3 Aralık 2024 Salı

Teşhir sorunumuz

Sanıldığı üzere etkili bir teşhir yetenek işi değil, kolektif bir zihin emekçiliği gerektiren, bilgiye dayalı bir hazırlık sürecidir. En basit bir sosyal medya paylaşımından görece karmaşık bir bildiriye, bir kuşlamadan metrobüsteki veya atölyelerdeki bir sesli ajitasyona kadar her bir teşhir faaliyeti öncesi kağıdı-kalemi ele alıp, "Acaba bu bilgi/haber ile kitlelerin dolaysız sorunları arasında nasıl bir bağ kurabiliriz, bunu hangi argüman ve cümlelerle yapabiliriz?" diye kolektif düşünmüyorsak ve veriye dayalı kapsamlı araştırmalar yapmıyorsak, elimizde kalan şey "sloganlı habercilik"ten öteye geçmez.
Lenin, işçiler arasında yapılacak ajitasyonlarda işçilerin düzen tarafından nasıl ezildiklerini onlara döne dolaşa anlatmanın yetmeyeceğini söylemiş ve "(...) baskı toplumun çeşitli sınıflarını etkilediğine göre, kendisini yaşamın ve eylemin en çeşitli alanlarında -meslek, kamu, özel, aile, din, bilim vb. alanlarında- ortaya koyduğuna göre, otokrasinin siyasal teşhirini bütün yönleriyle örgütlemeye girişmeyecek olursak, işçilerin siyasal bilincini geliştirme görevimizi yerine getiremeyeceğimiz apaçık değil midir?" diye sormuştu (Ne Yapmalı 66, 79). Çünkü işçi sınıfı kendini iyi tanıyabilmesi ancak ve ancak bütün sınıf ve katmanların devletle ilişkisinin ve bütün sınıflar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tam bir bilgisine sahip olmasıyla mümkündü.
 
Bugün bu coğrafyadaki devrimci örgütlenmelerin siyasal teşhir her zaman lâyıkıyla gerçekleştirebildiğini söylemek mümkün görünmüyor. Emekçi solun büyük bölümünün ajitasyonlarında kullandığı teşhirler Lenin'in söylediği anlamda ya "siyasal" değil ya da etkili ve somut olmaktan uzak oluyor çoğunlukla. Biz, çoğunlukla sosyal-şovenizm ve ekonomizmle mâlül olan ilk kesimi şimdilik bir kenara bırakıp, ikinci gruba, yani ajitasyonlarında siyasi teşhiri etkin ve somut bir biçimde yürütemeyenlere odaklanalım.
 
Öncelikle ajitasyondan kastımızın sadece akla ilk gelen biçimiyle sokakta yapılan sesli ajitasyonu değil, kimi yazılı (Sosyal medya paylaşımı, broşür, açıklama, bildiri, vb.) ve görsel halini (Video, yayın, vb.) de kapsadığını belirtelim.
 
Teşhir, sözlük anlamıyla, göstermek, sergilemek demek. Ancak bir habercilik faaliyeti olan teşhir ile ajitasyon faaliyeti olarak teşhir birbirinden çok farklı şeylerdir. Habercinin amacı bir olayı kitlelere duyurmak iken, ajitatörün amacı kitlelerin "zaten duyduğu/duyacağı" bilgileri bir araç olarak kullanıp, zihinlerde bir şeyi açığa çıkarmak, duyguları ve düşünceleri harekete geçirmek ve insanları belli bir şekilde davranmaya sevk etmektir.
 
Bu amaç için hap tarzında basit formüller ortaya koymak teşhir faaliyetinin zenginliğini kısıtlamak olur, şüphesiz. Ancak genel bir hat göstermesi açısından, kabaca, teşhirin mevcut bilgi/haber ile kitleleri doğrudan ilgilendiren başka bilgi/haberler arasında ilgi çekici tezat, benzerlik, nedensellik ilişkileri kurarak yapıldığını söyleyebiliriz.
 
Ancak bugün öncülük iddiasında olan ve sosyal-şovenizme, ekonomizme yuvarlanmadan faşizme karşı birleşik mücadelenin yükünü omuzlamaya çalışan devrimci yapılara baktığımızda, ajitasyonlarda kullanılan teşhirlerin bir "habercilik" faaliyetinden öteye gidemediğini görüyoruz. Herhangi bir kıyas, argüman veya bağlantı içermedikleri için geniş kitlelerin zihninde bir şeyi açığa çıkarmayı başaramayan bu teşhirler, adeta bu yetersizliğin bir yansıması olarak aşırı sertleştirilmiş ve soyutlaşmış slogan cümleleri ile ya da alarmist, talimatvari çağrılar ile kitlelerde duygu uyandırmaya çalışıyorlar. Böyle olunca da zaten hareket halinde olan çok ama çok sınırlı bir kitleye, o da sadece belli bir ölçüde dokunabilmiş oluyorlar.
 
Örneğin, ırkçı Bahçeli'nin "Patlıcan pahalı ise bu dünyanın sonu değildir. Ancak beka olmadan 'aç yattım, tok kalktım' demek mümkün olur mu? Beka yoksa, vatan yoktur, millet yoktur" demesi ve Kürt halkının ulusal-kolektif haklarını Türkiye işçi sınıfına tehdit olarak göstermesini ele alalım. Faşizmin sınıfsal niteliğini en açık biçimde sergilemeye başladıkları bu iklimde sosyalistler de sınıfsal teşhirleri en etkin biçimde kullanmalıdırlar. Bu kapsamda on yıllardır işçi sınıfının dörtte üçünün yoksulluk sınırı altında yaşadığı; her beş kişiden birinin işsiz olduğu; işçi ve emekçilerin şantiyelerde, servislerde, fabrikalarda her yıl biner biner öldüğü en güncel verilerle, grafik ve videolarla ortaya konulabilir ve sorulabilir: "Onların beka dediği, bizim sefaletimizden başka ne oldu bugüne kadar? Bizi aç, yoksul, işsiz bırakanlar, iş cinayetlerinde katledenler Kürt halkı mıydı, yoksa bu faşistler ve temsilcisi oldukları patronlar mı? Türkiye işçi sınıfı olarak bizim bekamız, bu sömürücü ve sömürgeci iktidarın bekasında mı, yoksa Kürt halkı ile el ele onu yıkmamızda mı?"
 
Benzer şekilde, faşist devletin PKK lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit kaldırılsın diye başlayan açlık grevi direnişlerine duyarsızlığını faşizme yedeklenmiş ya da umudunu düzen partilerine bağlamış işçi-emekçilere teşhir etmek istediğimizi düşünelim. Bu durumda bu ülkede insanların sadece bu köhnemiş anayasa uygulansın diye bile can vermek zorunda kalıyor olmasından bahseder ve işçi-emekçi kitlelerin de yaşadığı anayasal hak ihlallerine de değinirsek, kitlelerin kendi dolaysız sorunları ile tecrit saldırısı arasında bir bağ kurmuş oluruz. Böylece hem Leyla Güven'in ve Şehit Zülküf Gezen'in direnişinden bahsetmenin bir anlamı olur, hem de bu bağlamda "tecride karşı çıkmak, Kürdün sesini duyurmak aslında kendi hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmaktır" dediğimizde kitleleri bir yöne sevk edecek bir argüman da sunmuş oluruz.
 
Veya 8 Mart'ta kadınların yürümesine müsaade etmeyen devlet terörü üzerinden yine geniş kitlelere yönelik bir teşhir çalışması yürüttüğümüzü düşünelim. İlk hedefine politik özgürlüğün kazanılmasını koymuş sosyalistler için bu durumun teşhirinde politik özgürlüğün ihlaline dair diğer örneklere başvurmak şüphesiz ki rejimin faşist karakterini tüm yönleriyle açığa çıkarmasına yardımcı olacaktır. Örneğin, "İşçi sendikaya üye olamıyor, grevi yasaklanıyorsa; kadınlar 8 Mart'ta dahi toplantı ve yürüyüş hakkını kullanamıyorsa; Kürt kendi belediye başkanını bile seçemiyorsa, antifaşist cephede buluşmanın vakti gelmiş demektir!" diyen bir teşhir, birleşik mücadeleye nesnel bir gerekçe sunmuş olacaktır.
 
Ya da diyelim ki HDP'lileri "topluma kazandırmaktan" bahseden ırkçı Mansur Yavaş'ı, ya da "Sizin yüzünüzden HDP'liler 6 milyonu geçti" diyerek diktatöre kızan bir diğer ırkçı Meral Akşener'i teşhir edeceğiz… Bu durumda, "HDP, işçinin, emekçinin, kadının Alevi'nin, Kürdün ve tüm ezilenlerin temsilcisidir. HDP, toplumun bizzat kendisidir. Toplum dışı olan bir unsur varsa, o patronların temsilcisi ırkçı-faşist Yavaş ve Akşener gibilerdir. Biz faşistleri topluma kazandırmayacağız, faşizmi ezeceğiz" dersek, sloganların ötesine geçerek hem bir argüman sunmuş, hem de kuvvetli bir duygu uyandırmış oluruz.
 
Diyelim ki devrimci şiddete dayalı bir eylemi siyasi bir teşhirle güçlendirmek istiyoruz. Bu tip teşhirlerde eylemin sadece kendisinin duyurulmasının bile yarattığı duygu yoğunluğu şüphesiz ki çok güçlüdür. Ancak bu, ezilenlerin şiddetinin meşruluğunu kitlelere her seferinde tekrar açıklama sorumluluğumuzu örtemez. Bu konuda Sarı Yelekliler eylemlerine katılan bir direnişçiye yöneltilen "şiddet" suçlamasına karşı direnişçinin yaptığı teşhir iyi bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır: "Şiddet mi? Senelerdir devletin bizi yoksullaştıran politikalarının şiddeti burada yaptıklarımızla kıyas dahi edilemez. Bizimkisi saldırıya cevap vermektir."
 
Örnekler çoğaltılabilir ve verdiklerimizden çok daha çarpıcı, sayısız teşhir yazılabilir. Koca bir rejimin her kliğinin işin içinde olduğu Rabia Naz cinayetinden CHP adaylarının sermaye yanlısı açıklamalarına, kamu bankalarının hortumlanmasından EYT'lilerin aşağılanmasına, "FETÖ pazarı" kuran savcılardan devrimci avukatların tutuklanmasına kadar her şey ama her şey faşizmin en açık ve iğrenç şekilde kendini gösterdiği bir alana dönüşüyor. Geriye de bunlar arasında tezat, benzerlik, nedensellik ilişkileri kurarak faşist rejimin çok yönlü teşhirini gerçekleştirmek kalıyor.
 
Sanıldığı üzere etkili bir teşhir yetenek işi değil, kolektif bir zihin emekçiliği gerektiren, bilgiye dayalı bir hazırlık sürecidir. En basit bir sosyal medya paylaşımından görece karmaşık bir bildiriye, bir kuşlamadan metrobüsteki veya atölyelerdeki bir sesli ajitasyona kadar her bir teşhir faaliyeti öncesi kağıdı-kalemi ele alıp, "Acaba bu bilgi/haber ile kitlelerin dolaysız sorunları arasında nasıl bir bağ kurabiliriz, bunu hangi argüman ve cümlelerle yapabiliriz?" diye kolektif  düşünmüyorsak ve veriye dayalı kapsamlı araştırmalar yapmıyorsak, elimizde kalan şey "sloganlı habercilik"ten öteye geçmez.
 
Tabii, etkili siyasal teşhirler sadece zihin emekçiliği ile de üretilemez. Ne kadar "etkili" bağlantılar bulduğumuzu düşünürsek düşünelim, eğer kitlelerin içinde değilsek, onların günlük sorun ve mücadelelerini ilk elden sırtlanmıyorsak, neye önem verdiklerini ve nelerden etkileneceklerini bilebilmemiz mümkün olur mu? Dahası, sözümüzün onlara değmesi mümkün olur mu? Lenin'in kitleden kopuk yürüyen bu tip politik çalışmaların "kaçınılmaz bir şekilde, bir oyuna dönüşerek dejenere olacağı" konusunda bizi uyarmasının sebebi de budur (Kitle İçinde Parti Çalışması, 34).
 
Siyasal teşhir birilerinin yazıp elimize vereceği bir metin parçası olmadığı gibi, bir an önce yapıp kurtulmamız gereken bir yük de değildir. Tersine, her bir sosyalistin ilk ve asli görevidir ve şu basit gerçeğe dayanır: insanları ikna etmek zorundasınızdır. Zor aygıtlarına sahip olan ve işçi sınıfına karşı bunu en gaddar şekilde kullanmaktan çekinmeyen sermaye sınıfı bile hegemonya kurabilmek ve kitlelerde rıza üretmek için bütün yazılı ve görsel medyayı, bilimi, sanatı, felsefeyi kullanırken, kitlelerle yüz yüze çalışan bir sosyalistin "benim böyle şeyleri kafam almıyor" deme ya da kitlelere söz söyleme şansını (konuşma, tweet, bildiri, yayın vb.) hoyratça kullanma lüksü olabilir mi?
 
İşe emekçi soldaki etkili teşhir örneklerini sistemli bir şekilde incelemekle, işçilerden duyduğumuz bir tespiti ya da ansızın aklımıza gelen kimi bağlantı fikirlerini defterimize not etmekle ve her toplantımızın en az yarım saatini gündemdeki politik sorunlara dair teşhir hattımızı belirlemeye ayırmakla başlayabiliriz. Kararlığımız ve çalışmalarımız sayesinde, öncü politik çizgimizin en etkili siyasal teşhirlerle de süsleneceğini görmemiz işten bile olmayacaktır.