3 Aralık 2024 Salı

Tahir Laçin yazdı | Devrim, zafer ve Stalin

"Sosyalizm, komünizm" ismini taşıyan, ama devrimci inanç ve eylemden çoktan feragat etmişlerin burjuvaziyle kol kola girerek Stalin'e saldırmakta yarışmaları boşa değildir. Hiçbir devrimci çatışmada özne olmamış, olma cüretini dahi gösterememiş baylara ve bayanlar, süslü laflar ederek, burjuva hümanizmini pazarlayarak Stalin'e saldırmaları, Stalin'i alçaltmaz, onu daha da yükseltir. Stalin ve Lenin işçi ve ezilenlerin bilincinde ve yüreğinde hep yaşayacaktır. Aramızdan ayrılışın 69. yılında Stalin yoldaşı özlemle anıyoruz.

"İkisinden biri:
Ya gelecekte de devrimci bir politika izleyecek ve tüm ülkelerin proleterlerini ve ezilen halklarını Sovyetler Birliği işçi sınıfı etrafında toplayacağız -ve o zaman uluslararası sermaye tüm araçlarla ilerlememizi baltalamaya çalışacak; ya da devrimci politikamızdan vazgeçecek, uluslararası sermayeye bir dizi ilkesel tavizler vereceğiz- ve o zaman uluslararası sermaye, herhalde sosyalist ülkemizin 'iyi' bir burjuva cumhuriyetine dönüşümü sırasında bize 'yardımcı olmayı' reddetmeyecektir."

Lenin'in ölümü ardından onun "öğrencisi" olduğunu her fırsatta söyleyen Stalin Bolşevik Parti'nin Genel Sekreterliğine seçilir. Troçki, Kamanev ve Zinovyev ikilisi ve bunlara daha sonra eklenen Buharin'in farklı çizgilere sahip oldukları biliniyor. Troçki, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içinde Lenin'e karşı en saldırgan muhalefet yürütenlerdendir. Her saflaşmada menşeviklerin ve Plahanov'un yanında saf tuttu. Kamanev ve Zinovyev ise Ekim Devrimi'ne karşı duruşları, ayaklanma hazırlıklarını ve tarihini ifşa ederek Lenin'in deyişiyle işçi sınıfına "ihanet" etmekle, "hain"likle itham edildikleri biliniyor. Stalin 14 yaşında yer aldığı RSDİP'de, Lenin'i tanımasa da onun yazılarını okuyup benimsedi. Lenin'le karşılaşmaları, tanışmaları ardından başta ulusal sorun olmak üzere, birçok konuda tartışmalar yaptı. Lenin, Stalin'e büyük bir güven duyuyordu. Onu "Mükemmel Gürcü" olarak tanımlar. Lenin ile Stalin adeta Marx ve Engels gibi karşılıklı güven içinde hep birlikte yürürler. Stalin bolşeviklerin Rusya sorumlusu olarak görevlendirilir. Stalin, çalışkanlığıyla disiplinli ve gözü karalığıyla Çarlığa karşı devrimci savaşımı büyütmeye çalışır. Altı kez gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Sürgünde her zaman yaptığı gibi kaçış yolları arar. Şubat devrimi günlerinde Petersburg'a döner. Bolşevik Parti'nin başına geçerek devrimi ilerletmeye koyulur.

Yosif Visaryonoviç Cuğaşvili, yani bilinen adıyla Josef Stalin, işçi bir anne ve babanın çocuğu olarak 21 Aralık 1879'da, Gürcistan'ın küçük bir şehrinde dünyaya gelir. İlkokulu başarıyla bitirir ve ilahiyat okulunda okumaya hak kazanır. İlahiyat okulunun kurallarına, disiplinine uymadığı gerekçesiyle okuldan atılır. Bu Stalin'in yaşamında bir dönemeci ifade eder. Tüm enerjisini RSDİP saflarında devrimci çalışmaya verir. Başta Troçki olmak üzere burjuva ailelerden gelen ve burjuva eğitim ve entelektüel birikime sahip kimi yönetici kadrolar Stalin'i küçümserler. Troçki, "Stalin'i 1924'e kadar tanımıyordum" der. Ama Troçkist İ. Deutscher bile buna itiraz eder. Şöyle yazar: "... Stalin gösteriyi seven bir adam değildi. İhtiyatlı, gösterişsiz ve zaman zaman basbayağı bir adam olduğu için Troçki'nin gözüne çarpmamış olabilir. Çünkü Troçki başka insanlarda da kendi üstünlüklerini arardı. Bir zamanlar Lenin'e karşı yaptığı hatayı, bu sefer daha büyük bir bahaneyle tekrarlıyordu; Stalin'in renksiz olması, Stalin'in gücünü gözden saklamıştı. Stalin parti ve hükümet işlerini yürüten küçük bir gruba dahil olmasından sonra bile, Troçki gelecekteki rakibine, elinde olmayarak, her türlü acı davranışı göstermeye devam etmişti. Stalin'in bu yüzden incinmiş olmasına pek şaşmamak gerekir. (Troçki Cilt 1, sf 403-404 Ağaoğlu Yay.)

Troçki, Kamanev, Zinovyev ve bunlara sonra eklenen Buharin, Stalin'e ve onun temsil ettiği çizgiye önce muhalefet, ardından ise düşmanlık düzeyine sıçrayan parti ve devlet içinde komplo ve darbecilikte birleştiler. Yeni bir dünya savaşının ayak seslerinin gelmeye başladığı koşullarda ekonomik, siyasi ve askeri görevler ve yürünecek yol konusunda, Stalin'in temsil ettiği çizgi parti ve sovyetlerde kabul görür. Troçki, Kamanev, Zinovyev ve Buharin'in bu sonucu hazmedemedikleri daha sonra yaşananlarla kanıtlanır. "Muhalif"ler her fırsatta Stalin'in temsil ettiği çizgiyi tasfiye etme, çalışmaları baltalama, bozgunculuk yaparlar. Parti, bu bozguncu ve yıkıcı girişime karşı parti disiplinini işletir. Kongrenin kararlarını hayata geçirmede kararlılık gösterir. "1. Beş Yıllık Kalkınma Planı" 4 yılda başarıyla gerçekleştirilir. Bunun ardından "2. Beş Yıllık Kalkınma Planı" yürürlüğe konur. Bu süreçte zengin köylülerin karşıdevrimci saldırı ve sabotajlarının karşısında başarılı bir mücadele yürütülür. Engeller aşılır. 1936-'37'ye gelindiğinde, SSCB artık Avrupa'nın gelişmiş ekonomilerini de geride bırakarak, ABD'den sonra en gelişmiş ikinci ekonomisi olur. Keza bu dönemde eğitimde, kültürde, kadınların ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşamında daha güçlü yer alır. Ulusal ve ulusal toplulukların gelişiminde muazzam ilerlemeler sağlanır.

Bu çalışmaların sürdüğü zaman diliminde dışarıda Troçki, içeride ise, Kamanev, Zinovyev ve Buharin'in başını çektiği ittifak, karşıdevrime hazırlanır. Moskova Parti Sekreteri Kirov katledilir. Bu cinayetin ardından başlayan soruşturma ile yeni bilgilere, bulgulara ulaşılır. Suikastçı, sabotajcı, darbeci yapının birçok unsuru açığa çıkarılır. İçişleri Bakanlığı (NKVD) Genrik Yagoda ve MK üyesi A. Yanukidze Eylül 1937'de darbe planladıklarını ve rollerini itiraf ederler. Mareşal M. Tuhaçevski ve 8 subay tutuklanır. Troçki, Buharin, Yagoda ve Rikov tarafından yönetildikleri, daha kötüsü ise, Nazi Almanya'sı ve Japonya ile kurdukları ittifakı da itiraf ederler. Parti ve devlette kümelenmiş yapı deşifre edilirken, bu karşıdevrimcilerin güven bunalımını körüklemek, kargaşa yaratmak için namuslu bolşevik kadroları, masum sovyet insanlarının da bu karşıdevrimci yapıya katarak hapsedildiği, eziyet edildiği, bir kısmınında idam edildiği gerçeği ile karşılaşılır. Sorumlular açığa çıkarılarak hak ettikleri cezaya çarptırılır. Haksız yere hapsedilmişler bırakılır, itibarları iade edilir. Haksız yere idam edilenlerin itibarları iade edilir ve bizzat Stalin, bu dönemin mağdurlarından özür diler.

Partide ve devlette bu arınmaya ihtiyaç olduğu ve bunun ertelenmesi halinde sosyalist anavatanın yıkımdan kurtulamayacağı gibi, çok rezil bir yenilgiyle karşı karşıya bırakılacağı kesindir.

İngiliz, Fransız, K. Amerikalı emperyalistler Hitler Almanya'sını ve Japonya'yı SSCB'ne saldırması için teşvik edip cesaretlendirirler. SSCB'nin faşist saldırgan devletlere karşı ortak cephe kurma ve caydırıcı adımlar atmaya dair somut önerisine İngiliz, Fransız emperyalistleri, işi ağırdan alarak oyalarlar. Bununla da yetinmeyip Hitler Almanya'sıyla kimi anlaşmalar yaparlar. Bu gelişmeleri gören SSCB, Hitler Almanya'sının ısrarla istediği görüşme ve anlaşma teklifini kabul eder. SSCB'nin zamana ihtiyacı vardır. Savaşın kaçınılmaz olduğunu görür. Stalin, savaşa hazırlık için kimi tavizler alıp, kimi tavizler vererek 23 Ağustos 1939'da Almanya ile "saldırmazlık ve dostluk anlaşması" imzalar.

Avrupa'yı kısa zamanda ele geçiren, İngilizleri adaya hapseden Alman emperyalistleri, SSCB'yi de kısa zamanda (üç ayda) ele geçireceklerinin hesabını yapmışlardı. İngilizler, SSCB'nin ancak 6 ay, ABD ise 3 ay Almanlara dayanabileceğini var sayıyorlardı. Troçki'de, Stalin önderliğindeki Bolşeviklerin içeride ve dışarıda halklar nezdinde yarattıkları olumsuz ortamdan dolayı destek bulamayacakları için kısa zamanda yenileceklerini söylüyordu.

Stalin'in önderliğindeki Kızıl Ordu SSCB'yi özgürleştirmenin yanı sıra, Doğu Avrupa'yı ve Almanya'yı da özgürleştirmeyi ve faşizmin tahakkümünden kurtarmayı da büyük bir özveriyle yürütür ve zafere taşır. SSCB 20 milyondan fazla insanını kaybeder. Geride yıkılmış yakılmış, şehirler, köyler kalır. Ağır bir ekonomik yıkımla karşı karşıya kalır. Stalin ve Sovyet devleti bu gerçeklerden hareket ederek yeni bir savaş tehdidini savuşturacak, yeniden inşa çalışmasına koyulur.

Savaşın ardından, Bolşevik Parti'de, Sovyet devletinde güçlü bir kadrosal, kurumsal yenilenmeye ihtiyaç olduğu görülse de, bu hakkıyla yerine getirilemez. Bolşevik Parti Kongresi dahi ancak 1952'de gerçekleştirilebilir. Bu kongrede ekonomik ve siyasal anlamda kimi sapmalar olduğu görülür. Stalin buna karşı durur, ancak ömrü daha ileri bir savaşıma müsaade etmez. 5 Mart 1953'de kuşkulu bir şekilde aramızdan ayrılır. Stalin'in ölümü ardından Bolşevik Parti'de ve SSCB'de yaşanan ihanet ve emperyalist kapitalist sisteme teslimiyete varan ilerleyişi anlatmaya hiç kuşkusuz gerek yok.

Kruşçev, Brejnev ve ardılları işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine sırt çevirirler. "Barış içinde bir arada yaşama" temel savunusunu kendilerine kılavuz ederek sosyalist kazanımlara karşı saldırıya geçerler. Her türlü iftiraya, yalana, çarpıtmaya başvururlar. Stalin'in Bolşevik Parti yönetimindeki, partideki ve Sovyet devletindeki yoldaşlarını tasfiye ederler. SSCB'den onun adını silmeye dahi girişirler. Moskova'ya gelen bir Gürcünün Lenin'in mozolesini ziyaret ettikten sonra ailesine gönderdiği mektupta çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi: "Lenin'in mozolesinin yanına partiyi de (yani Stalin'i)" gömdüler. Ancak tüm karalama ve saldırılara rağmen Stalin'i Sovyet halklarının beyninden ve yüreğinden silemediler.

"Sosyalizm, komünizm" ismini taşıyan, ama devrimci inanç ve eylemden çoktan feragat etmişlerin burjuvaziyle kol kola girerek Stalin'e saldırmakta yarışmaları boşa değildir. Hiçbir devrimci çatışmada özne olmamış, olma cüretini dahi gösterememiş baylara ve bayanlar, süslü laflar ederek, burjuva hümanizmini pazarlayarak Stalin'e saldırmaları, Stalin'i alçaltmaz, onu daha da yükseltir. Stalin ve Lenin işçi ve ezilenlerin bilincinde ve yüreğinde hep yaşayacaktır. Aramızdan ayrılışın 69. yılında Stalin yoldaşı özlemle anıyoruz.