28 Eylül 2025 Pazar

Metin Botan yazdı | Paylaşılamayan Ortadoğu ve bitmeyen savaşlar

Emperyalist kapitalist sistemin varoluşsal krizini aşmak için denemediği yöntem kalmadı. Ama nafile. Kapitalizm kendi krizini kendi yasalarıyla aşma kapasitesine sahip değil. Bundan dolayı savaş kaçınılmaz. Bunu bilen Trump ve tekelci burjuvazi, hem rakiplerine hem işçi emekçilere hem de tüm ezilenlere karşı savaştan başka bir seçeneğinin ve yolunun olmadığını biliyor.

Uluslararası burjuva hukukunun düne kadar göreceli de olsa bir kabulü ve uygulanırlığı vardı. Artık yok. Hepsi çöp oldu. Yeni dünya düzenini kurmak isteyen ABD yeni yasalar, yeni kavramlar, yeni sınırlar, yeni pazarlar, yeni düşmanlar, yeni rakipler yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Her şey belirsiz. Her gün başka bir şey söylemek, açıklama yapmak mümkün ve rutin oldu.

Belirsizlik özel olarak örgütlenen bir olgu haline geldi. Dünyanın yeniden paylaşıldığı bir dönemde çerçevesi net çizilmiş anlaşmalara, tanımlamalara ihtiyaç yok. Sınırlar, ortaklar, çıkarlar her şey ama her şey göreceli ve değişkenlik içinde emperyalist kapitalist sistem için.

Belirsizlik, emperyalist kapitalist sistemin kendisi için geçerli olan bir ilke değil tabi ki. Onlar için belirsizliğe asla yer yok. Temel amaç ve ilke çok açık: Azami kar. Kapitalizmin mutlak iktidarı. Özel mülkiyetin sınırsız gücü ve egemenliği. Egemenliğin elde edilmesi ve korunması için de her türlü savaş yöntemine başvurulması. Bilimin, dinin, sporun, ulusun, cinselliğin, sanatın hemen hemen her şeyin yardıma çağrılması ve kullanılması.

Ortadoğu'da ve dünyanın her köşesinde kapitalizmin sömürü ve zulüm çarkının her gün yeni araçların devreye girmesiyle daha da barbarlaştığını görüyoruz. Örneğin, ABD ve İsrail için her türlü tehdit oluşturacağı düşünülen örgütler, devletler, kişiler, kurumlar, partiler, dernekler vb. kara (terör) listeye alınıyor, ambargolar, siyasi baskılar, tehditler, şantajlar, suikastlar, yaptırımlar birbirini izliyor; bütün savaş yöntemleri deneniyor. Bunlardan da bir sonuç alınamıyorsa Gazze-Filistin'de olduğu gibi doğrudan işgal, katliam ve soykırım devreye giriyor.

ABD kendi güvenliğinin güvencesini dünyayı tampon bölge haline getirmekte görüyor. Bütün iktidar kuvvetini ve kudretini kendi tekelinde toplamak istiyor. Tıpkı ulus devletlerin oluşum ve gelişim seyri içerisinde izlediği yol gibi. Ama bu seferki nitelik olarak çok daha farklı, bu sefer "ulusal sınır" tüm dünya oluyor. "Ulusal sınırlar" dünya olunca dünyanın da ulusal çıkarlar doğrultusunda yönetilmesi gerekiyor. Bu da sınırları dünyayı kapsayan ulus devletin (ABD), dünyayı kendi egemenlik alanı olarak görmesini sağlıyor. Dünyayı kendi egemenlik alanı olarak görmeye başladığınızda dünyanın her bir köşesine müdahale etmeyi hak ve görev olarak görürsünüz. Emperyalist ABD'nin ve onların tekelci sermayesinin gelmiş olduğu ekonomik ve askeri güç onları bu şekilde düşünmeye ve hareket etmeye zorluyor. Ama unuttukları bir yasa var. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası. Köy (dünya) başkaca güçler için de bir rekabet alanı, ve güç dengeleri hızla değişiyor. ABD'yi telaşlandıran da işte bu, değişen güç dengeleri. Çin, bu dengeyi değiştirmeye en güçlü aday. ABD'nin nüfuz ve egemenlik alanlarını hızla daraltıyor. Bu da iki emperyalist gücün dünyanın her bir köşesinde rekabetini dayatıyor. Ortadoğu bu rekabetin en çetin yaşandığı coğrafya konumunda.

Dünya imparatorluğunu hedefleyen ABD, dünyanın yeniden paylaşılması, dengelerin ABD lehine çevrilebilmesi, Çin-Rusya etkisinin zayıflatılması ve giderek etkisizleştirilmesi için Ortadoğu'daki tehdit unsurlarının tamamen ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyor. ABD ve NATO bloku, 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunu bu amaçlarını gerçek kılmak için değerlendirmeye karar verdi.

Stratejik tehdit unsuru olarak gördükleri Çin-Rusya ve müttefiklerini bölgeden yalıtma savaşı başlattılar. Hizbullah komuta kademesine ve öncü kadrolarına karşı ağır darbeler vurdular. Haşdi Şabi'yi Irak'ın durumundan kaynaklı şimdilik diplomatik yollarla tasfiye etmeye çalışıyorlar. Enserullah'a (Yemen) karşı saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Hamas'ı teslim almak için şimdiye kadar 64 bin Filistinli katledildi. Suriye'de Baas diktatörlüğü devrildi, yerine selefi cihadist işbirlikçi HTŞ getirildi. İran'a yönelik 12 gün süren füze savaşları devreye sokuldu. Ama İsrail'in çokça reklamını yaptığı ve övündükleri demir kubbe fire vermeye başlayınca tamirat tadilat için ara vermek zorunda kaldılar.

Aksi, İsrail'in askeri savunma sistemlerinde ortaya çıkan zafiyet toplumsal güvensizliğe, itibar ve toplumsal destek kaybına dönüşebilirdi. ABD-İsrail ve NATO bloku İran'a karşı yürüttükleri irade kırma savaşına ara vermek zorunda kaldı bundan dolayı. ABD için İran, Ortadoğu'yu "tampon bölge" yapma stratejisinde bir halkadır. Halka ortadan kaldırılmadan stratejik hedefe ulaşılması mümkün değildir. Demir kubbeyi onardıklarını düşündükleri ilk fırsatta İran'a karşı yürütülen savaş kaldığı yerden üstelik daha da şiddetli bir biçimde devam edecektir.

İSRAİL KALICI BARIŞ ANLAŞMASI YAPABİLİR Mİ?
İsrail bütün söylemlerine rağmen bölgesel hiçbir devletle kalıcı barış anlaşması yapamaz. ABD İsrail ile birlikte Ortadoğu'yu yeniden yapılandırmak, hizaya çekmek istiyor. Ortadoğu'nun ABD-İsrail ve NATO kliği tarafından tam olarak yalıtılması. Stratejik plan bu. Bu plan, ABD ve İsrail tarafından yürürlüğe konulmuştur. ABD dünya imparatorluğu için Ortadoğu engelini aşmak, İsrail ise Ortadoğu'da egemen güç olmak istiyor. Örgütlere, devletlere dayattıkları hangi biçimde olursa olsun teslimiyettir. Teslimiyeti kabul etmeyenlerle yapacakları barış anlaşmalarının kalıcı olmasını asla beklememek gerekir. Filistin-Gazze halkına ve direnen bütün yapılara karşı politika bellidir.

Siyonist devlet, 7 Ekim öncesine kadar kısmen savunma pozisyonundaydı. 1967 yılında Altı Gün Savaşları sonrası Golan tepesini işgal etmiş, ama 2006 yılında Hizbullah'a karşı yenilmişti. O zamandan beri çeşitli askeri saldırı ve sabotajlar-suikastlar yürütse de Filistin dışı alanlarda yeni işgallere girişemiyordu. 7 Ekim sonrası bölgesel planlarının ABD ile uyumlu olmasından dolayı topyekun saldırı durumuna geçti.

Siyonist İsrail'in varlığı toprak işgali üzerinedir. Vadedilmiş ülkenin sınırlarına henüz ulaşılmamıştır. Ulaşılmasını da beklememek gerekir. Tıpkı ABD emperyalizmi gibi siyonist İsrail'in de burjuvazisi ve sermayesi var olan sınırlarına sığmamakta, nüfus ve coğrafi olarak çok daha büyük alanlara ihtiyaç duymaktadır. Var olana sığmayınca vadedilmiş toprakları var etmek siyonist burjuvazi için en temel ideolojik, kültürel, sosyal, dinsel dayanak noktası haline gelmiştir. Sınırlarına sığmayan sermaye sınırlarını zorlar. Sınırların dışı boş değildir. Zorlanan sınırlarda, sınırlarını savunanlarla karşı karşıya gelme kaçınılmaz olur. Bu da savaş, işgal, katliam ve soykırım demektir. Gazze'de yaşanan bu gerçekliğin ürünüdür. İsrail'in stratejisi devrimci-demokratik bir halk devrimi olmadan değişmeyeceği için yürürlükte olan politikası hız kesmeden devam edecektir.

PAYLAŞIM SAVAŞINDA YENİ HAMLELER
ABD emperyalizmi ve müttefikleri, Çin-Rusya blokuna karşı Ortadoğu'yu tampon bölge yapma stratejisine hız verdiler. Bu hız ekonomik, siyasi askeri saldırgan bir pozisyon almayı ve bu doğrultuda politika yürütmeyi gerektirir. Nitekim öyle de odu. Tampon olmak istemeyenlere karşı sınırsız siyasi baskı, ekonomik ambargo, askeri operasyonlar, savaşlar ardı ardına geldi. Emperyalist ABD'nin 3. Napolyon'a özenen Bonapart'ı Trump, Savunma Bakanlığının (Pentagon) adını değiştirip Savaş Bakanlığı yaparak öz ve şekli birleştirmiş oldu.

Emperyalist kapitalist sistemin varoluşsal krizini aşmak için denemediği yöntem kalmadı. Ama nafile. Kapitalizm kendi krizini kendi yasalarıyla aşma kapasitesine sahip değil. Bundan dolayı savaş kaçınılmaz. Bunu bilen Trump ve tekelci burjuvazi, hem rakiplerine hem işçi ve emekçilere hem de tüm ezilenlere karşı savaştan başka bir seçeneğinin ve yolunun olmadığını biliyor. Trump deli değil. O sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda sınıf savaşımları yasalarına göre hareket eden gerçek dünyaya ait bir kişilik. Tıpkı, Hitler gibi. ABD emperyalizminin tekelci sermayesi onu savaşa çağırıyor, o da savaş arabasına biniyor, devleti savaşa göre dizayn edip iç yapısını düzenliyor.

Dünyanın her köşesindeki işçiler, emekçiler, kadınlar, ezilen halklar kaçınılmaz olan sınıf savaşımına hazırlanmalı. Dünyayı paylaşmak isteyen emperyalist kapitalist haydut-mafya devletlerine karşı işçiden, emekçiden, kadından, doğadan yana devrimi başarmak için örgütlenmeli, birleşmeli ve savaşa tutuşmalıdır.