29 Mart 2024 Cuma

Nereye çuf çufluyoruz? ? Semiha Şahin

Maltepe yolun sınırı değil, bir durak. Bundan sonrasında ne olacağını güçlerin konumlanışı belirleyecek. Ezilenlerin hareket halindeki güçleri, Maltepe durağında ömür tüketmeyecektir. Beklentisine ve umuduna bir yanıt arayacak ve "Nereye cuf cufluyoruz" diye sormaya devam edecektir.
Hugo oyununu çoklarımız hatırlar, gençleri dışta tutarsak. Level atlayan oyunculara Hugo "Nereye çuf çufluyoruz" diye seslenirdi.
 
Bir oyundu tabi bu.
 
Maltepe'deki milyonların katıldığı "Adalet" mitinginden çıkışta bu oyun aklıma geldi? "Eeee nereye çuf çufluyoruz" sözünü anımsadım yıllar sonra.
 
25 gün önce "Adalet" yürüyüşü başlarken sorulan "Maltepe'den sonra peki?" sorusu final mitingine katılan veya katılmayan milyonlarca kişinin kafasından geçmiştir.
 
"Sadece Enis Berberoğlu için olmaz, herkes için adalet istenmeli", "Dokunulmazlıkları kaldırmayacaklardı", "Hileli referandumda halkı evlere göndermeyeceklerdi" (ki bu sözler Hayır cephesi olarak ifade edebileceğimiz toplamın arasından dile getirilen itirazlardı, diktatörlük cephesine girmiyorum bile) itirazları arasında 25 gün süren yaklaşık 450 kilometrelik Ankara-Maltepe yolu tamamlandı.
 
Hakkını yememek lazım, Kılıçdaroğlu'nun da deyimiyle dört mevsimin yaşandığı coğrafyada ve son haftalarını da aşırı sıcaklar altında bu yol katedildi. "Tek başına yürüyeceğim" dedi, onbinler yürüyüşe eşlik etti, yaklaşık iki milyon kişi ise final mitingine katıldı.
 
25 gün boyunca emekçi sol hareketin birkaç bileşeni dışında bütün temsilcileri Kılıçdaroğlu'yla yürüyüş pozu verdi. Desteklerini açıkladı, son güne kadar da yanlarında olduklarını gösterdi. Demokratik kitle örgütleri, yok sayılan inançlar, kadınlar, gençler Kılıçdaroğlu'nun yanında yer aldı.
 
HDP uzun bir kararsızlık süreci sonrasında yürüyüşün tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın mahkemesi öncesinde Kandıra hapishanelerinin önündeki açıklamaları yasaklandığı 19. gününde Kılıçdaroğlu'na karanfil verdi, "Herkes için adalet" talebini dile getirdi.
 
Kılıçdaroğlu, yürüyüşün başından itibaren "kimseyi davet etmiyoruz, herkes için yürüyoruz" dedi demesine ama ne zamanki HDP destek açıkladı psikolojik savaş aygıtları devreye girdi, algı operasyonu başlatıldı. Bizzat Erdoğan'dan "Hele de Maltepe'de bitirmesinler bakalım" tehdidi geldi, diğerlerini saymıyorum bile.
 
AKP/Saray yandaşlarının yaratmak istediği algı başarılı oldu, Kılıçdaroğlu ve "Adalet" isteyenlere yönelik saldırılar arttı. Saldırılar arttıkça da yürüyüşün önemi, anlamı, geleceği, umudu vs. üzerine çok daha fazla şeyler yazılmaya başlandı. Emekçi sol basının manşetleri "Yürü be Kılıçdaroğlu seni kim tutar"a kadar geldi. Kılıçdaroğlu'nu umudun, özgürlüğün, adaletin, eşitliğin temsilcisi ilan edenlerden, vicdan yaparak, "bu yaşında yürüyor helal olsun" diyenlere önemli bir misyon yüklenen bir Kılıçdaroğlu ortaya çıktı.
 
Gerek yürünürken gerekse de yürüyüş için destek eylemlerinde merak edilen sorular ise hiç yanıtlanmadı. Maltepe sınırı aşılacak mı?, Edirne'ye ulaşacak mı? vs. soruları hep havada kaldı. Yol üzerindeki Kandıra'ya uğranmaması bir yana, HDP'lilerin basın açıklamasının yasaklanması, HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay ve milletvekillerinden oluşan heyetin Kandıra girişinde polis noktasında durdurulup geri çevrilmesi bile gündem olmadı. Görüntü verildi basına, karanfil havaya kaldırıldı ve hızlı temposuna devam etti Kılıçdaroğlu.
 
Bu kadarını bile beklemeyenler bakımından, yani Enis Berberoğlu'nun tutuklandığı günün akşamında MYK toplantısı ardından açıklanan yürüyüş kararının nihayete ermesi bakımından oldukça başarılı bir eylem oldu denilebilir. Hakkını vermek gerek ki, 450 km yürümek de epey zahmetli bir durum. Eziyeti, derdi çok olmuştur. İnkar etmemek gerek. Ama meselenin 450 km'lik bir yol olmadığı da ortada. Eziyet ve bedel, liderlik ve sorumluluk, beklenti ve güven belki de tam da böyle zamanlarda daha fazla kendisini hissettiriyor, dayatıyor. Kılıçdaroğlu tüm açıklığıyla yürüyüşün Maltepe'yle sınırlı olacağını ifade etmesine rağmen açığa çıkan beklenti, istek ve aslında umut, bu sınırın aşılması yönündeydi. Bu beklentinin iyi niyetli olduğu açık. Ne var ki, niyetlerle de peynir gemisi yürümüyor. Adalet gemisi ise hiç yürümez.
 
Bu ülkede "Adalet" isteği gerçek bir talep. Kimse bunu görmezden gelemez. Bu coğrafyada nelerin yaşandığını anlatmak, zulme ve sömürüye karşı, hak ve adalet talep etmek çok doğal bir demokratik bir talep. Zahmetli ve meşakatli bir yürüyüşle de bu talep bir karşılık buldu elbette. Çünkü toplumun yarısından fazlasının bu düzenden, bu devletten ve bu yönetimden "Adalet" alacağı var.
 
"Dünyanın en barışçıl eylemi" diye sürekli anlattıkları şeyin ardında yatan görülmediği sürece, CHP'li yöneticilerin, Gezi direnişini bile kriminalize edercesine, direnişleri ayrıştırdığı yerde, eşbaşkanları dahil HDP milletvekillerinin hapislerde rehin tutulmasına ortak olanlarla (özeleştiri bile verilmiyorken) nasıl mümkün olabilir? Hileli referandumla 'Hayır' iradesi çalınan, hırsızlığa karşı öfkesini haykıranları evlerine göndererek nasıl mümkün olabilir?
 
Mümkün olmadığının yanıtını Kılıçdaroğlu'nu bu yürüyüşü verdi. Adaletsizliğin merkezine yürümek yerine İstanbul'u tercih etmesi bile bir yanıttı.
 
Adalet alacağı olanlar da Kılıçdaroğlu'na ve CHP'ye bir yanıt verdi. Kılıçdaroğlu'nun tek başıma yürüyeceğim sözlerine karşılık, yüzbinler yürüyüşe eşlik etti. Kılıçdaroğlu ve CHP, görmezden gelemeyeceği bir düzeye yükselen bu yanıta bir karşılık vermek zorundaydı, öyle de oldu. Partiye ve siyasal koşullara olan tepkiyi, eleştirileri bertaraf etmek zorundaydı, düzen sınırları içinde muhalefetine ve kritik aşamalarda AKP/Saray iktidarına verdiği yer yer açık, yer yer üstü kapalı desteğe rağmen faşizmin yumruğuna karşı harekete geçmek zorundaydı.
 
Kendisinden bağımsız Kılıçdaroğlu ve CHP, oyunda bir level atladı. Oyuna sokan çok güçlü bir itki söz konusuydu. Geriye dönüşü mümkün değil artık. Ezilenlerin adalet talebinin gücü tüm siyasi özneleri kendi bulunduğu yerden harekete katmaya zorluyor. Öncü güçler bakımından da geçerli olan bir durum.
 
Maltepe o nedenle yolun sınırı değil, CHP için de bir durak. Bundan sonrasında ne olacağını güçlerin konumlanışı belirleyecek. Ezilenlerin hareket halindeki güçleri, Maltepe'de durağında ömür tüketmeyecektir. Beklentisine ve umuduna bir yanıt arayacaktır ve "Nereye cuf cufluyoruz" diye sormaya devam edecektir.