26 Aralık 2024 Perşembe

'Türkiye halklarının refahı için sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı'

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun çözümü için PJAK ve PKK'li tutsakların başlattığı açlık grevi birinci ayını geride bıraktı. ETHA'nın sorunlarını yanıtlayan DBP MYK üyesi Faruk Tatlı, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye halklarının refahı için tecridin kalkmasının yanı sıra Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması gerektiğini vurguladı.

PKK lideri Abdullah Öcalan'dan yaklaşık 34 aydır haber alınamıyor. İmralı Hapishanesinde süren mutlak tecrit işkencesi, boyutu farklılık arz etse de birçok hapishaneye yayılmış durumda. "Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm" kampanyası kapsamında PJAK ve PKK'li tutsaklar 27 Kasım'da açlık grevi direnişine başladı.

Açlık grevi eylemi 15 Şubat 2024 tarihine dönüşümsüz devam edecek. Tutsaklar yaptıkları direnişlerle sık sık dışarının sessizliğini bozmaya, mücadeleyi yükseltmeye çalışıyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) MYK üyesi Faruk Tatlı ile bir ayı dolduran açlık grevi direnişini, amacını konuştuk. Öcalan'ın 25 yıldır tecrit işkencesine maruz kaldığını belirten Tatlı, iktidarın dönem dönem bu saldırıyı ağırlaştırdığına dikkat çekerek, toplumsal tepkiyi yükseltmenin ve süreklileştirmenin önemine vurgu yaptı. Tatlı, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye halklarının refahı için tecridin kalkmasının yanı sıra Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün kazanılması gerektiğinin altını çizdi.

Tatlı'nın ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle: 

'SAYIN ÖCALAN GÖRÜŞLERİNE ÖNEM VERİLEN BİR LİDER'

PKK lideri Abdullah Öcalan'dan yaklaşık 34 aydır haber alınamıyor. Uygulanan bu tecridin amacı ne? Öte yandan tecridin kalkması, Öcalan'la görüşülmesi en can alıcı gündem olan Kürt sorununda nasıl bir çözüm sağlayacak?
Sayın Öcalan Türkiye ve Kürdistan'da, Ortadoğu'da hatta son zamanlarda dünya genelinde görüşleri ele alınan, değerlendirilen ve anlam biçilen bir liderdir. Kapitalizmin içinde bulunduğu krizden çıkma hamleleri ve kendini yeniden dizayn etme isteğine yönelik sayın Öcalan'ın fikirleri son derece önemlidir. Sayın Öcalan'ın kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite paradigması, halkların eşit, adil ve birlikte yaşam iradesini ortaya çıkarmada son dönemlerin en derinlikli ve gerçekçi paradigmasıdır.

'TECRİT SADECE AKP-MHP İKTİDARININ POLİTİKASI DEĞİL'
Dikkat edilirse sayın Öcalan ile görüşmelerin olduğu süreçlerde Türkiye'de ve Kürdistan'da halklar nefes alabilen, örgütlenmesini yapabilen süreçler yaşamaktadır. Sonuçta TC de bunu görmekte ve bunun önünü sayın Öcalan'ın avukatları ve ailesi ile görüşmesini engelleyerek almak istemektedir. Mesele sadece AKP-MHP faşist iktidarının isteği değildir. TC'de devlet aklı dediğimiz sistem ve hatta uluslararası güçlerin de işine gelen bir tecrit politikası yürütülüyor. Çünkü "Özgür Kürdistan demokratik Türkiye" şiarı emperyalist güçlerin işine gelen bir şey değildir. Aksine halkların özgür ve eşit birlikteliğine dayanan yaşam modeli onların mevcut sistemlerini tehdit etmektedir. Bu yüzden 25 yıldır dünyada eşi ve benzeri olmayan İmralı tecrit sistemi yürütülüyor. CPT'den tutalım AİHM'e kadar bütün uluslararası kuruluşlar da kör, sağır ve dilsizi oynuyor.

'MEVCUT İKTİDAR SAYIN ÖCALAN'IN ÇÖZÜM İRADESİNDEN KORKUYOR'
Mevcut iktidar sayın Öcalan'ın çözüm iradesinden korkuyor. Dikkat ederseniz sayın Öcalan her zaman halkların özgür birlikteliğinden ve barıştan söz etmektedir. Hiçbir zaman savaş çağrısını bulamazsınız. Bunlar savaş çığırtkanlığı yapan AKP-MHP faşist iktidarının işine gelir mi? Tabii ki gelmez. Çünkü bu iktidar savaş ve ırkçılık üzerinden kendini var ediyor, var etmeye devam etmek istiyor.

'TECRİDE KARŞI TOPLUMSAL TEPKİYİ SÜREKLİLEŞTİRMELİYİZ'

İmralı Hapishanesinde yıllardır uygulanan mutlak tecrit, boyutu farklılık arz etse de diğer hapishanelere de yayılmış durumda. Devletin tecrit ve tutsaklara yönelik düşman politikalarına ilişkin neler söylersiniz?
Sayın Öcalan son 34 aydır tecrit altında değil aslında 25 yıldır tecrit altında. Sistem istediği zaman bunu ağırlaştırıyor, toplumsal tepkiler oluştuğunda ise hafifletmek zorunda kalıyor. Bu da şunu gösteriyor; tecride karşı toplumsal tepkiyi büyütmeli ve sürekli hale getirmeliyiz.

Bugün mutlak tecrit sayın Öcalan üzerinden tüm topluma yapılıyor. Sistem sayın Öcalan üzerinden kendi politikasını Türk toplumu nezdinde meşrulaştırmaya çalışıyor ve kısmen de başarılı oluyor. Türkiye'de '80 darbesinden bu yana cezaevleri işkence merkezleri haline geldi. Buna yönelik devletin bazı araştırmalar yaptığını biliyoruz. Bunlardan biri Hamide Zekeriya İtil (HZİ) Vakfı tarafından yapılan ve kan donduran araştırmalardır. Vakfın yöneticilerinden Prof. Dr. Turan İtil, '80 darbesinden sonra cunta yönetimiyle görüşüp bazı araştırmalar ve ilaçlar kullanmıştır. Sonuç olarak da şunu belirtmiştir; "en iyi ilaç yaştır kimse 40 yaşından sonra terörist olmaz o yüzden 40'a kadar beklemek gerek, 40 yaşına kadar içeride tutulmaları gerek, pahalı ama idamdan daha iyi" tespitinde bulunmuştur.

'TÜRKİYE'DE İNKAR VE SİNDİRME HUKUKU UYGULANIYOR'
Yani sonuç olarak '95-'96 ve 2000 yılındaki cezaevi katliamlarının şahidi olduk. Özellikle 2000 yılında diri diri yakılan tutuklular hala gözümüzün önünde. Türkiye'de ceza hukuku uygulanmıyor inkar imha ve sindirme hukuku uygulanıyor bu kadar net.

'ÖCALAN'IN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAZANILMASI TÜM HALKLARIN HAKLARINA KAVUŞMASIDIR'

Daha önce de hapishanelerde tecrit işkencesine karşı açlık grevi direnişleri gerçekleşti. Dışarıda da çeşitli eylemler yapıldı. Fakat asıl yükü tutsaklar omuzladı. Bugün de durum benzer bir şekilde ilerliyor. Tutsakların direnişini büyütmek ve tecride karşı mücadele bakımından DBP ne yapacak, diğer emekçi sol güçler ve halk ne yapmalı?
Türkiye'de 100 yıllık bir inkar politikası, mevcut iktidar kimse onun eli ile yürütülüyor. PKK 49. isyandır. Bir yerde bu kadar isyan varsa bir sorun var, bu düz mantıkta bile böyledir. Ama dediğimiz gibi devlet her zaman imha, inkar ve soykırım politikaları yürütmüştür. 50 yıldır son isyanı bastırmaya, yok etmeye çalıyor. Son isyanın önderliksel bir çıkış olması ve toplumsallaşmasından kaynaklı sayın Öcalan'ın toplumla ilişkisini kesmek niyetlerini açığa çıkarıyor. Çünkü sayın Öcalan, Kürt sorununun çözümü için en güçlü muhataptır. Mevcut sistem ise bu sorun üzerinden kendini var etmek istediği için sayın Öcalan'ı tecrit altında tutuyor. Bugün Kürt sorununun çözümü ve Türkiye halklarının refahı için sadece tecrit kalkmamalı, sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğü kazanılmalıdır. Mücadele hattı bu temelde olmalıdır. Bu da tüm halkların haklarına kavuşması demektir.

Türkiye, tarihinin en krizli dönemini yaşamaktadır. Bir yandan ekonomik kriz bir yandan da hukukun ve temel hakların işlememesi sorunları daha da derinleştirmektedir. Buna karşın gerçek muhalefet Kürtler ve dostlarıyla geliştirdikleri emek demokrasi ittifakıdır. Bu ittifakın biz Kürtler olarak anlamı ve önemi çok değerlidir.

Türkiye'deki sorunların çözümüne yönelik birleşerek mücadele etmek yegane hedefimizdir. DEM Parti'nin ve DBP'nin Türkiye'de ve Kürdistan'da tecridi kırmak ve sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğünü kazanmak için bazı eylemsellikleri oldu. En son Gemlik özgürlük yürüyüşümüz, eksikliklerimiz olmasına rağmen etkili ve kitlemizi harekete geçiren bir eylem oldu.

'KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ İNŞA EDİLEMEZ'
Tutsakların eylemi bizim için değerli ve anlamlıdır. Elbette dışarıda eylemler ve tepkiler yeterli derecede olursa ve sonuç alıcı olursa tutsak arkadaşlarımız böylesi bir eyleme girmezlerdi. Önümüzdeki süreçte bazı planlarımız olacaktır. DEM Parti bileşenlerinin ve dostlarımızın bu planlamalara güçlü katılmaları ve destek sunmaları gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'de demokrasi inşa edilemez. Kürt sorununun çözümü de tecridin kırılması ve sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğüne bağlıdır.