24 Kasım 2024 Pazar

Ramaphosa başkanlığı işçi düşmanlığında yeni bir çağı başlatıyor

Ramaphosa başkanlığının işçi sınıfı için ne anlama geldiğiyle ilgili kesinlikle bir ilüzyon içinde değiliz: ANC hükümeti, Güney Afrika?nın eski para babalarının -Beyaz Tekelci Sermaye ve emperyalizmin- en favori adamını şu an ANC ve ülke başkanlığı için seçmiş durumda. Dahası, Ramaphosa, 2012?de Kuzey Batı?daki Marikana grevinde 34 maden işçisinin kitlesel katliamından kişisel olarak sorumludur.
Güney Afrika Metal İşçileri Ulusal Birliği (NUMSA), Cyril Ramaphosa’nın Güney Afrika Cumhuriyeti başkanlığına atanmasını işçi sınıfına açılmış savaşta yeni bir çağ olarak görmektedir.
 
Aynı zamanda, önceki başkan Jacob Zuma’nın ülkenin en yüksek pozisyonundan hak ettiği gibi aşağılayıcı bir şekilde alınmasını olumlu karşıladığımızı belirtmek bizim için önemlidir. Zuma’nın utanç verici bir şekilde iktidardan indirilişi, Afrika işçi sınıfına haince ihanetinin karşılığında uygun bir cezadır. Halen Afrika Ulusal Kongresi (ANC) liderliğindeki ittifakın bir üyesi olan Güney Afrika Sendikaları Kongresi’nin (COSATU) bir bileşeni olarak NUMSA, ANC liderliğindeki ittifakın da bir parçasıdır. Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) ile birlikte ve Afrika Ulusal Kongresi Gençlik Birliği (ANCYL) aracılığıyla Jacob Zuma’nın iktidar yolunda ilerleyişinde ve en sonunda Güney Afrika Başkanlık ofisine yükselişinde önemli bir rol oynadık.
 
ZUMA VE İTTİFAKIN KISA ARKA PLANI
 
Zuma, iktidara yükselişinde işçi sınıfının ve kırgın ama hevesli Afrikalı kapitalistlerin öfke dalgasını maharetlice ve oportünist bir tavırla arkasına aldı. Jacob Zuma’nın kişisel zayıflıklarına karşı kör değildik. Komünistlerin, işçi sınıfı gençliğinin ve işçi sınıfının ANC liderliğindeki ittifakta sınırlı da olsa sola kayışı güvence altına alacağına ve ANC hükümet politikalarındaki bir sola kayışla bazı önemli ekonomik ve sosyal kazanımlar elde etmenin olasılık dahilinde olduğuna dair makul bir güvenimiz vardı. Gerçekten de 2007 ANC Konferansı bazı umutlarımızın aynası oldu.
 
2012’de Zuma daha henüz göreve başlamışken, ne neoliberal politikaların ne yolsuzluğun ve ne de herhangi bir ülkede olduğu gibi bu iki kapitalist şeytan birleştiğinde görülen kayışından boşanmış çürümüşlüğün Zuma yönetimi altında azalmıyor oluşu bizim için çok açık hale gelmişti. Aksine, iki şeytanda da sivri bir yükseliş gözlüyorduk.
 
NUMSA, böylece, bu koşullar altında herhangi bir gerçek devrimci işçi sınıfı yapısı ne yaparsa onu yaptı: Zuma’yı acilen istifaya çağırdık ve ANC liderliğindeki ittifaktan ayrıldık. Bunu, tarihi 2013 Özel Ulusal Kongre’mizde gerçekleştirdik. Kongre geldiğinde, ANC’nin Özgürlük Sözleşmesi’ndeki (Freedom Charter) taleplerin karşılanması için artık güvenilir olmayan ve işçi sınıfı çoğunluğunun karşı karşıya olduğu, kriz için çözümlerinin olmadığı bir yola girdiği pek çok üyemiz için zaten çok açıktı. Gerisi, dedikleri gibi hikayedir. COSATU’dan kovulduk ve NUMSA’da bölünmeler yaratmak ve onu yıkıma uğratmak için sahte bir sendika hızlıca kuruldu. Önderliğimiz her türden saldırının hedefi oldu ve yasadışı rejim değişikliği planlamakla suçlandık. Hükümet birimleri, sendika için yaşamı pek çok açıdan zorlaştırmaya başladı.
 
Bu sırada, Zuma ve arkadaşları (bazı zamanlarda bilinçsiz SACP tarafından ciddi şekilde desteklenen) sistematik bir şekilde, onun iktidara gelmesini sağlayan sol güçlerin koalisyonunu dağıtmak için adımlar attı ve kendisini şu an aşırı derecede kötü şöhretli Gupta çetelerine yataklık ederken buldu. Sonraki seçim sonuçlarının çok açıkça ortaya koyduğu üzere, NUMSA’yı federasyondan kovmak, COSATU sendikalar birliği federasyonunu, SACP’yi ve ANC’yi ölümcül şekilde yaraladı ve zayıflattı. ANC liderliğindeki ittifakın sonunda neye dönüştüğü böylece açığa çıkmış oldu: devleti talan etmenin bir aracı.
 
NUMSA’nın ANC liderliğindeki ittifaktan ayrılma kararını uygulamadan önce, Jacob Zuma’yı onu bekleyen olası sonla ilgili uyarma nezaketini gösterdik: iktidara gelmek için kulladığı devrimci güçlerden sıyrıldığında ırkçı liberallerin fırsatını bulup eninde sonunda ona hapishaneyi tattıracağını söyledik. Kendine has tarzıyla bize güldü ve başkanlığında yaptığı düzenlemelerden mutlu olduğunu söyledi. Biz de Marksist-Leninist analizimizin doğru olduğunu söylemekten memnunuz. 
Şu an yalnız ve izole edilmiş durumda, ait olduğu yere, tarihin çöp kutusuna atıldı.
 
RAMAPHOSA BAŞKANLIĞI İŞÇİ SINIFI İÇİN YIKIM DEMEK
 
Ancak işçi sınıfı uyanık kalmak zorunda. Ramaphosa’nın başkanlığı işçiler için bir zafer değildir. ANC hükümetinin neoliberal kapitalist politikaları daha diligent, etkili ve gözü kara uygulamasını beklemeliyiz. Tabi ki, neoliberal maddeci kültürün grotesk eşitsizliği, çarpıcı tüketimi ve yolsuzluğu devam edecek; bu kez sadece daha etkili bir şekilde gizlenmiş olacak.
 
Biz bu nedenle Ramaphosa başkanlığının işçi sınıfı için ne anlama geldiğiyle ilgili kesinlikle bir ilüzyon içinde değiliz: ANC hükümeti, Güney Afrika’nın eski para babalarının -Beyaz Tekelci Sermaye ve emperyalizmin- en favori adamını şu an ANC ve ülke başkanlığı için seçmiş durumda. Dahası, Ramaphosa, 2012’de Kuzey Batı’daki Marikana grevinde 34 maden işçisinin kitlesel katliamından kişisel olarak sorumludur. Basit bir e-postayla nüfuzunu kullanarak Lonmin madenindeki işçileri insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarını protesto etmeye cüret ettikleri için ölüme mahkum etti. Lonmin’de üst düzey yöneticiydi ve Maden İşçileri Ulusal Birliği’ni kuranlardan biriydi. Pazarlık yeteneklerini kullanabilir ve madendeki işçilerle maden yönetimi arasındaki tansiyonu azaltabilirdi ama o bunun yerine sermayeyi savunmayı tercih etti. Hataya yer yok, o acımasız biri.
 
Ramaphosa, kendisi ve Beyaz Tekelci Sermaye gibi emperyalizmin ve Beyaz Tekelci Sermayenin ‘payından’ faydalanan ihale simsarları yoluyla hükümetten çalarak yaratılmış ve hayatta kalmış siyah kapitalistlerle Beyaz Tekelci Sermayenin görünüşte birliğini sağlamayı başarabilir. Fakat sorun şu ki, siyah çoğunluğun ve Afrika işçi sınıfının çektiği yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik derinleşecek.
 
Kapitalistlerin bu ittifakı, kendi sermaye birikimlerini sağlamak için neoliberal kapitalist Güney Afrika’yı “stabil” hale getirip sürdürme yolunda siyah ve Afrika işçi sınıfının yoksulluğunu nasıl kontrol altına alacak? Üç acil yöntem hali hazırda gözler önüne serilmektedir:
 
1. Ramaphosa ve kapitalist talan çetesi grev hakkını kısıtlayıcı yasal düzenlemeler hazırlıyorlar. Dahası, saatlik bir R20 Ulusal Asgari Ücret’in sunulması Güney Afrika’da kölelik ücretini yasallaştıracak. Daha iyi koşullar için greve çıkmaya gücü kalmamış kalıcı bir ucuz emek havuzu oluşturmak istiyorlar. Yaşanabilir bir ücret için meşru talepler göz ardı edilecek.
 
2. Yoksullaştırılmış işçilerin grevlerini ve işçi toplulukların hareketlerini kontrol altına almak için daha fazla polis şiddeti kullanımı
 
3. İşçi sınıfının 1994’teki “uzlaşılmış anlaşma” ile elde ettiği en küçük özgürlüklerini bile ortadan kaldırmak için artan düzeyde devlet takibi, artan düzeyde ordunun kullanımı ve her tür yasal düzenleme.
 
Bu üçünün akıllıca ve şeytani bir kombinasyonunu yapan Ramaphosa, ülkeyi kolaylıkla, kapitalist sınıfı sürdürmenin anahtarının kaba kuvvet olduğu bir tür faşist devlete dönüştürecek. Zuma’dan Ramaphosa’ya bu geçişte teselli edici bir faktör ortaya çıkıyor ve sınıfsal kavramlarla söylersek: işçi sınıfı çoğunluğu, 1994 sonrasında açıktan ve doğrudan Beyaz Tekelci Sermaye’nin saf iktidarı tarafından yönetilmenin nasıl bir şey olduğunu tadacak.
 
NE YAPMALI?
 
İşçi sınıfı, emperyalizmle ortak hareket eden tüm renkten Güney Afrikalı kapitalistler tarafından sömürülmeye ve ezilmeye karşı savaşta kazanmak istiyorsa, bu kez kendi için sınıf olarak seferber olmak zorunda. NUMSA bu mücadeleye katkısını yoğunlaştıracak. İşçi sınıfı gençliği içindeki kronik kitlesel işsizlik çoktan tüm işçi sınıfı tabanımızda şiddetin artışına yol açmış ve yaşamlarımız ilan edilmemiş bir iç savaş düzeyine gelmiş durumda. Kalitesiz eğitim ve sağlıksız konutlardan muzdaribiz ve çoğunluğa halen temel sosyal yardımlar verilmiyor. Kolaylıkla tedavi edilebilir hastalıklardan ölüyoruz, açlık ve kıtlık çekiyoruz. Bu koşullar, bundan sonra daha da kötüleşecek.
 
Ramaphosa, ANC içinde bir derece birliği sağlamayı başaracak ve Güney Afrika’da Beyaz Tekelci Sermayenin ve emperyalizmin iktidarını konsolide edecek. O, kemer sıkma politikalarının başkanıdır ve yeni-sömürgeci programın uygulayıcısıdır. Zamanımızın Trump’ıdır gerçekten de. 
 
Özelleştirmeyi kişisel olarak yürütmektedir. Güney Afrika ekonomisinin yapısı, elit azınlığın çıkar sağlamaya devam etmesini garantilemek için yirmi yıldan uzun süre, hatta Apartheid altındayken de nasıl sağlıyorlarsa aynı yapısını koruyacak. Radikal Ekonomik Dönüşüm, işçi sınıfı çoğunluğunun çıkarı için acilen böyle bir dönüşüme ihtiyaç olmasına rağmen, bir mit olmaya devam edecek. 
 
Bunun yerine, Ramaphosa ve ANC ırkçı geçmişimizi yansıtır bir şekilde zenginliği yoğunlaştıran ve merkezileştiren makro-ekonomik politikaları yürürlüğe koymaya devam edecek. Bu nedenle, Ramaphosa iş dünyasının “bir tanesidir”. Burjuva bir anayasa altında işçi sınıfı olarak kaderimizi belirleyen orijinal CODESA anlaşmasını o müzakere etti.
 
Buna karşın, Ramaphosa başkanlığının olası şiddetli patlamaya hazır sonu, tüm ırklardan Güney Afrika işçi sınıfının, kapitalimin kökünü topraklarımızdan kazımak için birleşmek ve sosyalist savaşçı bir güçte, devrimci bir sosyalist işçi partisinde kendini örgütlemek zorunda oluşundadır. Bunda başarısız olursak, işçi sınıfı toplumunda yoksulluk, işsizlik, günlük şiddet protestoları ve iç savaş devam edecek.
 
Tüm işçi sınıfı ailelerinin eşit, özgür ve onurlu bir yaşamaya sahip olmasını sağlamak için verilen savaşım sürmektedir. Kendimizi eğitme, seferber etme ve gerçekten özgür bir sosyalist toplum için örgütlemeliyiz. Cyril Ramaphosa, işçi sınıfına hiçbir zaman öğle arası vermeyecek!
 
Mücadele Sürüyor!
 
*Güney Afrika Metal İşçileri Ulusal Birliği (NUMSA) Genel Sekreteri Irvin Jim'in yazısını Ivana Benario ETHA için çevirdi.