Roni Şafak yazdı | Eksik yoldaşlığı tamamlamak
Ölümsüzlerimiz bu kasımda da bizleri aşın çağrısı yapıyor. Bu çağrıya kulak verip bireysel risk çıtasını yükseltmeli, omuzlarımıza daha büyük sorumluluklar yüklemeliyiz. Ancak bu şekilde onların boşalan nöbet yerleri dolabilir, hayalleri gerçeğe kavuşabilir. Ancak bu şekilde eksik yoldaşlığımız tamamlanabilir.
"Yolun düşerse kıyıya bir gün
Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan
Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla
Selamla, yüreğin sevgi dolu
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar
Eşit olmayan savaşta
Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
Sana limanı gösterdiler uzakta."
Yine bir kasım şehitler ayındayız. Hepimiz için muhasebe ayı. Mücadelenin her cephesindeki yoldaş bu zorlu görevle karşı karşıya. Dolu dolu geçen bir yılı, yılları geride bıraktık. Peki bu yıllar, ölümsüzleşenlerimizin yoldaşlıklarını tamamlama çabasıyla dolu muydu? Onlara verdiğimiz sözleri yerine getirmenin neresindeyiz? Güzel gülüşlerini feda ettikleri bu yaşamı kendimiz için ne kadar anlamlı kılabildik? Onlarla ne kadar yoldaşlaşabildik? Yoksa onlar, sadece hayatımızdan gelip geçmiş güzel insanları olarak hafızamızın bir köşesinde mi duruyor? Eminim bu sorular birçok yoldaşın zihnini dolduruyor.
Derler ki; "İnsan en çok da acılarına ihanet etmemeli". Çünkü insanı var eden şey, esasen acılarıdır. Acılar insanı yaşamın gerçekliğiyle tanıştırıyor. Dönüp baktığımızda acımız, yanımızda vurulup düşen yoldaşımızdır. Acımız; oğlunun cenazesini bez torba içinde adliyeden alan babadır. Acımız; bir yaralıyı sırtımızda taşırken, onun hala kulaklarımızda çınlayan iniltileridir. Acımız; vurulup düşen yoldaşlarımızın hikayelerinin yarınlara taşınamamasıdır. Doğrudur, acılar insanı biraz da duygusallaştırır. Ama acıya alışmaz, öfke ve bilinç katarsak çelikleştirir insanı. Çünkü acılarımız tarihimizden çıkardığımız dersler olur.
Biz acılarımızdan hangi dersleri çıkardık? Ölümsüzleşenlerimizi tamamlamak için hangi hedefleri önümüze koyup, hangi geri yanlarımızı yıktık, hangi adımları attık? Onları ne kadar hissedebildik? Bunlar vebali ağır sorular. Uzun süredir bu vebalin altındayım.
İnsanın tarihin kritik süreçlerinde oynadığı rol çok önemlidir. Bu kritik süreçlerde beklenen rolü oynamayanların varlığı anlamsızlaşır. Benim de birçok yoldaş gibi, onlara yetişememenin korkusu içimi sarmış durumda.
Geçtiğimiz haftalarda Ankara'da gerçekleşen feda eylemi... Ne yüce bir yoldaşlarını tamamlayış örneği. Kürdistan'ın dört parçasının abluka altında olduğu, faşizmin arşa çıktığı, birçok mevzi kaybının yaşandığı böyle bir süreçte gedik açmaya çalışmak, devrimci olanda ısrar etmek, yol bulmak ne kadar da değerli. Gencecik ömürleri gözünü bile kırpmadan böyle bir amaç için feda edebilmek ne kadar da sade ve hesapsız bir adanmışlık biçimi. Kendimizi onların yerine koyalım, böyle bir eylemin yapıcıları olabilir miyiz?
Mesela bir gedik açmak, bir umut kıvılcımı çakabilmek uğruna nelerden vazgeçmeyi göze alabiliriz? Örneğin şimdiye kadar gördüğümüz ve göreceğimiz bütün güzelliklerin bizimle birlikte toprağa karışmasını; kalabalık yoldaş ortamları yerine, Serhat'ta aylarca cebimizde sakladığımız bir avuç unu kavurup un helvası yaparak ya da hücremizin penceresinden gökyüzünü izleyerek 10 Eylül'ü tek başımıza kutlamayı göze alabilir miyiz mesela?
Ölümsüzlerimiz bu kasımda da bizleri aşın çağrısı yapıyor. Bu çağrıya kulak verip bireysel risk çıtasını yükseltmeli, omuzlarımıza daha büyük sorumluluklar yüklemeliyiz. Ancak bu şekilde onların boşalan nöbet yerleri dolabilir, hayalleri gerçeğe kavuşabilir. Ancak bu şekilde eksik yoldaşlığımız tamamlanabilir.
Feda eylemcisi Asya Alî, ardında bıraktığı mektubunda şöyle diyor; "Şöyle savaşmak istiyorum, şurada savaşa katılmak istiyorum, o halde bunun için kendimi her anlamda donanımlı kılmalıyım, istemlerimin emeğini, çabasını verirken, bunun uğrunda kendimden her türlü feragati yapmayı göze almalıyım.''
Tam da tartıştığımız noktayla bağlantılı bir değerlendirme. Tek başına bir hedefe sahip olmak ve onu istemek de yetmiyor. Ona giden yolları döşemek sorumluluğumuz. Kişisel devrimci tarihlerimiz bu yolları döşeme tarihidir. Örneğin tasfiyeciliğin umutsuzluk yarattığı ve umutsuzluğun yayıldığı koşullarda durumu kendi bakımımızdan tersine çevirebiliyor muyuz? İnancın zayıfladığı bir durumda, umutsuzluk kaçınılmazdır. Umutsuzluğun geliştiği koşullarda ise irade, tutku zaten beklenemez. Mutluluk ise bir hayalden ibaret olur. Biz bu fırtınanın ortasında dimdik durabiliyor muyuz? Yoksa esen her rüzgarda köklerimizden biraz daha mı kopuyoruz?
Şehit yoldaşlarımızın çağrısına kulak vermeliyiz. Her bir günümüzü yöneten şey onlara layık olma çabası olmalı. Ancak bu şekilde onlar hafızamızın köşesindeki güzel insanlar olmaktan çıkıp bir eylem kılavuzu olabilir. Şehit yoldaşlarla paylaştıklarımızı, tanıklıklarımızı anlatmak, ancak bu şekilde bireysel prestij kazanma eylemi değil, onları ölümsüzleştirme eylemi olabilir.
Kavganın her gününde onlarla birlikteyiz. Her kasımda daha ağır sorumluluklar yükleniyor omuzlarımıza. Her kasımda kendimizi yeniden sorguluyor, yeniden inşa ediyoruz. Bütün hayallerimiz, umutlarımız, inancımız onlarla. Düşleri bizlere yol gösteriyor. Onlarla yaşayacak, onlarla öleceğiz. Her şey büyük buluşma için.