Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Hep aynı inatla
Her alanda ortak iş üretebilmekteki güzelliktir devrimciliği benzersizleştiren. Yalnızca verilen işi yapıp gerisine karışmamak; arkadaşının eksiğini tamamlamak yerine yıkıcı bir üslupla üstüne gitmek, derinleşmek yerine yüzeydekiyle yetinmek, öneriler sunmak yerine suskun kalmak; paylaşmak yerine yalnızlaştırmak; öne çıkmak yerine görevden kaçmak devrimcilikle bağdaşmaz, insanı eskitir. Devrimcilikse yenilenmektir. Yeninin, umutla başlangıçların sevincini duymaktır. Devrimci olmak eskimiş ilişkileri fırlatıp atmaktır. Düşlerini büyütmek, idealleri bilime katık yapmaktır. Bazen ekmeği gözyaşına banıp da yemektir şairin dediği gibi.
"Bilir misin, bitirilmemiş hesaplarda ne var,/ açılmamış kitaplarda ne var, bilir misin,/ fabrikadan yeni çıkmış makinelerde ne var?/Yarını besleyecek kaynağı görürüm ben onlarda/ Bir harita üzerinde beyaz bir yere/ yeni bir çizgi çeken kişi, / bir kitabı açan arkadaş;/ makineyi ilk kez yağlayan mutlu işçi,/ bunların hepsi bilirler ki,/ iyidir eskiden/ yeni her zaman" (B. Brecht)
Geçmiş ve gelecekle yüklü tuhaf bir Kasım geçiyor zamandan. Yeni bir bin yıla doğru akıyor ömrümüz. Zaman, o insanlığın büyük soyutlaması yeni ve gizemli vaatlerle dolduruyor bizi. Ben bir avuç gökyüzünü taşıyan penceremin önünde zamana bakıyorum. Yapraklarını tüketmekte olan yaşlı bir ağaç duruyor önümde. Gelecek baharda yemyeşil yenilenip meyveye duracağından habersiz gibi. Nazım misali; bir insan gözü gibi derin, bir salkım üzüm gibi serin, bir ferah, bir rahat, bir işitilmemiş şarkı söyleyeceğimiz, inanılmaz renklerle sabaha eren mükemmel bir şafağı özlüyorum birden. "Topraktan/ ateşten/ ve denizden doğanların en mükemmeli doğacak bizden" diye fısıldıyorum gökyüzüne doğru usulca. Böyle bir sabaha ermek bizim inadımız, böyle bir sabah bizim düşümüz. Ve düşümüzü gerçek kılmak bizim en gerçek işimiz.
Kimilerinin "reel sosyalizm" dediği sistemin çöküşünün kaçınılmaz olduğunu söylüyordu sosyalistler. Ancak bunun bilinmesi, insanlığın büyük bir hayal kırıklığı yaşamasını engelleyemedi. Çöküş, kapitalizmin ussallaştırılıp doğrulanmasının gerekçesi yapılırken, bir başka hayat olduğu yolundaki inançları sarsılan büyük kitleler umutsuzluklarına yenik düştüler. Tarihin sonunu ilan eden kapitalizmin ideolojik saldırısı bu koşullarda daha da etkili oldu. En çok da ona muhalif olanlar üstünde.
Yaşamın kökten değiştirilmesi/dönüştürülmesi gerektiğini söyleyenlerin; ideolojik, siyasal ve kültürel çabaları üstüne bir kez daha düşünmelerinin zamanıdır bu yüzden. Devrimci iş, toplumu dönüştürme eylemidir. Ama kendilerini dönüştürememiş, devrimcilerle böyle bir eylemi gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Yaşamı ve kendimizi dönüştürmek bir örgütlülük işidir. Örgütlülük fikrini derinleştirmek gerekiyor. Günümüzde örgütlülük fikri can sıkıcı bir zorunluluk olarak görülüyor. Teorik olarak tersini savunanlar bile örgütlülüğü bir yaşam ortaklığı olarak görme anlayışından uzak duruyor. Sistemin ideologları devrimcilerin bu aşil topuğunu biliyor. Saldırılar bu noktada odaklanıyor. Şiddetin her türünü örgütlemiş bir düzenin ancak disiplinli bir örgütlenmeyle yenilebileceği fikri pratikte çoğu kez ihmal ediliyor. Gönüllülük ve disiplin arasındaki diyalektik bağ gözden kaçırılıyor.
Bundan aylar önce mücadeleden vazgeçme noktasına gelmiş genç bir devrimciyle konuştuklarımı anımsıyorum. "Ben isyankar biri olduğum için devrimci oldum. Aklıma yatmayan bir disiplini tanımak beni çıldırtıyor" demişti. Bu "akla yatma" konusunu tartışmak önemli kuşkusuz. Ancak düzenin bireysel isyanı olana pek aldırmadığını unutmamak gerekiyor. Sistem kendi içinde çözebileceği bireysel karşı çıkışları görselleştirmekten çekinmiyor. Gösteriye dönüşen isyanlar marjinalleştirilip sistemin kendini yeniden üretmesine hizmet etmekten başka işe yaramıyor. Sistem içi talepler elde edilebildiğinde çoğu kez nasıl sistemi düzeltmek ve iktidarı onaylamak işlevini yerine getiriyorsa bireysel karşı çıkışlar da benzer işlev görüyor. İsyanı örgütlemek, disiplinli ve kolektif bir çalışmayı zorunlu kılıyor.
Kişi devrimci mücadeleye gönüllü katılıyor. Kuşkusuz bir gönüllü katılım işidir, devrimcilik. Birlikte üretmek, birlikte yürümek ve birlikte kavgaya girmektir. Gönüllülük, aynı yolda yürüme azminin ve kararlılığının bir ifadesidir. İknaya dayalı bir disiplinse bu, yürüme azmi ve kararlılığının heba olmamasının teminatı oluyor. Vahşi kapitalizm devrimci bilinçaltımıza bir disiplinsizlik güdüsü olarak yansıyor. Devrimci disiplin kapitalist saldırı koşullarında bilinç dönüştürücü bir pratik olarak görülmelidir bu nedenle. Ama bu dönüştürme işi her gün yeniden üretilen bir yaşam ve kültür pratiğini de gerektiriyor kuşkusuz. Yenilenmenin yolu buradan geçiyor. Gündelik yapıp etmelerini örgütleyemeyen yenilenemiyor. Yenilenemeyen kendini değiştirip geliştiremiyor. Değişemeyenin değiştirmesi mümkün olmuyor.
Devrime bir isyanı yüklenip de gelmek tartışmasız bir güzelliktedir. Ancak isyanı disipline etmek gerekiyor. Tersi kavgayı laçkalaştırıp devrimciliği lümpenleştiriyor. "Disiplin" deyince asla basit bir kurallara uyma; söylenenleri yapma sorunu getirilmemelidir akla. Disiplinli olmak, bireysel yaşamı örgütleme ve devrimcileştirme işi olarak görülmelidir. Düzenin kirliliğiyle çepeçevre kuşatılmış devrimci birey açısından, kendini savunma ve geliştirme aracıdır disiplin.
Devrimciliği ödünç alınmış bir elbise gibi taşıyanlarımızın sayısını azımsamamalıyız. Başka türlü yaşamayı beceremedikleri için devrimci saflarda kalıyorlar. Konuşurken eleştirileri kuvvetli bu tiplerin. Kavgada yapılan hataları ortaya koyarken pek kabadayıdırlar. Ancak hayat ağacı karşısında süngüleri çabuk düşüyor. Disipline gelemiyorlar. Gerekçelere sığınıp zorlukları sıralamaya başlıyorlar hemen. Eğer ahlak, "eylemde davranış kuralları" demekse, ben böylelerini ahlaksız olarak görüyorum. Devrimcinin eleştirisi keskinse ahlakı da net olmalıdır. Devrimci kendisini bilmeli, disiplinli bir iradeyle gerçeğini değiştirmeye çalışmalıdır. Yenilenmeyi, yeninin heyecanını duymalıdır.
Elbette eskiden iyidir yeni, her zaman. Biz yoldaş devrimcilerin, yeni bir ahlak, yeni bir çalışma ve yeni bir insanlaşma anlayışımız olmalıdır. Tüm kavramların içi yeni bir tarzla doldurulmalıdır.
Birkaç gün önce bir okurumuz "Çok sabırlısın" dedi bana; "gerçekten yaşamın çok zor" Öyle olmadığını biliyorum. Anlayışlarımızı yenilemektir devrimcilik. Anlayışlarımızı değiştirmek gerekiyor. Zor olan devrimci kalmak değildir. Zor olan düzene teslim olmaktır. Zor olan yoldaşını düşmanla meydanda koyup kaçmaktır. Sabır gerektiren, bu aşağılık düzenin kurallarına uyarak yaşamaktır. Neyi seçmeli insan? Yaşayarak çoğalmayı mı? Unutarak eksilmeyi mi? Vahşeti mi, insanlaşmayı mı? Düşlerini satmayı mı, onu gerçek yapmayı mı? Yaşayarak çoğalmalı insan. Düşü gerçek yapmalı. Suyu şavka çevirmeli, acıyı umuda. Kolay yol budur. Dünyayı istiyoruz, büyük bir aşkla istiyoruz. En heyecan verici serüvenimizdir bu. Ama her güzelliğin bir bedeli vardır. Bedelleri ödemek, yanıp ama tütmemek devrimci işin bir parçasıdır. Bedelsiz güzelliklerin yaşanacağı günler için kavgamız, o günler de gelecek. Yaşamımızın renklerinden biridir bedeller. Şimdi ödeyerek insanlaşacağız. En umutlu sevdamızdır kavga. Kazanmak için hayat ırmağına kafa tutmayı öğreneceğiz.
Öğrenmenin yolu gündelik hayatı devrimcileştirmekten geçiyor. Bunu bileceğiz. Slogan atmak, meydana çıkmak, barikatın arkasında durmak, sokaklarda yürümek bir sevinçtir kuşkusuz. Ama aynı sevinci tüm bunların gerisinde dururken de yaşayabilmeli devrimci: Bildiri basarken, mapusta yatarken, büro süpürürken, arkadaşlarına yemek yaparken, yoldaşlarına yardım ederken, habere giderken, yazı dizerken, alaca karanlıkta işe koşarken... Paylaşmanın ve yaratmanın kolektif emekçileri olmanın ayrıcalığıdır bu. Çalışmayı sevinçli bir ihtiyaca dönüştürmektir. Disiplinli bir örgütlenmeyi zorunlu kılıyor. Devrimcilik örgütsüz mümkün olmuyor.
Her alanda ortak iş üretebilmekteki güzelliktir devrimciliği benzersizleştiren. Yalnızca verilen işi yapıp gerisine karışmamak; arkadaşının eksiğini tamamlamak yerine yıkıcı bir üslupla üstüne gitmek, derinleşmek yerine yüzeydekiyle yetinmek, öneriler sunmak yerine suskun kalmak; paylaşmak yerine yalnızlaştırmak; öne çıkmak yerine görevden kaçmak devrimcilikle bağdaşmaz, insanı eskitir. Devrimcilikse yenilenmektir. Yeninin, umutla başlangıçların sevincini duymaktır. Devrimci olmak eskimiş ilişkileri fırlatıp atmaktır. Düşlerini büyütmek, idealleri bilime katık yapmaktır. Bazen ekmeği gözyaşına banıp da yemektir şairin dediği gibi.
Sosyalizm insanın düşlerini gerçekleştirme mekanıdır. Bu nedenle, umudu eksilen insanlığın ahlakı da eksiliyor. Bu eksiklik en çok devrimcileri vuruyor. Vurgun yemenin insanı felç ettiği unutulmamalıdır. İnsanlığımıza sarılmak, tutkulu bir sevdayla gelişmek ve geliştirmek, paylaşmayı bilmek, devrimciliğin vazgeçilmezi oluyor. Devrimciliğimizin sınandığı zamanlardan geçiyoruz. Kolayı seçmeli, insan kalmalıyız. Cüretle sevmeli, kavgayla büyümeli, sevdayla yürümeliyiz. Hep aynı inatla... Aynı inatla, aynı şeyleri yazmamızın nedeni de bu sevdalı yürüyüşte hep birlikte çoğalma isteminden başka bir şey değildir zaten.