3 Aralık 2024 Salı

Tümüklü: Türkiye ve Kürdistan'da AKP kaybetti

ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, seçimlerin Kürdistan'da kazananının DEM Parti, Türkiye ve Kürdistan'da kaybedeninin ise AKP-MHP faşist bloku olduğuna dikkat çekti. ETHA'nın sorularını yanıtlayan Tümüklü, işçiler ve ezilenlerin bu seçimlerde de CHP'ye angaje edildiğinin altını çizdi. Safların berraklaştığını, devrimci çizgide ve düzen içi reformist siyasette ısrar edenler olduğunu vurgulayan Tümüklü, emekçi sol hareketin kendi varoluşuna göre davranması gerektiğine işaret etti.

31 Mart yerel seçimlerinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kürdistan'da iktidara büyük bir hezimet yaşattı. Van'da büyükşehir dahil olmak üzere 13 ilçe belediyesini kazanan DEM Parti, 2019 yerel seçimi ve 2023 milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki eleştirileri dikkate aldı, birçok kentte kendi adaylarıyla seçime girdi.

Yerel seçimlerin ardından Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ile konuştuk. Tümüklü'nün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

SEÇİMİN KAYBEDENİ AKP-MHP İTTİFAKIDIR

31 Mart yerel seçimlerini geride bıraktık. Öncelikle Türkiye ve Kürdistan bakımından seçimleri değerlendirebilir misiniz?
Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan derin yoksullaşmanın yarattığı bir tepki ve buna bağlı olarak değişim isteği kendini en belirgin bir biçimde yansıttı. Aynı zamanda yaşanan hak gaspları, özgürlük düşmanı siyaset ve geleceksizlik de bu seçim süreci ve sonucuna doğrudan etki etti.

Hem Türkiye hem Kürdistan sahasında baktığımızda seçimin kaybedeninin AKP-MHP ittifakı olduğunu söylemek mümkün. Aynı zamanda seçimin kaybedeninin burjuva ittifakın diğer kanadında yer alan İYİP ve politik islamcı unsurlar olduğunu da söylemek mümkün.

AKP-MHP ittifakı her yerde aynı sloganla seçim çalışması yürüttü: "Gerçek belediyecilik." Gerçek belediyecilik ranta dayanan, ihale düzeninde kendi yandaşlarını besleyen, doğayı, canlı yaşamı yok eden, her şeyi para olarak gören bir anlayışa, haksızlığı hukuksuzluğu düzen haline getiren bir belediyeciliktir. Doğal olarak bu rantiyeci, yağmacı düzen karşısında halkımız bir tutum aldı. Aynı tutumu seçimlere katılım oranında görüyoruz. Toplumun önemli bir kesimi yani yüzde 20yi aşkını seçimlere katılmadı. Bu sistemden ve seçimlerden beklentisi olmadığını gösterdi.

BUGÜNKÜ SEÇİM SONUÇLARI 7 HAZİRAN İLE AYNILAŞTIRILAMAZ

AKP-MHP saray ittifakının dışında diğer faşist ya da burjuva partiler açısından seçim sonuçları nasıl?
AKP, 7 Haziranda olduğu gibi bu seçimde de yenilgiye uğradı. 7 Haziranda, hem Rojava devriminin yarattığı olumlu hava ve Kürdistandaki özgürlük siyasetinin büyümesi, Türkiye sahasında Gezi isyanının yaratmış olduğu umut ve arayışın sonucu olarak emekçiler ve ezilenler kendi cephesi etrafında kümelenmişti. O yüzden 7 Haziranla kıyaslamalar yapılıyor, bu kesinlikle yanlış. Bu ideolojik bir yanılsama olur. Çünkü 7 Haziranda emekçiler ve ezilenler kendi geleceğine, kendi iradesine sahip çıktı. Bugün ise kendi iradesini, geleceğini burjuva sol olan CHP'ye yedekledi. Hatta CHP'ye oy vermeyenlerin AKP'ye hizmet ettiğini, ittifak yaptığını söyleyecek kadar hadsizleşip yerini kaybeden bir siyaset tarzı ortaya çıktı.

3. CEPHE TÜRKİYE SAHASINDA ZAYIFLADI
Bu emekçiler ve ezilenlerin mücadelesi bakımından tehlikeli, reformist, burjuva liberal siyaset için avantajlı bir durum. Çünkü emekçi ve ezilenlerin devrimci çizgisini bozan, orayı dejenere eden ve bir şekilde burjuva düzen içine yedekleyen bir siyaset hattını beslemiş oldu. Bu seçimlerde, 3. cephenin varoluş hakkının Türkiye sahasında zayıfladığından bahsetmek mümkün.

DEVRİMCİ MÜCADELE VERENLER AÇISINDAN SON DERECE TEHLİKELİ
"Kent uzlaşısı" ya da "kazan kazan" gibi formüllerle DEM Parti ve bazı emekçi sol bileşenleri, CHP ile denklemler kurarak seçimlere katıldı. Bu reformist siyaset, burjuva siyaset açısından son derece olumlu bir durum, ama politik özgürlük mücadelesi veren, bu ülkede devrimci mücadele verenler bakımından son derece tehlikeli ve her bakımdan mücadele edilmesi gereken bir durum.

SÖMÜRGECİ KAYYUM REJİMİNİN UYGULADIĞI YÖNTEMLER
Kürdistan'ın kazananı her bakımdan DEM Parti olmuştur. Mutlak anlamda kayyum siyasetine, onun anlayışına, örgütlenmesine ve ortaya çıkardığı taşeronlara, kadın düşmanı politikalara tokat gibi bir yanıt olmuştur. Batman'daki kazanım, Van'da büyükşehir ve tüm ilçe belediyelerinin kazanılması... AKP-MHP sömürgeci faşist bloku asker ve polis yığınağıyla, taşıma kuvvetleriyle özellikle Bitlis, Siirt, Şırnak ve Kars'ta sonuç almaya çalıştı. Şimdi de Van'da kazanılmış hakkı gasp etmeye, Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız Abdullah Zeydanın eşbaşkanlığını gasp etmeye çalışıyorlar. Kayyum siyasetine bu yöntemle devam ediyorlar. Bu yeni bir yöntem değil aslında. Sömürgeci kayyum rejiminin daha önce uyguladığı yöntemler. Bitliste itiraz etmek isteyen DEM Parti üye ve yöneticilerine YSK önünde barikat kurmuş yaklaştırmamaya çalışıyorlar. Ama bu gerçeği değiştirmiyor. Kürdistanda DEM Parti sömürgeci kayyumcu rejim anlayışına ve onun asimilasyon, inkar politikasına karşı kadın özgürlükçü çizgisiyle gerçek bir yanıt vermiştir, kazanmıştır.

Genel seçimlerle yerel seçimlerin dinamikleri aynı olmuyor. Genel seçimlerde çeşitli kentlerde milliyetçi yükselişi görmekle birlikte, yerel seçimlerde MHP, İYİP, BBP ve CHP'nin çeşitli kentleri almasına rağmen milliyetçilerin çok güçlü bir odak yarattığını, kitle konsolidasyonu örgütlediğini söylemek mümkün değil.

GENEL SEÇİMLERDE BELLİ BİR İVMEYE ULAŞAN HÜDAPAR YENİLEN TARAFTA

Kürdistan'daki seçim sonuçlarını biraz daha detaylandırabilir misiniz?
Kürdistan'da hiç kuşkusuz devlet eliyle teşvik edilen politik islamcı tabanı, Filistin eliyle örgütlemeye çalışan ve aslında Kürt milliyetçiliğini burjuva ilkel bir biçimde sürdürmeye çalışan Hüdapar genel seçimlerde devlet tarafından destek ve teşviki, bölge sömürücüleriyle iş tutan kimi aşiret ya da grupların desteğiyle belli bir ivmeye ulaşmıştı. Ama yerel seçimler bakımından Hüdapar da AKP ile birlikte yenilen tarafta. Özellikle Kürdistanda Kürt özgürlük mücadelesinin, kadın özgürlük mücadelesi çizgisindeki mücadelenin kayyum karşıtı siyasetle birleşmesi her bakımından başarılı bir sonuç üretti. Bu tabii ki sadece seçim çalışmasıyla da değil; tecride karşı mücadele, Özgürlük Yürüyüşünün yarattığı etki, bunların her biri yerel seçimde Kürdistanda olumlu bir hava yarattı.

YRP ÖNEMLİ BİR YÜKSELİŞ YAPTI
Burjuva cenah bakımından bir diğer unsur şu. Politik islamcılığın önemli bir kan kaybettiği zeminde, hem AKP'nin genel seçimlerdeki teşviki-desteği hem de faşist şefin "son seçimim" açıklaması üzerinden, politik islamcılar yeni bir toparlanma ve arayışa girdi. Milli görüş gömleğini yeniden pazarlayan YRP önemli bir yükseliş yaptı. Burjuva muhalefette yer alan DEVA, Gelecek, Saadet gibi politik islamcıların tabanını da kendinde topladı. YRP'nin önümüzdeki dönem burjuva siyasette önemli bir yer tutacağını söylemek gerek.

KİTLELERİN ÖFKESİNİ CHP'YE ANGAJE ETTİLER
Emekçi sol ve mücadeleci kesimler bakımdan ise durum tam bir karmaşa. Durum şu, kendi varoluşunu ve mücadelesini burjuva solun atına bağlamış durumda. Bütün beklentisi CHP'nin belediye kazanması. Bu şekilde ferahlama ve kendi örgütlülüklerine olanak sağlama perspektifi ile yaklaştılar. Emekçi sol reformist, popülist kanadın burjuva reformist hareketle uzlaşması anlaşılır bir şey. Şöyle anlaşılır; kendi geleceklerini aslında burjuva sola bağlamış durumdalar. Bu bakımdan düzen içi reformist siyaseti büyütüyorlar, bunu popülizmle ya da çeşitli unsurlarla yapıyorlar. Emekçi ve ezilenlerin mücadelesi bakımından ise son derece tehlikeli, kaygan bir zemin yaratmış oldular.

Yoksullaşma krizinin yarattığı buhran ve halkın devletle çelişkileri sonucu ortaya çıkan öfkesini düzene angaje etmiş oldular. 3. cephenin merkezinde duran DEM Parti'nin, seçimlerdeki ikili tutumu, 3. cephe olma siyasetine uygun konumlanmanın güçlü şekilde ortaya konulamaması da bu zemini güçlendirdi. Burjuva solun başarısını kendi başarıları görüp gazetelerinde, yayınlarında yazdıklarını görüyoruz. Bu bakımından ideolojik mücadelenin yükseltilmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Saflar daha berraklaşıyor. Bir devrimci mücadele ve çizgide ısrar edenler, bir de düzen içi reformist siyasette ısrar edenler ve o çizgiyi derinleştirenler şeklinde belirginleşiyor saflar. Önümüzdeki dönem mücadelenin seyri bakımından belirleyici olacak.

3. CEPHE SİYASETİNİN BÜYÜTÜLMESİ MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ
Kürdistanda Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlığı gasp edilirken, kayyum siyasetine ve onun şovenist politikasına karşı nasıl bir tepki verecek emekçi sol bu çok önemli olacak. Aynı şekilde Taksim ve meydanlar saflaşmasında bu önemli olacak.

Politik özgürlük mücadelesinin öznesi olan 3. cephe kendi pratiğini, varoluşunu, örgütlüğünü yeniden onaracak ve önüne mi bakacak; yoksa yine yeniden burjuva solun kaygan zeminine, düzen içi zeminine, siyasetine angaje mi olacak? Bu sorunun yanıtı çok önemli. ESP olarak 3. cephenin, 3. cephe siyasetinin büyütülmesini önemsiyoruz. Bu mücadeleyi de Türkiye ve Kürdistanda her bakımdan, bulunduğumuz her yerde seçimler sürecinde yükseltmeye çalıştık. Burjuva ideolojinin hegemonya alanını genişletmesine, emekçiler ve ezilenler üzerinde derinlik kazanmasına engel olmaya çalıştık. Bundan sonra da bunu bir görev olarak önümüze çekiyoruz. Kayyum ve sömürgeci inkar, asimilasyon siyasetine nasıl karşı duruyorsak, yine aynı şekilde işçi sınıfının örgütlenmesi ve 1 Mayısta Taksim iradesinin şekillenmesinde de aynı iddia ve iradeyi ortaya koymaya çaba sarf edeceğiz.

FAŞİZME KARŞI MÜCADELE ANCAK BİRLEŞİK MÜCADELEYLE BAŞARIYA ULAŞABİLİR

Bileşeni olduğunuz DEM Parti'de bazı bileşenler CHP'ye alenen çağrı yaptı. ESP olarak devrim ve sosyalizm mücadelesini sürdüreceğinizin altını çizdiniz. Peki kamuoyuna nasıl bir çağrınız olur?
Bizim birleşik mücadeledeki ısrarımızın nedeni şu. Bu ülkede faşizme karşı mücadelenin birleşik mücadele olmaksızın başarıya ulaşma şansı yok. Aynı şekilde Türkiye, Kürdistan birleşik devrimi bakımından da öyle. En nihayetinde Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye işçi sınıfının birleşik mücadelesinin örgütlenmesine ihtiyaç var. O nedenle çağrımız şu olabilir, birleşik mücadele araç ve biçimlerinin büyütülmesi. Ama aynı şekilde kendi varoluşlarına uygun davranmasına da ihtiyaç var. Kendi geleceğini, iradesini başka yerde aramamalı. Hele de bir devlet partisi olan, sömürgeci kodlarla inşa edilen, Türkiyedeki şovenizmi besleyen bir partiden medet ummaktan vazgeçmek lazım. Kendi gücümüze, örgütlülüğümüze güvenmeliyiz. Birleşik örgütlülüğümüzün mücadelesini esas almalıyız. Öbür türlü kendi dışımızda arıyoruz her çağrıyı. Kendi dışımızdan medet umuyoruz. Orada varacağımız şey bir hayal kırıklığı, düzen içi siyasetin bütün kirli unsurlarına teslim olmaktır.

VAROLUŞUMUZA UYGUN DAVRANMALIYIZ
Bizim birleşik mücadeledeki ısrarımız ve çabamız sürecek. Tabii ki birleşik mücadelenin geldiği düzey, içinde bulunduğu durum, öznelerin ilişkilenişi bakımından da tartışmayı hak ediyor. 3. cephemizin partisi olan DEM'in, cumhurbaşkanı adayı çıkarmama sürecinde ortaya çıkan boşluk, halkımızın buna yönelik eleştirileri dikkate alınması gerektiğini düşünüyorduk. Yine aynı durumdayız. O nedenle kendi gerçeğimize ve misyonumuza yaslanmalıyız.

Bugün insanlar neden CHP'ye oy veriyor. Bir gelecek kaygısı taşıyor. Ciddi bir yoksullaşma krizi yaşanıyor. Faşist rejimin sömürgeci, doğa yağmacı, politik islamcı, hak ve özgürlük düşmanı siyasetine ciddi bir tepki var. Ama biz bu tepkiyi ve öfkeyi bir şekilde düzene yeniden angaje ediyoruz. O yüzden kendi varoluşumuza uygun davranmayı esas almalıyız.