11 Mayıs 2024 Cumartesi

TKP'nin iki bahanesi

TKP liderlerinin temel sorunu sosyalizm adına "üçüncü dünya devletçisi" çizgiye kendilerini inandırmış olmalarıdır. HDP ve ittifak güçlerinin büyümesinden korkmaları kaygısı ve engelleme çabası da buradan kaynaklanıyor.
TKP parlamento için "bu düzen değişmeli platformu" adaylarıyla seçime katılırken, devlet başkanlığı için geçersiz oy çağrısı yaptı.
 
TKP liderlerinden Okuyan, "İlk kez bu seçimlerde, bırakın sosyalizmi, sol seçenek bile gündemden düşürüldü. Seçimin sol tarafı adeta yok." (İzmir adayları açıklaması, habersol.org.tr), diyerek, sosyalizm iddiasında olup seçimlere katılan parti, örgüt ve kişileri bir kalemde ortadan kaldırıyor. Kibirinden de vazgeçmiyor.
 
TKP, Efrîn savaşına karşı mücadeleden kaçmak için de "sonuç alıcı tek mücadele sosyalizm mücadelesidir" bahanesini ileri sürmüştü.
 
Seçimlerde de sosyalizm bahanesiyle parlamento seçiminde, gayrimeşruluk bahanesiyle de devlet başkanlığı seçiminde antifaşist ittifaktan kaçıyor.
 
Öncelikle vurgulayalım: Okuyan ve Güler'in TKP'si geçmişte adı SİP (Sosyalist İktidar Partisi) iken, 1995 parlamento seçiminde, HADEP ile Emek Barış Özgürlük Bloku içinde genel başkan Aydemir Güler'i İstanbul'da aday göstermişti. TKP liderleri o zaman da, sosyalizm için mücadele iddiasındaydılar. Kürt Özgürlük Hareketi'yle (KÖH) ittifak kurmanın sosyalizme aykırı olmadığına inanıyor, ittifakın şovenizmi gerileteceğini düşünüyorlardı.
 
Fakat sonrası süreçte şovenizmin Türk halkını daha çok etkilemiş olmasından hem etkilendiler hem de uzlaştılar. Bunun sonucu olarak KÖH'ye mesafeli durmaya, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı (UKKTH) reddetmenin teorisini yapmaya, ama en önemlisi de emperyalizmin Türkiye'yi parçalamak istediği şovenist paranoyasını savunmaya başladılar.
 
TKP 2007 yılındaki 8. Kongresi'nde, bu milliyetçi paranoyayı temel belgelerine geçirmekle kalmadı. Devrimci hareketin önüne koyduğu merkezi görevi de buna göre belirledi: "Türkiye'nin emperyalist projeler doğrultusunda parçalanmasının gündemde tutulmasına karşı koymadan işsizlik, yoksulluk, özelleştirme, sendikasızlaştırma gibi başlıklarda söz sahibi olamayacaktır."(tkp.org.tr)
 
Gerçekte TKP liderleri, 'emperyalistlerin Türkiye'yi parçalamasına karşı mücadeleye diğer görev ve talepleri tabi kıldıkları, Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin ise 'emperyalizme yarayacağı' uydurmasını benimsedikleri için, HDP bileşenleri ve ittifak güçleriyle ittifaka gitmekten kaçıyorlar.
 
Hatta TKP liderleri dil ve kalem sürçmesi yoluyla da olsa Erdoğan'ı emperyalizme karşı savunmaktan bahsedebiliyor:
 
"Erdoğan'ı iktidara taşıyan … uluslararası operasyon(a) … zamanında karşı duranlar, aynı operasyonla Erdoğan'ın köşeye sıkıştırılmasına veya alt edilmesine de karşı dururlar."(Erdoğan Atatürkçü Olursa, K. Okuyan, 31.10.17, haber.sol.org.tr)
 
Ama Erdoğan'a esirgemedikleri ittifakı, HDP'ye esirgiyor, dil sürçmesiyle bile ittifaktan söz edemiyorlar.
 
TKP liderlerinin temel sorunu sosyalizm adına "üçüncü dünya devletçisi" çizgiye kendilerini inandırmış olmalarıdır. HDP ve ittifak güçlerinin büyümesinden korkmaları kaygısı ve engelleme çabası da buradan kaynaklanıyor. Bunun için de mümkün olduğunca HDP'yle ittifak cephesinden kaçıyor ve engelleme teorileri üretiyorlar.
 
TKP liderlerinin, HDP'yle ittifaktan kaçmak için uydurdukları teorilerden biri de sosyalizm için mücadele eden güçlerin bağımsız kalmaları gerektiğidir.
 
Belki TKP büyüyememe bunalımının yolaçtığı ayrılıktan sonra "sosyalist güçlerin ilkeli yalnız"lığını benimsemiş de olabilir. Ama bunun için öncelikle uzun yıllar benimsediği "üçüncü dünya devletçisi" milliyetçiliğin özeleştirisini yapması, 8. Kongre kararlarını değiştirmesi gerekirdi. Yapmadığına göre milliyetçilikle "sosyalistlerin ilkeli yalnızlığı" arasında kafası karışık.
 
Ama yine de kafasının net olduğu bir alan varsa HDP ve Kürt hareketiyle ittifaktan kaçmayı adeta ilke düzeyine çıkarmasıdır.
 
Bu da gösteriyor ki, TKP için "sosyalist devrim", "sosyalizm savunusu"nda ısrar, faşizme karşı mücadele birliğinden kaçmanın yalnızca örtüsü oluyor.
 
Aydemir Güler'in Efrîn savaşının yoğun bombardımanı koşullarında yazdığı "Sonuç alınması mümkün biricik mücadele sosyalizm mücadelesidir. Faşizme, savaşa, şuna buna karşı demokrasi mücadelesi koskoca bir yalandır" (Faşizmle Demokrasi Arasındaki Fark, Aydemir Güler, 27.01.18, ags) görüşü de savaşa ve faşizme karşı mücadeleden ve ittifaktan kaçmanın dayanağı ve örtüsü olarak TKP'nin bu görüşü oluşturduğunu gösteriyor.
 
TKP başkanlık için "geçersiz oy" önerisine gösterdiği gerekçeye inanalım mı?
 
Komünistlerin ve tutarlı demokratik güçlerin seçimlerde asıl amacı, faşizme karşı olan kitlelerin kendi güçlerinin genişliğini görerek özgüvenlerini yükseltmek. Buradan geçerek, hilelere, Erdoğan faşizminin saldırılarına karşı bilinç ve kararlılığa sahip hareketi büyütmektir. Diğer sonuçlar bu hedefe tabidir.
 
TKP bu harekete seçimde antifaşist ittifakla da katılmak yerine "geçersiz oy" ve HDP'den uzak durmakta ısrar ediyorsa, sosyalizm ve gayrimeşruluğu protesto sadece bu tavrının örtüsü rolünü oynuyor.
 
Oysa Erdoğan faşizmi soykırımcı ve tasfiyeci saldırılarında zafer kazanamadan, sosyalizm güçlerinden KÖH'e ve tüm demokratik güçlere değin, antifaşist birlikte ısrar edilerek direniş güçlendirilmelidir. Seçimlerde de!…