Metin Botan yazdı | Emperyalistler ve bölgesel diktatörlükler tepişirken katledilen Aleviler
Türk devletinin ve HTŞ'nin yalanlarında sınır yok. Selefi cihadist HTŞ'nin Suriye halklarına katliam ve savaştan başka verebileceği bir şey yok. Tekçi, ırkçı, ümmetçi, mezhepçi ve emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda onların hizmetine girmiş bir yapı demokratik ve kadın özgürlükçü bir sistem kuramaz. Aleviler, Kürtler, Dürziler, Hristiyanlar, Ermeniler, din ve inanç gurupları ve kadınlar özgür, eşit, demokratik bir Suriye'de yaşamak istiyorsa, selefi cihadist faşist islamcı HTŞ ve bütün çetelere, emperyalizme, soykırımcı, işgalci Türk devletine ve İsrail'e, emperyalistlerin işbirlikçisi diktatörlüklere karşı birleşmeli, örgütlenmeli ve savaşmalıdır.
Suriye'de Alevilere yönelik boyun eğdirme ve katliam saldırıları yeni değil. Suriye, 2011 yılında halk ayaklanmaları başladığı andan itibaren hızla iç savaşa sürüklendi. DAİŞ, El Nusra-El Kaide, ÖSO gibi selefi cihadist çeteler Kürtlere, Süryanilere, Ermenilere, Dürzilere ve Alevilere karşı saldırılar başlattı. Kısa sürede Suriye'nin yarısını ele geçirdiler. İlerleyişleri Kürtlerin direniş duvarına çarptı. Destansı Kobanê direnişi DAİŞ'in yenilgisinin başlangıcı oldu.
DAİŞ yenildi, ama özellikle Türk devletinin desteklediği faşist islami çeteler varlıklarını sürdürdü ve alan tuttu. İdlib bu islamcı çetelerin merkezlerinden biri haline geldi. Kendi aralarında da iktidar mücadelesine girişen bu faşist selefi çeteler emperyalistlerin ve Türk devletinin himayesinde birleştirildi ve 2017 yılında HTŞ kuruldu. HTŞ'nin şefi Golani'nin İngiliz emperyalizmi tarafından nasıl işbirlikçi hale getirildiği, eğitildiği bizzat kendileri tarafından deşifre edildi. ABD-İngiltere himayesinde kurulan ve Türkiye'nin de tam desteklediği HTŞ, İdlib'de yönetimi ele geçirdikten sonra ilk işi şeriat ilan etmek oldu ve bu temelde göreve başladı.
HTŞ'nin Alevilere yönelik saldırıları ve katliamları da bu tarihten sonra sistematik hale geldi. HTŞ'nin İdlib'e yerleşmesiyle birlikte İdlib'i çevreleyen özelikle sahil bölgesinde Alevilere yönelik saldırılara girişti. Her yerde, "Aleviler mezara Hristiyanlar Lübnan'a" sloganı atıldı. Atılmakla da kalmadı vahşi bir biçimde uygulandı da.
HTŞ: EMPERYALİST ABD'NİN SURİYE'DEKİ TAŞERONU
Emperyalist ABD uzun yıllardır Suriye'de iktidarı değiştirmek istiyordu. ABD'nin Ortadoğu'yu yeniden paylaşmak ve rakip güçleri tasfiye etmek için Suriye'nin ele geçirilmesi stratejik bir yerde duruyordu. İran'ın Akdeniz'e kadar uzanan kollarını kesmek, Rusya'nın Akdeniz'e tek çıkış yolunu elinden almak ve tabii ki İsrail'in güvenliğini sağlamak ABD'nin öncelikli hedeflerindendi. Arap halk ayaklanmaları dönemi ona bu olanağı belirli oranda verdi. Politik islamcı faşist çeteler Türkiye ile birlikte eğit-donat programına alındı. ABD'nin bu planını DAİŞ faktörü ve merkezileştiremedikleri selefi faşist çeteler sekteye uğrattı. O dönem Golani El Kaide emiri olarak Suriye'ye gelmişti. Kürtlere, Alevilere, Süryanilere, Ermenilere, Dürzilere ve Hristiyanlara yönelik katliamları yönetiyordu. İşte tam da bu noktada en örgütlü kuvvetlerden biri olan El Kaide-El Nusra'nın şefi olan Golani'nin planları ABD'ninkiyle örtüşüyordu. Zaten devşirilmiş olan Golani hızla emperyalistlerin planlarıyla uyumlu hareket etmeye başladı.
HTŞ hem kendine alan açmak hem de ABD'nin Şam'ı kuşatma ve Baas diktatörlüğünü devirme planının parçası olarak Akdeniz'e kapısı olan sahil bölgesinde ve Halep, Humus, Hama'da Alevileri katletmeye başladı.
Emperyalist ABD'nin ve ortaklarının kendilerine rakip olarak gördüğü Çin'in "Kuşak Yol" projesine alternatif olarak geliştirdikleri Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru projesinin yol temizliği, İran'ın ekonomik, siyasi, askeri dayanak noktalarının ortadan kaldırılması, Rusya'nın bölgeden çıkartılması ve İsrail'in güvenliğinin sağlanması için Suriye kritik bir yerde duruyordu. Bunca stratejik plan varken Alevilerin katledilmesinin ne önemi olabilirdi emperyalistler için. Daha dün Irak'ta 1 milyon insanı tereddütsüz katletmediler mi? Sudan'da, Libya'da Nijerya'da, Afganistan'da, Etiyopya'da milyonlarca insanın katledilmesine taraf olmadılar mı? ABD, Ortadoğu'yu yönetecek gücün Suriye'yi ele geçirmeden bunu yapamayacağına inanıyor. Suriye'yi ele geçirmek için de ne gerekiyorsa onu yapmaktan kaçınmadılar bu yüzden. Bu gerçeği görmeden Türk devletinin, HTŞ'nin ve bütün selefi cihadist faşist çetelerin Alevilere, Kürtlere, Dürzilere ve diğer ulusal ve inanç guruplarına karşı yaptıkları katliamlara ABD'nin neden ses çıkarmadığı anlaşılamaz. Emperyalist kapitalist sistemin burjuva ideolojisi/demokrasisi bundan öte bir şey değildir.
Ortadoğu'da yürütülen paylaşım savaşlarında en kritik jeopolitik konumlardan birisi de Doğu Akdeniz'dir. Emperyalist ve kapitalist devletlerin ulaşım, tedarik, enerji, hammadde, ticaret alanlarında kendilerine avantaj sağlayacak bir konumdadır. Bunun yanı sıra yeni bulunan gaz yatakları Avrupa'nın önemli ihtiyacını karşılıyor. Bu gaz yataklarının kontrolü önemli oranda İsrail'in elindedir. Gazze'yi ele geçirmek için niye 70 binden fazla Filistinlinin katledildiğini bu olgulara bakmadan anlayamayız.
ALEVİ KATLİAMLARINDA TÜRKİYE'NİN ROLÜ
Soykırımcı katliamcı Türk devleti en başından itibaren Suriye'deki selefi cihadist islamcı çeteleri destekledi. MİT tırlarının nereye gittiğini bilmeyen yoktur. İşte o silahlar selefi, katliamcı, insanlık ve kadın düşmanı çetelere gidiyordu. Faşist çeteler de Kürtleri, Alevileri Türk devletinden aldıkları bu silahlarla katlediyordu. Faşist şef Erdoğan, Türk devletinin işgalci, sömürgeci planlarını gerçekleştirmenin yolunun ABD'ye biat etmekten geçtiğini biliyordu. Bunun için Suriye'de katliamlar gerçekleştirdi, Efrîn'i, Serêkanîyê'yi Girê Spî'yi ABD ve Rusya'nın onayıyla işgal etti. Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye halklarına yönelik katliamların arkası hiç kesilmedi. Türk devletinin Suriye ve Rojava'da stratejik planını gerçekleştirmesinin temel sac ayaklarından birisi selefi cihadist çeteleri desteklemek, İsrail'in güvenliğini riske atacak bir girişimde bulunmamak, ABD emperyalizminin BOP planına sadık kalmak, bunları yaparken de Kürtleri ve Alevileri katliamdan geçirmekte tereddüt etmemek.
Faşist şef Erdoğan'ın Alevi düşmanlığı tescillidir. Bu tescil ABD'nin planlarıyla uyumludur. ABD'den aldığı destur ve meşruiyetle ırkçı, mezhepçi, tekçi politikaları suç ortağı HTŞ ve kendisine bağlı çetelerle yürüttü/yürütüyor. Ama bunun için Goebbelsvari bir propagandaya ihtiyaçları vardı ve devreye soktular.
Yalan 1: Emevi Camisinde namaz kılma...
Faşist şef Erdoğan uzun yıllar bu yalanla kitleleri aldatmaya çalıştı. Türk devletinin yeni Osmanlıcı hayallerini gerçekleştirmek için kitleleri maniple etmenin bir aracı olarak Emevi Camisinde namaz kılma söylemini/yalanını hep kullandı. Ama ne hikmetse Şam bir yıldan fazladır işbirlikçilerinin elinde olmasına rağmen Emevi Camisinde secdeye başını koyamadı bir türlü.
Yalan 2: Şam'daki Nusayri...
Manipülasyona ve yalana devam eden faşist şef Erdoğan'ın diğer bir söylemi de Suriye'deki Alevilerle Türkiye'deki Alevileri ayrıştırma işine girişmek oldu. Faşist şef "Şam'daki Nusayri" diyerek Türkiye'deki Alevilerin Suriye'deki Alevilerle duygudaşlık kurmasının önüne geçmeyi planladı. Amaç belliydi: Türkiye'deki Aleviler örgütlü ve politiktir. Suriye'de Alevi katliamının planlayıcılarından ve uygulayıcılarından olduğu için bu ayrıştırmayı yaparak Türkiye'de ortaya çıkabilecek toplumsal direnişi engellemeyi hesapladı.
Yalan 3: Esad artıkları...
HTŞ ile birlikte ortaklaşa kullandıkları bir yalan ve çarpıtma. Baas diktatörlüğünün eziyetine, zulmüne, katliamına uğramış Suriye halklarını maniple ederek Baas diktatörlüğüyle Alevi halkını eşitleyip katliamların önünü açmak ve meşrulaştırmak için bu propaganda özellikle son dönemlerde en sık kullanılan yalanlardan birisi oldu.
Yalan 4: Biz yapmıyoruz, hakim olamadığımız gruplar yapıyor ya da aşiretler arası çatışmalardır, münferittir...
Bu, Türk devletiyle HTŞ'nin yine ortak yalanlarından birisidir. "Alevi katliamlarını biz yapmadık, yapmıyoruz" diyerek katliamların devam edeceğini söylemiş oluyorlar.
Yalan 5: Suç işleyenleri yargılayacağız...
Sahte mahkemeler, sahte soruşturmalar. Katliamları yapanlar kendileri, soruşturanlar kendileri, mahkemeyi kuranlar kendileri, hakimler-savcılar kendileri. Sonuç: Suçlu yok! Öyleyse katliama devam.
Yalan 6: Güvenlik operasyonu...
Alevi kasabaları, köyleri, mahalleleri, evleri basılıyor, talan ediliyor, yakılıyor, yıkılıyor, mülklerine el konuluyor, öldürülüyor, kaçırılıyor, fidye isteniyor, kadınlara tecavüz ediliyor, satılıyor, kaybediliyor, yaşlı genç kurşuna diziliyor, aşağılanıyor… Bahane: Güvenlik operasyonu! Bu yalanların imdadına selefi cihadist islamcılık yetişiyor. Fetvalar her tarafta yankılanıyor: "Ey Aleviler! Allah'a ant olsun ki, hepinizi kıyma yapıp köpeklere yedireceğiz", "Cihat eden, Allah sizi Alevilerin toprakları ve kadınlarıyla ödüllendirecektir". Selefi şeyh Adnan Arur.
Yalan 7: ÖSO yerli ve milidir...
Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren Alevilere ve Kürtlere karşı sistematik olarak saldıran ve katliamlar yapan "ÖSO yerli ve milli" ilan ediliyor. ÖSO yerli ve milli olunca onun katliamları da böylece meşruluk kazanmış oluyor.
Yalan 8: Biz Suriye'deki Bayır Bucak Türkmenlerine MİT eliyle yardım ulaştırıyoruz...
Oysa tüm dünya gördü ki, o tırlar Alevi ve Kürtlerin katliamında kullanılan silahlardı ve selefi cihadist islamcı çetelere gidiyordu.
Yalan 9: Diktatörü deviriyoruz...
Suudi Arabistan'ı şeriatla yöneten Muhammed bin Selman mı demokrat? Yoksa Mısır'ın başındaki darbeci Sisi mi, Ürdün kralı Abdullah mı? Veya faşist şef Erdoğan mı? Hangisi demokrat? Ya da DAİŞ'den, El Kaide'den, El Nusra'dan devşirdiğiniz Golani mi demokrat; Golani demokrat olduğu için mi onu destekliyorsunuz?
Yalan 10: Alevi diktatörlüğü, siyasal Alevilik...
Baas diktatörlüğünü sürekli bir biçimde "Alevi diktatörlüğü" ve "siyasi Alevilik" şeklinde tarifleyerek Alevileri hedef halinde getirdi. Oysa iddia edilenin aksine herkes bilir ki Suriye'yi her inançtan ve mezhepten oluşan burjuvalar yönetiyordu.
Türk devletinin ve HTŞ'nin yalanlarında sınır yok. Bundan dolayı konu bağlamında bunlarla sınırlı tutuyoruz. Devam edelim. Türkiye'nin çok fazla planları var Suriye üzerine. İşgal bölgelerinden çıkmamak, yeni askeri üsler kurmak istiyor. SMO ve kendisine bağlı diğer çeteler aracılığıyla askeri yapı içerisinde yerleşmiş durumda. İnşaat, enerji, sanayi, telekomünikasyon, ticaret ilk elden sayabileceğimiz olgular. Pastadan olabildiğince pay kapmaya çalışıyor.
Sonuç olarak, Suriye'yi ve sahili ele geçirmek isteyenler Alevilerin katliamına ses çıkarmıyor, hatta destekliyor. HTŞ ve şefleri Golani, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda iktidara getirildi. Emperyalistler merkezi bir yapıyla Suriye'de istediklerini daha kolay yapabileceklerini düşünüyor. Tekelci sermayelerinin çıkarları bunu gerektiriyor. Golani'nin geçmişini unutturmak için imaj yenileme işine giriştiler, kravat taktırıp ceket giydirdiler; Ankara'da, Beyaz Saray'da ağırladılar. Tabii ki çıkarları Alevi katliamlarını görmezden gelmeyi gerektiriyor; Kürtlerle bu yüzden siyasi ilişki kurmuyor, siyasi statü isteğini hep birlikte reddediyorlar.
Selefi cihadist HTŞ'nin Suriye halklarına katliam ve savaştan başka verebileceği bir şey yok. Tekçi, ırkçı, ümmetçi, mezhepçi ve emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda onların hizmetine girmiş bir yapı demokratik ve kadın özgürlükçü bir sistem kuramaz. Aleviler, Kürtler, Dürziler, Hristiyanlar, Ermeniler, din ve inanç gurupları ve kadınlar özgür, eşit, demokratik bir Suriye'de yaşamak istiyorsa, selefi cihadist faşist islamcı HTŞ ve bütün çetelere, emperyalizme, soykırımcı, işgalci Türk devletine ve İsrail'e, emperyalistlerin işbirlikçisi diktatörlüklere karşı birleşmeli, örgütlenmeli ve savaşmalıdır.