25 Nisan 2024 Perşembe

Oruç: Sağlıkta şiddeti AKP'nin politikaları körükledi

Sağlık emekçilerine yönelik şiddet, AKP iktidarı döneminde ikiye katlandı. ETHA'ya konuşan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç, siyasi iktidarın uyguladığı politikaların sağlık emekçileri ile halkı karşı karşıya getirdiğini vurguladı. Sağlığın alınıp satılır meta olmaktan çıkarılmasını ve basamaklı sevkli sistem önerdi. Sağlıkta şiddeti önleyecek yasasının bir an önce çıkarılmasını istedi.

AKP iktidarı 20 yıl içinde uyguladığı sağlık politikalarıyla, sağlık emekçilerine yönelik şiddeti körükledi. Sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi, sağlık ocakları kapatılarak yerine Aile Hekimlikleri'nin kurulması, muayene sürelerinin 5 dakikayla sınırlandırılması, halkın hizmete erişiminin zorlaştırılmasıyla acillerde yığılmaya neden olunması, dönüp dolaşıp halkla sağlık emekçilerini karşı karşıya getirdi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve bağlı odalar, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikaları (SES) öncülüğünde sağlık emekçileri sayısız kez sokağa çıktı, hizmet üretiminden gelen gücünü kullanarak grev örgütledi. Saray rejimi kitlesel grevler karşısında, sorunlara çözüm üretmek yerine sağlık emekçilerini hedef göstermeye devam etti.

Sağlık politikalarının şiddetin artmasına etkilerini ve çözüm önerilerini İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç ile konuştuk.

SAĞLIKTA ŞİDDET AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE ARTTI

Sağlıkta şiddet daha önce de vardı. Neden bu süreçte bu kadar gündeme getirdiniz?
90'larda da 80'lerde de sağlıkta şiddet vardı ama mevcut rakamlarla kıyaslanamaz. Esas artışın 2000'li yıllardan sonra yani AKP'nin iktidar olup sağlık politikalarına dair bilinçli bir politik hat çizdikten sonraya denk geldiğini görüyoruz. Bu da belli bir politikaya denk düşüyor. Esas sorunu biz Sağlıkta Dönüşüm Programı ile uygulanan politik hatta buluyoruz.

20 yılda yükselen sağlıkta şiddet, son yıllarda iyice tırmanışa geçti. Son iki yıllık veri elimizde değil. Beyaz Kod diye sağlık çalışanlarının sağlıkta şiddeti bildirdiği bir mekanizma kurulmuştu Sağlık Bakanlığı tarafından. Son 2 yıldır veriler açıklanmıyor. Açıklanan veriler, 2015-2016 yılından sonra sağlıkta şiddetin her yıl neredeyse ikiye katlandığını görüyoruz. Bunun aslında buzdağının görünen kısmı olduğunu söyleyelim. Daha çok fiziksel şiddet düzeyinde olan başvuruları görüyoruz. Sözel şiddet de var bunun içerisinde ama sözel şiddetle ilgili başvuruların birçoğunun şikayet edilmediğini tahmin ediyoruz. Bunları da eklediğimizde gerçek rakamlar çok ciddi boyutlara ulaşmış oluyor.

DÖNÜŞÜM PROGRAMI ŞİDDETİ KÖRÜKLEDİ

Şiddeti yarattığını söylediğiniz politikalar neler?
AKP'nin adım adım uyguladığı bir politika var sağlıkta. Sağlığın kamu eliyle verilmesinden ziyade hem özel hastanelere alan açarak, hem de kamuda verilen sağlık hizmetinde uyguladığı katkı paylarıyla sağlık piyasasına alan açan bir sağlık politikası yürüttü. Kabaca söylüyorum bu rakamları ilk 10 yılda AKP iktidarı sağlıkta dönüşüm programına ciddi bir kaynak ayırabildi. Özelleştirmenin, piyasaya açılmanın bir maliyeti vardı. Hem sağlık çalışanları açısından özendirme, ikna gerekiyordu. Başta maaşlar olmak üzere çalışma ortamlarının düzenlenmesi hepsi bir maliyetti. İkincisi, özel hastanelere kamudan kaynak aktarımı oldu. İlk 10 yılda döviz kurlarının o dönem ki seviyesi, dışarıdan finansman bulmanın kolaylığıyla AKP bunu finanse edebildi. Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası çok direndi fakat kısmen bu geçişi sağladığını söyleyebiliriz.

Daha sonra işler ekonomik krizle beraber sarpa sarmaya başladı. Para aktaramayan siyasi iktidar sağlık çalışanlarını ekonomik krize teslim etti. Enflasyonda giderek eriyen sağlık çalışanlarının maaşları memnuniyetsizliği artırdı.

SAĞLIĞA BAŞVURU KIŞKIRTMASI YAŞANDI
Sağlık çalışanını tatmin edemediği ölçüde hastayla sağlık çalışanını karşı karşıya getiren politikalar gütmeye başladı. Bu da bir nevi zor yoluyla ikna mekanizması oldu. "Siz hastanelere, aile sağlık merkezlerine başvurun her türlü tetkikiniz yapılacak, her türlü şikayetiniz giderilecek, doktor seçebileceksiniz, önünüze hiçbir engel çıkmayacak" dedi. Gerçeklikle ilgisi olmayan bir propagandayla sağlığa başvuru kışkırtması yaşamış olduk. 2000'lerin başında 3 iken yıllık başvuru oranı kişi başı bugün 10'lara dayanmış durumda. Buna yetecek bir sağlık personel planlaması olmadığı, binalar ve sağlık çalışanları böyle bir yükü göğüsleyemediği için vatandaşta oluşan memnuniyetsizlik, o anda oradaki doktora, hemşireye, sağlık çalışanına şiddet şeklinde yönelmiş oldu. Bu bir sarmala dönüştü.

SORUMLU SAĞLIK BAKANLIĞI, SİYASİ İKTİDAR
Biz TTB, İstanbul Tabip Odası olarak bu politikayı yaratan siyasi iktidar, Sağlık Bakanlığı olduğunu söyledik hep. Bu talebi karşılamak için 5 dakikada bir muayene sırasının açılması şiddeti besleyen bir şeydi. Çünkü 5 dakikada muayene yapılamaz. Ne doktor ne de hastanın bundan tatmin olması imkansız. Böyle bir sağlıksızlık ortamı, keşmekeş, kaos yaratılmış oldu.

AİLE HEKİMLİĞİ YETERSİZ KALDI
Sağlık ocaklarının aile hekimliğine dönüştürülmesi adımı, sağlıkta dönüşümün en önemli ayaklarından bir tanesiydi. Geçmişte 1960'lara dayanan sağlık ocağı sistemi vardı. Daha çok bölgesel planda hizmet verirdi. Sağlık ocağında çalışan sağlık çalışanlarının profili çok çeşitliydi. Doktor ve hemşireden oluşmazdı sadece. Çevre sağlık teknisyeninden şoförüne kadar geniş bir yapılanma vardı. Çok da deneyimli bir kadrosu vardı. Aile hekimliği sistemi gelince bu çeşitlilik bitirildi. Sadece doktor ve aile sağlığı elemanı dediğimiz daha çok hemşire arkadaşların olduğu iki kişilik bir kadro ile sağlık hizmeti vermeye çalıştı. Bunun sonucunda çevre sağlığı ve o bölgeyle ilgili ana çocuk sağlığı gibi koruyucu hizmetler verme fonksiyonu yasadan kaldırılmamış olsa da fiilen çok zorlaştırılmış oldu. Burnunu binadan çıkaramayan bir doktorun o bölgeye koruyucu sağlık hizmeti vermesi mümkün değildi. Bu ekip işi idi. Bu ekip dağıtılmış olduğu. Vatandaşın da aldığı hizmet açısından yalnızca gidip ilaç yazdırmaktan ibaret bir şeye dönüşmüş olması ne sağlık çalışanları ile ilgili bir şeydi ne de vatandaşla. Böylelikle küçük rahatsızlığı olan hastaneye gitmesi gerektirmeyen hastalar hastanelerde yığıldı. Bu da kademe kademe sağlık hizmetinin niteliğine düşürdü. Şiddet bağlamının en başındaki süreçti aslında aile hekimliğinin bu şekilde kurgulanması.

PERFORMANS SAĞLIK PİYASASININ HAKİMİYETİNİ PEKİŞTİRDİ
Ayrıca sağlığın finansmanı ile ilgili adımlar atılmış oldu. Mesela performans sistemi böyle bir şeydi. Sağlıkta performans sistemi ile yalnızca bir sayı anlamında değer kabul edilmiş oldu hasta. Bir doktor ne kadar çok hasta bakarsa, ne kadar çok tetkik isterse mevcut havuzdan daha fazla pay alabileceği bir sistem kuruldu. Bu daha fazla hasta bakıp daha fazla tetkik istemeye yol açtı. Bu da sağlık piyasasının hakimiyetini pekiştirdi. Ve daha çok hasta bakmak daha niteliksiz bir hizmeti doğuran sisteme götürmüş olduğu. Ta ki sadece para üzerinden güdüleme mekanizması son bulana kadar. Bugün gelinen noktada buraya ayıracak finansmanı kalmayınca hükümetin bu kadar yük altında karşılığını alamayan sağlık çalışanı sesini yükseltmeye başladı. Sağlık çalışanlarının özlük haklarında olan aşınmanın sağlık hizmetinin niteliğinin aşağı düşmesiyle doğru orantılı olduğunu herkesin görmesi lazım.

SAĞLIK HİZMETİ ŞEHİR HASTANELERİ İLE MÜŞTERİ DÜZEYİNE İNDİRİLDİ
Şehir hastaneleri, düzenin isminin kamu kalıp içinin tamamen özelleştirilmesi, her bir birimin özel bir firmaya tahsisinin adıdır. Yalnızca doktorların 657'ye tabi kılınarak görece korunmalı olabileceği, diğer tüm sağlık çalışanlarının sözleşmeli düzeye indirildiği, hem emek rejimini çok ciddi sekteye uğratan, hem de verilen sağlık hizmetini tamamen müşteri düzeyine indiren bir sağlık yapılanması. Henüz tam oturabilmiş değil. Devasa hastaneler yapıldı ama çok verimsiz. Doktorlar başta olmak üzere sağlık çalışanlarının dirençleri çok fazla bu sisteme. Vatandaşlar da şehir hastanelerinden çok memnun değil. Şehir içindeki hastanenin kapatılıp, şehirden çok uzak bir hastaneye gitmek istemiyor vatandaşlar. Niye bunu istesin.

ACİLLER POLİKLİNİK HİZMETİ VERİYOR
Aile hekimliği ve işyeri hekimliğinde yeterli şekilde hizmet alamayan veya gün içinde buna erişemeyen hastalar acil sağlık hizmetlerine başvuruyor. Esasında acil olmayan normal bir poliklinikte görülebilecek hastalar yoğunluklu olarak mesai saati sonrasında acillere başvuruyorlardı. Bu giderek 20 yılda arttı. En son açıklanan rakamlar 2020 yılına ait. 130 milyona ulaşmış olduğu yıllık acil başvuru sayısı. Nüfusun yaklaşık 2 katına denk düşüyor. Mevcut sağlık sisteminin sorunlarının yamandığı, herhangi bir yerde doktor eksikliğinden dolayı veya çeşitli nedenlerle randevu bulamayan hastaların gidebileceği tek mecra acil servisler oldu. Orada da değişik renklendirmelerle sınıflandırma yapılıp, poliklinik hizmeti veriliyor aslında acil olmayan hastalara. Bu da hastanelerin acillerinde müthiş bir yoğunluğa neden oluyor. 

Ve esas acil olan hastaların hızlı, etkili şekilde hizmet alamamasına neden oluyor. Zaten sağlıkta şiddetin en önemli nedenlerinden bir tanesi de herkesin çok acil olduğunu hissetmesi, böyle kabul etmesi. En ufak bir ateşi olanla trafik kazası geçirmiş bir vatandaş karşı karşıya kalabiliyor doktorlar ya da sağlık çalışanları ile. Sağlık merkezlerinde hastanelerde de yeterli bir önlem olmadığı, buna ilişkin Sağlık Bakanlığı ve hükümetin herhangi bir çalışması olmadığı için şiddetin öne açılmış oluyor. Ne kadar isterseniz isteyin böyle bir ortamda nitelikli bir sağlık hizmeti vermek mümkün değil.

BASAMAKLI SEVK SİSTEMİ

Siz ne öneriyorsunuz?
Önerimiz; basamaklı sağlık sisteminin sevk sistemi şeklinde uygulanmasıdır. Yani şunu demek istiyoruz. Bir vatandaşın 2 kritik yeri vardır. Bir ikamet ettiği yer, bir de çalıştığı mekan. Bu iki mekanda sağlık hizmetinin verilmesi. Bu iki yerin güçlendirilip, sağlık çalışanları çeşitlendirilip koruyucu hizmetin başat kılınacağı ve tedavi edici hizmetlerin de verileceği bir sağlık kurgusu. 

Ve üst basamaklara yani devlet, eğitim araştırma, şehir ve üniversite hastanelerine sağlık çalışanlarının sevkiyle gidilebilecek bir sistem ana hedefimiz. Buna bugünden yarına ulaşmak elbette çok zor. Öncelikle bu sağlık politikalarından dönmek gerekiyor. Sağlıkta kamucu bir anlayışın derhal yerleşmesi, kökten adımlar atılması lazım. Bunun içinde sağlıkta özel hastane payının azaltılması daha sonra da sıfıra indirilmesi gerekir. Sağlığın alınır satılır bir mal olmasının önlenmesi esas hedef. Bu yolu döşeyecek adımların atılması lazım.

ŞİDDET YASASI ÇIKARILMALI
Bizim acil taleplerimiz içerisinde son dönemde eylemlerimizde de yer alan etkili bir sağlıkta şiddet yasası çıkarılması bulunuyor. Tutuklamanın esas olduğu, caydırıcı cezaların geleceği bir yasasının çıkması lazım. 

Onun dışında sağlık merkezleri ve hastaneler, aile sağlığı merkezlerine elini kolunu sallayarak insanların kesici, delici aletler, silahla girememesi gerekiyor.

Üçüncü olarak; siyasi iradenin sağlıkta şiddeti kınayan, sağlık çalışanlarına şiddetin azalması, bitmesine yönelik söylemem, görsel, video, afiş çalışması yapılıp diğer politikalarla beraber yürürlüğe konması çok etkili olacaktır diye düşünüyoruz.