Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Kolektif yaşamak
Politikanın has aracı partidir. Parti; ideolojik, politik, teorik yönetici bir merkeze ve stratejik bir hareket planına sahip olmak demektir. Sınıf mücadelesinin en belirleyici ifadesi partiler mücadelesidir. Lenin 1905 devrimi günlerinde yazdığı; Sosyalist Parti ve Partisiz Devrimcilik adlı yazısında; "Parti düşüncesi sosyalisttir" der netlikle. Örgütlü güce karşı örgütlü mücadele! Başka seçenek yoktur. Bu anlamda hayatın her alanına nüfuz eden, sarıp sarmalayan bir savaş örgütü en önemli ihtiyaçtır. Parti fikrini içselleştirmek kolektif yaşamanın gereklerini benimsemek demektir.
Brecht'in Parti şiirini çoğumuz biliriz. "Parti biziz,/ Sen, ben, hepimiz./ Parti senin içinde kardeş,/ Parti kafandaki düşünce./ Sen nerede oturursan orası onun evi,/ Nerede sana saldırılarsa/ O'dur karşı koyan orada" diye tanımlar partiyi. Ve güzel tanımlar. Parti tek bireyin aklının yerine ortak aklın yürütülmesidir. Bireysel iradenin kolektif irade ile bütünleşmesidir. Gücünü buradan alır. Bu yüzden "O'dur gösteren/ bize gideceğimiz yolu./ İzleriz O'nu biz de senin gibi./ Bulamazsın doğru yolu bizsiz yürüme./ Yolların en çıkmazıdır/ bizsiz gidilen yol./ Bizden kopma sakın kardeş./ Belki biz yanılıyoruz/ belki sensin haklı./ Öyleyse kopma bizden!" derken çok haklıdır Brecht.
Partili olmak kolektif akılla eylemli yürümektir. Kuşkusuz eylemli yürümek; örgütlü yaşamak ve örgütlü çoğalmak demektir. Ortak kararlarla ortak hedefe ortak yürümek aynı zamanda hataları en aza indirmenin en etkili yoludur. Ortak duyma, ortak düşünme ve ortak karşı koyma insanı çoğaltır. Devrimcinin kendini sosyalizm hedefine doğru çizmesini sağlar. Partili yaşam sosyalist bireyin zenginliğidir.
Öte yandan devrimci birey kolektif eylem içinde gelişir. Eylemsizlik düşünmeyi durduran bir süreçtir. Aklın durması tükenmedir. Devrimcinin tükenmesi gerekçeler öne sürerek türlü biçimlerde düzene rıza göstermeye başladığında gerçekleşir. Böyle durumlarda eleştiri gerekçe üretmede bir bahane haline gelir. Koşullar gözetilmeden sürekli mevcut durumdan şikayetçi olmak, umut yokluğu hali düzene biat etmeye hazırlık olabilir böyle durumlarda.
Her ne olursa olsun yürüyüşü durdurmamak, içeride, dışarıda ve mücadelenin tüm alanlarında ortak iradenin bir unsuru olarak çözüm üretmek, aksayan işlerden şikayet etmek yerine omuz vermek hem devrimcinin hem mensubu olduğu kolektifin niteliğini yükseltir. Olaylar karşısında sağduyulu davranmayı kolaylaştırır. Devrimcinin yenilenmesi ve eskimeye karşı koyması için uygun koşullar böyle oluşur.
Aşınmak ve eskimek kendini yeniden üretmemekten/ üretememekten kaynaklanır. Sevgide, işte, aşkta üretemeyen aşınır. Gelişmenin önünün tıkanması, hareketsizlik aşındırıcıdır. Gelişmeyen, değişmeyen, yenilenmeyen, geliştirerek değiştiremeyen alışkanlıklara yenik düşer. Alışkanlıklara yenik düşen reddi bilmez olur. Üretmemeyi olanaksızlıklarla açıklamak en kolay yoldur. Oysa önce kendimize bakmayı bilmemiz gerekmektedir. Bir Çin atasözü: "Eğer boş bir testi ile bir kafanın tokuşmasından kof bir ses çıkıyorsa suçu illa da testide aramamak gerekir" der. Birlikte değişmek ve değişirken gelişmeyi bir yaşama biçimine dönüştürmek hedeflenmelidir. Böyle olduğunda devrimci yaşamak mutluluk ve haz kaynağı haline gelir. Eylemsizlik hali hayatın kendini tekrarlayıp durması demektir.
Eylemli değişim içinse örgütlü olmak şarttır. Devrimci bakımından örgütlü olmak partili olmaktır. Konuyu bilerek ve isteyerek karar verme gücü olan irade işte bu noktada devreye girer. Örgüt, kolektif değişim iradesi demektir. Değişim söz konusu olduğunda Marx'ın Feuerbach Üzerine Tezleri'nin Üçüncüsü akılda tutulmalıdır: "Ortamın değişmesi ile insan faaliyetinin ya da kendi kendini değiştirmenin çakışması, yalnızca devrimci pratik olarak kavranabilir ve ussal biçimde anlaşılabilir." Dünyayı ve kendimizi değiştirmenin yolu devrimci pratiktir.
Bireysel gelişimimiz ve ilerlememiz konusunda uyanık olmak, teorik düşünmeyi unutmamak ortak iradeyle daha fazla mümkün olacaktır. Kuşkusuz bu durum bir kolektifin sağlıklı gelişmesinin garantisidir. Ortakça üretmek iradesi geliştirildiği sürece sağlıklı büyümek imkanlıdır. Kolektifle yürüyen kavga insanı bu koşullarda gelişir. Devrimci eylemden uzak durmamak böylece anlamlı hale gelir.
Ortak idealler, ortak değerler, özgürlük projeleri, kurtuluş umutları ancak örgütlü mücadeleyle anlam kazanır. Küreselleşme olarak adlandırılan içinde yaşadığımız süreçte postmodernizmin bir felsefe ve dünya görüşü olarak öne sürülmesi rastlantı değildir. Çünkü bu dünya görüşü totalitarizm, iktidar karşıtlığı, büyük anlatıların sona erdiği önermesi ve daha pek çok gerekçeyle örgütlü mücadeleyi reddeder. Böyle bir mücadele olmadığında ise yüzlerce yıldır yönetme tecrübesini içselleştirmiş bir egemen düzeni alt etmenin olanağı yoktur.
Örgüt fikrinin her biçimde tasfiye edilmeye çalışıldığı bu süreçte paylaşacağımız şeyler olarak insana ve özgürlüğe ilişkin duyarlılıklar bireysel davranışlar ve etik öne çıkarılır. Paylaşılanların epistemolojik değil ontolojik olduğu söylenir. Yani bilgimiz değil varoluşumuzdur. Böylece siyasal eylem kişiseldir ve bireysel varoluş olarak gündemdedir. Kişisel ve siyasal eylem sorunu, bir etik davranış biçimi olarak vardır.
Özgür yaşam iradesi, bireysel varoluş etiği, kişisel eylem egemenliği kendini var etmenin yolu olarak görülür. İnsanın gelecek tasarımlarını anlamsızlaştıran ve mücadeleyi iktidarsızlaştıran görüşlerdir bunlar. Örgütlü bir saldırganlığa örgütlü bir direnişle yanıt vermeyi reddeder. Eylemsizliği, suskun kalmayı bir direniş biçimi olarak sunar. Konuşmak kabul etmek demektir, susmak ise tanımamak! Bu durum, muhalif olanın bireyselleşmesi, örgütlü muhalefetin reddidir.
Tepkisizlik, karşı tarafa duyarsız kalmamak değil onu kaale almamak, onun araçlarını, onun dilini kullanmamak, onun sahasında oynamayı reddetmek olarak görülür. Bu eylemsizlik hali gerçek bir tepki, bir direniş sayılır! Baudriallard, Foucault benzeri düşünürlerin savunduğu budur. Bu ise kişiye entelektüel bir tatmin verebilir. Ama onun dışında halk deyimiyle tam da tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış halidir. Muhalif bilinci köreltir ve her anlamda silahsızlandırır. Egemenlerin dille, kurumlarıyla ve gündelik hayatta uyguladıkları ideolojik şiddet düşünüldüğünde silahsızlanmanın boyutunu daha iyi anlamlandırmak mümkündür. Örgüt fikrinden soğutma tam da egemenlerin istediği şeydir.
Dil ve iktidar konusundaki dikkat çekici muhalif söylemlerle beslenen bu düşün ortamı doğrularla yanlışların iç içe geçmesi yüzünden oldukça etkili ve tehlikelidir. Bu düşünsel ortam örgütsüzlük fikrini beslemekte, özellikle sol aydınlar cephesinde örgütsüzlük fikri geniş destek bulmaktadır. Bu koşullarda devrimciler bakımından yapılacak iş örgüt fikrini öne çıkarmak, güçlü tutmaktır. Örgütsüzlük fikri geri çekilme, savunma ya da yenilgi dönemlerinde, yeniklik psikozunun bir dışavurumu olarak gündeme gelir. Ve çeşitli görünümlerle karşımıza çıkabilir. Bu anlamda ideolojik sağlamlık ve devrimci duruşun önemi bu koşullarda daha da artar. Çünkü bunalım dönemleri kişisel ve ideolojik bulaşıklıklara yol açar. Bu yüzden saflaşmak ve netleşmek pratik gereksinim haline gelir. Burada iman gücü ile yetinmek yerine birikim ve eleştirel bilgiye yaslanmak önem kazanır. İdeolojik sağlamlık da bu koşullarda anlamlıdır.
İdeoloji, kişinin kendisini sahip olduğu dünya görüşü çerçevesinde anlamlandırması ve tanımlaması demektir. Bu bakımdan ideoloji yalnız dış dünyayı açıklamakla kalmaz, o ideoloji çerçevesinde yaşayan insana bir kimlik de verir. Burjuva ideolojisinin irdelenmesi, ideolojinin nüfuz edici işlevini açıklıkla görmemizi sağlayabilir. İdeoloji başta gündelik hayat, olmak üzere hayatın her alanını kuşatır. Okuldan kışlaya her yerdedir. Bilince ve bilinç altına sirayet eder. Bu yüzden bilinç taşıma dediğimiz örgütlü karşı çıkışa gereksinim duyarız. Bu aynı zamanda karşı ideolojik mücadele demektir. Çünkü devrimci ideoloji girdiği her yerde var olan ve burjuva politikalarını realize etme mücadelesi veren egemen ideolojinin direnci ve saldırısı ile karşı karşıyadır.
Hiçbir ideoloji egemenlik savaşı vermeksizin diğer ideoloji ile aynı konumu paylaşmaz. İdeolojik mücadelede ittifak söz konusu olamaz. Bir ideolojiler savaşı olarak yaşanan Soğuk Savaşın sonu ideolojik uzlaşmanın yıkıcı etkisinin en can yakıcı göstergesidir. İdeolojilerin sadece mücadele stratejileri vardır. İdeoloji insanları kendisine çağırır. İdeolojik mücadelenin biçimi kavramlar düzeyinde gelişen toplumsal değişim mücadelesidir. Ve her ideoloji, adına konuştuğu politikanın meşrulaşması için çağrıda bulunur. Her ideoloji politik bir misyonu realize eder. Dolayısıyla ideolojik mücadele karşı ideolojiyi tanımaz, reddeder. İdeolojik netlik ve sağlamlık olmadan politik mücadelede başarıya ulaşılamaz.
Politikanın has aracı ise partidir. Parti ideolojik, politik, teorik yönetici bir merkeze ve stratejik bir hareket planına sahip olmak demektir. Sınıf mücadelesinin en belirleyici ifadesi partiler mücadelesidir. Lenin 1905 devrimi günlerinde yazdığı; Sosyalist Parti ve Partisiz Devrimcilik adlı yazısında; "Parti düşüncesi sosyalisttir" der netlikle. Örgütlü güce karşı örgütlü mücadele! Başka seçenek yoktur.
Bu anlamda hayatın her alanına nüfuz eden, sarıp sarmalayan bir savaş örgütü en önemli ihtiyaçtır. "Parti içinde sıkı bir örgütlenme, sınıf mücadelesinin yüksek bir gelişme düzeyine ulaşmasının işareti ve sonucudur. Ve tersine olarak, açık ve geniş bir sınıf mücadelesinin çıkarı, parti içinde sıkı bir örgütlenme gerektirir. Bu sebeple bilinçli proletaryanın partisi... haklı olarak politika dışında kalmak tutumuyla durmaksızın savaşır ve hiç gevşekliğe meydan vermeden prensiplere bağlı ve sağlam bir şekilde birleşmiş bir sosyalist işçi partisinin yaratılması için çalışır" (Lenin). Görev budur. Zor dönemlerde disiplin ihtiyacının ne denli yaşamsal olduğu daha iyi anlaşılır. Partili mücadelede disiplin bir gönüllülük halidir. Bu durum, örgütsüzlük fikrini savunanların öne sürdüğü gibi eylem ve davranış özgürlüğünü kısıtlamak değildir. Savaşı kurallarına göre yürütmektir. Parti fikrini içselleştirmek kolektif yaşamanın gereklerini benimsemek demektir.
"İnsan düşüncesinin objektif gerçekliğe ulaşması ya da ulaşamaması sorunsalı kuramsal değil pratik bir sorundur. İnsan doğruyu, yani düşüncesinin gerçekliğini ve gücünü, bu dünyaya ait olduğunu pratikle kanıtlamalıdır. Pratikten soyutlanmış bir düşüncenin gerçekliği/gerçek dışılığı tartışması skolastik bir sorundur" demişti Marx. Söylem değil, pratik devrimci faaliyet! Sözler ve bağlılık sloganları yetmez, saptanmış taktiklere bağlı devrimci eylem! Devrimci olmak, kolektif yaşamayı ve kolektif savaşmayı bilmektir. Yüzünü geleceğe dönmektir; hep birlikte, inançla eleştirellikten kopmayan sıkı disiplinle beraber yaşamak, beraber dövüşmek ve asla kendi payına gitmemektir. Kolektif yaşamayı güzelleştiren de budur.