25 Kasım 2024 Pazartesi

Onur Hamzaoğlu ve Fadime Çelebi tahliye edildi

Barış istedikleri için tutuklu bulunduklarını vurgulayan Çelebi, "Barış bizim için umuttur, barış kardeşliktir, barış bu topraklarda eşitlik ve özgürlük talebidir. Bunu savunmak meşrudur" derken Hamzaoğlu, savaşın insan sağlığı ve ekoloji sorunu olduğunu belirtti. Yapılan savunmaların ardından kararını açıklayan mahkeme heyetin Çelebi ve Hamzaoğlu'nun tahliyesine karar verdi.
Tutuklu Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü ve Barış Akademisyeni Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ile Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanvekili Fadime Çelebi'nin aralarında bulunduğu 12 siyasetçinin yargılandığı davanın ilk duruşması başladı. 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuklu yargılanan Çelebi ve Hamzaoğlu'nun yanı sıra tutuksuz yargılan Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Ahmet Kaya, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşbaşkanları Naci Sönmez ve Özlem Eylem Tuncaeli, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Hacer Özdemir, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Eş Sözcüsü Kezban Konukçu katıldı.
 
Duruşmayı takip etmek için HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, HDP'li milletvekilleri, ESP MYK Üyesi Suat Çorlu, SKM MYK üyesi Ezgi Bahçeci ve HDK İstanbul Eşsözcüsü Gülçin Aykul, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, yurtdışından çok sayıda insan hakları savunucusu, yazar Fikret Başkaya adliyeye geldi.
 
Yoğun önlemlerin alındığı duruşmayı izlemek için gelen çok sayıda kişi duruşma salonunun küçük olmasından dolayı salona giremedi. İzleyiciler ile yargılananlar arasına polislerin yanı sıra jandarma da koridor oluşturdu.
 
Yargılama öncesi müdafi avukatları tarafından savcının mahkeme heyetiyle eşit seviyede oturmasına tepki gösterildi. "Cumhuriyet Başsavcısı mahkeme heyetiyle eşit seviyede oturmamalı, müşteki seviyesine oturmalıdır" denilerek yapılan itiraz hakim tarafından kayıt altına aldırıldı.
 
Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi, savunmasına 20 Temmuz 2015'te Suruç katliamında yaşamını yitirenleri anarak başladı.
 
Hapishanelerdeki tutsakları da selamladığını belirten Çelebi savunmasına şöyle devam etti: "Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nde, Sosyalist Kadın Meclisleri'nde çalışıyorum. Genel Başkan Yardımcısıyım, aynı zamanda Sosyalist Kadın Meclisleri'nin sözcüsüydüm. Yıllardır kadın mücadelesinde, kadına dönük şiddete karşı, kadına dönük her türlü saldırıya karşı sokakta olduk, kendimizi ifade ettik. Gerek kadın toplantılarıyla, gerek basın açıklamalarıyla bir dizi şeyi protesto ettik. Ama gelinen noktada baktığınızda gözaltına alındık, günlerce gözaltında tutulduk ve 5,5 aydır tutukluyuz. Ben de Sincan Kadın Hapishanesi'ndeyim. Tabi ki özellikle yaptığımız basın toplantısı, basın açıklaması, yıllardır yaptığımız basın toplantılarından açıklamalarından farklı değildir."
 
BARIŞ İSTEDİĞİMİZ İÇİN TUTUKLUYUZ
 
Barış istedikleri için tutuklu bulunduklarını vurgulayan Çelebi, "Barış bizim için umuttur, barış kardeşliktir, barış bu topraklarda eşitlik ve özgürlük talebidir. Bunu savunmak meşrudur. Bizler barış dediğimiz için 5 aydır tutukluyuz. Beş ay değil beş bin yıl kalsak da barışı savunmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
 
Çete lideri Sedat Peker'in Barış için Akademisyenlerini tehdit ettiği için yargılandığı davadan beraat ettiğini ancak barış isteyen herkesin sistematik olarak yargılandığını vurgulayan Çelebi şunları söyledi: "Oluk oluk kan akıtacağız diyenler beraat ederken, yaşamı savunan bizler tutuklandık. Bu da yargının geldiği durumu ortaya koymaya yetiyor. Barışı savunmak suç değildir. Son sözüm budur."
 
ESP Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi'nin ardından Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Eşsözcüsü Kezban Konukçu Kok söz aldı. Kok, savunmasında SODAP olarak Türkiye'nin üçüncü büyük partisi olan HDP'nin bir bileşeni olduklarını ve açıklamanın da HDP'nin büyük kongresi öncesinde yapıldığını anımsattı.
 
Kok, "Suç işlediğimizi kabul etmiyoruz" dedi ve ekledi: "Kongre öncesinde yaptığımız tartışmalarda ülkemizde yaşanan süreçle ilgili fikirlerimizi açıklama özgürlüğünü kullanarak bir açıklama yaptık. Açıklamanın içeriği tamamen barış yanlısıydı. Sivillerin, kadınların çocukların ölmemesine dönüktü. Bu anlamda düşüncemizi açıklama hakkımızı kullandık. Bu nedenle suçlamayı kabul etmiyorum." 
 
Suçlamaya konu yapılan "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme"ye katılmadığını vurgulayan Kök, "Savaş çağrısı ya da insanlara ayrımcı bir dil kullanılmamıştır. Bu dili kullanan siyasi yapı zaten bilinmektedir. HDP olarak her zaman barıştan yana duruş sergilemişizdir. Yine dosyada işgal kavramı üzerinde durulmuş. Bir ülkenin başka bir ülkenin sınırlarını işgal etmesi evrensel hukukta işgal olarak tanımlanmaktadır" dedi.
 
SÖNMEZ: İDDİANAMEDE HUKUKA DAİR ZERRE YOK
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Naci Sönmez, kendisinin de 12 Eylül askeri darbesinin ardından 3 yıl boyunca tutuklu kaldığını hatırlatarak, gözaltına alınışının 12 Eylül'ü aratmayan bir gözaltı süreci olduğunu belirtti.
 
"Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak AKP hangi yasa ile kurulmuşsa biz de aynı yasalarla kurulan bir siyasi partiyiz" diyen Sönmez, şöyle devam etti: "Bizim gözaltına alınmamız şahsımızla alakalı değil bu aynı zamanda bütün topluma karşı yapılmış bir saldırıdır. Burada demokrasi, barış yargılanıyor. Savaşa karşı olmak gibi bir suç olabilir mi? Bu bir siyasi davadır. İddianamede hukukla ilgili zerre bir şey bulamadım. 12 Eylül'de 3 yıl tutuklu kaldım. O zaman bile ceza verecekleri sanığın belli bir hukuka göre ceza almasını sağlamaya çalıştılar. Ama bugün yaşadıklarımıza bakın. Savaşı mı savunacağız. Bir yurttaş olarak bunu kabul etmiyorum. Burada hüküm de verilse 17 yaşında nasıl boyun eğmediysem bugün de eğmem. Siyasi hayatımız barıştan, demokrasiden, insan haklarından yana geçti. Nasıl bir şiddet yanlısı olabiliriz. Bugün bu ülkede AKP hangi hakka sahipse benim partimde buna sahiptir. Bunu siyasi operasyonlarla gerçekçi olmaktan çıkarmak mümkün değildir."
 
YAPAY SINIRLAR TOPRAKLARI AYIRIR İNSANLARI DEĞİL
 
Ardından HDK Eşsözcüsü ve Barış Akademisyeni Onur Hamzaoğlu'nun savunmasına geçildi. Hamzaoğlu savunmasına şu sözlerle başladı: "Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcüsü görevim sebebiyle burada bulunuyorum. Son dönem yargılamalarda delillerin dikkate alınmamasına, kanaatlerin delil olarak kabul edilmesine rağmen, söyleyeceklerimin yazılı tarihe geçmesi için söz aldım."
 
Devletlerin iktidar savaşlarının toprakları ayırıp sınırlar yarattığını ancak insanları ayıramadığını söyleyen Hamzaoğlu, "Türkiye-Suriye sınır çizgisi bunun bir örneği. Yüzlerce Türkiye ve Suriye vatandaşının akrabaları sınırın diğer tarafındadır" dedi.
 
SAVAŞ HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR
 
Ben bir hekim ve halk sağlığı uzmanı olarak insanın doğal durumunun sağlıklı hali olduğunu ifade eden Hamzaoğlu, halk sağlığında, hastalıkla ilgilenmeden önce, insanların temiz suya, yeterli yiyeceğe ulaşmasıyla uğraştıklarını, savaşlarla sakatlıklar, göçler ve ekolojik sorunların doğduğunu ve bunun bir halk sağlığı sorunu olduğunu, bu sebeplerden dolayı da savaş karşıtı bir açıklama yaptıklarını vurguladı.
 
Hamzaoğlu savunmasına şu sözlerler devam etti: "Dünyada tek bir gün savaşsızlığı sağlayabilsek, on binlerce insanın ölmesini, on binlerce insanın sakat kalmasını önleyebiliriz. Yalnızca bu duruşma sırasında savaşlar dursa, her dakika yaşanan ölüm ve sakatlıkların durmasıyla on binlerce insanın hayatı kurtulur.
 
YAŞAMAK VE EMEK İKİ TEMEL SORUNUMUZ
 
Türkiye'nin iki büyük sorunu var. Birincisi, yaşamak için çalışmak zorunda olan işçi ve emekçilerin emek sorunudur. Bir diğeri de Kürt sorunudur. Her iki sorunun çözümü için 2011 genel seçimlerine Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ile girildi ve başarı elde edildi. Daha sonra 40'tan fazla sivil toplum kuruluşu, yazar, akademisyen ile dernekler kanununa uygun olarak Halkların Demokratik Kongresi kuruldu.
 
Emekçilerin, göçmenlerin, sanatçıların, yaşam alanı tahrip edilenlerin, lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks bireylerin, tüm ezilenlerin uğradığı baskının karşısında bir araya gelmiştir HDK."
 
KRİZİN FATURASI EMEKÇİLERE KESİLİYOR
 
HDK'nin, insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak için çalışan bir platform olduğunu belirten Hamzaoğlu, ‘Kürt sorunu siyasi olarak çözülsün, analar ağlamasın' açıklamasını bu duruma örnek verdi.
 
Hamzaoğlu, "Sanayi devriminden bu yana süren refah seviyesinin artışı kesiliyor, artık yeni nesillerin refah seviyesi önceki nesillerden daha düşük. Patronlar her zaman olduğu gibi krizin faturasını yaşamak için çalışmak zorunda olanlara çıkarıyor" diye konuştu.
 
Mahkeme heyeti Hamzaoğlu'nun savunmasını yarıda keserek duruşmaya ara verdi. Verilen aranın ardından savunmasına devam eden Hamzaoğlu, "Bir önceki bölümde kapitalist krizin etkilerini gördük. Şimdi bu krizin ülkemizdeki etkilerini görelim. Türkiyede kişi başına düşen gelir büyük bir oranda azaldı, son üç ayda Türk Lirası yüzde 27 değer kaybetti" dedi.
 
Dincilik, ırkçılık, milliyetçilik ve aydınlanma karşıtlığıyla Türkiye gündeminin yönetilmeye çalışıldığını belirten Hamzaoğlu, iktidar kendi doğrularını tanımladığını, bir gün profesör olmayanların rektör olabilmesini sağlarken birkaç gün sonra bu karar kaldırarak dengesiz bir tablo çizgidiğini söyledi.
 
HAKİKATİ SÖYLEDİM, SÖYLEMEYE DEVAM EDECEĞİM
 
Hakikatı göstermek isterken üç kez devletle ters düştüğünü ifade eden Hamzaoğlu, bunların Dilovası'nda, Kürt sorununda ve Afrin savaşında olduğunu ifade etti. Hamzaoğlu Dilovası'na dair şunları söyledi: "Hava kirliliği Türkiye'de 56 birimken, bu değer Dünya Sağlık Örgütü'nün sınırına göre üç kat fazladır. Hangi hakla, kimin adına, kimin çıkarına bu mevzuat var? Hakikati söyledim, hala da hakikati söylemeye devam ediyorum. Dilovası'nda işlenen suça karşı çıktım. Geri adım atmadım. Başıma gelmeyen kalmadı."
 
İkinci kez devletle Barış için Akademisyenler bildirisine imza attığı için ters düştüğünü vurgulayan Hamzaoğlu, "İkinci olarak, her insanın barış içinde yaşama hakkı vardır ve bu hak, devletin birincil olarak koruması gereken haklardandır dediğim için, benimle birlikte 400'ü aşkın akademisyen işlerinden edildi ve baskılar devam ediyor" dedi.
 
Devletle üçünkü kez ters düşmesinin de savaş karşıtlığından kaynaklandığını ifade eden Hamzaoğlu, şunları söyledi: "Son olarak, yine devletin doğrusu ile hakikat taban tabana çelişmektedir. Bir devletin başka bir devletin topraklarına o devletin rızası hilafına girmesi, amaç ne olursa olsun işgal olarak tanımlanmaktadır. Devletin doğrusu ne olursa olsun, hakikat budur.
 
"Hukuki kararlar en az yasalar kadar akla ve toplum vicdanına uygun olmalıdır. Bir metin ancak içerdiği kelimelerle değerlendirilebilir, içermediği kelimelerin ileri sürülmesi hukuksuzluktur, ancak bir art niyettir."
 
SAVAŞ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR
 
Hamzaoğlu, 1989'dan beri her yıl katıldığı Türk Tabipler Birliği (TTB) kongresine ve Kocaeli Dayanışma Akademisi'nin her çarşamba düzenlediği toplantılara katılamadığını, akademik makalelerini yayınlamayıp çalışmalarını sürdüremediğini söyledi ve savunmasına şöyle devam etti:
"Siz bunları telafi edilebilir bulabilirsiniz. Ben tutukluyken, annem yaşamını yitirdi. Ona son bir kez teşekkür edemedim. Strese bağlı olduğunu bildiğimiz bir hastalıktan dolayı, ben gözaltına alındıktan sonra 85 gün yoğun bakımda yattı. Tutukluluğum benim için çoktan ağır cezaya dönüştürülmüş oldu. Savaş, bir halk sağlığı sorunudur. Barış, insan olmanın, insan kalmanın gereğidir. Ben insan kalmak istiyorum, tüm dostlarım gibi. Daniel Defoe'nun şu sözlerini alıntılayarak bitirmek istiyorum: 'Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyor diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budaladır, hem de alçaktır.'"
 
Mahkeme başkanının iddianamedeki delilleri sorması üzerine ise Hamzaoğlu, "Delil olarak sunulanlar yalnızca makalelerim, gazete köşe yazılarım, savaş karşıtı yazılarım ve Gırgır, Leman ve Penguen dergilerinin kapak sayfalarıdır" diye konuştu.
 
TUNCAELİ: BARIŞI SAVUNMAK EN TEMEL DOĞRUMDUR
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşbaşkanı Özlem Eylem Tuncaeli çok kısa yaptığı savunmasında, "Barışı savunmak benim en temel doğrumdur" diyerek, yaptıkları açıklamanın savaş karşıtlığı üzerinden partisinin program ve tüzüğünde olduğuna dikkat çekti.
 
KAYA: BARIŞI SAVUNAN BİR BİLDİRİDEN DOLAYI BURADAYIZ
 
Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Ahmet Kaya, tek bir bildiri nedeniyle bu davanın açıldığını söyleyerek, "Gerek devletin gerekse hükümetin başka başka kurumların yaptıkları konusunda görüş bildiremeyeceksem parti kurmanın hiçbir anlamı yoktur. Bildiri de iktidarın yapıyor olduklarını yanlışlarını anlatan, savaşı yere çalan barışı savunan bir bildiridir. Atılı suçların tamamı suç değil, barışı savunan savaşa hayır diyen bir metindir. Barışı savunmaya, savaşa hayır demeye devam edeceğim" dedi.
 
ÖZDEMİR: YARGILANMAMIZ BU ÜLKENİN AYBIDIR
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Hacer Özdemir ise DBP'nin iki eş genel başkanı Mehmet Aslan ve Sebahat Tuncel'in de siyasi faaliyetlerinden dolayı yargılandığını ifade ederek, DBP'nin de binlerce üye ve yöneticisinin tutukluluğuna işaret etti.
 
"Kürt sorunu çözülmedikçe buna benzer yargılamalar olacak" diyen Özdemir, "Demokratik siyasetin önünün tıkılmasını noktasında geldiğimiz aşama bizi kaygılandırıyor. Türkiye açık bir cezaevine dönüştü. Muhalif olarak kabul görülmüyor ve söylemlerimiz 'terörize' ediliyor. Siyasi iktidar politikalarımızı beğenmiyorsa eleştirebilir ama hukuken yargılama konusu yapılması bu ülkenin ayıbıdır" dedi.
 
Özdemir'in savunma yapmasıyla yargılananların savunması sona erdi. Duruşmaya öğlen arası verildi.
 
'HUKUKA AYKIRI BİR SORUŞTURMA'
 
Öğle arasından sonra duruşmada savunma yapan Avukat Ziynet Özçelik, "Cumhuriyet savcılığı merkezi olarak karar verdiği olayın biçimsel onaylayıcısıdır. Onun kararı doğrultusunda bir soruşturma yürütülmüyor. O nedenle hukuka aykırı bir soruşturma ile karşı karşıyayız" dedi.
 
'Gizlilik' kararı verilmesini gerektiren bir unsurun olmadığını ifade eden Özçelik, "Bu açıklama ile ilgili müvekkil orada değil, açıklamayı yapan kişi değil. 9 kurum var, o kurumların da 18 tane temsilcisi var. Savcılık hangi unsuru suç saymıştır. Açıklamayı mı? Okunmasını mı?... Hukuk tutarlı olmak zorundadır. Çünkü yazdıklarıyla meşrutiyetini ortadan kaldırabilir de. Tam da burada meşrutiyetin ortadan kalmakla karşı karşıyayız" diye konuştu.
 
Av. Özçelik, yargılamaya konu olan basın açıklamasının "suç" teşkil etmediğinin altını çizerek, "Basın açıklamasının konusu suç teşkil ediyorsa neden erişimin engellenmesi konusunda bir karar verilmedi. Neden tek başına suç oluşturuyorsa müvekkilimin evinden bazı kitapların toplanması için karar verildi?" diye sordu.
 
'HÜKÜMETİ ELEŞTİRDİĞİ İÇİN TUTUKLU'
 
Müvekkili Hamzaoğlu'nun hükümeti eleştirdiği için tutuklu olduğunu vurgulayan Özçelik, "Hükümetin belli bir zaman diliminde tarif ettiği doğruyu hakikat olarak görmediği için, buna dair düşüncelerini bulunduğu mecralarda paylaştığı için kendisi hakkında dava açılmıştır" dedi.
 
Avukat Kürşat Bafra ise savunmasında açıklama metninin içerisinde yer alan "Efrin, Suriye sınırı içinde Rojava'nın bir parçasıdır" ifadesine atıf yaparak, "Burada bir suç unsuru yoktur. Ancak coğrafi bir tanım olabilir" dedi.
 
Dosya içeriğine bakıldığında tutuklanma için makul bir gerekçenin olmadığını gördüklerini söyleyen Av. Semra Demir de "Tek neden bir basın toplantısıdır. Bu basın toplantısının hukuksal anlamda üzerlerine atılı suçu unsurlarının oluşmasına yol açması mümkün değildir" diye kaydetti. Demir, tutukluluk halinin "ölçülülük ilkesi"ni ihlal ettiğini, dolayısıyla her iki tutuklu siyasetçinin de tahliyesine karar verilmesini talep etti.
 
'SURİYE'DE İŞLENEN SUÇLARLA İLGİLİ TÜRKİYE'DEKİLER DE YARGILANACAK!'
 
Aynı zamanda İHD Genel Başkanlığı yapan avukat Öztürk Türkdoğan, yargılanan siyasetçilerin aynı zamanda barış savunucusu olduğunu kaydederek, "Suriye iç savaşı bitecek ve bir mahkeme kurulacak. Suriye'de işlenen suçlarla ilgili Türkiye'deki insanlar da yargılanacak" dedi. Türkdoğan, "İktidarın yargı üzerindeki baskıya rağmen halen beğenmediğimiz 82 anayasasının elle tutulur yasaları var. En önemlisi de vicdana dayanıyoruz. 5 aydır sadece düşüncelerini açıkladıkları için tutuklu yargılanabilirler mi? Bu aşamada tahliyeye karar verilmesini talep ediyorum" ifadelerini kullandı.
 
BARO BAŞKANI ÖZMEN: HAKİM OLDUĞUNUZU HATIRLATIYORUZ
 
Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen ise şunları söyledi: "Resmi ideolojiye karşı her söz ve eylem suç olarak değerlendiriliyor. Türkiye tarihi boyunca yargının buradaki günahını bir iki cümle ile ifade etmek istiyorum. Yargının siyasi iktidarın kendi dayatmak istedikleri resmi ideolojiyi inşada bir numaralı rolü oynadığını belirtmek istiyorum. Ne yazık ki bu ülkede hiç bir zaman için hukuku, demokrasiyi inşa edecek adaleti gerçekleştirecek bir yargı mekanizması gerçekleştirilemedi. Hiçbir şekilde suç oluşturmayacak beyanlarla arkadaşlarımızı tutuklu. Hakim olduğunuzu ve adalet dağıtmak zorunda olduğunuzu hatırlatarak, tahliye talep ediyoruz. Bir gün başınıza bir şey gelirse sizi de savunuruz."
 
Avukatların savunmasının ardından savcı mütalaasını sundu. Savcı mütalaasında Fadime Çelebi ve Onur Hamzaoğlu'nun tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.
 
Mahkeme heyeti karar için duruşmaya ara verdi.

Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ve Fadime Çelebi'nin tahliyesine karar verdi. Bir sonraki duruşmayı 16 Ocak 2019 tarihine ertelendi.