Medyamızı sahiplenmeliyiz
Biz kendimize, araçlarımıza ve yaptıklarımıza sahip çıkmazsak büyümeyiz, çoğalmayız ve güçlenmeyiz. Kendimizi, kendimize ait olanı beğenmeme ve küçümseme inançsızlığın ve yabancılaşmanın yansımasıdır. Bu tablomuzu değiştirmek bize bağlı. İdeolojik olarak donanmalı, değişmeli ve bilinçlenmeliyiz. Bunu da ancak devrimci ve sosyalist yayınları okuyarak, devrimci-sosyalist ve demokrat medyayı izleyerek, tartışarak, inceleyerek ve araştırarak yerine getirebiliriz. Bunu başarırsak ortamlarımız ve ilişkilerimiz devrimcilik üretir.
Sosyalist ve marksist gelenekten basın veya görsel medya bir rant ve gelir aracı değildir. Eğitim, örgütlenme, iletişim ve bilgi kaynaklarıdırlar. Burjuvazi de basını ve medyayı rant ve gelir kaynağının yanı sıra ideolojinin, örgütlenmenin, bilincin ve kültürün yayılması ve egemen kılınması için ustaca ve güçlü olarak kullanır. Burada da basının ve medyanın bir görev ve yerine getirmesi gerekenleri konusunda bir tanımlama ortaya çıkıyor. Basınımız ve medyamız bizim kim olduğumuzun en önemli propaganda aracıdır. Hem kitlemize hem de genel topluma ulaşmanın aracı olarak değerlendirebiliriz.
Tasfiyecilik, teslim alma, kuşatma ve asimile etmenin en önemli yollarından birisi bilgiye ulaşmayı ve bilinç taşımayı önlemektir. Bunun için de burjuvazi yalan haber, dezenformasyon, algı iktidarını sürdürebilmek için ilkin devrimci ve muhalif basın ve medyaya saldırır ve sansür uygular. Bir sınıf, bir inanç, bir siyasal parti veya bir toplumsal grubun her an bir araya gelip sorunlarını tartışma olanağı yoktur. Bunun için basın ve medya üzerinden birbirleriyle iletişim sağlarlar. Düşmanın da saldırısı bundan dolayıdır. Medya ve basın bizim vazgeçilmez iletişim, örgütlenme ve propaganda enstrümanlarımızdır. Bunun bilincinde olmak ve bilince çıkarmak önemli bir yerde durmaktadır.
Biz bu araçları yeterince değerlendiriyor muyuz? Amacımıza ve toplumsal varlığımıza hizmet edecek bir içerikte hazırlayabiliyor muyuz? Görsel, sanatsal, etik, bilimsel, toplumsal, sosyal ve siyasal bir içerik, biçim ve donanıma ne kadar denk oluyor? Bu soruları çoğaltabiliriz. Hatta en sert olarak eleştirebiliriz. Eleştirmeliyiz de. Çünkü sosyalistler ve marksist leninistler en iyisini yapmalıdır ve en güzeli de hak ediyorlar. Eleştiri de buna hizmet etmeli ve bunun için vazgeçilmezimizdir.
Bir şeyi eleştirirken, itiraz ederken ve karşı çıkarken alternatif bakış açısından dolayı yapıyoruz. Bunu yok saymamak lazım. Haklı itirazlarımızı çoğaltmalıyız. Eğer itirazlarımız izlemekten, dinlemekten, okumaktan, sahiplenmekten besleniyorsa bu bize bir ipucu veriyor. Bu iyiye işarettir. Buna itiraz etmemek gerekir. Ancak okumadan, bakmadan, görmeden, dinlemeden eleştiri adına karşı çıkıyorsak, eleştiriyorsak bu hiçbir şeye hizmet etmez ve üstelik de yozlaşma ve bilgi kirliliğine yol açar.
Kendimizi, örgütümüzü, partimizi, çalışmalarımızı, ideolojimizi, gazetemizi, televizyonumuzu, radyomuzu, müziğimizi, tiyatromuzu, sinemamızı, kitabımızı, gazetemizi, dergilerimizi, internet sitelerimizi, kurumlarımızı, basın açıklaması, protesto, gece eylem ve etkinliklerimizi sahiplenme, katılma, yayma, destekleme bilincimiz en alt noktalarda seyrediyor. Yukarıda da belirtildiği gibi eleştirelim, ama kolektif bir sonuç oluşturmaya çalışalım.
Herkes duymuştur ve söylemiştir. Yeterince okumuyoruz, izlemiyoruz ve sahiplenmiyoruz. Biz ideolojik gıdamızı, kendi bilgi kaynaklarımızı ve araçlarımızı hak ettiği biçimde değerlendirerek edinebiliriz. Bilgi ve bilinç kaynağımız burjuvazinin, reformcuların ve benzerlerinin araçlarıysa burada bir gelecek var etmemiz mümkün değildir. Gazete ve dergilerimiz ilişkide bulunduğumuz insan sayısına göre değerlendirirsek acınacak haldeyiz. Sosyal medya, site ve paylaşım sayfalarımızı izleyen sayısı gerçekten çok ciddi bir sorun. Görsel medya programlarımız izlenmiyor. Çünkü kaç kişinin izlediğini biliyoruz. Eylemlere katılım az. Olanları görmüyoruz, yapılanları bilmiyoruz, yazılanları okumuyoruz, bilgileri paylaşmıyoruz, kurumlarımızı yeterince sahiplenmiyoruz. Yok sayarsak yok olur diye düşünüyoruz. Yok öyle, dağın bu yüzü de vardır. Tedbirse telefonla değil, bilgisayar üzerinde izleyelim.
Siz marksizmi, leninizmi, komünizmi ve sosyalizmi modası geçmiş ve geçerli olmayan bir düşünüş ve toplumsal yapı olarak görürseniz, bunun yerine de bir şey koymuyorsanız, yapacağınız bunu söyleyen burjuvazinin propagandasıdır. Alternatifiniz sosyalizm ve komünizm değilse o zaman kapitalizmi savunuyorsunuz. Bunun başka bir izahı yoktur. O zaman mevcut düzenden razısınız. Belki bazı uygulamalara itirazınız vardır. Onu da reformlarla çözersiniz. Bu durumda da reformcusunuz. Bunların bilinçli sözcülerine bir şey demeyeceğim. Ancak okumadan, araştırmadan karşı çıkmak, eleştirmek ve itiraz etmekle farklı olduğunu göstermek, söylediğini bir bilince kavuşturmamak modası genelde hakim. Ancak şunu da söyleyelim. Biz sosyalizm, komünizm ve marksizm leninizm diye bir şey savunuyoruz burjuvaziye ve kapitalizme karşı. Bunları beğenmeyenler neyi savunuyorlar, alternatifleri nedir, hiçbir şey. Bu da sonuçta eleştirseler bile kapitalizm ve burjuvazi savunuculuğuna çıkar.
Biz kendimize, araçlarımıza ve yaptıklarımıza sahip çıkmazsak büyümeyiz, çoğalmayız ve güçlenmeyiz. Bunlar niye oluyor? Söylemimizle yaptığımız birbiriyle uyuşmuyor. Herkes neyse, ne düşünüyorsa onu yapar ve söyler. Ayrıca kendimizi, kendimize ait olanı beğenmeme ve küçümseme kültürüne sahibiz. Aslında bu esas olarak inançsızlığın ve yabancılaşmanın yansımasıdır. Ondan sonra da biz niye böyleyiz diye eleştiriyoruz. Önce biz kendimize ve değerlerimize saygı duyalım ve değer verelim ki başkasından bunu isteme hakkımız olsun.
Türkiye’de korku iklimi hakim, kuşatma altındayız, yok etme ve tasfiyeci saldırılarla karşı karşıyayız. Faşist şeflik rejimi belki bizi daralttı ve geriletti ancak yok edemedi ve teslim alamadı. Ülkedeki yoldaşlarımız can feda ve her türlü bedeli ödemeye hazır olarak sosyalist gazeteyi ve dergileri okuyor; sosyalist, devrimci ve muhalif demokrat televizyonları seyrediyor, bunlara haber yapıyor, yazı yazıyor ve sahipleniyorlar. Çünkü devrimci inançlarını koruyorlar. Avrupa’da devrimciliğe, marksizm leninizme saldırı modasının, dilinin kuşatması altındayız. Emperyalistlerin, kapitalistlerin, her türlü antimarksist akımın dili ve yöntemi, saldırıları bizi kuşatmıştır. Binlerce devrimci, sosyalist ve demokrat insanla ilişkimiz vardır. Ancak kendimizi, ideolojimizi, araçlarımızı bunlara taşımada sorunluyuz. Çünkü inançlarımızda ve ideolojimizde aşınma egemendir üstümüzde. Bu tabloyu değiştirmeliyiz. Yoksa kitleler kazanmayacakları ve savunmadıkları şeyler için mücadele etmezler ve savaşmazlar.
Bu bizim tablomuz. Bunu değiştirmek bize bağlı. Hepsinin altında yatan esas sorun ideolojik savrulma ve devrime inancın yok olmasıdır. İdeolojik olarak donanmalı, değişmeli ve bilinçlenmeliyiz. Bunu da ancak devrimci ve sosyalist yayınları okuyarak, devrimci-sosyalist ve demokrat medyayı izleyerek, tartışarak, inceleyerek ve araştırarak yerine getirebiliriz. Bilmek ve öğrenmek zorundayız. Bilmediğimiz ve öğrenmediğimizin mücadelesini veremeyiz. Televizyonumuzu izlemeleri için insanları teşvik edelim, gazetemizi ve dergimizi okumak ve okutmak için okur ve abone sayımızı yükseltelim. İnternet sitelerimizi takip edelim, tanıtımını yapalım. Dostumuz, çevremiz, arkadaşımız ve ailemiz devrimci olursa biz de devrimci kalmak için kendimize zemin yaratmış oluruz. Bunu başarırsak ortamlarımız ve ilişkilerimiz devrimcilik üretir.