21 Kasım 2024 Perşembe

Özenç Özyürek yazdı | Demokrasi, parlamento, Sovyet

Anayasa, demokrasi ve parlamento bağlamlarını kapsayan güncel politik saflaşmada işbirlikçi egemen sınıfların her iki bloku da kurulu faşist rejimin sürdürülmesini vaaz ediyor. Dolayısıyla bir burjuva demokrasisi bile savunulamıyor ve vaat edilmiyor. Yine de anayasa düzenlemeleri bir demokrasi ve reform programı olarak halklarımıza sunuluyor. Her iki burjuva blokta bir siyasal programla kitleleri bir kez daha aldatmaya girişiyor. Tam da bu momentte işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci kurtuluş programını bir seçenek ve bayrak olarak dalgalandırmak politik sınıf savaşımının elzem bir konusudur.

Faşist Türk burjuva devleti yapısal krizini aşamıyor. Yapısal kriz durmadan politik kriz üretmeye devam ediyor. Bugünkü kriz tablosu tam bir çözülüş ve kriz içinde debelenme halini resmediyor. Saray iktidarı, sarsılan rejimi politik islamcı-milliyetçi bir yeniden yapılandırmaya tabi tutup, idari erkin sarayda toplandığı faşist şeflik rejimi tesis etti. Bölgesel devrimci kazanımları tasfiye edip, demokratik kitle mücadelesini bastırmayı hedefleyen bu hamle, mevcut krizi Türk egemen sınıfları adına kesin olarak çözmeye girişti. Ancak verili krizi derinleştirmekten öteye gidemedi. AKP-MHP blokunun başlattığı "yeni Anayasa" hamlesini mevcut toplumsal koşulların yarattığı çıkmazdan bağımsız ele almalıyız.

Anayasanın "geniş çerçeveli bir toplumsal mutabakat" metni olduğunu ifade eden burjuva rejim partileri açısından bu durumu "toplumsal barış"ın bozulduğunun en açık itirafı olarak da görebiliriz. Toplumsal sınıfların politik saflaşması temelinde doğabilecek sosyal çatışmaların, rejimin mevcut haliyle sürdürülmesini olanaksız kılacak devrimci olanakları tetiklemesinden duydukları korku, rejim partilerinin temel motivasyonunu oluşturuyor. Bu nedenle; egemen sınıfların "toplumsal barış" adı altında sundukları şey emekçi milyonların hak ve özgürlük talebinin karşılanması değil, faşist rejimin devamlılığını sağlayacak yeni bir statükonun yaratılmasıdır.

Burjuva muhalefet odağı olarak misyon üstlenen Mİ bloku açısından da durum bundan pek farklı değil. Hazırladıkları Anayasa metni içerik bakımından rejimin faşist karakterdeki örgütlenmesine zeval vermeden, onu burjuva-liberal restorasyona tabi tutup çözülen rejimi onarmayı hedefliyor. Şeflik rejimi yerine "güçlü parlamento"yu ikame ettirecek burjuva demokratik içerikteki adımlarla emekçi milyonların, politik özgürlük çerçevesindeki meşru taleplerini kendilerine yedeklemeye çabalıyorlar.

Burjuva siyaset felsefesinin sınırlı ufkundan bakıldığında kuvvetler ayrılığı, piyasa kurumlarının mali özerkliği, bürokratik kurumsal denetim gibi modern burjuva normlar etrafında örgütlenen parlamenter rejimi, burjuva demokrasisine giden en kestirme yol olarak idealize etmeleri anlaşılır.

Burjuva sınıfın ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre şekil alan bu idari yapının, toplumsal gelişmeyi baltalayarak sermaye düzeninin kurallarına entegre hareket etmesi ise en temel çelişkisini oluşturuyor.

Tarihsel rolü bakımından esas işlevi bütçenin denetimi olan burjuva parlamentonun, tüm toplumsal meseleleri çözecek zorunlu bir demokrasi aygıtı olarak sunulması, Merkez Bankası başta olmak üzere piyasa kurumlarının özerkliği temelinde örgütlenecek ulusal ekonomiye, emperyalist finans tekellerinin doğrudan müdahale imkanına kavuşturularak mali sömürge bağının güçlenmesi, ileri bir toplumsal örgütlenme hamlesini değil burjuva demokrasisinin sermaye düzenine tarihsel bağımlılığını ifade ediyor. Kuvvetler ayrılığında ifadesini bulan yasama, yürütme, yargı erklerinin birbiri üzerindeki nüfuzu, sermaye düzeni normlarından herhangi bir sapmaya karşı egemen sınıfların hegemonyasının garantörlüğünü yaptığı kadar ayrıcalıklı bir bürokratlar oligarşisini de örgütlüyor.

Anayasayı sınıflar üstü "toplumsal uzlaşı" metni olmaktan ziyade üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin sınırlarını düzenleyen, egemen olan sınıfın ekonomik ve siyasi ilkelerini tüm topluma kabul ettirdiği toplumsal örgütlenmenin beyanı olarak görebiliriz. 

Anayasa, demokrasi ve parlamento bağlamlarını kapsayan güncel politik saflaşmada işbirlikçi egemen sınıfların her iki bloku da kurulu faşist rejimin sürdürülmesini vaaz ediyor. Dolayısıyla bir burjuva demokrasisi bile savunulamıyor ve vaat edilmiyor. Yine de anayasa düzenlemeleri bir demokrasi ve reform programı olarak halklarımıza sunuluyor. Her iki burjuva blokta bir siyasal programla kitleleri bir kez daha aldatmaya girişiyor. Tam da bu momentte işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci kurtuluş programını bir seçenek ve bayrak olarak dalgalandırmak politik sınıf savaşımının elzem bir konusudur.

Tüm bu sınıflı toplumsal örgütlenmede proleter demokrasi, siyasal felsefesi bakımından, burjuva demokrasilerinin aksine toplumun özgürce gelişebileceği koşulları var etmenin ideolojik referansından yola çıkıyor. Uygarlık tarihi boyunca insanlığın eriştiği en nitelikli toplumsal örgütlenme hamlesi olarak Sovyet tipi yönetim modeli, proleter demokrasinin de şimdiye kadarki en somut görünümü olarak güçlü bir perspektif ortaya koyuyor. Bunu doğrudan demokrasinin en modern ve kapsamlı hali olarak da ele alabiliriz.

Toplumsal meselelerin çözümünde toplumun sürecin tarafı olmasını; geniş yığınların söz ve karar alma süreçlerine aktif katılım olanaklarının artmasını; tabandan tavana doğru örgütlenen söz, karar ve icra platformlarına toplumun her ferdinin ayrımsız dahil olma imkanına kavuşmasını burjuva demokrasilerinin temsiliyet anlayışını aşan bir toplumsal örgütlenmedir.

Kamu işgücünün seçkin bürokratlar sınıfı tarafından karşılandığı, devlet memurluğu ve "toplum üstü devlet" olgusunun yerini toplumsal sorumluluk bilinci edinmiş birey, örgütlenmiş toplumun gelişmiş faaliyetinin devralması bürokratik bir yük haline gelen burjuva devlet mekanizmasının da zorunluluk olmadığını gözler önüne serecektir.

20. yüzyılda ortaya konulan Sovyet tipi yönetim, tarih boyunca ulaşılan en nitelikli toplumsal örgütlenme olmasının yanı sıra gelişmeye açıktır. Proleter demokrasinin ortaya koyduğu bir ilk nüve olarak üretici güçlerin tarihsel gelişimiyle çelişmeyen karakteri önemli bir zemini oluşturuyor. Bu zemin üzerinden yaklaşmak, tartışmanın gelişeceği güçlü bir dayanak noktası oluşturuyor. Doğrudan demokrasinin sınırlarını zorlayan, geliştiren, yeni ve etkin bir toplumsal örgütlenmenin üzerinde yükseleceği sağlam bir zemin mevcut.

Kitle tabanına yayılacak geniş çapta örgütlenmiş tartışma ve icra platformlarıyla (Sovyet meclis, konsey vb.) idari faaliyetin denetimini bürokratik kurumsal kuvvetlerden, teknokratlardan alarak geniş yığınların kontrolüne verecektir. Kamusal her kuvvetin seçimle görevlendirilmesi, aynı zamanda görevden alınabilme yetkisi, toplumu kamu yönetiminde doğrudan belirleyici pozisyona yükseltecektir. Görev beratının 1-2 yıl gibi belli zaman aralıklarıyla güncellenmesi hesap verilebilirliği arttıracağı gibi toplumsal faaliyet ve kamu ödeviyle yüklü yurttaş arasında sorumluluğu güçlendirecektir.

21. yüzyılın toplumsal birikimiyle zengin bir içeriğe kavuşturulacak proleter demokrasinin, insanlığın ulaştığı mevcut teknik, bilişsel ve sosyal olanaklarla 20. yüzyılın Sovyet tipi modelini de aşacak bir düzeyde kendini örgütleme olanağı vardır. Eşitlik, özgürlük, adalet temelinde bir toplum; emekçi insanlığın özgürce gelişeceği koşulların var edilmesi görevi proletaryanın sonal amacı olacak onun siyasal eylem ve düşüncesinin temel doktrinini oluşturuyor.

Proletaryanın özgün eyleminin yaratıcılığı mevcut düzeyi aşacak ve insanlığa yeni değerler katacak güç ve olanaklara sahiptir.