28 Nisan 2024 Pazar

Türk adaletinin hal-i pür melali

Brunson yargılaması, ABD ile Türkiye arasında bir kuvvet gösterisine, "kararlılığını sınama"ya dönüşünce efendi uşak diyalektiği işliyor. Güçlünün, egemenin dediği oluyor. Siyasi bir dava siyasi biçimde noktalanıyor. Brunson'un serbest kalacağını Türkiye'nin taahhüt ettiği gün gibi açık. İktidarın, McKinsey ve Brunson "olaylarında" attığı geri adımlar, daha doğrusu siyasi yenilgileri faşist şeflik rejiminin düşüş çizgisinin kuvvetli belirtileridir. Kıyamet alametleri çoğalıyor!
ABD-Türkiye ilişkilerinde son yıllarda yaşanan siyasi, askeri, hukuki, diplomatik, iktisadi, finansal belli başlı alanlarda kendini gösteren sorunlardan birisiydi, iki yıl önce Rahip Brunson'un casusluk suçlamasıyla tutuklanması. Pastör Andrew Brunson yargılanması ABD-Türkiye resmi ilişkilerinin gündeminden hiç çıkmadı. Ve tabii iki tarafın çabalarıyla sürekli kamuoyunun da gündeminde kaldı. ABD, Rahip Brunson'un serbest bırakılması isteğini git gide daha kesin bir tarzda dayatırken bölgesel güç olma peşinde kendini yırtan çakalın sesi soluğu çıkmaz hale geldi.
 
Ve moda deyimle "günün sonunda" ABD istediğini aldı. Faşist şefin elinde değilse de dilinde "Türk yargısının bağımsızlığı" kaldı.
 
Brunson'un 2018 Temmuz ayında hapishaneden çıkartılması ve ev hapsine alınması O'nun serbest bırakılmasını bekleyen ABD yönetimini öfkelendirmişti. ABD yönetiminden gelen resmi "hayal kırıklığı" açıklaması, Türkiye'nin sözünde durmadığının diplomatik teşhiriydi. Öyle anlaşılıyor ki, ABD'nin yerli ve milli işbirlikçileri rehin ve şantaj siyaseti iflas edince çakal siyasetiyle durumu kurtarmayı denemişti. Bir kez daha aynı duruma düşmek istemeyen ABD yönetimi, hayal kırıklığının ardından ve son duruşma öncesi kesin ve sert açıklamalar ile Erdoğan ve şürekasına hiza verme ihtiyacı duymuştur. Politik İslamcı ve ülkücü gürültü bağımsızlıkçıları mesajı aldıkları gibi, gereğini de yapmışlardır.
 
ABD Başkanı Trump "ABD, Papaz Andrew Brunson'u uzun süreli tutukluluğu nedeniyle Türkiye'ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Bu masum inanç insanı derhal serbest bırakılmalı" diye buyurmuştur.
 
Ardından Başkan Yardımcısı Mike Pence, "Pastör Andrew Brunson Türkiye'de tutulan masum bir adam ve adalet onun serbest bırakılmasını gerektiriyor. Türkiye, başkan Trump'ın yabancı topraklarda haksız yere hapsedilen Amerikalıların evlerine, Amerika Birleşik Devletleri'ne döndüklerini görme kararlılığını sınamazsa iyi olur."
 
Kurtlar karşısında çakallar "eeeey Amerika...." makamında mırıldamamışlardır bile.
 
Açık ve kaba ABD baskısı karşısında faşist politik İslamcı iki şef ortalıkta görünmezken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu üzerinden, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'ya telefonla, "Türkiye'nin kimsenin tehdidine boyun eğmeyeceğini ve hukuk kurallarının istisnasız herkes için geçerli olduğunun", "altını çiz"erek söylemiş ve de ABD'ye haddini bildirmiştir!
 
"Türkiye'nin", yani AKP-MHP politik İslamcı, ülkücü, ırkçı faşist iktidarının, yani Erdoğan-Bahçeli ikilisinin kimseye boyun eğmeyeceği, yargının Brunson kararıyla da teyit edilmiş oldu!
 
Erdoğan, 26 Eylül'de Amerikanın Sesi'ne yaptığı açıklamada, "ver papazı al papazı" diyen kendisi değilmiş gibi, "Bu yargıyla alakalı bir konu. Brunson, terör suçlarından tutuklanmış. 12 Ekim'de mahkeme ne karar verir bilemem. Buna siyasiler karar veremez" demişti.
 
Brunson davası, daha ilk andan itibaren apaçık siyasi bir olaydı ve ancak da siyasal olarak sonuçlanabilirdi. Brunson'un tutuklanması, bir nevi ABD'ye karşı misilleme girişimiydi. Tıpkı içeride olduğu gibi dış politikada da açıkça rehin alma ve şantaj politikası denedi faşist şeflik rejimi. Brunson örneğinde misilleme girişimi diktatörlüğün elinde patladı.
 
Faşist şef Erdoğan'ın "Amerika bizden papazın iadesini istiyor. Sizde de bir papaz var. Siz de onu bize verin." "Biz bu papazı veririz o papazı bize verdikleri takdirde" diyerek üst perdeden bağımsızlıkçı kesildiği günler geride kaldı. Büyük casusluk davası, Papaz Brunson'a 3 yıl, 1 ay, 15 gün hapis cezası ile noktalandı. Hukuk ve adalette sınıfta kaldıysa da bağımsız ve de çok yüce Türk yargısı her şeyi milimi milimine denk getirerek hesap işlerinde mahir olduğunu gösterdi.
 
"Yardımı için Erdoğan'a teşekkür ederim" diyen Trump'ı Erdoğan şöyle yanıtladı:
"Her zaman vurguladığım gibi Türk yargısı kararını bağımsız verdi." "Ver papazı al papazı" efelenmesi neydi peki, dünyaya Türk yargısının bağımsızlığını mı ilan ediyordu!
 
"Türk yargısı kararını bağımsız ver"mişti ama Trump yine de Erdoğan'a teşekkür ediyordu. Erdoğan'ın da teşekkürü geri çevirmek gibi bir kabalık göstermesi beklenemezdi! "Türk yargısı kararını bağımsız ver"mişken, Trump'ın "Pastör Brunson'la ilgili çok çalıştık" açıklaması da başka bir densizlik olmalıydı! Yoksa Erdoğanperver Bahçeli'ye mi sormalıydı, Trump'ın kimlerle birlikte çalıştığını?
 
Son duruşmaya biraz daha yakından bakıldığında, McCarthy dönemini hatırlatan bir nezihlik görülüyor. Pardon, Brunson casusluk ve terör örgütü... suçlamalarından hangi delillerle tutuklanmıştı? Tanıklar, evet tanıklar vardı! Gizli tanıklar, açık tanıklar, tanıklar işte canım! Ee, "iki tanık insanı ipe götürür" değil mi! Peki ipe götürür de geri getiremez mi?!... Bunu bilemeyiz, ama özellikle Erdoğan-AKP hükümetleri ve iktidarları döneminde siyasi yargılamaların hemen hemen tamamında polis ve jandarma istihbaratı, keza MİT tanık üretiminde özelikle de gizli tanık üretiminde eşi benzeri az bulunur bir gelişime kaydetti. Türkiye'de son çeyrek yüzyıllık dönemde yargı aygıtının, hukuk ve adaletin düşüşü ile gizli tanık "kurumu"nun yükselişi ters orantılı olmuştur. Bu gerçeklik, elbette yargının da bir parçası olduğu, politik iktidarların eseridir. Burjuva devletin yargı aygıtının sosyalist, devrimci, yurtsever devrimci muhaliflerine karşı mücadelede tepe tepe keyfi kullanım alışkanlığı zamanla burjuvazinin iç hesaplaşmalarının da başat yöntemi haline gelerek iyice dibe vurmuştur... Milli vicdanı rahatsızlığını açıklayan faşist şef Bahçeli'nin tanıkların durumuyla ilgili tanıklığı önemlidir:
"İfade değiştiren gizli ve satın alınmış tanıklar, davanın savcısında yapılan değişiklikler soru işaretlerini güçlendirmiş, şaibeleri artırmıştır. Türkiye aleyhine faaliyetlerin merkezinde yer alan, terör örgütleriyle irtibat ve iltisakı tespit edilen bir şahsın siyasal baskı ve şantajlarla serbest bırakılması, geldiğimiz bu aşamada düşündürücü, bir o kadar da esef vericidir... Papaz Brunson, kabul edilemez ve vicdan sahibi her insanımızın itiraz ettiği karanlık bir sürecin sonunda serbest kalmıştır."
 
Tanıkların "satın" alındığını tanıklık ediyor ama kimlerin satın aldığını açıklamıyor Bahçeli!
 
Brunson'un "siyasal baskı ve şantajlarla serbest bırakıl"dığına tanıklık ediyor ama baskı ve şantaja boyun eğenleri açıklamıyor Bahçeli!
 
Basına yansıyan bilgiler gösteriyor ki, açık, gizli tanıkların yüzleşmeleri ve açıklamalarıyla mahkeme başkanı ve tanıkların diyaloglarıyla duruşma tam bir komedi.
 
"İddianame"de tanık Levent Kalkan'ın ‘15 Temmuz darbe girişimine katılan bazı FETÖ'cülerin Burunson'un evinde saklandıklarını' duyduğunu söylediği yer alıyormuş ve de mahkeme Kalkan ile Yılmaz Demircan'ı yüzleştirmiş. Mahkemede Yılmaz Demircan, ‘Ben sadece Korelileri gördüm' demiş. Mahkeme başkanı, "hani FETÖ'cüler burada kalmıştı demiştin" deyince Levent Kalkan, "Sayın Başkan ben böyle bir şey söylemedim" demiş... PKK'li "bombacı"nın Brunson'da kaldığına ilişkin de Levent Kalkan ile Volkan Sürer yüzleştirilmiş. İddianameye göre bu iddiayı Levent Kalkan diğerinden duymuş. Volkan Sürer, "Ben böyle bir şey bilmiyorum, aslında O'ndan duymuştum bu iddiayı" demiş... Nasıl oluyor da üç tanığın üçü de çok tutarlı biçimde ifade değiştiriyorlar?
 
Demek ki üç üretilmiş tanık, Brunson'u önce casus, terör örgütleriyle ilişkili vb. yapabilir, siyasi durum değişince senarist devreye girer, başa sarıp "suçlamaları" geçersiz kılabilir... Siyasi davalarda hiçbir şey kendiliğinden olmaz, bir özne, bir senarist vardır daima!.. Ya savcılar, ya hakimler onlar ne yapar!? Neden üretilmiş "tanıklara" hemen ikna olur hüküm kurarlar! Siyaset farklı gelişince bu defa fırdöndü gibi dönerler! Arada gerekirse hakimler savcılar da değişebilir, o kısım da yeniden yazılamaz değil tabi.
 
Üretilmiş tanık ifadeleriyle casusluk suçlamalarıyla tutuklanan Brunson, tanıkların ifade değiştirmeleriyle serbest bırakıldı. Nasıl oldu da üç tanık birden ifadesinin değiştirdi?! Yanıt basit! Bu üç tanık Brunson'u suçlayan ifadeleri nasıl verdilerse öyle oldu! "Bağımsız yargı", yargının bağımsızlığı evet büyük bir yanılsamadır bu. Ama kabul etmek gerekir ki, "yüce Türk yargısı" hiç bu kadar kepaze ve pespaye bir duruma da düşmemiştir, düşürülmemiştir yani.
 
Bahçeli, Brunson'a karşı ABD'den ne alınabilir diye akıl yürütürken çok geride kalmış görünüyor. Onun gelişmelerden haberdar olmadığı düşünülemez. Durumu sindiremediği, Türk ırkçı faşistlerinin henüz duruma uyum sağlayamadıkları kesin, rahatsız olduğunu iddia ettikleri "milli vicdan" da bu ırkçı faşist sindirim sorunundan başka bir şey değil.
 
Bahçeli ile ırkçı milliyetçilik yarışındaki Merak Akşener'in kafası da rakibi gibi çalışıyor. O da Brunson'a karşı ne alınabileceğine akıl yürütüyor. O'nun ve partisinin de Erdoğan'ın gerisinde kaldığı, politik İslamcılar kadar hızlı esneklik gösteremediği keza sindirim sorunu yaşadığı belli oluyor. Akşener, "İki MİT'çi çocuk YPG'nin elinde..." Hiç değilse onları alabilseydiniz demeye getiriyor da, o arada PKK'nin tutukladığı MİT'çilerden bahsetmiyor bile. İyi de onlar n'olacak!
 
Brunson yargılaması ABD ile Türkiye arasında bir kuvvet gösterisine, "kararlılığını sınama"ya dönüşünce efendi uşak diyalektiği işliyor. Güçlünün, egemenin dediği oluyor. Siyasi bir dava siyasi biçimde noktalanıyor. Brunson'un serbest kalacağını Türkiye'nin taahhüt ettiği gün gibi açık. Buna karşı ABD, Erdoğan iktidarına herhangi bir taahhütte bulundu mu? Gizli bir anlaşma ya da Brunson'un serbest bırakılmasının ötesinde bir anlaşma yapıldı mı?.. Olabilir ama bilmiyoruz. Erdoğan'ın Trump'a yanıtında geçen temenni bir fikir veriyor: "Umuyorum ki, ABD ve Türkiye iki müttefike yakışır biçimde iş birliğine devam eder. PKK, DEAŞ ve FETÖ başta olmak üzere terör örgütlerine karşı ortak bir mücadele yürütür." Burnu sürtülen, aşağılanan taraf sanki karşı taraftan bir büyüklük yapmasını bekliyor gibi!
 
İktidarın McKinsey ve Brunson "olaylarında" attığı geri adımlar, daha doğrusu siyasi yenilgileri faşist şeflik rejiminin düşüş çizgisinin kuvvetli belirtileridir. Kıyamet alametleri çoğalıyor!