28 Aralık 2024 Cumartesi

Pontos Rum Soykırımı'nın asıl kurbanı kadınlardı - Tamer Çilingir

Kadınlar silahlarını kuşandılar, dağlara çıktılar. Küçük çocuklarını sırtlarına bağlayıp savaştılar. Ve bundan 100 yıl önce dağlarda soykırıma direnen, Osmanlı ve Mustafa Kemal?in askerlerine karşı savaşan partizanların ve komutanları olan kaptanların yarısının kadın olması bir tesadüf değildir. Son partizanın bir kadın olması tesadüf değildir.
Vahşi katliamlarla yok olan on binlerce yüreği Pontos, sevdası Pontos, adı Pontos Rumu/Helen olan 353 bin insanın neredeyse yarısı kadındı. 
Hasreti burnumuzda tüten Karadeniz’e atılarak boğularak öldürülenlerin yarısı kadındı. 
Ölüm yürüyüşlerinde açlıktan, susuzluktan, dayaktan, zulümden ölenler kadındı.
Eşlerinin, kardeşlerinin gözleri önünde tecavüze uğrayanlar kadındı.
Çocukları kollarından koparılanlar, hafızasız bir hayatla yaşamaya zorlananlar kadındı.
Yaşadıkları için dinlerini, dilleri değiştirmeleri dayatılanlar kadındı. 
Sağ kalmaya bile şükredecek dermanı, takati kalmayanlar kadındı. 
Yaşadıkları süre boyunca gözyaşlarını gizli gizli akıtanlar, ibadetlerini gizli yapanlar, kaybettikleri yakınları için yas tutanlar kadınlardı. 
 
'RUMLAR YILANDIR. BU YILANLARIN ZEHİRLERİ KADINLARDIR'
 
9 Aralık 1920’de Amasya’da Pontoslu Rumları / Helenleri imha amacıyla kurulan Merkez Ordusu’nun komutanı Nurettin Paşa hakkında Meclis tarafından açılan soruşturmada 3 Ocak 1922 tarihinde mecliste kendisini savunduğu "izahnamesi"nde 3. maddeye yani "Rum sevki sırasında herkesin gözü önünde yağmacılığın yapılması" suçlamasına yönelik "izahlarının" bir bölümünde kadınlardan ve yaşlılardan söz ediyor. Kadınlara, çocuklara ve yaşlılara yönelik zalim tutumunu şu cümlelerle savunuyordu:
"Kadınlara gelince: Pontusculukla meşbu, erkeklerine fikren, bedenen, malen muavenet ettikleri hakikattir. Yataklık, muhbirlik, cinayete teşkar kadınlar da mahkemelere sevk edildiler. Fikrimizce, memleketimizdeki Rumlar bir yılandır. Bu yılanların zehirleri kadınlardır. Bu yüzden erkeklerle aynı şeyi yaptık. Çocuklarından da ayırmadık…"
 
 
AYDINLANMANIN ÖNCÜSÜ KADINLAR
 
1846 yılında kurulan Trabzon Kız Okulu, 1873 yılında kurulan Gümüşhane Kız Okulu’nun ardından, Sinop, Amasya, Ordu, Safranbolu, Giresun şehirlerinde kurulan kız okullarında ekonomi, matematik, fizik, tarih, coğrafya ve Fransızca dersleri gören Pontoslu Rum/Helen kadınlar aydınlanmanın öncülüğünü yapıyorlardı.  İstanbul’a üniversite okumaya giden kadınlar, sanatla edebiyatla ilgilenen kadınlar modern dünyanın Pontos’taki yüzüydüler. Trabzon’da 1904 yılında  Vassino Aslanidou tarafından kurulan ilk kadın derneği  "Μ?ριμνα Ποντ?ων Κυρι?ν" kadın dayanışmasının Pontos’taki ilk örneklerini hayata geçirecekti. 
 
PONTOS RUM SOYKIRIMI’NIN ASIL KURBANI KADINLARDI
 
Kadınların varlığını öldürmek, aşağılamak ve küçük düşürmek için her şeyi yaptılar. 
Kim şanslıydı? Tecavüze uğrayarak, kiliselerde diri diri yakılarak öldürülenler mi, hayatta kalarak son nefeslerini verinceye kadar yıllarca başka bir dinde, sevmedikleri bir erkeğin tecavüzüne uğrayarak, sevmedikleri bir hayatı yaşamaya zorlananlar mı?
Yüzlerce kadın Müslüman olmaya zorlandı. Erkeklerin haremlerine kapatıldı. 
Çocuklarından ayrı düştüler. Eşlerinin, babalarının, kardeşlerinin katledilişlerine tanık oldular.
Ancak sevdiklerinin ölümü Pontos kadınlarını korkutmak yerine, eşi benzeri olmayan bir cesaret ve fedakarlıkla ateşledi.
Kadınlar silahlarını kuşandılar, dağlara çıktılar. Küçük çocuklarını sırtlarına bağlayıp savaştılar.
Ve bundan 100 yıl önce dağlarda soykırıma direnen, Osmanlı ve Mustafa Kemal’in askerlerine karşı savaşan partizanların ve komutanları olan kaptanların yarısının kadın olması bir tesadüf değildir. 
Son partizanın bir kadın olması tesadüf değildir. 
 
 
ELENİ ÇAVUŞ
 
Gözleri önünde bir Osmanlı çavuşu tarafından oğlu öldürülen Eleni adlı bir köylü kadınının, o çavuşu öldürüp dağa bir partizan olarak çıkması tesadüf değil, cesaret ve fedakarlıkla ilgilidir. 
Ve işte bu yüzden 1923 yılında Mübadele Anlaşması imzalanıp Hristiyan olan Rumların binlerce yıllık topraklarını terk etmeleri istendiğinde dağlardan yükselen tek bir “hayır” çığlığının bir kadına ait olması tesadüf değildir. 
"Ben Rum’um, ne dilimi ne dinimi değiştireceğim ve topraklarımdan gitmeyeceğim" diyen o kadının, Partizanların Kaptanı Eleni Çavuş’un 1924 yılının Aralık ayında bir mağarada son kurşununa kadar çarpışıp hayatını kaybetmesi bir tesadüf değildir. 
Eleni Çavuş Pontos Rum soykırımı sürecinde ve sonrasında hayatlarını kaybeden, kimlikleri elinden alınan ama son ana kadar pes etmeyen kadınların sesidir.
Erkeklerin dünyasında savaşmayı, güçlü olmayı bize gösteren; cesareti ve fedakarlığıyla hepimize örnek olan Eleni Çavuş mirasımızdır, önderimizdir, korumamız gereken değerimizdir.
Bugün Karadeniz diye adlandırılan coğrafyada cesur, neşeli, enerjisi yüksek, çalışkan, tutkulu ve fedakar kadınlar diye cümleler kurabiliyorsak, bunu Pontos Rum Soykırımı’nda direnen kadınlara borçluyuz.
100 yıllık cumhuriyet zulmüne rağmen hala Pontos Rumcasını konuşabilenler varsa bunu kadınlara borçluyuz.
Soykırımı sürecinde direnen, hayatını kaybeden, sürgün edilen, yaşamlarının son anına kadar hasretlikleri bitmeyen bu kadınlar bize bugün çok büyük bir miras bıraktılar.
100 yıl önce yaşayan Pontoslu Rum/Helen  kadınlar, bugün yaşayan Pontos kadınının cesaretinin, güçlülüğünün simgesidir.