16 Kasım 2024 Cumartesi

Soçi'den sonra İdlib'de ne değişti?

Erdoğan, sık sık "Suriye'de İdlib kırmızı çizgimizdir" diyor. Biliyor ki, İdlib'den çıkartılırsa, sıra El-Bab, Efrîn, Cerablus, Serêkaniyê ve Gire Spî'ye gelecektir. Bu nedenle İdlib'den geri adım atmak istemiyor. Bunun için, Putin'in kapısını sık sık çalıyor. ABD ile yeniden ilişkileri geliştiriyor. Şimdi her görüşmede, dün uymadığı Soçi Mutabakatı'na dönülmesini ifade etmektedir. Tekrar Soçi'ye dönmek; çetelerden alınan yerleri onlara bırakmak demektir. Bunu ne rejim ne de Rusya kabul eder. 

Soçi'de 17 Eylül 2018 tarihinde, İdlib üzerine Rusya Devlet Başkanı Putin ve faşist şef Tayyip Erdoğan arasında 10 maddelik anlaşma imzalandı. Bu anlaşma neyi amaçlıyordu? Bugün gelinen aşamada İdlib'de durum hangi düzeye geldi? İdlib'de yaşanan sıcak gelişmeler ışığında Soçi'ye yeniden bakmak daha doğru sonuçlar verecek.

Putin ve Erdoğan, Astana toplantısıyla, Doğu Guta, Hama gibi yerlerdeki çeteleri İdlib'e topladılar. Doğu Guta'daki çatışmaları sınırladılar. Erdoğan, İdlib'e getirilen çetelerin hamiliğini de üstlenmiş oldu. Soçi, Erdoğan'a tanımlanmış zaman içinde yapması için verilmiş bir görevi ifade etmektedir. 

Soçi Mutabakatı'nın maddeleri nelerdi, ne oldu?

1- İdlib gerginliği azaltma bölgesi korunacak. Türkiye'nin gözlem noktaları güçlendirilecek.

Soçi Mutabakatı'nın birinci maddesinin bugün hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığı kalmamıştır. Anlaşma sonrası İdlib'e taşınan çeteler, burada olası çetin bir savaş için hazırlık yaptı. Bu hazırlık aşamasını sömürgeci Türk devleti her bakımdan destekledi. Burada denetim altında tuttuğu çetelerle Suriye politikasında söz sahibi olmak için hareket etti. Çeteler üzerinden rejimi daha çok zayıflatmayı ve koşullar uygun olursa da yıkmayı planladı. Efrîn ve Serêkaniyê'de olduğu gibi alan tutmayı öngördü. Dün çatışmaları önlemek için mutabakat imzalayan Rusya ve Türkiye, düşük yoğunluklu bir savaş konumuna evrildiler. Bugün ipler tam olarak kopmasa da her an ne olacağı belirsiz bir hale geldi. Yer yer Rus ve Türk askerleri çatışıyor. Rus savaş uçakları, Türk askerlerinin bulunduğu noktaları vuruyor. 

Bu anlaşmayı bir fırsat olarak gören işgalci devlet, yeni işgal noktaları kurdu. Türki Cumhuriyetlerden ve Ortadoğu'dan topladığı çeteleri yerleştirdi. SADAT ekibini de burada görevlendirdi. Ağır silah, cephane ve asker yolladı. Mevziler, binalar yaparak savaşa hazırlandı. Ama tüm bu hazırlıkları İdlib'de tutunmasına yetmedi.

2- Rusya Federasyonu, İdlib'de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacak ve mevcut statüko korunacak.

Bugün İdlib'de bir statüko kalmadı. Soçi Mutabakatı yapıldığı zamanki durum bugün tamamen değişti. Rejim, faşist Türk devletinin desteklediği çetelerin direncini kırdı. Rusya'nın desteğini alan Esad, adım adım İdlib merkezine yaklaşmakta. Neredeyse her gün çatışma ve operasyon yaşanıyor. Rusya da rejimin bu ilerleyişine destek veriyor. 

3- Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak, bölge 15-20 km olacak.

Bugün İdlib'in genelinde savaş sürmektedir. Yapılan anlaşma gereğince, 15 Ekim'e kadar İdlib'in etrafında 15-20 km genişliğinde silahlardan arındırılmış bir tampon bölge kurulması gerekiyordu. Bu, rejim ile çetelerin temas etmesini engelleyecekti. Ayrıca, Tartus ve Hmeymim'deki Rus hava ve deniz üslerinin güvenliğini sağlama almış olacaklardı. Geride kalan zaman içinde bunlar yapılmadı. Türk devleti verdiği sözü yerine getirmedi. Bu yapılmayınca, Rusya üslerine ve rejime yönelik saldırıların sorumlusu Ankara, saldırıların muhatabı da Erdoğan rejimi olacaktır. 

4- Silahsızlandırma bölgesinin sınırları sahadaki çalışmalarla belirlenecek.

Sahada bu maddenin bir karşılığı yoktur. Silahsızlandırmayı ne çeteler kabul ediyor ne de faşist Erdoğan bu yönlü bir adım attı. Erdoğan faşizminin tüm amacı kendi politikalarını uygulamaktır. Çeteleri en son sınırına kadar orada tutmak ve bunlar üzerinden Suriye'nin geleceğinde müdahil olmak istiyordu. Bu nedenle eleştirilere karşı 'toprağı için savaşan yurtseverler' olarak çeteleri savundu.

5- Tüm radikal terörist gruplar silahsızlandırma bölgesinden 15 Ekim'e kadar çıkarılacak.

Madde bu kadar açık olmasına rağmen üç yıla yakın bir zamandır bu yapılmadı, tam tersi bir politika izlendi. Heyet-i Tahrir'uş Şam (HTŞ) ile kendi denetimindeki çeteleri ayrıştırmadı. Çeteleri alandan çıkarmadı. Alana başka yerlerden çeteleri taşıdı. Bunu da Rusya ve Suriye'nin gözlerine soka soka yaptı. Çeteler kendilerince güvenli olan, kurulan işgal noktalarında kalmaya devam ettiler.

6- Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar, toplar ve havanların da olduğu ağır silahlar 10 Ekim'de İdlib'deki silahsızlandırma bölgesinden çekilecek.

Normalde 1 aylık sürede bunların yapılması gerekiyordu. Çetelerin elinde olan ağır silahların 15-20 km alanın dışına ya da İdlib'in içlerine çekilmesi gerekiyordu. Böylece, Rus ve rejim güçlerine karşı saldırıların önlenmesi hedeflenmekteydi. Fakat işgalci faşist devlet, buradaki ağır silahları çıkarmak şöyle dursun, sürekli olarak İdlib'e silah sevkıyatı yaptı. Tanklardan tutun da obüslere uzanan ağır silahları çetelere verdi. Bir yandan da Rusya'yı oyalama ile beklentiye soktu.

7- Silahsızlandırma bölgelerindeki denetimler, Türk ve Rus askerleri tarafından yapılacak. İnsansız hava araçlarıyla havadan da denetim yapılacak.

Bu kararın da uygulanmadığını savaşın geldiği durum gösteriyor. Bir görüşme esnasında Rus askeri uzmanlarına çetelerce pusu kurulup öldürülmesinden de denetimin ne düzeyde olduğu anlaşılıyor.

8- Halep-Lazkiye (M4) ve Halep-Şam (M5) otoyol güvenliğinin yıl sonuna kadar sağlanması suretiyle trafiğe açılacak.

Erdoğan faşizmi M4-M5 karayolunu denetim altında tutmak için çok hazırlık yaptı. Suriye rejimi, ilk dönemlerde çetelere karşı hamle başlatmasına rağmen bu hattı açamadı. Son dönemde yaptığı operasyonlarla ilerleme kaydetti, birkaç yerleşim yerini alarak M5'i açtı. Yeni operasyonlarla M4 yolunu da temizlemeye çalışıyor. Bu güzergah bölge bakımından stratejik öneme sahip. Suriye'nin ulaşım ve ticari nakliyeleri bu yollardan yapılmaktadır. Buraları elinde tutan ve denetleyenler aynı zamanda bölgeyi de denetler. Erdoğan ve çetelerinin bu ana karayoluna ilgisi buradan gelmektedir.

9- İdlib'de sürdürülebilir ateşkes rejiminin sağlanabilmesi için etkili önlemler alınacak. İran, Türkiye, Rusya ortak koordinasyon merkezi geliştirecek. 

Bugün sahada durum Rusya, İran ve Suriye birlikte, Türk ordusu ve çetelerine karşı savaşıyorlar. Ortada ne ateşkes ne de bir koordinasyon var. Olan, Erdoğan ve Putin'in sık sık görüşmesidir. Buradan da bir sonuç çıkmıyor. Artık yapılan görüşmelerin açıklamaları bile farklı verilmeye başlandı. Sömürgeci Tük devleti istiyor ki sahada tek söz sahibi kendisi olsun. Hem Suriye'nin hem de çetelerin geleceğinin belirlenmesinde söz ve inisiyatif olma peşinde.

10- İki taraf, her türlü tezahürde Suriye'deki terörizmle mücadele konusunda kararlılıklarını yeniledi.

Ama taraflardan Türkiye buna uymadı. Her zaman savaşı sürdüren taraf oldu. Çetelerin her türlü saldırılarını sahiplendi. Suriye hükümetine karşı da hasmane tutumlarını devam ettirdi. Bugün de Suriye üzerindeki plan ve hedeflerini koruyarak sonuç almaya çalışıyor.

Faşist Erdoğan, sık sık "Suriye'de İdlib kırmızı çizgimizdir" diyor. Biliyor ki, İdlib'den çıkartılırsa, sıra El-Bab, Efrîn, Cerablus, Serêkaniyê ve Gire Spî'ye gelecektir. Bu nedenle İdlib'den geri adım atmak istemiyor. Bunun için, Putin'in kapısını sık sık çalıyor. ABD ile yeniden ilişkileri geliştiriyor. Şimdi her görüşmede, dün uymadığı Soçi Mutabakatı'na dönülmesini ifade etmektedir. Tekrar Soçi'ye dönmek; çetelerden alınan yerleri onlara bırakmak demektir. Bunu ne rejim ne de Rusya kabul eder. Sömürgeci Türk devletinin, işgalci tutumu her gün daha net ortaya çıkmaktadır. Başka yolu yok. Bu topraklardan çekip gidecek.