3 Aralık 2024 Salı

O eli kaldırmayacaktınız!- Nazım Kayalar

Referandum sonrası açığa çıkan sokak hareketini Kılıçdaroğlu CHP'si, 2019 seçimlerine "hazırlık" adı altında büyümeden sönümlendirmeyi başardı. İçindeki muhalifleri de alenen tehditle susturdu. Tutuklamalarla HDP'yi örgütsel olarak akamete uğrattığını düşünen AKP/Saray rejimi, bu son hamleyle CHP'yi hizaya çekmek istemektedir.
Her şey, 20 Mayıs 2016'da ellerin dokunulmazlıkların kaldırılması için kalkmasıyla başladı. Şimdi, Hitler faşizmini anlatan "Papaz" fıkrası veya bizden olan "O Ermeni'yi dövdürmeyecektik" fıkrası hayli revaçta. Hepsi de CHP'yi anlatıyor.
 
CHP'li vekil Enis Berberoğlu'nun MİT TIR'ları davasında 25 yıl hapisle cezalandırılıp tutuklanması, CHP'de şok etkisi yarattı. Sanki dokunulmazlıkların kaldırılması için canhıraş çalışan, HDP'li vekillerin tutuklanmasının önüne geçmek için Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapılmasına imza verecek CHP'li vekilleri tehdit eden aynı CHP yönetimi değilmiş gibi. Saray'ın "sopası" CHP'ye de dokununca, "adalet" en revaçta olgu haline geldi birden bire.
 
Elbette ki Berberoğlu'nun tutuklanmasında Saray'ın hukuk mekanizmasının bütün bileşenleri adına karar verici olduğunu herkes biliyor ve Saray faşizminin bu noktaya gelmesinde Kılıçdaroğlu CHP'sinin oynadığı rol tarihseldir, stratejiktir. Tutuklanan HDP eş genel başkanları, milletvekilleri (ve belediye başkanları) olunca susan, hatta onay veren CHP, devlet/Saray adına işlenen suçlarda aynı safta yer aldı. Bu, devletin bekası adına tamamen bilinçli bir duruştur. "Anayasaya aykırı" bulmasına rağmen Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlıkların kaldırılması için gösterdiği gayret iyi hatırlanmalı. Şimdi, kaldırdıkları el kendilerini vuruyor.
 
Kılıçdaroğlu, Güvenpark'ta "Adalet" yazılı pankartla eylem yapacağını duyurdu. Ama Saray'a bile isteye yol açan düzenin bekasını halkın adalet ve özgürlük talebinden önde tutan CHP aklının taban tepkisini boşaltmanın ötesinde bir şey yapması beklenmemelidir. Adalet ve özgürlük talebini gerçek bir güç haline getirecek tek şey, toplumsal muhalefetin bu tepkiye yol ve yön kazandıracak bir inisiyatif almasıdır. Aksi durumda, 16 Nisan referandumunda da görüldüğü üzere, halkı maniple eden CHP gerçekliğiyle bir kez daha karşı karşıya kalınması kaçınılmazdır.
 
Neden mi?
 
CHP, en az AKP ve muadilleri kadar devlet partisidir.
 
Devletin zarar görmemesi için her türlü yol ve yönteme başvurur.
 
2019 eylem planını açıklarken de bu böyledir.
 
Referandum sonrası açığa çıkan sokak hareketini Kılıçdaroğlu CHP'si, 2019 seçimlerine "hazırlık" adı altında büyümeden sönümlendirmeyi başardı. İçindeki muhalifleri de alenen tehditle susturdu.
Tutuklamalarla HDP'yi örgütsel olarak akamete uğrattığını düşünen AKP/Saray rejimi, bu son hamleyle CHP'yi hizaya çekmek istemektedir. Oklarını, artık siyaseten "tek" rakip olarak gördüğü CHP'ye yöneltmektedir. AKP/Saray da hamlelerini 2019'a göre yapmaktadır. Şimdi, CHP'nin elinde iki seçenek var. Ya taban baskısıyla sokağın gücüne yaslanacak ya da her şeyi 2019'a havale ederek AKP'nin değirmenine su taşıyacak. Birinci seçenek otomatik olarak devre dışı olduğu için, CHP'nin kendi içine çekilmesi, iç tartışmaya yuvarlanması, muhalif seslerin artması, çatlağın örgütsel bir form kazanması daha büyük olasılık.
 
CHP, dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vererek, "Yenikapı ruhu"na kan taşıyarak bugünkü durumun ortaya çıkmasına bizzat kendisi zemin hazırladı. Kendi düşen ağlamaz!
 
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Güvenpark'tan "adalet" talep etmesinin olgusal mı yoksa günü kurtarmaya dönük mü olduğu aslında belli. Eğer mevcut durumun kendisinden yola çıkarsak, Kılıçdaroğlu, Berberoğlu'nun yanında Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve HDP'li vekillerin de adını zikretseydi, gerçekten "adalet" talep ettiğini varsayabilirdik. Böyle olmadığı ve olmayacağı da aşikar. İşte bu nedenle, gerçek anlamda adaletin tesisi, ezilenlerin ortak, birleşik sokak mücadelesiyle sağlanabilir. Kılıçdaroğlu'nun "devletin bekası" ile başlayan cümlelerinin arkasına gizlenmiş faşizmin yeniden tesis edilmesiyle değil!