21 Kasım 2024 Perşembe

Şoreş: DAİŞ'in en büyük çıkmazı halkla birleşmiş bir güçle savaşmasıdır

DAİŞ çetesinin Hesekê saldırısını değerlendiren MLKP Rojava Temsilcisi Ahmet Şoreş, saldırının halkın devrim güçleriyle birlikte gerçekleştirdiği özsavunma direnişiyle püskürtüldüğünü vurguladı. Dünya ezilen halklarına çağrıda bulunan Şoreş, "Dünya ezilenlerinin kendi özgürlükleri için Özerk Yönetim ülkesinin yaşaması gerekiyor. Bunun için dayanışma eylemlerinin yanı sıra inşa süreçlerinde yer almalılar" çağrısında bulundu.

Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) Rojava Temsilcisi Ahmet Şoreş, DAİŞ çetesinin Hesekê'de bulunan Sinaa Hapishanesi'ne yönelik saldırısı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Özgür TV'de Özgür Rojava programının konuğu olan MLKP Rojava Temsilcisi Şoreş, DAİŞ çetesinin Türk devleti ve gerici bölge devletlerinin desteğiyle Hesekê'de saldırı gerçekleştirdiğini dile getirdi, devrim güçlerinin DAİŞ'i bir kez daha hezimete uğratarak büyük bir zafer kazandığını vurguladı.

Türkiye, gerici bölge devletleri ve emperyalist güçlerin DAİŞ'in saldırısından medet umduğuna dikkat çeken Şoreş, DAİŞ'in tek başına amacına ulaşma gücü olmadığını kaydetti. Şoreş, Rojava halkının devrim güçleriyle birlikte hızla bir özsavunma direnişi geliştirdiğini vurguladı, bu çabayla saldırının püskürtüldüğünü ifade etti.

DAİŞ Hesekê'ye yönelik bir saldırı gerçekleştirdi. Günlere yayılan uzun ve şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu saldırıyı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
DAİŞ'in Hesekê'deki Sinaa Hapishanesi'ne yönelik kapsamlı bir saldırısı oldu. Saldırı esnasında kahramanca direnen, saldırıyı duyduktan sonra hızla savunmaya geçen QSD (Suriye Demokratik Güçleri) savaşçılarını, halkımızı, Özerk Yönetim yapısını, her şeyden önce DAİŞ'in hedef ve amaçlarına ulaşmasını engellediği için ve bunu bir zaferle taçlandırdığı için selamlıyoruz. Bu direniş ve savaşta kahramanca savaşarak şehit düşen QSD savaşçılarını anıyor, onların bize devrettiği mirası sürdürme sözünü burada yineliyoruz.

DAİŞ'İN KAPSAMLI SALDIRISI PÜSKÜRTÜLDÜ
Kapsamlı bir DAİŞ saldırısı oldu. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda görmek, okumak zor değil. Birçok değerlendirme yapıldı, açıklamalar yayınlandı. Sahada çatışmanın, savaşın içinde olanlar bunu kendi eylemleri ve varlık biçimleriyle dile getirdiler. Her şeyden önce Sinaa Hapishanesine yönelik saldırı çok kapsamlı ve askeri olarak planlanmış bir saldırıydı. DAİŞ'in açıklamalarına baktığımızda, öncelikli amaçları kimi yöneticilerini, komutan diye tanımladıkları, o sıfattaki insanlarını kaçırmaktı. Tabi ki bu kaçırma saldırısı, aynı zamanda kapsamlı bir çatışmayı da kapsayan ve bunu göze alan bir saldırı olduğunu kendileri de biliyorlar. Çünkü savaşı bilen ve savaşabilen bir kuvvettir DAİŞ. Hem YPG/YPJ, hem enternasyonal savaşçılar, komünistler hem de QSD yani halk ordusuyla savaşan bir düşman kuvvettir DAİŞ. Dolayısıyla da bu eylem sahasının kime ait olduğunu ve bu kuvvetlerin ne olduğunu iyi bilen bir DAİŞ var karşımızda. Kapsamlı bir ön hazırlık ve alabildiği kadarıyla destekle böyle bir saldırıda bulundu.

DAİŞ saldırı esnasında belirli kuvvetlerini kaçırdığını iddia ediyor. Tabi bu bir iddia. Niye? Çünkü QSD bunların binlercesinin teslim olduğunu ifade etti. Canlı kalkan yaptıkları çocuklara zarar gelmeden kurtardı. Bunlar görüntülerle birlikte yayınlandı. Bu bağlamda QSD, amacını, insanlık adına bir halk ordusu olduğunu, özgürlük için, kadın devrimi ve kadın özgürlüğü için savaşan bir halk ordusu olduğu bilincinde olarak, tüm hassasiyetiyle bu saldırıyı püskürttü.

İnsanları katleden, amaçları için her şeyi nesneleştiren, hiçleştiren bir örgüttür DAİŞ. Bunlara karşı Rojava Özerk Yönetimimiz, halkımız ve ordusu, bunları ortaya çıkaran devrimci görüşler, sosyalist değerlerimiz bağlamında bu operasyona sorumlulukla yaklaştık ve bu çerçevede önemli bir kısmını canlı, yaralı olarak çekip aldık. Bu başarıyla yerine getirildi. Dolayısıyla da burada ordumuzun, bu ordu içinde yer alan halkımızın evlatlarının ve birlikte harekete geçen devrimci, komünist, yurtsever, özerk yönetim ülkesi için savaşan, ona inanan tüm halk kuvvetleri ile başarı için çalışıldı. Ve tüm çalışmalar bu görüş açısı çerçevesinde yerine getirildi.

HIZLA GÜÇLÜ BİR ÖZSAVUNMA DİRENİŞİ ÖRGÜTLENDİ
Binlerce DAİŞ'li teslim alındı. Bir kısmı kaçtı. En azından hapishanenin dışına çıkmayı başardı. Bunlar Hesekê'nin içlerine ve çevre mahallelere doğru yayıldılar. Bunların verileri var, çünkü bunlar daha sonra toplandılar. İşte sokakta alındılar, arazide alındılar, saklandıkları evlerde alındılar, zorla girdikleri yerlerde kimisi halkımız tarafından teslim alındı ve Özerk Yönetim güçlerine teslim edildi. Kimi aileler çatıştılar ve DAİŞ bir kısmını katletti. Belli sayıda DAİŞ'li de saklandı. Bunlara yönelik operasyonlarda devam ediyor. Bu operasyonların başarıyla sonuçlanması için gereken yerine getirilecek. Dolayısıyla Hesekê içine ve çevre mahallelerine dağılan DAİŞ unsurlarının, çok uzun süre kalabileceklerini yada kaldıkları zaman dilimi içinde yeniden güçlü bir saldırı örgütleyebileceklerini çok ummuyoruz. Çünkü bu saldırı esnasında halk ordumuzun, Özerk Yönetim yapımızın ve halkımızın bir bütünlük içinde güçlü bir özsavunma direnişini hızla örgütlediklerini ve saldırının amacına ulaşmasını önemli oranda engellediklerini çok rahatlıkla ifade edebiliriz.

Tabi bu şehitlerle oldu. Şehit vermeden bir ülkeyi, özgürlüğü savunmanın zor olduğunu herkes bilir. Savaşan, özgürlük uğruna mücadele eden, buna inanan her insan bilir. Bu dönemde bunları da yaşamış olduk.

DAİŞ, İLK VE EN BÜYÜK YENİLGİSİNİ ROJAVA'DA YAŞADI

Yakalanan DAİŞ çetelerinin, Türk devletinin bu saldırıya doğrudan destek sunduğuna dair ifadeleri var. Saldırıyla eş zamanlı olarak Türk devleti Til Temir, Ayn İsa ve Şengal'de saldırılar gerçekleştirdi. Bunu nasıl değerlendirmek gerekir?
DAİŞ, emperyalist kapitalist sistemin, egemen unsurları karşısında islam dünyasının, müslüman halkların yani ezilen mazlum inançların temsilcisi olarak kendini dünyaya tanıttı. Ama herkes biliyor ki bu böyle değil. Asıl olarak DAİŞ, emperyalist kuvvetlerle hareket eden bölge sömürgeci güçleriyle birlikte örgütlenen, politika yürüten, onların oluşturduğu zemin ve sahada kendini var edip geliştiren bir kuvvettir. Bu yanılsama, Rojava'da başlayıp Arap topraklarına doğru genişleyen demokratik halk devrimi bağlamında DAİŞ'in amaçları açık şekilde deşifre edildi. Arap, Kürt ve Süryani halkları, DAİŞ'in ne olduğunu çok güçlü şekilde dünya ezilenlerine, işçi ve emekçilerine, halklarına duyurdular. Hem bu çeteye karşı kahramanca savaşarak, hem de onun amaç ve silahlı bir kuvvet olarak varlığını nasıl sürdürdüğünü güçlü bir şekilde yansıttılar. Ve DAİŞ, ilk ve en büyük yenilgisini Rojava'da yaşadı. Devamında yenilgileri yayılmaya başladı. Dolayısıyla DAİŞ'i Rojava'da tekrar canlandırmak ve etkin kılmak istediler. Kendilerini koalisyon diye tanımlanan emperyalist güçler ve bunlarla beraber politika yürüten Türk devleti, DAİŞ'i yeniden sahaya sürdü. Bundan hiç şüphe duymaya gerek yok. Tamam, DAİŞ kendi başına bir kuvvettir ama biliyoruz ki bu güce kendi başına bir kuvvet olarak ulaşması çok zordu. Onun kurmak istediği düzen, başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerle, Türk faşist sömürgeci rejimiyle, Esad'ın diktatörlüğü ile çelişen bir durum değildi.

Sinaa Hapishanesi üzerinden Özerk Yönetimimize yönelen DAİŞ saldırısının arkasında tabi ki bu güçler vardır. Türkiye'ye burada politika sahası açan koalisyon diye tanımladığımız emperyalist ülkeler, yine Rusya ve Esad'ın buradaki varlık biçimleri, DAİŞ'in bu saldırısında etkin rol oynadı. Önünü açtılar, yardımcı oldular. Bunları birkaç örnekle somutlayabilir. Mesela DAİŞ'in Sinaa Hapishanesine yönelik saldırısını belli tarihsel günlere denk getirmesi. Kobanê zaferi ve Efrîn işgal saldırısı gibi. Böyle tarihsel günlere denk getirmesinin kendi içinde bir anlamı var. Rojava Devrimi ve Özerk Yönetim sistemimizin tarihsel takvimlerdir bunlar. Bu bakımdan önemlidir. Bu tarihlere denk gelen saldırıyla eşzamanlı olarak Türk devleti de Şengal'de saldırı örgütledi. Bildiğimiz gibi Şengal, Hesekê'nin doğu ve güneydoğusuna denk gelen bir bölgedir. Rojava ve Şengal için savaşan özgürlük savaşçılarının karşılıklı dayanışmalarının olduğu bilinen bir yerdir. Yine Türk devleti Ayn İsa'ya yönelik kapsamlı bir operasyon başlattı.

TÜRK DEVLETİNİN SALDIRI İÇİNDEKİ ROLÜ GÖRÜLDÜ
Politika okuyan, bu sahayı tanıyan her politik kuvvet bunların ne anlama geldiğini rahatlıkla tanımlayabilir. Türk devletinin bu saldırı bağlamında ne tür strateji ve taktiklere ihtiyacı olduğunu da görebiliriz. Türk devletinin doğrudan bu saldırının bir öznesi olduğunu da söyleyebiliriz. Mesela aynı gün Ayn İsa'ya saldırdılar. Sinaa Hapishanesi etrafında güçlü bir direniş ve savunma hattı örgütlendiği andan itibaren bu kez de Til Temir ve Zirgan hattında yığınaklarını çoğaltıp, oralarda çeşitli denemeler yaptılar. Anlaşılan buradan kaçabilecek DAİŞ çetelerinin hemen yakına, yani kuzeybatısına denk gelen Til Temir ve Zirgan bölgesine kaçışlarını hızlandırmayı planladılar. Buradaki direniş ve savunma karşısında, istenen hızda ilerleyemeyen DAİŞ'in yardımına yine Türk devleti koştu.

Türk devletinin, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında, kalışını sağlayan koalisyon güçleridir, emperyalist güçlerdir. Rusya ve Suriye'dir aynı zamanda. Bu saldırı planlarından haberdar olmamaları, önceden bilgi sahibi olmamaları düşünülemez, Şengal ve Ayn İsa saldırılarını dikkate aldığımızda planın oluşturulması esnasında Türk devletinin de yer aldığını rahatlıkla görebiliriz. Diğer güçlerinde bundan kesinlikle haberi vardır. Çünkü bazı yerlerden kuvvet çektiler. Örneğin Esad rejimi Rakka'da belli yerleri boşalttı. Oralarda boşluklar oluşturdu. Şimdi boşluklar oluştuğu zaman, kaçınılmaz olarak sen dikkatini başka yerlere çekmek durumundasın. Kuvvetini o boşluklarda olabilecek tehlike ve sızmalara karşı düzenlemek zorundasın. Bu ne anlama geliyor, mevcut askeri kuvvetin duyarlılığını Hesekê dışında diğer alanlara da yaymaktır. Bunlar bir askeri operasyonun, ayrıntı olarak tanımlayabileceğimiz kimi taktik unsurlarıdır. Hepsinde Türk devletinin saldırı içindeki rolünü görmüş oluyoruz.

DAİŞ'İN TEK BAŞINA AMACINA ULAŞMASI ZOR

DAİŞ çetesinin tek hedefi Hesekê miydi, yoksa daha büyük bir saldırı düşünüldü mü?
Bu DAİŞ'in tek başına organize edebileceği bir saldırı değil. Niye çünkü özerk yönetim ülkemiz, ordusuyla, Arabıyla, Kürdüyle, Ermenisiyle, Süryanıyla, inançsal topluluklarıyla, kadınıyla, erkeğiyle, diğer toplumsal cinsiyetlerden insanlarımızla birlikte savunulan, bütünleşen bir ülkedir. Burada DAİŞ'in tek başına amacına ulaşması zor. Her bir dinamik, kendi amaçları doğrultusunda bu operasyonda yer alıyorlardı.

DAİŞ "emir" dedikleri o çeteleri çıkarmayı öncelik olarak alabilir. Bu saldırı sadece bunun için de olabilir. Ama bu çetelerin çıkarılması kapsamlı bir kuvvet ve planlamayı gerektirir. Mevcut haliyle yenilgiye uğrayan DAİŞ'in yeniden canlanmasını sağlayacak zemin çok güçlü değil. Çünkü halkımızın yönü Özerk Yönetim sistemine doğrudur.

Ama tümüyle böyle olmuştur anlamında değil. Gördüğünüz gibi dışarıdan getirdikleri kuvvetleri yerleştirerek, bir zaman dilimi içinde gizli kalarak bu saldırıda bulundu DAİŞ. Diğer kuvvetlerin de payı vardır. Mesela Türk devleti, farklı bir stratejiyle yer alabilir. Derki "Biz Hesekêyi tutabildiğimiz kadar tutalım" yada "Til Temir ile birleştirelim", "burayı Irak'taki DAİŞ alanlarıyla birleştirelim" diye düşünebilirler. Sadece 30-40 km'lik M4 diye tanımlanan hatta değil, yeni bir hat daha oluşturalım diyebilir. Bunlar tartışılan konulardır.

QSD'nin, Özerk yönetimin yaptıkları açıklamalarda bunlar da dillendirildi. Bunlar önemli konular. Çünkü bunlar sadece analiz yapma değil, operasyona katılan çetelerin ifadelerine de bakarak tanımlanan durumlardır. Diğer kuvvetler de, koalisyon güçleri, Rusya ve Suriye; Özerk Yönetim ülkesi ne kadar karışırsa, buradaki huzur ne kadar bozulursa, mevcut sistem yapısı ne kadar dağılırsa, onlarda varlıklarına anlam kazandırırlar. Politik çıkarlarını yaymanın, sürdürmenin olanaklarını elde etmiş olurlar. Tabi kaçınılmaz olarak bunlar bu planlamanın içinde öncesinde, anında ve sonrasında hızla pozisyon aldıklarını ifade edebiliriz.

DAİŞ'İN EN BÜYÜK ÇIKMAZI HALKLA BİRLEŞMİŞ BİR GÜÇLE SAVAŞMASIDIR

DAİŞ Kobanê zaferinin yıldönümünde bir kez daha yenilgiye uğradı. Hem Kobanê zaferinin yıldönümü hemde Hesekê'de DAİŞ'e kazanılan zafere yönelik neler söylemek istersiniz?
Herhalde DAİŞ'in en büyük çıkmazı, devrimci silahlı bir kuvvetle ve halkla birleşmiş bir güçle savaşmasıdır. Ortadoğu topraklarında halk zemini benzerdir. Her birinin inançlarıyla, ulusal kimlikleriyle kendilerini ifade etme özgürlüğüne kavuştuğu özerk yönetim sistemi ve bu uğurda savaşan bir halk ordusu var. DAİŞ'in bunun karşısında direnebilmesi zor. Bunu ancak ABD başta olmak üzere emperyalist koalisyon güçlerinin etkin desteğiyle ki bu daha önce yansıtıldı. Eğitim, silah yardımı işte alanlar açma gibi. Buradaki yönetim sistemlerini iradesizleştirerek boşluklar oluşturup, buralarda DAİŞ'in kendisini var etme ve çıkmasını sağlamak istediler. Bunlar hep koalisyon politikalarıdır.

Türk devletinin de DAİŞ üzerinden Kobanê'yi düşürme hamleleri vardı. "Ha düştü, ha düşecek" beklentileri vardı. Yine benzer şey tekrarlanmak isteniyor. Buna birkaç başka yönüyle de bakabiliriz. Mesela Türk devleti, bu alanlarda işgalini sürdürmekte zorlanıyor. Bundan birkaç ay önce denemeler yaptı, zorlamalar yaptı. Hem özerk yönetim ülkemiz, halkımız, halk ordumuz bunun karşısında savaşacağını, direneceğini her yönüyle elinden gelen ne varsa harekete geçireceğini belirtti. Bu bölgenin diğer güçlerinin çıkarlarına da çok uygun olmadı. Ne oldu, tekrar DAİŞ kozu devreye sokuldu burada. Ve Kobanê'de olduğu gibi DAİŞ bir kez daha yenildi burada. Birkaç 'emir'ini kaçırmış olmasını bir başarı olarak tanımlamayız biz. Bizim zaferimizin kimlerin hedeflerine ulaşmasını engellediği asıl olandır. Kobanê zaferi bir yönüyle tekrarlanmış oluyor.

Bilindiği gibi Kobanê'de çok büyük yıkım, şehadetler, gazilikler oldu. Bunlar bir ülke inşa etmenin mutluluğu içinde karşılanabilecek şeylerdi. Bugünde benzerdir. Yani zaferimizle, bu zaferi getiren direnişimizle hep daha umutla bakacağız bugüne ve yarınlara. Bu saldırıyı örgütleyenler, bunu yönetenler, bundan medet umanlar, özellikle Türk Devleti ve Esad dahil, bu yenilgilerin ortaya çıkaracağı umutsuzlukla çabalamaya çalışacaklar. Kazanan biz olduk.

TOPRAKLARI ÜZERİNDE ÖZGÜRCE YAŞAMAK İSTEYEN BİR HALK GERÇEĞİYİZ

İşgal saldırıları sürüyor bir yandan. Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşanan gelişmeler ve devrimin geleceği üzerine neler söylemek istersiniz?
Rojava devrimimizin açtığı yolda ne kadar genişlediği artık biliniyor. Kürdistan devrimi ile başlayıp Arap, Ermeni ve Süryani halklarını kapsayan ve bir demokratik halk devrimine dönüştü. Demokratik halk iktidarı diye tanımlayacağımız Özerk Yönetim ülkesi bir yönüyle ortaya çıktı ve yıllardır da devam ediyor. Ülkemizin işgal altında olduğu tartışmalarını yürütüyoruz. Halkımızda böyle yürütüyor. Efrîn ülkemizin toprağıdır, işgal altındadır. Girê Spî ve Serêkaniyê ülkemizin toprağıdır ve işgal edilmiş durumdadır. Kürt, Arap, Ermeni ve Süryani halkları böyle tanımlıyorlar. Halkımızın devrimi nasıl sahiplendiğini, özgür ülkeyi nasıl sahiplendiğini, burada kullanılan kavramlar, tanımlamalar, bu uğurda içinde yer aldıkları örgütlenmeler bu değişimin çok etkin görünümüdür.

Esad "yabancı güçler çıksın" diyor. Yani bizi yabancı olarak tanımlıyorlar, Türk devleti "oradan teröristler çıksın, yabancı güçler var" diyor. Koalisyon ve diğer emperyalist kuvvetler de benzer şeyler kullanıyorlar. Sömürgeciliğin, işgalciliğin dili ve kavramları ile devrimin ortaya çıkardığı özgür ülkenin ve orada yaşayan halkın kavramları arasındaki çelişki çok net görünüyor. Bundan daha iyi izah eden bir şey bulmak zor. Halkımız onlara "işgalci" diyor, halkımız onlara "sömürgeci" diyor, halkımız onları "yabancı" olarak tanımlıyor. Çünkü biz burada kendi topraklarımız üzerinde özgürce yaşamak isteyen ve bunu elde eden bir halk gerçeğiyiz.

Sinaa Hapishanesi'ne yönelik saldırı ve etrafında oluşturulmak istenen stratejilerin boşa çıkarılmasında da bunu görebiliriz. Yani halkın ordusuyla, Özerk Yönetim yapısıyla, kurumlarıyla, özsavunma güçleriyle her birinin nasıl hızlı harekete geçtiğini, yine burada da görmüş olduk.

HALK HESEKÊ'Yİ TERK ETMEDİ, PANİK HAVASI, KORKU YOKTU
Önemli dikkat ekici unsurlardan biri; halkımız şehri terk etmedi. Daha önceki savaşlarda, çeşitli yerlere göç etme daha fazlaydı. Bunda öyle değildi. Halk Hesekê'yi terk etmedi. Yani daha iyi savunmak ve saklanan çeteleri açığa çıkarmak bağlamında bazı mahalleler geçici olarak boşaltıldı. Bu da halkın güvenliği içindi zaten. Bunun dışında bir panik havası, korku yoktu. Bu çok önemli. Zaten bunu gören emperyalist-kapitalist güçler, sömürgeciler, özellikle Türkiye ve Esad devrimin geldiği bu düzeyden panikleyerek ellerinde ne varsa kullanmaya çalışıyor. Aşiretinden, inançlardan tutalım, parayla satın alınabilecek ajanlaştırılabilecek unsurlardan tutalım birçok şeyi harekete geçirdiler. Bunlardan hiçbiri Özerk Yönetim ülkemizin özgüven içinde yaşamasını, birbirine kenetlenen bir halk gerçeği ile varlık sürdürmesi önünde engel olmadı.

Tabi bunlar yeter mi? Bunların yetmediğini burada yaşayan halkımız, burayı izleyen devrimciler, demokratlar, ilericiler ve dünyanın diğer ezilenleri de görebiliyor. Hiçbir devrim, sınıfsal ve cinsiyetçi tarihten kaynaklanan sorunları bir hamleyle çözemez. Ancak çözümün başlangıcını ve zeminini oluşturur. Biz de buna başladık ve devam ediyoruz. Bu bağlamda önümüze çıkan bu saldırılar, işgal girişimleri karşısında direnmeye devam ediyoruz. Sadece direnmeye değil, aynı zamanda inşa ederek ilerleme çalışmasını yürütüyoruz. Buna halkımız inanıyor.

DÜNYA EZİLENLERİNİN ROJAVA'YA İHTİYACI VAR
Dünyanın farklı ülkelerindeki devrimci, demokrat kesimler, komünistler, dünya ezilenleri de buna inanmalı. Her şeyden önce bu inancı oluşturacak görüş açılarını büyütmeliler. İnançlarını keskinleştirmeliler. O zaman, bu özgür ada üzerinde daha güçlü, ileriye yönelik başarılı hamleler yürütülebilir. Dolayısıyla dünya halkları ve ezilenlerinin buraya yönelik destekleri daha çoğalmalıdır. Devrimin buna ihtiyacı var. Aslında sadece bu devrimin ihtiyacı yok, onların da bu devrime, bu devrimin yaşamasına ihtiyacı var. Her şeyden önce bu kavrayışı büyütmeleri gerekir. Çünkü bu devrim yaşadıkça, mesela DAİŞ yenilgiye uğradı, bir daha yenilgiye uğradı ve bir daha uğradı. O zaman başka yerlerde neden korku içinde yaşasınlar? Demek ki DAİŞ yenilebilir. Bunun çok öyle abartılacak bir yanı yok. Çok keskin bir savaş, doğru. Ama insan özgürlük uğruna inancını bilerse, kendi varlığını amaç haline getirmezse, özgürlüğü, eşitliği, asıl olarak insanlık bakımından, tüm canlılar ve doğa bakımından bir amaç haline getirse yenilmeyecek düşman yoktur.

Rojava artık şunu gösterdi, tamam Rojava'nın onların desteğine ihtiyacı var. Ama denklemi birazda tersten kurmamız gerekir. Dünya ezilenlerinin de kendi özgürlükleri için, zafere ulaşması için Özerk Yönetim ülkesinin yaşaması gerekiyor. Bunun için tabi bulundukları her yerde dayanışma eylemleriyle bunu göstermelerinin yanı sıra Rojava'nın inşa süreçlerinde yer almalılar. Yani ihtiyaçlar nedir? Nitelikli insan gücüdür. Nitelikli savaş gücüdür. Teknik, teknoloji ve bir sistem kurabilecek insan olgusudur. Bunlar hazır vardır dünyanın çeşitli yerlerinde. Etrafımızda baktığımızda, komünist, devrimci, özgürlük isteyen, eşitlik isteyen, kadın, erkek ve LGBTİ+'lar görebiliriz. Bunlar gelip burada gönüllü şekilde çalışabilirler. İnşanın, savunmanın içinde yer alabilirler.

Rojava'nın buna ihtiyacı var. Mesela o Sinaa Hapishanesi gerçek anlamıyla o çeteleri güvenlikli tutma bakımından uygun olsaydı, bu kaçırma girişimi hapishanenin inşa sistemine de çarpardı. Niye? Çünkü bunlar yoktu. Mevcut okul olarak inşa edilmiş bir binanın restoresiyle hapishaneye çevrilmiş bir binadır. Bunun ne kadar zor olduğunu biraz inşaattan anlayan her insan görebilir. Rojava devrimine güven, Rojava devrimine inanç burada yaşayanlar bunu çok güçlü şekilde ifade ediyorlar. Bu direnişle de, DAİŞ'in bu saldırısını yenilgiye uğratarak bir kez daha göstermiş oldular.

SOSYALİST İNŞAYA DOĞRU ÇABA VE EMEK İSTİYORUZ

Son olarak neler söylemek istersin?
Rojava Özerk Yönetim ülkesinde, hem toplumsal inşa hem de bu özgürlüğü savunmak için, halkımızla birlikte bunun gerektirdiği politik, askeri, ekonomik, ideolojik bütünselliği bakımından gelişime odaklanıyoruz.

Daha önce de ifade ettim, bir çağrı olarak da tanımlanabilir. Devrimi geliştirmek ve büyütmek için, tüm politik kuvvetlerin ve tek tek insanları, özneleri Özerk Yönetim ülkesini savunmaya, inşa etmeye ve bir sosyalist ülkeye, bir sosyalist inşaya doğru götürmenin görevleriyle ve sorumluluklarıyla ilgilenmelerini, bu bağlamda çabalarını ve emeklerini istiyoruz.

Rojava'da mevcut toplumsal yapı içindeki kuvvetler, özneler bunu yapıyor ve yapmaktan da geri durmayacaklardır. Dünya halkları içinde komünist ve devrimcilerin, örgütlü kesimlerin, kendini öncü olarak tanımlayan kesimlerin bir kez daha bu özgür ülke coğrafyasında, sosyalist toplumsal bir inşanın örgütlenmesi bakımından daha hızlı adımlar atmasını bekliyoruz, umuyoruz.