Tayyüp Canan: Babamı gözaltında kaybedenler IŞİD'in öğretmenleridir
24 yıldır babası Abdullah Canan'ı arayan çocukları, Cumartesi Anneleri 773 Hafta oturumunda bir kez daha adalet istedi. Babasını gözaltında kaybedenleri IŞİD'in öğretmeni olarak tanımlayan Tayyüp Canan, insanlığa karşı suç işleyen IŞİD'i koruyup, kollayanlara karşı bir dakikalık sessizlik eylemi yaptı. Canan, katilinin yüzüne son nefesinde dahi tükürecek kadar cesur bir insan olan babası Abdullah Canan'ın mücadelesini sürdüreceğini vurguladı.
Cumartesi Anneleri 773. hafta buluşmasında Abdullah Canan dosyasındaki adaletsizliğin son bulmasını istedi. Gözaltında kaybedilen babalarını 24 yıldır arayan Nuran ve Tayyüp Canan ile Abdullah Canan'ın torunları ve yeğenlerinin de katıldığı eylemde Canan ailesi "Babam nerede?" sorusunu yineledi.
Galatasaray Meydanı'nın yasaklı olması nedeniyle bu hafta da İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde buluşan Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarını ve karanfil taşıdı. HDP Milletvekilleri Oya Ersoy ve Musa Piroğlu ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun da katıldığı 773. hafta oturumunun basın metnini gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak okudu.
'YARGI ORGANLARI KORUNMASI GEREKEN VARLIK OLARAK DEVLETİ GÖRDÜ'
Ocak, Türkiye'de mevcut sistem ve devlet anlayışının bugüne kadar adalet temeline dayanan bir hukuk sisteminin kurulmasını imkansızlaştığını söyledi. "Bunun sonucu olarak da yargı sistemi, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içerisinde hukuka ve adalete uygun şekilde işlemedi" diyen Ocak, yasama, yürütme ve yargı aktörlerinin her hal ve şart altında korunması gereken varlık olarak devleti gördüğünün altını çizdi. Ocak, sözlerinin dayanağının ise gözaltında kaybedilenlerin yargı süreçlerinin olduğunu da vurguladı.
Bu iddialarının bir örneğinin Abdullah Canan dosyası olduğuna işaret eden Ocak, şöyle devam etti: "24 yıldır ısrarla talep ediyoruz: Devlet, Abdullah Canan'ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmelidir. Fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Abdullah Canan ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 74 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz."
CANAN: 14 YAŞINDAYDIM BABAMI KAYBETTİĞİMDE
Abdullah Canan 3 kuşaktır Galatasaray Meydanı'nda aranıyor. Kızı, oğlu, yeğeni ve torunları 24 yıldır "Abdullah Canan nerede?" diye soruyor. Eylemde söz alan Nuran Canan da bir kez daha bu soruyu sordu ve ekledi: "14 yaşındaydım, 24 yıldır babamı kaybettim. 24 yıldır adalet arıyoruz, adalet yerini bulana kadar da devam edeceğiz."
'DAİŞ'İN YAPTIKLARININ YARISINI BU ÇETE 90'LARDA BİZE YAPTI'
Abdullah Canan'ın oğlu Tayyüp Canan ise adalet mücadelesinde destek olanlara teşekkür ederek sözlerine başladı. 24 yıldır adalet aradıklarının altını çizen Canan, Maside Ocak'ın basın metninde okuduklarının hikaye değil gerçekler olduğunun vurguladı. Babasını gözaltında kaybedenleri işaret eden Canan, "Bunların, bu çetenin insanlığa yaptıklarına bakınca şunu görüyoruz; DAİŞ çetelerinin insanlığa yaptıklarının yarısını bu çete 90'lı yıllarda bize yaptı. Bunlar DAİŞ'in öğretmenleridir. Çünkü bunlar insanlığa karşı suç işlediler. DAİŞ'te insanlığa karşı suç işledi."
Hakkari ACM'nin verdiği kararda yer alan çelişkilere dikkat çeken Canan, Abdullah Canan'ın gözaltında kaybedilmesinin bir "dedikodular yumağı" olarak bahsedildiğini söyledi. Öte yandan Binbaşı Emin Yurdakul ile Yüzbaşı Nihat Yiğiter'in AİHM kararında suçlarının kabul edildiğine vurgu yapan Canan, "Evet arkadaşlar, AİHM kararı şurada, katiller tescillendi" diye belirtti.
'YİĞİT VE GÜZEL ADAM BABAM ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM'
Babasını gözaltında kaybedenlerin IŞİD'den farkı olmadığını vurgulayan Canan, insanlığa karşı işlediği suçlarla bilinen IŞİDvari çeteleri koruyup kollayanları protesto etmek adına bir dakikalık sessizlik eylemi yaptı. Eylemin sonunda ise babası Abdullah Canan'ı şu ifadelerle andı: "İnsan haklarına, demokrasiye ve adalete olan inancını, ardılların olarak mücadeleye kaldığın yerden devam ediyoruz. Ruhun şad olsun yiğit ve güzel insan. Yiğitliği de, katledenin yüzüne son nefesinde cesurca tüküren Abdullah Canan, anın önünde saygıyla eğiliyorum."
NE OLMUŞTU?
773. haftamızda, bu iddialarımızın bir örneği olan Abdullah Canan dosyası ile kamuoyunun karşısındayız.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova'da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede işlenen ağır hak ihlalleri nedeniyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında 7 akrabası ile birlikte savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Abdullah Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran Yurdakul, onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri'ye gitmek üzere Yüksekova'daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan'ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze saklanmış halde köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüştü.
Canan Ailesi Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan'ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu. Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı.
Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak "Şubat 1996'da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm" dedi. Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı'nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan'ı öldürmekle suçlandı. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetit hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
İç hukuktan sonuç alamayan Canan Ailesi davayı AİHM'e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür" tespitinde bulundu. Türkiye'nin hiç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi. Abdullah Canan'ı gözaltına alanlar, işkence ile sorgulayanlar, katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu'nda, AİHM kararında isimleri yazılıdır.