24 Kasım 2024 Pazar

Tahterevalli

Politik İslamcılık ve laiklik eksenindeki saflaşma ortamında işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci-demokratik mücadelesinin gelişim yolunu açmak, toplumsal hayatın dinselleştirilmesi hamlelerine karşı oluşacak potansiyel kuvvetleri devrimci-demokratik tarzda mevzilendirmek politik özgürlük mücadelesi veren güçlerin görevi olacaktır. Bu da ancak her bir başlıkta etkin, birleşik ve sınırlara hapsolmayan mücadele ile mümkün olacaktır. Aksi takdirde her iki burjuva cephenin karşısında tahterevallinin bir o ucundan bir o ucuna sallanıp dururuz.

Laik-şeriatçı ekseninde oluşan kutuplaşma, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca burjuva egemenliğin bir iktidar tahterevallisi oldu. Seçimlere giderken politik islamcı faşist iktidar; kadın, aile, LGBTİ+ konuları etrafında yürüyen tartışmalar ile laik-şeriatçı ekseni ve buna bağlı tahterevalli siyasetiyle yeniden kendi toplumsal zeminini güçlendirmeyi amaçlıyor. Politik islamcı iktidardan beslenen yapı olarak tarikatlar, bu siyasetin ana taşıyıcıları ve sponsorları, dolayısıyla ortada tarikatların da dahil olduğu gerçek bir iktidar mücadelesi ve onun saflaştırma siyaseti var.

6 yaşında bir kız çocuğunun tarikatın birinde evlendirilmesinin açığa çıkması üzerine çok uzun süredir etkisi ve yoğunluğu düşmüş olan laik-şeriatçı tartışmaları yeniden alevlendi. Tabii ki 6 yaşında bir çocuğun evlendirilmesi benzeri olaylar ilk değil. Halihazırda tarikat-cemaat yurtlarındaki tecavüz, Kuran kurslarında toplu istismara uğrayan erkek çocukların, kadınların yaşadıkları zaten geniş bir kamuoyunun malumu. Bu ve benzeri örnekler, kimi tartışmaları yeniden harladı. Tartışmalar hızla iki burjuva cephede laik-şeriatçı karşıtlığına dönüştü. Her iki burjuva cephe de bir kez daha din ve inançlar üzerinden toplumu konsolide etmenin, burjuva rejime angaje etmenin, devleti esas alan islamcı ya da laik, ama özünde burjuva milliyetçi egemen anlayışına yedekleyecek bir durumun zeminini buldu. Ve yine her iki cephe de toplumun değişik düzeyde toplumsal hassasiyetlerine oynuyor. Dikkat edilirse her ikisi de aynı derdin peşinde: Kendi burjuva egemenliklerini sağlamak, burjuva ideolojinin hegemonyasını kurmak. Ancak bugün için daha öncelikle mücadele edilmesi gereken büyüyen tarikatlar ve onların siyasal, ekonomik ve toplumsal güçleri ve etkileridir.

Tarikatlar-cemaatler İslamiyet içinde bir yol arayışı ve yöntem olarak her devirde İslam'ı "yenileyecek" ve zamana uyarlayacak (müceddid) isimlerin etrafında şekillenen, İslam'a içkin toplumsal bir yapıdır. Toplumsal olarak yoksulluk, çaresizlik ve dayanışma üzerinden örgütlenirler. Neredeyse istisnasız tüm bu tarikatların yardım dernekleri, dayanışma merkezleri, vakıfları, aşevleri vb. vardır. Bu olanaklar, yoksul halkı boyunduruk altında tutmak için burjuva devletin işine gelir. Toplumsal ilişkilerde istikballeri uğruna her türden egemenle düzenin koruyucusu görevini içtenlikle üstlendikleri bir ilişkiye girerler. Türkiye'de antikomünizmle mücadelede bir kısım pratikler, bu tarikatlar eliyle yerine getirilmiştir. Faşist askeri darbelerin desteklenmesinde, Türk-İslamcı ideolojinin yaygınlaştırılmasında, hatırlanacağı üzere belirgin bir rol aldılar. O bakımdan da oy almak isteyen burjuva/faşist siyasetçiler her seçimde bu kesimlere gider ve onlara olanak yaratır, alan açar. Yeşil Kuşak projesiyle ABD emperyalizminin bir işbirlikçisi olarak faşist devlet, Soğuk Savaş'ta tarikatların antikomünist faaliyetlerini desteklemiştir. 12 Eylül faşist askeri darbesi de Türk-İslamcı bir rejimin ete kemiğe bürünmesine zemin yaratarak mücadele dinamiklerini kırmış ve bununla tarikatların-cemaatlerin önü açılmıştır. 12 Eylül darbesinden iki yıl sonra faşist Evren'e mektup yazan Nur Cemaati'nden Kırkıncı Hoca, "Dini güçlendirmek, milleti güçlendirmektir" demiş, ima yoluyla da olsa anayasa referandumunda cemaat desteğine karşılık, cemaate destek arzusunu dile getirmişti.

Başta üniversiteler olmak üzere birçok cemaat ve tarikat üniversitelere, resmi kurumlara sızmıştır. Ama mesele bu kadarla sınırlı değil elbette. Türkiye'de 2.6 milyon insanın bugün tarikatlar ile bağlantısı var. Bunların önemli bir kısmı yoksul emekçilerden oluşuyor. 2020 yılında yapılan bir araştırmada sadece İstanbul'da 445 aktif tekke faaliyetini sürdürüyor. Türkiye ve Kürdistan'da 800'ün üzerinde aktif medrese var. Tarikat okullarında 2020 yılında 210 bin kayıtlı öğrenci vardı, kayıtlı olmayanlar ile bu rakamın bugün için üç, beş katı olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Yine 2020 yılında kayıtlı 4 binin üzerindeki öğrenci yurdunun 2 bin 480'i, tarikatlara bağlı yurtlardı. Üstelik bu veriler sadece eğitim alanıyla sınırlı rakamlar. Yeşil Kuşak projesinden bu yana en çok destek alan Fethullah Gülen Cemaati'nin 2016 yılında darbe girişiminde bulunacak maddi gücü olması herkes bakımından çarpıcı bir veridir. Sadece politik ve toplumsal bakımdan da değil, bugün ekonomide tarikat sermayesinin geldiği noktayı göstermesi bakımından BİM eksenli yürüyen tartışma somut bir örnektir. Erenköy Cemaati'nin "hizaya çekilmesi" için marketleri kontrol adı altında denetlenmesi iktidar klikleri arasındaki mücadelede ekonomik görüngüler olarak yansımıştır. Sadece BİM değil, Türkiye'deki -marketler başta olmak üzere- birçok sermaye tekelinin sahibi tarikatlardır. AKP döneminde her hükümette etkili olan ve oy oranına bağlı biçimde tarikat çevresine göre bakanlıklar, vekillikler oluşturulmuştur.

Diğer cephede ise "Tarikatlar kapatılsın, cemaatler yasaklansın" nakaratları var. Türk burjuva devletinin laiklik ilkesi, tarihsel ve siyasal bağlamda, din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen ayrıştırılması ve dinsel gerekliliklerin inanç topluluklarına bırakılması olarak değil, dinin devlet denetimine sokulması ve siyaseten kullanılması şeklinde gerçekleşmiştir. Her iki cephenin devleti İslam anlayışı ve onun bugünkü biçimi olan politik İslamcı yapısı başta gelişen kadın özgürlük mücadelesi olmak üzere işçi sınıfı, gençler, Kürtler, Alevilerin mücadelesini mümkünse tasfiye etmek, olmuyorsa da kontrol altında tutmak istiyor. Politik İslamcı faşist iktidar; kadınları, çocukları ve LGBTİ+'ları hedef alarak erkek egemenliğine dayalı devletli din anlayışını toplumsallaştırmaya, bunun için aileyi koruma adı altında toplumun en küçük hücrelerine kadar itaat ve boyun eğmeyi sağlayacak bir düzeni kurmaya, geliştirmeye odaklanmış durumdadır. Bunun içinde toplumsal olarak tarikatlar, bu hedefin gerçekleşmesinde en önemli zeminleridir. O nedenle bu kadar pervasızca ve ahlaksızca bu tarikat-cemaat çürümüşlüğünü savunuyor, işledikleri suçların üzerini örtmeye çalışıyor. Aynı zamanda tarikatlar sermaye örgütlenmesinin, siyasal iktidarını sürdürmesinin de temel kaldıraçlarındandır.

Mezkûr her iki cepheye ve onun bu ikiyüzlü saflaşmasına karşı temel çözüm politik özgürlüğün kazanıldığı gerçek bir demokratik devrimdir. Bütün bu manzaradan sonra her iki cephe karşısında inanç özgürlüğünün temel olduğu bir mücadele yakıcı bir ihtiyaçtır. Politik İslamcılık ve laiklik eksenindeki saflaşma ortamında işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci-demokratik mücadelesinin gelişim yolunu açmak, toplumsal hayatın dinselleştirilmesi hamlelerine karşı oluşacak potansiyel kuvvetleri devrimci-demokratik tarzda mevzilendirmek politik özgürlük mücadelesi veren güçlerin görevi olacaktır. Bu da ancak her bir başlıkta etkin, birleşik ve sınırlara hapsolmayan mücadele ile mümkün olacaktır. Aksi takdirde her iki burjuva cephenin karşısında tahterevallinin bir o ucundan bir o ucuna sallanıp dururuz.