23 Nisan 2024 Salı

Taşeron işçiye boş ümit değil kadro lazım

AKP, son KHK ile uzun zamandır işçilerin mücadele ile toplumda görünür kıldığı bir talebini hayata geçirmiş gibi yapıyor. Ancak durum hiç de öyle değil.
850 bin taşeron işçinin kadroya geçme umudu, 696 sayılı KHK ile AKP tarafından çalındı. Her seçim dönemi taşeronluğu kaldıracağını vaat eden ancak kamuda en fazla kendisi taşeron çalıştıran hükümet, şimdi küçük bir kesimi elemeler silsilesinden geçmek koşulu ile kadroya geçiriyor. Üstelik bunu sadece KHK rejimini meşru kılmak için yapıyor.
 
15 Temmuz'dan bu yana gündemimize giren KHK'lar, toplumsal vicdanı ve adalet duygusunu yerle bir etmiş durumda. Çünkü, KHK demek insanların işinden sorgusuz sualsiz atılması demek. Yapılan anketler de ortaya koyuyor ki, kimse KHK'ların meşru ve doğru olduğunu düşünmüyor.
 
İşte böyle bir atmosferde AKP, KHK düzenini topluma kabul ettirmek için kendi yarattığı canavarı yok etmenin kahramanlığına soyunuyor. Ancak ne AKP kahraman ne de taşeron işçilik AKP dışında bir canavar. Aksine AKP, bizzat taşeron sistemin taşıyıcı kolonu.
 
Sermayenin desteği ile iktidara gelen AKP, her fırsatta burjuvazinin sözcülüğünü yapmayı unutmadı. Öyle ki, kıdem tazminatının varlık fonuna devredilmesi, taşeron işçiliğin fiilen yasalaşması, sendikal örgütlenmenin önüne engeller çıkarılması, yasaklanan grevler, işçi cinayetleri ve Soma başta olmak üzere yaşanan toplu katliamların cezasız bırakılması, sermayenin daha fazla kâr elde etmesi için azgınca hayata geçirilen politikalardı. Kapitalizmin küresel krizinin Türkiye'deki çözümü olarak; esnek ve güvencesiz çalışmanın yasalaşması, sermayenin vergiden muaf tutulması, işçinin zam-vergi soygunu ile AKP'nin bütçe açığını kapatmaya zorlanması, büyüyen işsizler ordusundan ucuz iş gücü rezervinin yaratılması ve işçilerin öz örgütlülüğü olan sendikaları devre dışı bırakarak sömürünün azgınlaşmasının önündeki engelleri kaldırmayı planlayan iş yeri barajı gibi bir dizi emek düşmanı politika hayata geçirildi, geçirilmeye de devam ediyor. Bu politikaların en can alıcı dayanağını ise taşeron çalışma oluşturuyor.
 
AKP, son KHK ile uzun zamandır işçilerin mücadele ile toplumda görünür kıldığı bir talebini hayata geçirmiş gibi yapıyor. Ancak durum hiç de öyle değil. Bu KHK, taşeron işçiliği kaldırmak yerine aksine yasalaştırıyor. Vaat edilen kadroya kimlerin başvuru yapabileceğine baktığımızda çok küçük bir kesimin başvurabileceğini görüyoruz. Kimlerin başvuramayacağını sıralamak bile başvurabilecekleri yazmaktan uzun olacağı için yazmıyoruz.
 
Ancak bu sınırlı sayıdaki taşeron işçisi için bile şartsız, bütün hakları ile kadroya geçiş gibi bir durum yok elbette. AKP, işçiye lütufmuş gibi sunduğu kadroyu vermek için bile bir dizi taviz istiyor. Taşeron işçilerin yaşadığı haksızlık için açtığı davaları geri çekmesi, ilerde herhangi bir dava açmayacağını taahhüt etmesi, kadroya geçtiği iş kolunda imzalanan toplu sözleşmeden yararlanamayacağını ve taşeron iken aldığı ücretin aynısını almayı kabul etmesi gibi bir dizi hukuksuzluğa razı olmasını ön şart olarak ortaya sürüyor. Daha sonra bunların arasından da sözlü sınavı geçen ve mülakat ile AKP'ye biat ettiğine emin oldukları daha az sayıda taşeron işçisine kadro vermeyi planlıyor. Yüz binlerce taşeron işçi 'Taşeron kaldırılsın' derken kuşkusuz bunu kast etmiyordu. Ancak, AKP'nin görmezden gelemediği bu haklı talebi kendi çıkarları için kullanarak hem sermayeyi rahatsız etmemesinin hem KHK'ları toplumda şirin göstermesinin hem de kadrolaşmasının en uygun zemini OHAL koşulları oldu.
 
Bir taraftan Man Adasına taşınan yolsuzluk, rüşvet düzeni, emekçilerin sırtına yıkılan zam-vergi soygunu ve OHAL'in getirdiği ekonomik kriz riski artarken gelişebilecek sınıf hareketinin önünü almayı amaçlıyor Saray rejimi. İşçinin emekçinin aldığı zam ödediği vergiyi bile karşılamazken, sadece temizlik gideri bile 2 milyon TL olan Kaçak Saray harcama rekoru kırarken ve 50 milyon Euro rüşvet alanlar işçiden 'fedakarlık' beklerken neyi kast ediyormuş anlıyoruz. İşsizlik oranı DİSK-AR Temmuz 2017 verilerine göre yüzde 17, yani işsizler ordusu büyüyor, bu sermaye için ucuz iş gücü rezervi demek olsa bile aynı zamanda sermayenin korktuğu bir kesim. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların yaşama olanakları azalırken öfkeleri büyüyor. Diğer taraftan ise güvencesiz çalışanlar, emeğini sömüren asalakların nasıl büyüdüğünü, işçinin emeğinden nasıl zengin olduğunu görüyor. AKP ise bu öfkenin önünü bir grup taşerona yalancı kadro vererek hem taşeron işçisinin kadro umudunu sömürmeye devam etmeyi hem de gelişecek sınıf mücadelesini bölmeyi amaçlıyor. Çok kurnazca ama boşuna bir çaba.
 
Taşeron işçiler, işsizler ve emeği sömürülen milyonlarca işçi ve emekçi için gerçek kurtuluş; meşruluğu olmayan KHK'lar ile verilecek umut kırıntısı değil, hak almanın tek çaresi olan mücadeleyi daha fazla büyütmektir. Ayakkabı kutularından Man Adasına kadar bütün yolsuzlukların, alınan rüşvetlerin, gasp edilen emeğinin, sendikal örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanmasının, güvencesiz ve esnek istihdamın AKP tarafından korunmasının hesabını sormak ve AKP'nin KHK düzeni ve OHAL'i başta olmak üzere tüm pisliği ile gitmesini sağlayacak toplumsal ve sınıfsal bir mücadeleyi büyütmekten başka bir çare yok.