24 Kasım 2024 Pazar

Nakba'nın çağrısı: Özgür Filistin

İsrail, Filistinlilerin tarihi, kültürel geçmişini de işgal ediyor, çalıyor, yıkıyor. Yazar Zureiq'in dediği gibi ?büyük felaket? 70 yıldır sürüyor.
Hamas'ın çağrısı ve Filistinli direniş örgütleri ve binlerce Filistinlinin katılımıyla 30 Mart Toprak Günü'nde “Büyük Dönüş Yürüyüşü” başladı. Merkezinin Gazze sınırı olduğu eylemler, özellikle Cuma günleri çeşitli sembol isimlendirmelerle devam etti. 14-15 Mayıs günlerinde ise ABD büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması ve Nakba günü için sokaklara çıktı. Binlerce Filistinli, 70 yıldır işgal altındaki toprakların özgürlüğünü, dünyanın dört bir yanına dağılan mültecilerin geri dönüş hakkının tanınmasını haykırdı. 
 
Nakba, milyonlarca Filistinlinin topraklarının işgal edilerek göç ettirilmelerine, dünyanın dört bir yanına dağılmalarına ve durmak bilmeyen işgale verilen addır. Constantin Zureiq'in 'Felaketin Anlamı' kitabında yer alan tanımlamayla siyonist İsrail devletinin kuruluşuna verilen addır. İşgalle kurulan bir devletin, bir halka neye mal olduğunu anlatan bu tanımlama Filistinliler için aynı zamanda direniş şarkısı, siyonist çetelerin katliamlarından kurtulmak için evlerini terk edenlerin bir gün geri döneceklerine inançla boyunlarında taşımaya devam ettikleri anahtardır Nakba. 
 
Nakba sadece bir günü tanımlamıyor. Filistinliler için Büyük Felaket hala sürüyor. 
 
19. yüzyılda kapitalizmin gelişmesi ve başta Avrupa'da yaşanan burjuva devrimler çağında ve bununla beraber ulus devletlerin boy verdiği coğrafyalarda Yahudi halkı ekonomik, toplumsal ve siyasal süreçlerden derinden etkilendi. Bu alt üst oluşlar Yahudiliğin sadece bir inanç olmanın ötesinde siyasallaşmasını beraberinde getirdi. Siyonizmin dillendirilmeye başlandığı bu dönemlerde Nakba'ya giden yolun taşları döşendi.
 
Siyonizmin kurucusu Teodor Herzi, Yahudilerin inançlarını, kültürlerini özgürce yaşamalarının tek koşulunun Filistin'de kurulacak olan İsrail devleti olduğunu ileri sürdü. Aynı dönemlerde Doğu Avrupa ve Çarlık Rusya'sında yoğun olmak üzere bir çok ülkede yayılmaya başlayan katliamlar ve saldırılar Yahudileri Herzi'nin siyonist fikirleri etrafında toplanmasına neden oldu. Herzi'nin başkanlığında 1897'de Basel'de toplanan ilk siyonist kongreyle birlikte, siyonizm dünya çapında örgütlenmeye ve yayılmaya başladı. 
 
Emperyalizm çağına girerken daha fazla enerji kaynaklarını ele geçirme, daha öncesinde paylaşılmış hammadde kaynaklarının ve pazarların yeniden paylaşımı planları dünya savaşını beraberinde getirdi. Osmanlı devletinin çöküş sürecinde Filistin, İngiliz manda yönetiminin eline geçti. Arap ulusçuluğunun boy vermesi, emperyalistlerle ilişkiler, Arap aşiretlerinin ve emirliklerinin kendi iç çıkar çatışmaları, uluslararası arenada gittikçe güçlenen siyonistlerin amacını gerçekleştirmesinin işini kolaylaştırdı.
 
Filistin'e göçler o döneme nazaran daha sınırlıyken, 9 Kasım 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfaur'un imzasıyla yayımlanan deklarasyonla göçler hız kazandı. Filistin'in demografik yapısı her yıl artan göçlerle değişmeye başladı. 
 
Dünyadaki siyasal gelişmeler siyonistlerin amacını gerçekleştirmesini etkileyen bir faktöre dönüştü. 1929 ekonomik buhranı, ardından Almanya'da yükselişe geçen faşizm ve Hitlerin 1939'da Almanya'da kurduğu Nazi rejimi bu gelişmelerden en önemlileriydi. Hitler faşizminin Yahudilere yönelik soykırıma girişmesi yüz binlerce Yahudi'nin Filistin'e göç etmesine neden oldu. Nazizmin bu soykırım saldırıları siyonistlerin de planlarını hızlandıran bir gerekçeye dönüştü. 
 
İkinci dünya savaşı sona erdi ancak geriye milyonlarca Yahudi'nin, gaz odalarında katledilmesi, toplama kamplarında açlıktan ölmesi gerçeği tarihin kara sayfalarına kazındı. Aynı zamanda bu felaket başka bir coğrafyada yaşayan başka bir halkın felaketine malzeme yapıldı. Siyonistler ne pahasına olursa olsun kendilerine vadedildiğini ileri sürdükleri Filistin'de İsrail devleti kurma fikrine daha sıkı sarılmaya başladı. 
 
Yahudiler göç ettikleri ülkelerden kazandıkları yaşam alışkanlıkları, kültür, siyasi, toplumsal ve ekonomik farklılıkları Filistin'e taşıdı. Hala feodal düzenin hüküm sürdüğü, aşiret ve emirliklerin yönetimi altındaki kadınların toplumsal ve ekonomik alanda görülmediği, eğitim düzeyinin oldukça geri olduğu coğrafyada sadece dinsel değil aynı zamanda toplumsal ve ekonomik çatışmalar başgösterdi. Ortak mülkiyet ve ortaklaşa yaşamla kurulan kibutz adı verilen yeni yerleşimlerde, kadınlar üretimde ve toplumsal yaşamda yerini alıyor, kurulan okullarda çocukların eğitimi sağlanıyor, makina kullanımı tarımda yüksek verimlilik sağlıyordu.* Bu durum Hristiyan ve Müslüman Araplarda huzursuzluğa neden oluyordu. En fazla da kadınların durumu, gerilimlere gerekçe yapılıyordu. 
 
Üretimdeki gelişmeler ve yeni göçler aynı zamanda yeni toprakların ya işgal edilmesi ya da Filistin dışında yaşayan zengin Filistinli ailelerden satın alınmasını beraberinde getirdi. Huzursuzluğun ve gerilimin farkında olan Yahudiler siyonist milis örgütlenmeleri de kurmaya başladı. Çeşitli bölgelerde siyonist çetelerle Hristiyan ve Müslüman Arapların çatışmaları görülmeye başladı. Siyonistler bu durumu da fırsata çevirmeyi bildi. Hristiyan ve Müslümanlara oranla daha disiplinli ve örgütlü davranan Yahudiler, İsrail devleti kurulmadan rahat edemeyeceklerinin farkındaydılar. Siyonist liderler, devletin zorunluluğunu daha sık dile getirmeye başlamışlardı. **
 
Siyonist silahlı çeteler bu deneyimi İngiliz manda yönetimine karşı da uygulamaya başladılar. Menahem Begin ve Yitzak (İzak) Şamir'in başkanlığını yaptığı Irgun çetesi, 1944'ten itibaren manda yöneticilerine ve askerlerine yönelik sabotaj eylemleri gerçekleştirdi. Stern Gong olarak da bilinen Lehi adlı daha küçük bir siyonist çete, yine 1944'te İngiliz Ortadoğu Bakanı Lord Mayne'yi öldürdü. Manda yönetimi Haganah, Irgun ve diğer siyonist çetelerin saldırıları ve Arapların tepkilerini kontrol edemediğini açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı Enrnest Bevin, 1947'de Birleşmiş Milletler'e başvuruda bulundu. Bu durum diplomatik ilişkileri sıkı tutan siyonistlerin işini kolaylaştırdı. 
 
Başvuru sonrasında kurulan BM Filistin Özel Komitesi (UNSCOP) 1 Eylül 1947'de Kudüs'ün uluslararası bölge olduğu, Arap ve Yahudilerin ayrı ayrı iki devlet kurması önerisi yapan bir rapor hazırladı. İngiltere, rapor hakkında oylama sonucunu beklemeden 15 Mayıs 1948'de Filistin'den çekileceğini açıkladı. Filistin'in kaderini belirleyen oylama 29 Kasım 1947'de yapıldı. Oylama 30 lehte, 13 aleyhte ve 10 çekimser oyla Filistin'de İsrail devleti kurulmasıyla sonuçlandı.
 
Gerek İngiltere'nin gerek BM'nin kararından sonrasında yaşananlar Nakba'nın son rütuşlarıydı. Çatışmalar kitlesel katliamlara dönüştü. Çetelerin saldırıları Araplarda panik ve korkuya yol açtı. Arap milisler, örgütlü siyonistler karşısında varlık gösteremedi. 1948 baharında yaklaşık 400 bin Filistinlinin göç ettiği raporlaştırılırken, toplamda Filistin nüfusunun yarıya yakını, geri dönme hayaliyle evlerini, tarlalarını, zeytin ağaçlarını geride bıraktı. 
 
Manda yönetimi 14 Mayıs 1948'de sessiz sedasız Filistin'i terk etti. İngiliz bayrağı indirildi. Birkaç saat sonra Haganha'nın kurucusu David Ben Gurion İsrail devletinin kuruluşunu ilan etti. ABD, SSCB ve Türkiye işgal devletini ilk tanıyan ülkeler arasında oldu. 
 
Siyonistler hayallerini gerçekleştirmiş, İsrail devleti kurulmuştu. Topraksız halk olarak anılan Yahudiler,bir başka halkı vatansız ve topraksız bırakma uğruna “toprağa kavuşmuştu.”
 
Geri dönüş talebi bu kez Filistinlilerin dilinde, yüreğinde, bilincinde. Siyonist devlet, bu geri dönüş talebini ve hakkını gayrimeşru ilan ederek, tüm uluslararası anlaşmaları hiçe sayarak işgali sürekli genişletiyor. Siyonist hükümetler 70 yıldır, “güvenlik” adı altında saldırganlığını, zulmünü sürdürüyor. İsrail, Filistinlilerin tarihi, kültürel geçmişini de işgal ediyor, çalıyor, yıkıyor. Yazar Zureiq'in dediği gibi “büyük felaket” 70 yıldır sürüyor.
 
İşgal sırası şimdi Kudüs'te. Uluslararası bölge olarak kabul edilmesine rağmen ABD'nin 9 Aralık'ta açıkladığı “Kudüs İsrail'in başkenti” kararı bitmeyen felaketin son parçası. Siyonistler bir kez daha ABD'yi arkasına alarak üç dinin kutsal olarak kabul ettiği Kudüs'ün tamamını işgal peşinde. İşgal devletinin ilan edildiği tarihte, 70 yıl sonra uygulanan bu plan Filistin direnişinde yeni bir dönemin kapısını araladı. 
 
İki devletli çözümü Filistinlilere dayatan BM'nin 29 Kasım'daki oylamasını değerlendiren yazar Charles Smith, “Filistin'deki siyonist başarıları nasıl olursa olsun Birleşmiş Milletler'de zafer aslında ABD'de kazanılmıştır.” der.*** 
 
Bu yorum 70 yıldır geçerliliğini koruyor.  
 
Emperyalistlerin, siyonistlerin ve bölgedeki gerici Arap yönetimlerin tüm oyunları ve saldırılarına rağmen nasıl ki direniş durdurulamadıysa, Filistin halkının 70 yıldır dinmeyen özgürlük çığlığı da İsrail siyasilerine huzur vermedi, vermeyecek. 
 
*Manda yönetiminin vergileri özellikle küçük tarım üreticilerini zorluyor, borçlandırmanın bir sonucu olarak ellerindeki küçük toprakları satmaya zorlanıyorlardı. 
**Gerilimlerin çatışmalara dönüşmesi İngiliz Manda yönetimini zorlamaya başladı. II. Dünya savaşı sırasında Araplara karşı İngilizlerin saflarında savaşa katılan siyonist çeteler, savaşta edindikleri deneyimi Araplara karşı uygulamaya soktular. 
 ***Modern Ortadoğu Tarihi, William L.Cleveland.s.293