4 Aralık 2024 Çarşamba

Siyasal savaşım anı olarak seçimler ve antifaşist örgütlenme

Bu bir antifaşist örgütlenme seferberliğidir. Komünist öncüyü binlerle, on binlerle buluşturma hamlesidir. Dolayısıyla kadın, işçi, genç, ekolojist, inanç, LGBTİ+ gibi farklı toplumsal kesimlerden ezilenlerin temsilcilerini aday göstererek nicel bir kuvvet haline getirmek, bu niceliği siyasal savaşımın yeni bir niteliği olarak örgütlemeyi başarmalıyız.

Egemenler ve ezilenler cephesindeki seçim ittifakları ve taktikleri netleşti. İşçi sınıfı ve ezilenler cephesinin siyasal bağımsızlığı ve birleşik mücadelesi adına bir cumhurbaşkanı adayının çıkarılmamış olması, sandığın bu tarafında halklarımızı silahsızlandırırken, demokrasi, özgürlük, adalet isteyen kitlelerin siyasal bilinci üzerinde burjuvazinin tam bir siyasal hegemonyasını sağladı. 

Bu konuda emekçi sol hareket içindeki ayırt edici tutumu ise Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) aldı. ESP, yayınladığı tutum metniyle cumhurbaşkanlığı seçiminde herhangi bir burjuva başkan adayına oy vermeyeceğini ilan etti, halklarımızı faşizme karşı antifaşist mücadele içinde örgütlenmeye çağırdı. Sürecin nasıl ilerleyeceği, siyasal öngörülerin ne kadarının gerçekleşeceği hayat içerisinde sınanacak, netlik kazanacak.

Özellikle Millet İttifakı (Mİ) blokunun yaydığı fakat emekçi sol hareket içindeki farklı tandanslı parti ve örgütlerin önemli bir kısmının da angaje olduğu "seçimle gidecekler" fikri, 2023 seçimlerinin ana motivasyon kaynağı. Burjuva sınıf partileri açısından bu kitleleri kendi programlarına yedeklemenin ve öfkeyi düzen içinde tutmanın yolu. Emekçi sol hareket için ise faşist şeflik rejimi ve Erdoğan'a karşı gelişen kendiliğinden kitle bilincine saplanıp kalma durumu. Öncü-kitle diyalektiğinden bakıldığında, emekçi sol hareketin öncü güçlerinin büyük kısmının kendiliğinden kitle bilincini daha ileri düzeye taşıma rolüne sırtlarını döndüğünü söylemek mümkün.

Faşist şeflik rejimini "seçimle götürmenin" ya da çokça söylendiği üzere "faşizmi geriletmenin" sınırlarının ne kadar dar olduğunu, imkanlarının ise ne denli az olduğunu, geride kalan 8 yıllık süreçte yapılan seçimlerde ve açığa çıkan siyasal pratikte görmek mümkün. Özellikle faşist diktatörlük koşullarında seçimlerin sonucunu belirleyen ana unsur, kullanılan oylar değil, sınıfların birbirine karşı pozisyonu ve siyasal örgütlenme düzeyleridir. Bu anlamda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işçi sınıfı ve ezilenlerin nicel oy potansiyellerine rağmen bir siyasal taktik etrafında örgütlenememiş olması, aksine burjuvazinin adayları etrafında saflaşması, devrimci-demokratik mücadelenin en zayıf yanını oluşturuyor.

Faşist şeflik rejiminin bu seçimleri kazanmak için her türlü devlet imkanını seferber edeceği, türlü hilelere başvuracağı, kirli ve kanlı planlar yoluyla seçim sürecini yöneteceği ve nihayetinde aleyhine olacak seçim sonuçlarını tanımayacağı kuvvetle muhtemel. Genel yanılgının aksine, bu bilinen anlamıyla bir seçim değil. Olağan bir seçim süreci olmadığı da açık. Burjuva devlet için rejimin şiddetlenen yapısal krizinin, büyüyen devlet-halk ve emek-sermaye çelişkisinin, faşist saray iktidarı içinse taşınamaz hale gelen yönetememe krizinin şekillendirdiği bir süreç. Her ulustan ve inançtan milyonlarca emekçinin değişim isteği ise faşist rejimi zorlayan bir diğer temel unsur. Dolayısıyla, mutat bir seçim süreci ve sonucu bekleme iyimserliğine kapılma lüksümüz yok.

Bu siyasal koşullar, başta devrimci sosyalistler olmak üzere, antifaşist güçlere son derece hayati görevler yüklüyor. Bu görev, seçim süreci içinde faşist şeflik rejimine karşı antifaşist mücadeleyi örgütlemektir. Yani, seçimleri açık bir siyasal savaşıma dönüştürmektir.

Temel demokratik hakların ve parlamento seçeneğinin dahi önüne faşist uygulamalar konulduysa, bu sorunun aşılmasının yolu antifaşist mücadeleyi geliştirmektir. HDP/Yeşil Sol Parti adayları etrafında parlamento seçimleri çalışmalarına katılacak olan devrimci sosyalistlerin mevcut siyasi pratiğinin en başat konusu budur. Antifaşist siyasal ajitasyonun sınırlarını genişletmek, faşist şeflik rejimine öfkenin akacağı örgütlenme kanalları açmak, bu yolla işçi sınıfı ve ezilenlerin bağımsız siyasal örgütlenmesini sağlamak... Devrimci sosyalistlerin seçim taktiğinin örgütsel içeriği budur.

Bu taktik görüş açısı, faşist şeflik rejimiyle hesaplaşmayı öngördüğü kadar, burjuva muhalif cephenin rejime öfkeli yığınlar ve ilerici kitle bilinci üzerinde kurduğu hegemonyayı kırmayı da esas alır.

Devrimci sosyalistlerin tüm cephelerdeki örgütsel güçleri süreç boyunca yekpare bir bütün olarak bu çalışma düzenine geçmeli, tüm imkan ve enerjilerini bu örgütsel taktiğin uygulamasına hasretmelidir. Böyle bir örgütsel dizilimin sağlanamadığı, cephe örgütlenmelerinin aynı hedef doğrultusunda tek bir bütün olarak hareket edemediği koşullarda, taktiği başarıyla uygulamanın imkanlarının sınırlanacağı akılda tutulmalıdır.

Parlamento seçimlerinde devrimci sosyalistlerin Yeşil Sol Parti listelerinden göstereceği adaylar bu taktiğin en önemli unsurudur. Başta metropol kentler olmak üzere, işçi sınıfının ve Kürt halkımızın yoğunlaştığı kentlerde adaylar çıkarmak, siyasal ajitasyonu bu adaylar etrafında örgütlemek, en geniş kitleye bu vesileyle ulaşmayı hedeflemek, antifaşist mücadele taktiğinin inşasının kritik noktasıdır. Seçilebilir olup olmamasından bağımsız olarak, aday etrafında çalışma yürütmenin, binlerce, on binlerce emekçiyle temas kurmanın, halk toplantıları almanın, emekçilerin evlerine konuk olmanın, görsel-yazınsal propaganda araçlarıyla geniş bir kitleye seslenmenin imkanıdır bu. Bu imkan, mevcut koşullarda en iyi şekilde değerlendirilmeli, kadro gücü ve potansiyel tüm imkanlar buna seferber edilmelidir.

Bu bir antifaşist örgütlenme seferberliğidir. Komünist öncüyü binlerle, on binlerle buluşturma hamlesidir. Dolayısıyla kadın, işçi, genç, ekolojist, inanç, LGBTİ+ gibi farklı toplumsal kesimlerden ezilenlerin temsilcilerini aday göstererek nicel bir kuvvet haline getirmek, bu niceliği siyasal savaşımın yeni bir niteliği olarak örgütlemeyi başarmalıyız.

Başta devrimci sosyalist adaylar olmak üzere, Yeşil Sol Parti listelerinden seçime giren tüm devrimci, demokrat, halkçı adaylarımız etrafında örgütlenme, partinin en geniş kuvvetlerini bu adaylar etrafında toplama, dönemin en önemli örgütsel kazanımı olacaktır. Yanı sıra, ekim ayından bu yana sürdürülen örgütlenme kampanyasının içeriği ve hedefi de seçim çalışmalarıyla uyumludur. Ekim-kasım aylarında ve deprem sürecinde sergilenen başarılı pratikler ve parti çalışmasının geride kalan tüm başarılı kampanya deneyimleri bu çalışmanın da yol göstericisidir.

Temas edilen kitleyle en meşru şekilde ilişki kurmak, parti taktiğimizi tüm yalınlığıyla anlatmak, başta gençlik ve kadınlar olmak üzere işçi ve ezilen kesimleri antifaşist halk komitelerinde örgütlenmeye çağırmak, faşist devlet saldırganlığına ve sivil faşist hareketin olası yönelimlerine karşı mahalleleri savunma birlikleri kurmaya girişmek, parti taktiğimizle uyumlu olan devrimci güçlerle ortak zeminler örgütlemek, bu anlamda Birleşik Mücadele Güçleri'yle (BMG) somut hareket planları çıkarmak taktiğin uygulanmasının somut örgütsel formu olarak görülmelidir.

Parti güçleriyle kurulan seçim komiteleri antifaşist mücadelenin dolaysız örgütleridir. Ancak, bu en dar biçimidir. Oysa, faşist şeflik rejimine karşı büyük öfke duyan, yanı sıra burjuva muhalif bloktan da beklentisi olmayan binlerce, yüz binlerce insan var. Seçim komiteleri bu potansiyele ulaşmanın ilk aracıdır. Herhangi bir dönemde siyasi çalışmalara dahil olmayan insanların seçim süreçlerinde ajitasyon-propaganda çalışmalarına dahil oldukları, adaylar etrafında biçimlenen işlerde yer aldıkları, sokak çalışmalarından sandık başlarına kadar değişik türden görevleri omuzladıkları deneyimlerle biliniyor. Seçim bürosu, mahalle, semt, ilçe sorumluları, gençlik ve kadın birimleri, ajitasyon-propaganda ekipleri, sosyal medya grupları, aday gönüllüleri, özsavunma ve/veya güvenlik grupları kitle içinde örgütlenmenin biçimleri olarak düşünülmelidir. Bu kitle potansiyeli iyi değerlendirildiğinde muazzam bir örgütlenme gücü açığa çıkarmak, bu gücü antifaşist halk komitelerine ve mücadeleye kanalize etmek mümkün.

Komünist öncünün cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler taktiğine dair tutum metninin ilerici, demokrat, devrimci duygu ve düşünüşe sahip kitle içinde nasıl bir karşılık bulduğunu biliyoruz. Gerçeğe bağlılıkla, devrimci amaçlara sadakatle örülü bu taktiğin gerçek bir örgütsel güce dönüştürülmesi için siyasal koşullar son derece elverişli. Akıntıya karşı kürek çektiğimizi biliyoruz. Duruma teslim olmak yok. Görüş açımızı seçimlerde kullanılan oylarla ve 14 Mayıs'la sınırlamıyoruz. Dağın ardını gören, yeni bir yol açmaya çalışan bir kuvvet olarak ilerliyoruz. Şimdi, kitleler içinde örgütlenmenin, antifaşist direnişe önderlik etmenin zamanı. Şimdi, başarma zamanı!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 31 Mart tarihli 109. sayı başyazısı.