Olcay Çelik yazdı | Emeğin ücret ve kazanımlarına bir savaş ilanı olarak OVP
2025-27 hedeflerini açıklayan ve 5 Eylül'de yayınlanan OVP bize burjuva iktidarın odağının enflasyonu düşürmek olduğunu, bunun da esas olarak ücretlere ve emeğin temel kazanımlarına yapılacak bir saldırıyla gerçekleştirileceğini söylüyor, daha doğrusu halihazırda uygulanmaya başlamış olan bu pratiği yazılı olarak da ilan etmiş oluyor.
Son Orta Vadeli Program (OVP) kamuoyunda daha çok 2024 ve sonraki yıllar için önceden belirlenen enflasyon hedeflerinin tutturulamamış olması üzerinden ele alınıyor.
Oysa bilinir ki OVP'ler iyi belirlenmiş hedefler içeren ciddi politika metinleri değil, daha çok cömert temennilerden oluşan sunumlardır. Temenniler gerçekleşmeyecek gibi gözüktüğünde, ki hiçbir zaman gerçekleşmez, hedefler de bir sonraki OVP'de ve hatta ondan önce çeşitli açıklamalarla revize edilirler. Bu yüzden OVP hedeflerini matematiksel kesinlikleri ve tutarlılıkları değil, odağın ve ana darbenin ne olduğunu haber vermeleri ölçüsünde ciddiye almak gerekir.
2025-27 hedeflerini açıklayan ve 5 Eylül'de yayınlanan OVP bize burjuva iktidarın odağının enflasyonu düşürmek olduğunu, bunun da esas olarak ücretlere ve emeğin temel kazanımlarına yapılacak bir saldırıyla gerçekleştirileceğini söylüyor, daha doğrusu halihazırda uygulanmaya başlamış olan bu pratiği yazılı olarak da ilan etmiş oluyor.
Bildiğimiz üzere Erdoğan'ın Şimşek Programı tekellerin süper-karlarıyla zıplattıkları enflasyonu reel ücretlere bir şok darbesi vurarak, yani karlara halel getirmeden düşürmeyi önüne koymuş ve bu kapsamda ilk darbe de temmuz itibariyle işçi sınıfının ense köküne inmişti. Ağustos sonunda gerçekleştirdikleri ziyarette IMF komiserlerinden de onay alınmasıyla birlikte son düzenlemeler yapıldı ve OVP resmi olarak açıklandı.
Asgari ücrete yapılan zam, tanımı gereği, enflasyondan kaynaklı olarak geçmiş dönemde yaşanan kayıpları belirli ölçüde telafi etme amacı güder. Bu OVP ise asgari ücrete zam hesabında geçmiş enflasyon oranı değil, hedeflenen enflasyon oranında zam yapılmasını öngörüyor. Yani artık düzeltme önceden olduğu gibi hileli enflasyona göre dahi değil, ham hayali bir enflasyona göre yapılacak. Buna göre temmuzu boş geçen asgari ücretli 2025 başında ise sadece yüzde 17,5 zam alabilecek. Reel ücretlerin böylece eritilmesi yoluyla koskoca bir 2024 yılı boyunca yaşadığımız enflasyon firmalara kemiksiz kar olarak transfer edilmiş, süper-sömürü en uca vardırılmış olacak.
Ücretlere yönelik saldırı sadece onu reel olarak eritmekle sınırlı tutulmuyor. OVP, yeni nesil çalışma biçimleri ile işgücüne esneklik artışı getirileceğini de söylüyor. Bu esneklik ihtiyacını yaratan "katılıklar" nelerdir peki? Öncelikle işçinin 13. ücreti dediğimiz kıdem ve ihbar tazminatı hakkıdır. Bu hak patronların işçileri dilediği gibi kovmasının önündeki en büyük engeldir. Ayrıca bir de yıllık izin hakkı vardır ki, kan emicilerin gözünde bu hak çalışmadığı halde işçiye para ödemek gibi gözükür. Patronun başına bu "belaları" açan şey belirsiz süreli iş sözleşmesidir. OVP, bunun yerine belirli süreli iş sözleşmelerini baz alacak çeşitli çalışma tiplerini yaygınlaştıracağını söylüyor. Bu sözleşmelerle iş akdi 1 senenin altında tutulabileceğinden, işçi yasal olarak ne kıdem-ihbar tazminatı hakkına ne de yıllık izin hakkına sahip olabilecek. İşçinin hayatı böyle esnekleştirildiğinde, patronlar da her yıl için iki aylık ücreti fiilen gasp edebilecek, mutlak artı değer sömürüsünü keyiflerince uygulayabilecek.
OVP'de bu esneklik artışının "sosyal tarafların diyaloğu" ile gerçekleşeceği de söyleniyor. Pandemi dönemindeki kısa çalışma ödeneği, telafi çalışması, uzaktan çalışma vb. esneklik biçimlerinin DİSK dahil tüm emek konfederasyonlarının rızasıyla sınıfa dayatıldığı hala hatırımızdadır. Tıpkı o gün olduğu gibi, bugün de "insanlar işini kaybetmesin" bahanesiyle aynı sınıf-işbirlikçi rızanın sağlanması üzücü olsa da, şaşırtıcı olmayacaktır.
Ücretleri düşürmedeki bir diğer yöntem de çocuk işçiliği yaygınlaştırmaktır. Lise öğrencilerinin staj adı altında tahammülfersa bir sömürü hatta katliam düzenine itildiği ancak hiçbir toplumsal engelle karşılaşmayan MESEM uygulaması Erdoğan'ı cesaretlendirmiş olacak ki, şimdi de staj ve işbaşı eğitim programlarının daha da yaygınlaştırılması hedefini koymuş önüne. OVP, mesleki ve teknik eğitim dışındaki öğrencilerin de ortaöğretim boyunca mesleki eğitim almasının önünün açılacağından bahsediyor. Bunu meslek liselerine ortaokul bölümleri açılmasının planlandığı haberleriyle birlikte okuyunca, Erdoğan'ın Şimşek programının çocuk işçilik yaşını çok daha aşağılara çekmeyi hedeflediğini anlıyoruz.
Ucuz işgücünü yaş üzerinden dizayn etmenin bir yanı çalışma yaşını fiilen aşağı çekmekse, diğer yanı da yukarı çekmektir. Bu kapsamda OVP sözde aktüeryal dengeyi sağlamak için "Sosyal güvenlik sistemindeki kişilerin daha çok istihdamda kalmasının teşvik edileceğini", yani düpedüz emekliliğin fiilen imkansız hale getirileceğini söylüyor. Şüphesiz ki bunda en büyük rol emekli maaşlarının eritilmeye devam edilmesi olacak, emeklilik yaşının yükseltilmesinin gündeme gelmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
Çocuk işçi ve çalışan emekli sayısının artırılması veya emeklilik yaşının yükseltilmesi yedek sanayi ordusunun daha da büyütülmesi yoluyla genel ücretler üzerinde de devasa bir işsizlik baskısı oluşturacaktır. OVP bu orduyu büyütme adına "iradi işsizlikle" de mücadele edeceğini, "Aile bazlı izleme/takip sistemine" geçilerek insanların iş aramaya zorlanacağını, kabul etmeyenleri ise sosyal yardımlarını kısmakla tehdit edeceğini söyleyerek patronlara müjde vermektedir.
Tabii işsizliğe ve işsizlik korkusuna belki de asıl katkıda bulunacak olan, OVP'nin enflasyonla mücadelesi kapsamında benimsediği yüksek faizin orta burjuvazinin ucuz TL finansmana bağımlı alt ve orta kesiminde yaratacağı iflas dalgası olacaktır. Bu iflasları sanılanın aksine bir "krizin" değil, krizin ertelenmesi sürecinde hem sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasına hem de yedek sanayi ordusunun yaratılmasına hizmet edecek "kontrollü bir yıkım" olarak okumak daha doğrudur.
Özetle, Erdoğan OVP ile Türkiye kapitalizminin ensesindeki kriz tehdidini enflasyonu düşürerek ve bunu esas olarak ücretlere doğrudan ve dolaylı olarak saldırarak bertaraf etme niyetindedir. İki sermaye bloku da bu programda ortaklaşmışlardır. Düşük enflasyon sayesinde delicesine ihtiyaç duyulan uluslararası mali sermaye akımlarının, iyice ucuzlatılmış işgücü ile de uluslararası tekellerin sipariş ve doğrudan yatırımlarının çekilebileceği umulmaktadır. Ana hedef artık dış pazarlar olduğundan, iç tüketimin bu yollarla en dibe çekilmesi kriz yaratacak bir tehlike değil, bilakis gereklilik olarak sunulmaktadır.
OVP bize güzel günlerin ileride olduğunu, ABD Merkez Bankası'nın (FED) faiz indireceği, dolayısıyla bağımlı ülkelere kendiliğinden bir sermaye akımının başlayacağı güne kadar ücretlerimizin ve kazanımlarımızın eritilmesine ses çıkarmamamız gerektiğini söylüyor. Oysa ne şirketleri krizden korumak işçi sınıfının vazifesidir ne de FED'in faiz indireceği gün kutludur. Bilakis, tüm dünyada faizlerin dipte olduğu pandemi öncesi dönemde küresel kapitalizmin yine krizin eşiğinde olduğu hatırlanırsa, asıl sorunun kapitalist üretim tarzının bizzat kendisinde olduğu ve bunun da sınıf-işbirlikçiliğiyle çözülemeyeceği görülür. Asıl kutlu olan, direnişe darbenin indiği yerden, yani ücretlerden başlamaktır.