecavüz ettiği hem ölümüne sebebiyet verdiği genç bir kadının yaşamını yitirmesi üzerine kadınlardaki gelişen tepki böyledir. Ya da faili meçhuller, gözaltında kaybedilmeye gelişen tepki böyledir. Tüm adalet mücadelesinin aynı kulvardan ve sonuç alıcı bir şekilde yürütülmesi çok önemli. Daha çok kişi tarafından duyulması, bu mücadelenin büyütülmesine de vesile olabilir. Somut bir şekilde adalet mücadelesine dönüştürülmesi gerekiyor. Bu elbette ki hukukçuların da ön ayak olacağı, onlarında talepleri arasında yer alacak bir şey olduğu kadar tüm toplumsal kesimlerin doğrudan sahipleneceği şeyler de olmalı. Çünkü çok açık suç itirafı var. Belki bugün bakımından daha spesifik olan, doğrudan bu suçların içerisinde yer almış bir kişinin bizzat bunları itiraf ediyor olması.

DAHA CESARETLİ TOPLUMSAL ADALET ARAYIŞINI ÖRGÜTLEYELİM
Tüm toplumsal kesimlerin daha sonuç alıcı bir şekilde, daha cesaretli, daha cüretli toplumsal adalet arayışına evrilmesi gerekiyor.

Suruç davasının da avukatısın. Suruç katliamı yaşandıktan sonra Suriye'deki çetelere silahların taşındığı, beslendiği yönündeki iddialar çok gündeme geldi. Bugün Sedat Peker'in anlattıkları bunları doğrulayan nitelikte. Bu dava bakımından bu iddiaları gündemleştirecek misiniz?
Suruç aileleri ve Suruç için adalet mücadelesi yürüten bizler, Suruç İçin Adalet Platformunu oluşturan hukukçular, hem katliam gerçeklerinin açığa çıkması için dava ekseninde çeşitli çalışma ve girişimlerde bulunduk, hem de bugüne kadar doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bu katliamla ilişkili olabilecek tüm açıklamaları titizlikle değerlendirdik. Örneğin Ahmet Davutoğlu'nun yapmış olduğu açıklama da böyle, Sedat Peker'in yapmış olduğu açıklama da böyle. Resmi ya da gayri resmi bu gerçeğin açığa çıkmasına vesile olabilecek her açıklama bizim bakımımızdan değerlendirildi.

PEKER'İN İTİRAFLARI ÜZERİNDEN DELİLLERİN SURUÇ DOSYASINA KONULMASINI İSTEYECEĞİZ
Sedat Peker'in en son El Nusra ile ilgili yapmış olduğu açıklamaların doğruluğu, hem MİT TIR'ları dosyası, hem Reyhanlı katliamı, hem IŞİD'in gerçekleştirdiği diğer katliam dosyalarına baktığımızda çok açık bir şekilde görülüyor. IŞİD'in Türkiye ile olan ilişkisi, devletin El Nusra ile olan ilişkisi, o dönem içerisinde IŞİD militanlarının Türkiye'de nasıl barındığı, nasıl eğitildiği, devletin resmi olarak bu örgütle bağlantısı çok açık, katliam dosyalarından da bunu görüyoruz. Ama bugüne kadar, devlet yetkilileri göstermelik olarak yargılandılar. Suruç ve Ankara katliamı bakımından da böyle. Asla bu katliamların sorumluluğuyla özdeş cezalara çarptırılmadılar. Bu açıklama da bizim adalet mücadelemizin üzerinde söz söyleyebileceğimiz, talepte bulunabileceğimiz bir unsur olacak. Geçtiğimiz haftaydı Suruç katliamının davası. Devlet-mafya-kontra gelişmeleri ekseninde yaşananları o duruşmada da tartıştık. Ahmet Davutoğlu'nun daha önce yapmış olduğu açıklama nedeniyle dinlenmesini talep ettik. Eylül ayında yeni duruşma tarihi var, o tarihe kadar da yeni açıklamalar ekseninde çeşitli taleplerimizi formüle edip, tüm delillerin mahkeme dosyasına getirilmesini isteyeceğiz. Bu toplamda adalet mücadelemiz bakımından yakalayacağımız halkalardan biri olacak.

Sedat Peker'in açıklamalarında suçladığı pek çok kesim var, pek çok suçu da ifşa ediyor. Bugüne kadar bununla ilgili harekete geçilmemesini nasıl değerlendiriyorsun?
Sedat Peker'in yaptığı açıklamalar doğrudan suç ihbarı niteliğinde. Bu kişinin kim olduğu, daha önce hangi suçların faili olduğundan bağımsız olarak ciddiyetle ele alınması ve suç ihbarı olarak değerlendirilmesi gereken şeyler.

Ne Elazığ'da yaşanan tecavüz ve katliamla ilgili, ne diğer bahsettiği şeylerle ilgili suç duyurusunda bulunuluyor, ne de delil araştırması yoluna gidiliyor. Bu konuda yargı üzerinde bir basınç olduğu tartışmasız.

CUMHURİYET BAŞSAVCILARI ÜZERİNDEN YARGIYA MÜDAHALE
Bunu belki şununla birlikte ele alabiliriz. Yargı strateji belgesi üzerine çeşitli yargı reformları ortaya çıkmaya başladı. Yakın dönemde yine meclis gündemine gelecek yargı paketi var. Onun içerisinde başsavcılıklarla ilgili bir düzenleme mevcut. Cumhuriyet Başsavcılarının, Cumhuriyet Savcıları üzerindeki yetkisini arttırır nitelikte bir denetleme bu. Bugüne kadar zaten Cumhuriyet savcılarının vermiş olduğu kararlarla ilgili hukuki bir denetim mekanizması var. Ama buna ek olarak, savcıların yapmış olduğu işlemler ya da kendilerinin doğrudan ihbar üzerine değerlendireceği şeylerle ilgili daha özel bir denetim düzenleniyor. Bu aslında, asla bağımsız olduğunu düşünmediğimiz yargının üzerinde daha farklı nitelikte bir denetimi öngörüyor. Bunu da son ortalığa çıkan suçlar bakımından değerlendirmek ve bununla bağlantılı olduğunu düşünmek kaçınılmaz oluyor.