7 Eylül 2024 Cumartesi

Tahir Laçin yazdı | Durum devrimcidir

Emperyalist kapitalist dünyanın krizlerle boğuştuğu bir süreçteyiz. Unutmamak gerekir ki: "Hırsızlar birbirlerine düşünce namuslular kazançlı çıkar." Bu bağlamda, yoksulluğa, açlığa, emperyalist, gerici savaş kışkırtıcılarına karşı, içeride ve dışarıda yürütülecek mücadele, yaşamın yeşiliyle buluştuğu her durumda, milyonların komünistlerin sesine kulak vermesi kaçınılmazdır.

Genel ve yerel seçimlerin ardından ekonomik ve siyasi gelişmelerin bize gösterdiği nedir? Ekonominin kötüye giden durumunun artık gizlenemediği, gizlenmediğidir. Yılın ikinci yarısında asgari ücretin artırılmayacağı, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan emeklilerin maaşlarında herhangi bir iyileştirmeye gidilmeyeceği, kamuya yeni işçi ve memur alımının emekliye ayrılanların oranıyla sınırlı tutulacağı, çalışanların kazanımlarının (servis gibi) tırpanlanacağı yönlü açıklamalar ardı ardına hayata geçiriliyor. Diğer yandan dolaylı-dolaysız vergiler artırılıyor, iğneden ipliğe her şeye günlük zam yapılıyor. Mali oligarşi, işbirlikçi tekelci burjuvazi karlarına kar katarken, işçiler ve emekçiler yoksulluk ve açlıkla boğuşuyor.

Ulusal ve uluslararası sermayenin ve onların karlarının garantörü olan faşist Türk burjuva devletinin, küresel emperyalist güçlerin güvenini kazanmak için göreve getirdiği Mehmet Şimşek, 15 Mayıs 2024 günü "tasarruf tedbirleri" açıklayarak, kitleler nezdinde teşhir olmuş ve büyük tepki toplamış devlet erkanının şatafatlı yaşamından (buna saray, askeri ve kimi kesimler muaf tutularak) kimi kısıtlamalara gidileceğini davul zurna ile duyurdu. Artık en lüks araç "alınmayacak" yada "kiralanmayacak"mış! Beş yıldızlı otellerde toplantılar "yapılmayacak"mış! Bu ülkede yaşayan nüfusun yüzde 80'i açlıkla, yoksullukla boğuşurken ve ekonomi politikaları nedeniyle derin çaresizlikten bir çıkış yolu bulamayan ve intiharı seçenlerin sayısı her gün çoğalırken, iktidar erki ve onun etrafında kümelenmiş bir avuç asalak, "bir eli yağda bir eli balda" misali yaşamaya devam ediyor ve hiç kuşku yok ki, yaşamaya devam edeceklerdir. Mehmet Şimşek ve şürekası, "İstakozu yiyin 'tıksırıncaya' kadar yiyin, ancak resmini çekip 'bakın ben nerede, kaç paraya, ne yiyorum' tarzında görüntü vermeyin" diyor. Kısacası, egemenler ve onların yandaşları şatafatlı yaşamını yoksulların, açların gözüne sokmamaya dikkat ederek sürdürmeye devam ederken, iç ve dış borç ve asalakların keyfince yaşamının faturası bir kez daha işçilere, çalışanlara kesilecektir, kesiliyor. Peki bu nasıl mümkün olacaktır?

Son genel seçimlerde ortaya çıkan seçim sonuçları gösterdi ki, geniş kitlelerde iktidara önemli bir tepki birikmiş olsa da, somut, ikna edici bir alternatif görmediği için oyunu yine gidip iktidar partilerine verdi. "Çözüm yine onlarda" dedi. Kürt kentlerindeki seçim sonuçları ise, her türlü baskı, zorbalık, hileye rağmen, halkımızın düzenle, sömürgeci partilerle arasına bir mesafe (bu zaman zaman zayıflasa da) koyduğunu bir kez daha ortaya koydu. Sonuç olarak genel tablo dikkate alındığında iktidar kitlelerden istediği desteği aldı. Ancak 10-11 ay sonra gerçekleşen yerel seçimler, iktidar ve yandaşları için açık ve aleni bir yenilgi oldu. CHP ve onun etrafında toplanmış burjuva muhalefet, genel seçimlerin ardından yaşadığı krizi atlatmayı başararak, "yeni" figürler ve daha somut, popülist söylem ve politikalarla kitlere gitmeyi, onları ikna etmeyi başardı. Burjuva muhalefetin (ki bu CHP'de somutlanıyor) bu hamlesi, mevcut iktidarın gazabına uğramış ve son genel seçimlerde iktidarı kerhen desteklemiş olanları kendi etrafında toplamayı başardı. On yıllar sonra CHP birinci parti olurken, AKP, 2002'den bugüne oturduğu birinci parti koltuğunu kaybetti. Ortaya çıkan yerel seçim sonuçları hem burjuva iktidar hem de burjuva muhalefet açısından yeniden muhasebe yapmayı koşulladı. Nitekim, dolaylı ve dolaysız girişimler ve "yumuşama", "normalleşme" söylemleri ardından, yıllar sonra iktidar lideri R.T. Erdoğan ile burjuva muhalefetin lideri Özgür Özel'in görüşmeleri gerçekleşti. Görüşme ardından, ekonomik darboğazın ve siyasal sıkışmanın "aşılması" için güçlü bir uzlaşı içinde hareket etme prensibinde anlaştıkları duyuruldu.

Evet, iktidar geniş yığınlardan aldığı desteği kaybetmiştir, kaybetmeye de devam edecektir. İkinci olarak, dibe vurmuş bu ekonomik koşullarda siyasi krizin derinleşmesi kaçınılmazdır. Sömürgeci faşist rejimin büyük tepkilerle, tehlikelerle karşı karşıyı kalması bugünden görülebilir bir olgudur. Üçüncüsü, toplumsal muhalefetin burjuva gerici muhalefette toplaşması, faşist sömürgeci devlet için önemli ve tayin edici olacaktır. Dördüncüsü, iktidardan desteğini çekmiş işçi ve ezilenlerin devrimci, demokratik bir cepheye yönelmesinin önüne geçmek, buna yol vermemek, burjuva faşist devlet için öncelikli temel bir görev olacaktır. Beşincisi, ortaya çıkan bu tablonun bir gereği olarak iktidar ve burjuva muhalefetin "uzlaşı" içinde, "devletin bekası için" çalışma niyeti beyan edilerek, geçmişte (özellikle 12 Eylül askeri darbe öncesi) iktidar ve muhalefet arasında, "görüşme, uzlaşma" sağlanmadığı koşullarda devreye başkaca aktörlerin girdiği hatırlatılarak kitlelerin bu görüşmeye ve uzlaşmaya desteği örgütlenmektedir. Altıncısı, devrimci, demokratik cephe ile küçük burjuva reformcu kesimlerin ortaklaşmasının önüne geçilmesi ve küçük burjuva reformcu kesimlerin burjuva muhalefete (CHP'ye) yedeklenmesinin sağlanması ve sürdürülmesi. Yedincisi, devrimci demokratik cephe ile burjuva muhalefet güncel kimi demokratik talepler etrafında olası bir ittifakın kurulmasının engellenmesi ve bu araçla sistematik kirli propaganda ve ajitasyon çalışmasının yapılması. Sekizincisi, marksist leninist komünistlerin başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen ve sömürülenlerle temasının en aza indirilmesi için devlet terörünün sistematik olarak sürdürülmesi, toparlanmasına olanak verilmemesi. Dokuzuncusu, devrimci yapıların belini doğrultmasına, pratik faaliyet ve örgütlenme çalışmasına fırsat verilmemesi. Onuncusu, devrimci olana karşı sistematik olarak sürdürülen faşist terörün yanı sıra, ideolojik, politik, örgütsel tasfiyeci, legal reformist çizginin hakim kılınması için her fırsatın değerlendirilmesi. Onbirincisi, mevcut sömürgeci faşist devlet için en büyük ve en yakın (içeride ve dışarıda) tehdit olan Kürt özgürlük hareketine karşı askeri, siyasi, diplomatik her yolla sistematik bir savaşımın yürütülmesi. İçeride ve dışarıda tecrit edilmesi. Ve bu savaşımın hiçbir gerekçeyle aksatılmaması. Keza bu savaşımda her yolun mubah görülmesi.

Hiç kuşku yok ki, her şeyin burjuvazinin istediği gibi gidip gitmeyeceği işçi sınıfının ve ezilenlerin, onların öncü kuvvetlerinin ortaya koyacağı stratejik hedeflere bağlı taktik politikalar, örgütlenme ve eylemli duruşa bağlı olacaktır. Evet, nesnel olarak durum devrimcidir. Bu nesnel devrimci olanakları öznel devrimci bir güce dönüştürüp, dönüştürmemek, komünist devrimci öncüye, onun politik savaşım yeteneğine, taktik ve örgütsel ustalığına bağlıdır.

Bu bağlamda, mevcut ekonomik koşullar ve siyasal krizin sorumlularının deşifre edilmesi bir an bile ertelenemez görevdir. İktidardaki burjuva faşist kliğe karşı her alanda sürdürülen savaşım, burjuva muhalefetin teşhiri ve tecridi ile birleştirilmeden düşünülemez. Bu görev layıkıyla başarıldığı oranda, devrimci cephe işçi ve ezilenlerin güvenini kazanacaktır. Geniş ezilen ve sömürülenlerin sempatisini, güvenini kazanmanın yalnız başına yeterli olmadığını, son yerel seçimlerde CHP somutunda görüldüğü gibi, başarma ve kazanma inancınında oluşması gerek. Bu inancın soyut söylemlerle değil, mücadele içinde yığınların kendi pratik deneyimlerinden öğrenerek oluştuğunun bilinciyle hareket etmek bir zorunluluktur.

Demokratik devrimimizin temel bileşenlerinden olan ulusal özgürlük hareketi devrimci mevzide durmaya ve savaşmaya devam ediyor. Kuzey Kürdistan'daki başkaldırı, Batı'daki devrimci cepheden yoksun kaldığı için, sömürgeci faşist devleti yıkmaya muktedir olamıyor. Batı'daki devrimci cephenin örülmesi, Kuzey Kürdistan'daki devrimci özneyle birleşmesi ve ortak talep olan özgürlük için savaşımı yeni bir boyuta taşıyacağı gibi, zaferi de olanaklı kılacaktır. Ortadoğu'da Kürt özgürlük hareketinin lehine yeni bir durum oluşmadığı koşullarda, Kürt ulusal devrim güçlerinin faşist sömürgeci rejimi yıkmasının olanaklı olmadığı tartışma götürmez bir gerçektir.
Sömürgeci faşist devlet içeride ve dışarıda Kürt özgürlük hareketine karşı ittifaklarını sürekli büyütme ve savaşı yayma çabası içinde. Son 7-8 yılda bu yönlü kimi "başarılar" da elde etti. En son Irak rejimiyle Kürt özgürlük hareketine karşı "ortak hareket etme" anlaşması bu çabalardan biridir. Uzun bir zamandır faşist devletin içeride Kürt özgürlük hareketinin savaşımını geriletme, tasfiye etme çabalarının yanı sıra, onun legal meşru zemindeki güçlerine dönük sistematik saldırı ve tasfiye etme pratiğine tanıklık ettik, ediyoruz.

Sömürgeci faşist devlet bu saldırılarından kimi kazanımlar elde etse de ulusal özgürlük mücadelesi güçlü bir karşı duruş sergilemeye devam ediyor. Kürt özgürlük hareketinin yürüttüğü savaşım rejimi ekonomik, siyasi, askeri krize sürüklemede tayin edici bir rol oynuyor. Ancak uzun yıllara yayılmış savaşın yarattığı ağır sonuçların Kürt özgürlük hareketini kimi arayışlara ittiği de bir gerçek. Soluklanmak, hapsedildiği çemberi kırmak istiyor. Bu amaçla içeride ve dışarıda kimi ittifak arayışları ve çabası sürüyor.

Batı'da devrimci bir cephenin yaratılması görevi güncelliğini, aciliyetini koruyor. Bugün artan devrimci olanaklar koşullarında, komünist ve devrimci yapıların hedef berraklığı temelinde sömürülen ve ezilenleri, devrim perspektifiyle aydınlatması, örgütlemesi, seferber etmesi bir gereklilikten öte zorunluluktur. Kitlelerle bağlarını güçlendirmek, önderlik yeteneğini ortaya koymak zorundadır. Bugüne yanıt olmak için dünle devrimci bir hesaplaşma yapılması, özeleştirel pratiğin ortaya konması gerekir. Stalin yoldaşın dediği gibi: "Eğer biz, proleter devrimin temsilcileri, eksiklerimize gözlerimizi yumarsak (...) hatalarımızın karşılıklı olarak üstünü örtersek, partiyi krize, ölüme mahkum ederiz."

Marksist leninist komünist ve devrimci özneler politik savaşımda üstlerine düşeni yerine getirmedikleri sürece, ezilen ve sömürülenlerin öncü politik kuvveti olarak vücut bulmaları olanaklı değildir. Böyle olduğu sürece de Batı'da devrimci demokratik bir cephenin yaratılması ve üstüne düşen tarihsel rolü oynaması olanaklı olmayacaktır. Keza mevcut durum böyle devam ettiği koşullarda, devrimci demokratik cephe ile burjuva muhalefet arasında yer alan politik güçler (bugün CHP'ye yedeklendikleri gibi) devrimci, demokratik cephe ile ortak hareket etme yerine burjuva muhalefete yedekleneceklerdir. Çünkü güçlü olandan yana tavır alma, bu ara kesimlerinin temel karakteridir. Bu ara kesimlerin devrimci, demokratik cepheye kazanılmasının, devrim anlarında tayin edici öneme sahip olduğunu söylemeye gerek yok sanırız.

Emperyalist kapitalist dünyanın krizlerle boğuştuğu bir süreçteyiz. Unutmamak gerekir ki: "Hırsızlar birbirlerine düşünce namuslular kazançlı çıkar." Bu bağlamda, yoksulluğa, açlığa, emperyalist, gerici savaş kışkırtıcılarına karşı, içeride ve dışarıda yürütülecek mücadele, yaşamın yeşiliyle buluştuğu her durumda, milyonların komünistlerin sesine kulak vermesi kaçınılmazdır. Savaşların, açlığın, yoksulluğun ve tüm kötülüklerin baş sorumluları, kitleler nezdinde teşhir edildikçe ve kurtuluşun yolu gösterildikçe, kitleler kendi deneyimlerinden öğrendikçe kavgada yerini alacaktır.

Sonuç olarak, hedef berraklığı, doğru taktik ve şiarlarla yürütülecek kavga, devrimci komünist öncüyü milyonlarca işçi ve ezilenlerin yenilmez kurmayı yapacaktır. Evet, durum devrimcidir. Ve komünist devrimci öncüyü kavgayı büyütmeye, örgütlemeye çağırmaktadır.