23 Kasım 2024 Cumartesi

Türkmen, İsviçre'deki mülteciler için mücadele çağrısı yaptı

İsviçre'ye iltica etmek isteyen mültecilerin yaşadıkları sorunları ETHA'ya değerlendiren İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre Yönetim Kurulu Üyesi Sakine Türkmen, mülteci hakları için mücadele çağrısı yaptı.
Avrupa Birliği ülkelerinin mülteci haklarına yönelik hak ihlalleri Zürih Havalimanı'ndaki iltica kampı ile bir kez daha gündeme geldi. İsviçre'ye gelerek iltica talebinde bulunan Kürt mülteciler son iki aydır sınır dışı edilme riski ile karşı karşıya. Avrupa Birliği üyesi ve Schengen vizesi uygulayan ülkeler, aralarındaki Dublin anlaşması ile mülteci değişimi yapabiliyorken, "güvenlikli" oldukları ileri sürülerek de 3. dünya ülkelerine göçmenler iade ediliyor. Son olarak Diyarbakırlı Edebiyat öğretmeni Ramazan Turan tutulduğu havalimanı kampından zorla uçağa bindirilerek  Brezilya'ya gönderildi. Zürih Havalimanı içinde kurulan kampta tutulan ve aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğun Kürt mülteciler ise can güvenliklerinin olmadığı ve Türkiye'ye iade edilme risklerinin bulunduğu Güney Afrika ve Brezilya'ya iadelerinin durdurularak İsviçre'ye yaptıkları iltica taleplerinin kabul edilmesini istiyor.
 
İsviçre'de bulunan sivil toplum kuruluşları ise federal mahkemenin kararına tepki göstererek iadelerin durdurulmasını istiyor. Geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin bir basın açıklaması yapan İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre, Kürt mültecilere destek verdi. Bern Kantonunda bulunan Göçmenlik Dairesi SEM (Staatssekretariat für Migration) önünde bir araya gelen dernek üyeleri mültecilerin durumu ile ilgili hazırladıkları dosyayı SEM görevlisi (personel başkanı) Daniel Bach'a verdi. Konuya ilişkin ETHA'nın sorularını yanıtlayan İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre Yönetim Kurulu Üyesi Sakine Türkmen'e mültecilerin durumunu sorduk.
 
Öncelikle kısaca derneğiniz ve faaliyetleri hakkında kısa bir bilgi alabilir miyiz?
 
Bizler insanları hakları savunucuları olarak Türkiye'de içinde bulunduğumuz insan hakları çalışma alanlarından gelmekteyiz. İsviçre'de bizi buluşturan birçok nedenle birlikte karşılaştığımız ve yaşadığımız insan hakları ihlalleri ve ölüm orucu direnişinden sonra bedensel ve psikolojik açıdan sorunlar yaşayan arkadaşlarla dayanışma amacıyla bir araya geldik. Ayrıca çalışma ve mücadele alanımız sadece Türkiyelilerle sınırlı değildir tabi ki. 1 Eylül 2014'de kurulduk. Temel kaynağımız insan. Bu anlamda haksızlık ve hukuksuzluğun yaşandığı her alanda insan hakları savunucuları olarak kayıtsız kalmamız mümkün değil. Türkiye ve Kürdistan'da yaşanmakta olan hukuksuzluğun ve haksızlığın karşısında olduk. Örneğin, iki hafta boyunca her gün Bern merkezindeki ana istasyon önünde (Bahnhof) "Katliamlara karşı nöbetteyiz", "Diktatörü durduralım" sloganlarıyla oturma eylemleri gerçekleştirmiştik. Bununla birlikte birçok eylem ve gösteri organize ettik. Cumartesi Annelerinin 600. hafta eyleminde Bern'de merkezi bir eylem düzenlemiştik. 700. haftada da Cenevre'deki eylemin örgütleyicilerindendik. Cezaevlerindeki tutsaklarla dayanışma sergisinin organizasyonunda vardık. Ölüm orucu direnişçisi arkadaşlarla dayanışma amaçlı her yıl "ölüm orucu direnişçileriyle dayanışma kampı" düzenlemekteyiz. İsviçre'li gruplar ve diğer uluslardan göçmen kişi ve gruplarla birlikte bütün mültecileri kapsayan etkinlik ve eylemler organize ettik. Şu anda bu gruplarla birlikte 8 Aralık 2018 tarihinde Bern'de gerçekleştirilecek "Sınır dışı etmek çözüm değildir" şiarıyla merkezi bir eylem organizasyonu içindeyiz. Bu vesileyle eylemin duyurusunu yapmış olalım.
 
8 Aralık 2018 de 14.00-17.00 saatleri arası Bern Bundesplatz'da gerçekleştireceğimiz eylemi Migrant-Solidarity-Networt, İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre, Bleiberecht Bern, Solidaritärsnetz Bern, Solidarité sans frontiéres tarafından organize edilmektedir.
 
Genelde Avrupa, özelde İsviçre'deki mültecilerin durumu hakkında bir değerlendirme alabilir miyiz?
 
Mülteciler Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu bir savaş konsepti sonucu bu durumları yaşamaktadırlar. Batılı devletleri geri kalmış/bıraktırılmış ülkelerdeki sömürülerini, etkilerini artırmak için son 30 yıldır yeni savaşlar çıkardılar. Bu ülkelerdeki ekonomik sömürülerini artırarak buraları insanlar için yaşanmaz kıldılar. Batılı devletlerin neden oldukları savaşlarda yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, sakat kaldı. Doğaldır ki sağ kalanlar yaşamlarını korumak ve hayatta kalmak için son çare olarak göç yollarına çıkacaklardır. Onların yaşamlarını, yaşam alanlarını mahveden emperyalist ülkelerin adalet önünde hesap verme gereğinin yanı sıra bu insanların can güvenliğini korumak gibi sorumlulukları, mecburiyetleri var. İsviçre'de bu sorumlukları alması gereken ülkelerden biridir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 14 Aralık 1950'de Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından kurulmuştur. Amacı mülteciler için uluslararası koruma sağlamak ve mülteci sorunlarına kalıcı çözümler bulmaktır. Yani "Uluslararası koruma, devletlerin kendi vatandaşlarını koruma yükümlülüklerini yerine getirmediği durumlarda başka ülkelere sığınma talebinde bulunan insanların güvenliğe ulaşmaları, tehlikeli olan yerlere gönderilmemeleri ve temel insan haklarından yaralanabilmeleri anlamına gelmektedir."
 
Bildiğiniz gibi Zürih Havalimanı'nda kurulan kampın gündeme gelmesiyle burada yaşanan insan hakları ihlalleri ve söz konusu kampın yasal statüsü tartışılır oldu sizin bu konuşa düşünceleriniz nedir?
 
Zürih Havalimanı'ndaki mülteci kampı yeni kuruldu. Burada insan hakları ihlallerinin yaşandığı çok açık. Zaten İsviçre bu son süreçte mülteci politikası ile ilgili ciddi hatalar yapmaktadır. Kamp İsviçre göçmenlik dairesinin aldığı kararlar sonucu İsviçre'ye girmesi sakıncalı ya da mevzuata aykırı görünen kişilerin tutulduğu bir yer. Havalimanının transit bölgesinde yer almakta. Göçmenler burada diğer yolcuların uçaklarına gitmek için geçtikleri alanda kalmak zorunda bırakılıyorlar. Tabii ki burası bize göre geniş bir hapishane. Özgürlükleri yok edilmiş durumda. Açık havaya ulaşma hakkı son derece sınırlı ve sonuçta insanlar dört duvar arasında kapalı. Özellikle çocuklar bu durumdan çok etkileniyorlar. Hayat boyu taşıyacakları travmalara uğruyorlar. Mevzuata göre 60 gün burada tutulabiliyorlar. Birçoğu hakkında verilen ülkeye giriş yasakları ya İsviçre yasalarıyla ya da uluslararası hukukla çelişki oluşturuyor. Bize göre insani ve hukuki olan bir hapishane anlamına gelen bu kampın kapatılması ve ilticacıların işlemlerinin diğer başvurucular gibi İsviçre içindeki açık kamplarda yürütülmesidir.
 
Havalimanında bulunan Kürt mültecilerin iltica taleplerinin kabulü ve iadelerinin durdurulması için yaptığınız eylemi bizlere anlatır mısınız nasıl bir sonuç aldınız?
 
Evet iki Kürt mülteci aile için İsviçre'li ve diğer uluslardan birey ve kurumlar tarafından yeni kurulan Göçmen Dayanışma Ağı'ndan ve diğer kurumlardan gelen arkadaşlarla Bern'deki Göçmenlik Dairesi SEM (Staatssekretariat für Migration) önünde bu eylemi gerçekleştirdik. Mültecilerin koşullarının insan hakları ihlali olduğunu, çocukların biran önce eğitimlerine başlamaları gerektiğini ve İsviçre'nin kendi yasalarıyla nasıl çeliştiğini hazırladığımız dosya ile Personel Başkanı Daniel Bach'a ilettik.
 
Kendisine Güney Afrika'nın güvenli bir ülke olmadığını, burada 1 milyon mültecinin kaderine terk edildiğini, iltica işlemlerinin gerçekleştirilmediğini, kapalı kamplarda çok kötü koşullarda yasal sürelerin üzerinde mültecilerin tutulduğunu, resmi raporların dahi bunları ortaya koyduğunu belirttik. Ayrıca havalimanında tutulan Kürt mültecilerin Güney Afrika gibi güvensiz bir ülkede Türk istihbarat servisinin saldırılarına, daha önceki örneklerden görüleceği gibi, maruz kalma riski bulunduğunu anlattık. Sayın Bach insan hakları ihlalinin söz konusu olmadığını, mültecilerin prosedür gereği orada kaldıklarını ve şuan gönderilme ile ilgili karar verilmediğini, çocuklar içinde endişe edilecek bir durum olmadığını iddia etti. Tabii ki bunun gerçekle bağdaşmadığını belirttik ve ciddi endişe duyduğumuzu ifade ettik.
 
Dernek olarak bundan sonraki süreç hakkında öngörüleriniz nelerdir ve bu sürecin takipçisi olmak için önümüzde bir eylem ve etkinlik planı var mı?
 
Elbette ki bu anlamda yapılması gereken birçok şey var. Örneğin; imza kampanyası, parlamento ile görüşmek, İsviçre'li kurum ve derneklerle geniş katılımlı toplantı ve görüşmeler yapmak. Açıkçası ciddi bir kamuoyu yaratmak gerekiyor. Kaldı ki İsviçrelilerin de haberdar olduğu bir konu aslında, ama gerçeklerin ne kadarına vakıflar bu da tartışmalı bir durum. Bizim İsviçre toplumunda bu bilinci yükseltmemiz gerekiyor.