15 Nisan 2024 Pazartesi

Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Çalışma ve devrimci zaman

Lefebvre zamanı; mesleki işe ayrılan zorunlu zaman, eğlenceye ayrılan serbest zaman ve ulaşım vs. gibi işin dışındaki gereklilere ayrılan zoraki zaman olarak üç kategoride sınıflandırıyor. Ve günümüz dünyasında zoraki zamanın boş zamandan daha büyük bir hızla arttığını saptıyor. Devrimcinin uyku ve günlük gereksinimlerini karşılamaktan geriye kalan zamanını planlı ve programlı biçimde kullanması gerekmektedir. Çalışma ve zamanın örgütlenmesi devrimin örgütlenmesidir. Bu zamanı en uygun biçimde örgütlemek ve devrim için seferber etmek parti tarafından gerçekleştirilir.

Aslına bakılırsa çalışma, yükselen burjuvazinin insanlığa bir katkısı sayılmalıdır. Kapitalizm egemen hale gelmeden önce çalışma kutsanmıyordu. Feodal düzende de çalışmak sadece aşağı sınıflara layık bir eylemdi. Antik Yunanlılar çalışmayı hor görüyorlardı. Çalışma, yalnız kölelere özgü, aşağılık bir uğraş sayılıyordu. Özgür insan spor ve zeka oyunlarıyla ilgilenir, entelektüel faaliyette bulunurdu. Aristoteles'in, Aristophanes'in, Heraklites'in içinde yetiştiği ortamdı bu. Çalışma sözcüğünün anlamı birçok dilde işkenceyle aynı anlama geliyor. "Çalışma" sözcüğünün Fransızcası; travail, "zahmetli iş", "acı veren iş", bir çeşit "işkence" anlamı içeriyor. Çalışma, insanın doğasına çok uygun görünmüyor. Ancak, feodalin zulmünden kaçan "kentli" yani burjuva için, başlangıçta yaşamını devam ettirmek neredeyse yirmi dört saat çalışmasına, emek harcamasına bağlı. Yaratılan bütün zenginliklerin kaynağı olarak emeği görmek buradan doğuyor. Emek değer yaratıyor. Artıdeğer burjuvaziye gidiyor. Burjuva yükselişi ile çalışmanın kutsanması kaçınılmaz hale geliyor, tembellik yerilmeye başlıyor. Bu görüş din tarafından da destekleniyor. Çalışmak ibadet sayılıyor. Tembelliğe karşı savaş her toplumda atasözlerine dinsel öykülere konu oluyor "Çalışmayana ekmek yok" diyor Hristiyanlık, "Allah çalışmayan kulunu sevmez" diye ekliyor Müslümanlık.

Bütün ütopyalar çalışmama üzerine şekillenmiştir. Ütopyalarda insanlar bütün zamanlarını doğaya çıkıp spor yaparak, müzik dinleyerek, sanatla uğraşarak, aşka vakit ayırarak ve dünya nimetlerinden yararlanarak geçiriyorlar. Bilimsel sosyalist düşüncenin kurucuları olan Marks ve Engels de bir anlamda insanlığın en büyük yeryüzü ütopyası olan sosyalist düzende çalışmanın bir zorunluluk değil, ihtiyaç haline geleceğini öngörmüşlerdir. Çalışma zorunluluğunun insanlık dışı bir duruma vardığı, işçinin ürettiğine yabancılaştığı, çalışmanın kendisiyle birlikte çoluk çocuğunun da yaşam gücünü tüketecek, yok edecek duruma geldiği koşullarda, bireyin tembellik hakkını savunmak bir sosyalist iş olmuştur. Kuşkusuz buradaki tembellik sözcüğünü boş zaman kullanımı olarak anlamak daha doğrudur. Bu bağlamda sosyalizmin temel amacının çalışmayı bilinen anlamıyla ortadan kaldırmak olduğu ortaya çıkar. Bu, bir taraftan çalışmayı azaltmak, boş zaman kullanımını arttırmak, diğer yandan çalışmayı tıpkı boş zaman kullanımında olduğu gibi bir zevk haline dönüştürmek demektir. Öte yandan sosyalist çalışmanın karşılık beklemeden çalışmak anlamına geldiği unutulmamalıdır. Lenin, sosyalist subbotniklerden söz ederken, "gönüllü cumartesilerin" ekonominin tek sosyalist unsuru olduğunu söylüyor. Sosyalist bir boş zaman kullanımı düşüncesinin geliştirilmesi ile boş zaman kullanım pratiği sosyalizmin bireycilikle mücadelesinin en önemli unsurlarından biridir. Bu konudaki bilinçli mücadele sosyalizmin kalıcı olup olmayacağının bir göstergesi oluyor.

Boş zaman kullanımının ortaya çıkması da kapitalist üretimin egemen olmasıyla ilgilidir. Kapitalizm öncesi ekonomi biçimlerinde üreticinin evi ile çalışma yeri aynıydı. Dolayısıyla çalışma ile boş zaman arasında bir ayrım yoktu. Bu nedenle çalışmanın şenliğe dönüşmesinden, boş zamanın emeğin ödülü olmasından söz eder Lefebvre. Çalışma yeri ile evin, üretici ile ürünün arasındaki bağın kopmasıyladır ki, boş zaman ve çalışma zamanı birbirinden ayrılmıştır. İşte sosyalizm bu birliği üst biçimiyle yeniden yaratacaktır. Çalışma ve boş zaman kullanımı sorunu devrimciler için yalnız sosyalist düzenin yaşatılması bakımından değil, devrimciliğin yeniden üretilmesi ve devrimci mesai açısından da önem taşır. Özellikle profesyonel devrimci açısından çalışma ile boş zaman arasında bir ayrım yoktur. Devrimci zaman hepsini içerir. "Artıdeğer"de olduğu gibi doğal olarak artık zaman kavramını geliştiren Marks'tır. Profesyonel devrimci açısından baktığımızda onun bütün zamanı artık zamandan oluşur. Ancak bu artık zaman bir başkasının zamanından alınmıştır. Profesyonel devrimci, başka devrimcilerin artık zamanını kullanan kişidir. Bu yüzden devrimci zaman kullanımı sonuçta bir ahlak sorunudur. Devrim hiçbir zaman bir boş zamanını değerlendirme işi değildir. Devrimci mücadele, bir yaşam biçimi ve yaşam uğraşıdır. Profesyonel devrimci, devrimci zamanı arttırmak ve onu planlı bir şekilde, iktidar için kullanmak zorundadır. Kuşkusuz devrimci zamanı kullanmada parti en stratejik araçtır. Bu zamanı en uygun biçimde örgütlemek ve devrim için seferber etmek parti tarafından gerçekleştirilir.

Çağdaş toplumda boş zaman, yeni gereksinmeler yaratan bir gereksinmedir. Eğlenmek, hoşça vakit geçirmek ve en önemlisi gezmek modern hayatın yorgunluklarını giderecek bir eylem olarak görülüyor. Örneğin tatil yapmak başlı başına bir gereksinim yaratıcı olarak ortaya çıkıyor. Bununla birlikte zaman kullanımda yeni görüngelerin varlığı yadsınamaz. Henri Lefebvre'e göre; boş zaman kullanımı özgür bir eylem değildir artık. Genelleştirilmiş gösteridir; televizyondur, sinemadır, turizmdir. Boş zaman ve çalışma zamanı diye ayırdığımız zamanı Lefebvre, yeni görüngülerin ışığında; mesleki işe ayrılan zorunlu zaman, eğlenceye ayrılan serbest zaman ve ulaşım, yürütülecek işlem, formaliteler vs. gibi, işin dışındaki gereklilere ayrılan zoraki zaman olarak üç kategoride sınıflandırıyor. Ve günümüz dünyasında zoraki zamanın boş zamandan daha büyük bir hızla arttığını saptıyor. Böyle baktığımızda devrimci zamanın da daraldığı sonucuna varabiliriz. Çünkü zoraki zaman belki de devrimciler açısından daha zorlayıcı olabilmektedir. O halde devrimcinin uyku ve günlük gereksinimlerini karşılamaktan geriye kalan zamanını planlı ve programlı biçimde kullanması gerekmektedir. Yani kendine yol gösteren bir program koyucu olarak kolektifin dışında da planlı ve örgütlü davranmak durumundadır. Çalışma ve zamanın örgütlenmesi devrimin örgütlenmesidir. Bu yüzden profesyonel devrimci zamanı kullanırken tutumlu olmalıdır.

Devrim, sürekli yol açmaktır. Sürekli ilerleyen hareketlerin işidir. Ve sürekli ilerleyen kitlelerin ürünüdür. Kitlelere sosyalizm bilinci taşımadan devrim yapmak mümkün değildir. Bu, devrim yapmanın aynı zamanda bir kadro sorunu olduğunun da işaretidir. Bilinç taşıma gereksinimi, devrimci militanlığın; yüksek özveri, üstün irade, olağanüstü dayanıklılık, sürekli atılım ve öne çıkan görevlere ortakçı yaklaşım anlamına gelmesi demektir. Devrimci mücadele her zaman için bir insan değiştirme sürecidir. Kitleyle bütünleşmiş kadro yeni insan demektir. Devrime yeni yollar ise ancak yeni insanla açılacaktır. Yeni insan yeni umuttur. Umutsuz devrimcilik olmaz. Yorgunluk ve umutsuzluk güven eksikliğinin kaynağıdır. Umut ise bir yürek işidir. Yüreksizlik yalnızca korku çoğaltır. Türkiye yönetenleri F tipi operasyonlarla insanımızın beyninden umudu kovup korkuyu yaymak peşindedir. F tipi yaklaşımlar da gösteriyor ki, kapitalizmin yenilenme cilasının altındaki gericilikten başka bir şey değildir. Kapitalizm insanı tüketen bir sistemdir. Bu yüzden devrim bir iktidar yolu olmaktan öte insanın tükenişine son veren bir mekanizma da olacaktır. Kapitalizmin kitleleri sürüleştiren karakteri devrimci kadroların önemini daha da arttırmıştır. Sosyalist olmak her an kapitalist ahlak ve ilkelere karşı savaşmak demektir. Ve ortakçılık, bir yoldaş devrimci açısından devrimden önce de sahip olunması gereken temel ilkedir.

Sosyalizm gelecektedir. Örgüt olmadan geleceği gerçekleştirmek mümkün değildir. Örgütse kadrodur. Devrimin profesyonel kadroları kendi çalışma olanaklarını başka insanların artık zamanlarının yarattığının bilincinde olmalı, çalışmalarını bu bilinçle örgütlemelidirler. Kolektif, kavga yolunda yürüyen erkek ve kadınların gönüllü birliğidir. Kolektif çalışmanın bu gönüllü karakteri onu bir yaşama sevinci haline getirir. Böylece devrimci çalışma işle, tutku ve zevkin diyalektik bütünlüğüne dönüşür. Bu yüzden bir şenlik ve ödüldür. Kamo'yu okudum dün; cüretin, ataklığın, yaratıcılığın, adanmanın, sarsılmaz iradenin, disipline edilmiş bir serüvenci ruhta nasıl harmanlandığını anlatıyordu. Yoldaş devrimci olmak daha nedir ki? Böyle bir ortak ruh haline sahip olmak için gerekli olan en önemli özellik güvendir: Kendine, kolektife, yoldaşlarına ve geleceğe güven... Güven, bir umut yayıcısıdır. Hiç durmayan hiç vazgeçmeyen devrimci tutum esastır.

Ütopya, olmayan yer anlamına geliyor. Kapitalizmin çocukluk dönemindeki, engel tanımaz insan aklının ürünüdür. Ütopyacılar, büyük keşiflerin, maddi ve teknolojik yeniliklerin günlük gerçekler olarak yaşanmaya başladığı bir zaman kesitinde daha güzel, daha eşitlikçi, var olandan daha farklı bir düzen kurulabileceğini anlatıyorlar. Hayallerinden çıkardıkları bir düzeni yazıyorlar. Şimdi insanlığın hayallerinin ufkunu yüksek tutma zamanıdır. Her devrimcinin cüreti hayallerinin ötesinde olmalıdır. Düşsüzlük aynı zamanda cüretsizliktir. Ve reddi bilmemek demektir. Şimdi devrimci çalışmayı ve devrimci yaşamayı mutluluk sayan, devrimin dışında yaşamak bilmeyen, cüretini hayallerine katık yapan devrimciler olmak zorundayız. Bu düzen insan öldürmeyi bir şölen, insanı onursuzlukla yaşam arasında tercihe zorlamayı bir yönetme programı haline getirmiştir. Düzenin bu saldırısından ancak eylem ve mücadeleyle çıkılacaktır. Devrimci cüret çalışma ve disiplin gerektiriyor. Hareketsizlikten kurtulmak esastır. Hareketi en geniş bağlamda ele almak gerekiyor. Çalışmanın içeriği devrimci tarzda doldurulmalı, bu anlamıyla ideolojik bir hastalık olarak beliren hareketsizlikten, yani tembellikten sıyrılmalıdır.

Çalışmak esastır. Yoldaş devrimcilerin kendilerine alınteri ve göz nurundan damıtılarak sunulan olanakları en iyi biçimde değerlendirme zorunluluğu dikkate alınmalıdır. Sol yolun komünarları kendi dışlarındaki ideolojik, estetik ve teorik programlara karşı mücadeleyi dert edinmelidir. Bu mücadelede eleştiri yöntemi sistemleştirilmelidir. Devrimci sosyalistlerin ayrımları net olmalıdır. Kendini düzenin biliminden ve estetiğinden, her türlü gündelik görünümünden ayıramayan devrimci davranışının şiddeti ne olursa olsun çözülmeye mahkumdur. Kişiyi bir kez devrimci saflara geçtikten sonra burjuvazinin, teorik, estetik ve ideolojik, saldırılarından uzakmış gibi düşünmemek gerekiyor. Yalnızca fiziksel şiddeti kullanarak devrimcilik yapmak burjuvaziye karşı uzlaşmaz bir kavga yürütmek anlamına gelmiyor. Yönetenlerin politik olduğu kadar; estetik, teorik ve ideolojik bombardımanı karşısında da şiddet uygulamak gerekiyor. Hareket esastır. Hareketi içe döndürmek gerekiyor. Burjuvazinin estetiğine, teorisine, tarihine, sinemasına, öyküsüne, şiirine karşı da savaşılmalıdır. Şiddet aynı zamanda entelektüel ve kültürel alana yönelmelidir. Ve tıpkı politik alanda olduğu gibi devrimin savaşçıları her anlamda kendi yaşama estetiğini, kendi şiirini yaratmalıdır. Burjuvazinin ideolojik ve teorik hücumlarına karşı her cephede şiddetle cevap verilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde, eylemin ateşi azaldığında, şiddetin harareti düştüğünde, kişiliği oturmamış, değişimden nasibini alamamış devrimci kendine güvenini yitiriyor. Sıradan ve toplumla uzlaşan birine dönüşmesi uzun sürmüyor. Devrimci kadroların çalışmayı bir inat haline getirmiş, devrimci zamanı en ekonomik biçimde kullanan bireyler olması gerekiyor. Umutlu güven; ideolojik, politik ve teorik netlikten geçiyor. Düzenle her biçimde uzlaşmak çürümenin yolunu açıyor. Şimdi umut baskı altında eziliyor. Ezilmiş solculuk uzlaşmacılık ve güven eksikliğine neden oluyor. Eylemi ve mücadeleyi esas alan solculuk umuda ve güvene açılıyor. Bütün yollar geleceğe çıkıyor.