17 Mayıs 2024 Cuma

Simone de Beauvoir: Dünyaya kadın olarak gelinmez, kadın olunur

Yirmi bir yaşındayken Jean-Paul ile tanıştı ve onunla hayatını birleştirdi. Onların ilişkisi, "cinsel aşk ilişkisi" alanında bilinenin dışındaydı. İki aşık, birlikte ama aynı zamanda da özgür olacakları bir ilişki yaşamanın yolunu aradılar ve "dürüstlük sözleşmesi" yaptılar. "Karşılıklı eşitlik" kuralıyla ilişkilerini sürdürdüler. 39 yaşında Amerikalı yazar Nelson Algren'e aşık oldu. O'nunla kısa bir süre Amerika'da yaşarken, Sartre'la da ilişkisini sürdürdü. Feminist yazar ve aktivist Simone de Beauvoir, 1986 yılının 14 Nisan günü hayata veda etti. Geride "İkinci Cins", "Bir Genç Kızın Anıları", "Yaşlılık", "Belirsizlik Ahlakı Üzerine" gibi kadın ve kadınlık üzerine incelemeleri ile "Başkalarının Kanı", "Sessiz Bir ölüm", "Kim Ölecek" gibi unutulmaz roman ve anlatılar da bıraktı.
 
O tüm hayatını kadın olmayı irdelemek ve anlatmakla geçirdi. Tüm eserlerinde kadınlığın her haline birer kapı açarak, kadınların özgürleşme eyleminde yol gösterdi.
 
"Kadın doğulmaz, kadın olunur" kadınlara bıraktığı en önemli sözlerinden biriydi.
 
Bu sözünü ise ünlü "Neden bir feministim" başlıklı röportajında şöyle açıklıyordu: "Kadın olmak doğal bir gerçek değildir. Belli bir tarihin sonucudur. Kadını tanımlayan biyolojik ya da psikolojik bir kader yoktur… Kız bebekler kadın olmak için üretilmiştir."
 
Bu sözüyle kadınlara dair putları yerle bir etmek istiyordu. Çünkü cinsiyet farkı, cinsiyetçi hiyerarşiyi, kadının maruz kaldığı baskıyı ve sömürüyü, kadına yüklenen sosyal statüyü ve kadının ikinci sınıf olarak görülmesini haklı kılıyordu. Simone da bu algıyı yıkmak istiyordu.
 
İkinci dalga feminizmin temsilcileriden olan Simone 9 Ocak 1908'de Fransa'nın başkenti Paris'te dünyaya geldi.
 
İyi bir eğitim aldı. Önce bir Katolik okulunda matematik, sonra Sainte-Marie enstitüsünde dil ve edebiyat, ardından da Sorbonne'da felsefe okudu. Lisansüstü eğitimini büyük bir başarıyla tamamlayıp Fransa'nın en genç kadın felsefe öğretmeni olmaya hak kazandı.
 
 
Yirmi bir yaşındayken Jean-Paul ile tanıştı ve onunla hayatını birleştirdi. Onların ilişkisi, "cinsel aşk ilişkisi" alanında bilinenin dışındaydı. İki aşık, birlikte ama aynı zamanda da özgür olacakları bir ilişki yaşamanın yolunu aradılar ve "dürüstlük sözleşmesi" yaptılar. "Karşılıklı eşitlik" kuralıyla ilişkilerini sürdürdüler. 39 yaşında Amerikalı yazar Nelson Algren'e aşık oldu. O'nunla kısa bir süre Amerika'da yaşarken, Sartre'la da ilişkisini sürdürdü.
 
İlk eseri "Konuk Kız" 1943'te yayınlandı ve oldukça ilgi gördü. İkinci eseri ise varoluşçu düşüncenin başarılı bir örneği olarak gösterilen "Denemeler"di. Fransa'nın Cezayir'deki sömürgeci saldırganlığı gündemindeydi. "Başkalarının Kanı" adlı romanında bu savaşın Fransa'ya etkisini anlattı.
 
 
1949 yılında kadınların başucu kitabı haline gelen "Kadın: İkinci Cins" kitabını kaleme aldı. Ardından da diğer kitapları geldi. O'nun yazınsal üretim süreci de kendi hayatının da yeniden üretilmesinin tarihiydi.
 
Kendi bilinçlenme sürecini de şöyle anlatıyordu: "Hayatımda ilk kez bir gerçeğin farkına varmıştım; o da yanlış bir hayatı yaşadığım idi, bilmeden de olsa erkek-egemen toplumdan besleniyordum. Yaptığım, erkek değerlerini kabul etmek ve yaşamımı o değerlere göre şekillendirmekti. Ve bu erkek ile kadının ancak kadın isterse eşit olabileceğini düşüncesini yüklüyordu… Öyle bir nokta geldi ki, aynı ayrıcalıklara bir sekreterin ulaşamayacağını kolayca unuttum."
 
Kadınların "esareti"ni de kadınlara bağlayanlara "Kadını götürüp mutfağa ya da süslenme odasına kapatıyor, sonra da ufkunun darlığına şaşırıyoruz; kanatlarını kesiyoruz, sonra da uçamıyor diye yakınıyoruz" diye yanıt veriyordu.
 
Yaşamı boyunca sınıf mücadelesiyle cinsiyet mücadelesinin iç içe olduğunu anlattı. "Nasıl oluyorsa proleterya her zaman erkeklerden oluşuyor" diyerek eleştiriyordu. Komünist, devrimci erkeklerin "erkeklikleri"nden vazgeçmesinin ancak kadınların mücadelesi sonucu olacağını söylüyordu.
 
Simone de Beauvoir'un adınlara çağrısı netti: Hayatını bugün değiştir.