Sömürgeciliği kuşatmak
Kürt varlığını ortadan kaldırmak Türk sömürgeciliğinin tarihsel emeli, AKP-MHP faşist koalisyonunun, dolayısıyla faşist şeflik rejiminin ise güncel varlık gerekçesidir. Kürt sorunu rejimin en şiddetli ve çözücü yapısal kriz unsurudur. Faşist şeflik biçimindeki kurumsallaşma, bu kriz unsurunu burjuva cumhuriyetin 100. yılında çözmek amacındadır. Hatta sömürgeci Türk burjuva devleti Efrîn'den Dêrik'e kadar Rojava'yı işgal etmek, Musul ve Kerkük'ü ilhak ederek bölgesel yayılmacılığını yeni yüzyılda Misak-ı Milli hedefi temelinde gerçekleştirmek niyetindedir.
Faşist şeflik rejimi 20 Kasım gecesi Rojava'ya kapsamlı bir hava saldırısı düzenledi. Halihazırda süren saldırılarda Şehba'dan Dêrik'e, oradan Medya Savunma Alanları'na ve Başûrê Kürdistan'ın köylük bölgelerine kadar geniş bir saha hedef alındı. QSD savaşçıları, siviller ve Suriye askerleri bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Hesekê'deki QSD merkez karargahı da saldırıların hedefindeydi. Faşist şef Erdoğan, mecliste yaptığı grup konuşmasında Kobanê, Minbic ve Til Rifat'a işaret ederek bu alanlara dönük işgalci kara harekatının da işaretini verdi.
Faşist şeflik rejimiyle eş zamanlı olarak İran'daki faşist molla rejimi de halk ayaklanmasının merkezi haline gelen Rojhilat'ın Kürt güçlerinin karargahlarına, sembol kenti Mahabad'a ve Başûrê Kürdistan'ın kentlerine hava ve füze saldırıları yaptı, Başûrê Kürdistan'ı işgalle tehdit etti.
ABD ve Rusya emperyalistleri hava sahasını açarak saldırılara onay verirken, AB emperyalizmi de sömürgeci Türk burjuva devletinin saldırılarına siyasi, diplomatik destek sundu. Irak ve Suriye devletleri ise Kürt halkına yönelik bu saldırılara sessiz kalarak ortak oldu.
Biri halk ayaklanması karşısında yıkılmanın eşiğine gelmiş, diğeri tüm meşruluğunu yitirmiş, ancak faşist terörle ayakta kalmaya çalışan iki sömürgeci devlet, Türkiye ve İran, krizden çıkmanın yolunu Kürt halkını soykırımdan geçirmekte buluyor. Bu iki sömürgeci güç Kürt soykırımının başarıya ulaşmasının aynı zamanda Türk, Acem, Arap, Beluci halklarının sömürü ve faşist düzenlerinin kölesi olması anlamına geleceğini, bu yolla bölge halkları üzerinde sarsılan egemenliklerini yeniden tesis edeceklerini de çok iyi biliyorlar. Belirli bir anda aralarındaki çıkar ve rekabet çatışmalarını, birbiriyle çatışmalı farklı ideolojik anlayışlarını bir kenara bırakmakta tereddüt etmiyorlar. Bundan dolayıdır ki saldırılar tesadüfi değil, ortak plana dayalı stratejik saldırılardır.
İran'da politik İslamcı faşist molla rejimi iki ayını geride bırakan halk ayaklanmasını bastıramadı, ayaklanma giderek büyüdü, farklı ulusal ve dinsel halkları Fars milliyetçiliği ve Şii egemenliğine karşı özgürlük talebi etrafından buluşturdu. Rojhilat Kürdistan'ı, İran ayaklanmasının en devrimci ve örgütlü merkezi haline geldi. Kentlerdeki ayaklanmayı bastırmak için kitle katliamı aşamasına geçen molla rejimi, saldırıların en ağır biçimini ise tam da bu nedenle Rojhilat'a ve Kürt halkına karşı başlattı. Bu düzeydeki saldırının bir amacının da ayaklanan halkları bölünme korkusuyla saflaştırmak, böylece birleşik mücadele dinamiğini zayıflatmak olduğu açık.
AKP-MHP kumandasındaki faşist şeflik rejimi ise Ukrayna-Rusya savaşının açığa çıkardığı siyasal iklimden faydalanarak emperyalistler arası çatışmadan yeni bir pozisyon devşirdi, Rusya ve ABD/NATO cephesi arasında kurduğu dengeyle savaş siyasetini Medya Savunma Alanları'nı işgal, gerilla güçlerini imha ve Rojava devrimini de boğma stratejisine bağladı. Ne var ki, Zap-Avaşîn işgal harekatı, sömürgeci ordunun bütün vahşetine ve gücüne rağmen gerillanın direnişine çarptı. Faşist şeflik rejimi, buradaki yenilgiyi örtbas ve telafi etmek adına İstiklal Caddesindeki kontrgerilla katliamı ve sınır kentlerinde sivilleri hedef alan roketli saldırılarla şimdi Kobanê başta gelmek üzere devrim coğrafyasını işgale girişme hazırlığında.
Bu saldırılara karşı emekçi sol hareket henüz yeterli bir pratik tepki açığa çıkaramasa da belirli düzeyde bir tutum almayı başardı. Rejimin gerillaya karşı kimyasal kullanımına sessiz kalan, "her türlü şiddet karşıtlığı" adına Mersin'de gerillanın devrimci eylemine tutum alarak sosyal-şovenizmin çürütücü etkisi altında boğulan, her yanından rejimin pisliği dökülen İstiklal'deki kontrgerilla katliamı karşısında abandone olan emekçi solun Emek ve Özgürlük İttifakı içinde saflaşmış belli başlı bölüklerinin hava saldırılarına karşı irade beyanında bulunması önemliydi. HDP ve BMG güçleri bir dizi kentte sokak eylemleriyle militan tutum aldı. Devrimci sosyalistlerin gerek sömürgeci saldırılar karşısındaki politik-ideolojik tutumu, gerekse de İstanbul ve Eskişehir'de olduğu gibi fiili-meşru mücadele biçimleriyle ortaya koyduğu pratik, tüm yetmezliğine rağmen yürünecek hattı gösterdi. Henüz kitlesel ve bir işgal girişimini engelleyici düzeye ulaşamasa da, emekçi soldaki bu tutum gelişmenin yönü açısından değerlidir.
Fakat faşist şeflik rejiminin yeni işgal hesapları ve yürüttüğü savaşın esasen seçim sürecine bağlanması, emekçi sol hareketin zaaflı yanı olarak kaydedilmelidir. Seçim hesapları gütmek, şovenizmi kışkırtarak kitle konsolidasyonu yapmak, savaşın tozu dumanı arasında burjuva muhalefeti hizaya çekmek, devrimci, demokratik özneleri tasfiyeye yönelmek elbette işgalci bir savaşın güncel hedefleridir. Erdoğan ve Bahçeli'nin Kürt halkına yönelik sonuç alıcı kapsamlı bir savaşla iktidarlarını korumaya çalışacakları bir gerçek. Fakat analizi bununla sınırlamak, rejime karşı direniş cephesinin tutum alma zeminini ve politik menzilini de objektif olarak daraltmaktadır. Faşist şeflik rejiminin Kürt halkına, örgütlü güçlerine ve dört parçadaki kazanımlarına yönelimi bundan daha stratejiktir. Kürt varlığını ortadan kaldırmak Türk sömürgeciliğinin tarihsel emeli, AKP-MHP faşist koalisyonunun, dolayısıyla faşist şeflik rejiminin ise güncel varlık gerekçesidir. Kürt sorunu rejimin en şiddetli ve çözücü yapısal kriz unsurudur. Faşist şeflik biçimindeki kurumsallaşma, bu kriz unsurunu burjuva cumhuriyetin 100. yılında çözmek amacındadır. Hatta sömürgeci Türk burjuva devleti Efrîn'den Dêrik'e kadar Rojava'yı işgal etmek, Musul ve Kerkük'ü ilhak ederek bölgesel yayılmacılığını yeni yüzyılda Misak-ı Milli hedefi temelinde gerçekleştirmek niyetindedir. Zap işgal harekatında kesin sonuç alma temelinde sistematik bir şekilde kimyasal silah kullanılması, Rojava'ya dönük son saldırılarda baraj, petrol kuyuları, buğday ambarları, elektrik santrali gibi ekonomik altyapının hedef alınması, QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdi'yi hedefleyen merkez karargah saldırısı gibi hamleler Kürt halkının ulusal kazanım ve örgütlülüğüne dönük olduğu kadar rejimin stratejik amaçlarını da dışa vuran saldırılardır. Faşist şeflik rejiminin ve sömürgeci burjuvazinin bu amacının hayali olduğunu düşünenler ise büyük yanılgı içindedir.
Sömürgeci işgal saldırılarına, faşist katliam politikalarına bu görüş açısıyla bakılmalı, rejime karşı direniş bu temelde örgütlenmelidir. Kobanê, Minbic ve Til Rıfat gibi Rojava kentlerine dönük kara harekatı kuvvetle muhtemeldir. ABD ve Rusya'dan onay almaksızın böyle bir harekatın gerçekleşmeyeceğini düşünmek ise bir başka yanılgıdır. Ukrayna-Rusya savaşı faşist şef Erdoğan'a Rojava'ya dönük yeni işgalci saldırılar için zemin sunmuştur. Çapı ve derinliğinden bağımsız olarak yapılacak bir kara harekatı için faşist şeflik rejimi, ABD ve Rus emperyalistleriyle belli bir konsensüs içindedir. Emperyalistlerin onayını mutlak bir zorunluluk olarak kavrayanlar eylemsizliğin kahredici etkisi altında kalacaklardır.
Gerek sarayda tertiplenen İstiklal katliamına karşı takındığı tutum, gerekse de AKP-MHP faşist koalisyonunun Rojava'ya dönük saldırılarına karşı hizaya gelmesi, burjuva muhalefet blokunun da gerçek yüzünü bir kez daha göstermiş oldu. CHP-İYİP/Millet İttifakı İstiklal'deki çıplak gerçeğe rağmen faşist şeflik rejiminin yanında tutum almıştır. Katliamlarda ve askeri işgal saldırılarında rejimin suç ortağı olarak bin kez teşhir edilmeyi hak etmektedir. Burjuva muhalefet bloku, bu tutumuyla faşist şef Erdoğan'ın elini güçlendirdiği bilinmelidir.
Başta Kobanê ve Rojava'da olmak üzere Kürdistan'ın dört parçasındaki işgalci saldırılara karşı tutum almak anın en önemli görevidir. Kürt halkını dört bir yandan kuşatan sömürgecilik, işçi sınıfı ve ezilenlerin öncü güçleri tarafından kuşatılmalıdır. Faşist şeflik rejimi zayıftır. Onun pervasız saldırılarının gücü sessizlikten gelmektedir. Dar anlamda seçim hesabı yapan kuvvetler bile eğer anlamlı sonuçlar doğuracak bir seçim süreci istiyorlarsa bunun yolunun Kürt soykırımına eylemli karşı çıkmaktan geçtiğini bir an olsun unutmamalıdır. Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı işgalci, sömürgeci saldırılara tutum almayı başarmalı, kitle saflaşmasını bunu temelde yapmalıdır. İşgal harekatlarına karşı tutum alarak Kürt soykırımına karşı çıkmak, İran ve Rojhilat ayaklanmasını zafere taşımak, faşist şeflik rejimini yenilgiye sürüklemek ve Ortadoğu'da halkların baharını başlatmaktır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 25 Kasım tarihli 90. sayı başyazısı.