16 Nisan 2024 Salı

Koray Can yazdı | Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman

Kılıçdaroğlu'nun demokrat görünen kişiliğinin altında katliamcı kemalizm vardır. Bu kemalizm de tıpkı ülkücü faşist çetelerin Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümandır. Kılıçdaroğlu ve altılı masa denilen Türk-İslam sentezcilerinin tüm dertleri bu devleti ayakta tutma çabasıdır. Bu ortak amaç ve ülkü Kılıçdaroğlu ve CHP'nin, Doğu Perinçek ve Vatan Partisi ile ülkücü bozkurtçu faşistleri, faşist politik islamcıları kardeş kılmaktadır. Kılıçdaroğlu'nun 'Millet İttifakı' ABD, AB ve NATO uşaklığı, komünizm ve devrim düşmanlığı, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yaşayan halklara karşı inkar ve imha, işçi ve emekçilere, kadın cinsine düşmanlık üzerine kurulmuş bir ittifaktır.

Aynı anne ve babadan doğmuş veya anne ve babalarından biri aynı olan çocuklar için öz kardeş ya da üvey kardeş kavramı kullanılır. Bir de aralarında çok değer verilen ortak bir bağ bulunanların karşılıklı olarak kullandığı bir kavramdır kardeşlik. Bu da mecazi anlamda kullanma biçimidir kardeşliğin. Din kardeşliği, halkların kardeşliği vb...

Kılıçdaroğlu'nun 1948'de Kürt ve Alevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini biliyoruz. Buradan hareketle Kılıçdaroğlu'nun "ülkücü kardeşlerim" derken kan bağına dayalı bir kardeşlikten söz etmediği açık. Geriye mecazi anlamda kullanılan kardeşlik kalıyor. "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" da olmadığına göre Kılıçdaroğlu'nun ülkücü denilen kafatasçı, ırkçılarla kardeşliğinin nereden geldiğini, hangi ortak bağa dayandığını biraz anlamaya çalışalım.

Bu kardeşliğin hangi ortak değere bağlı olduğunu anlamak için; öncelikle ülkücü denilen bu ırkçı-faşist güruhun kim olduğunu, ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini kısaca da olsa ortaya koymamız gerekir.

Ülkü ve ülkücüler kavramının 1950'li yıllardan itibaren Türk Milliyetçileri Dernekleri tarafından ilk kez ya da sık kullanıldığı söylenir. Ülkü ve ülkücülük kavramını bir Kürt olarak Türk kafatasçılığı yapan Ziya Gökalp'in "Milli Mefkure" (ülkü) terimine dayandıranların da olduğu biliniyor. Biz işin bu tarafıyla pek ilgili değiliz. Bizim için esas olan Kılıçdaroğlu'nun ülkücü kardeşlerinin ne yaptığı ve de bu kardeşliğin maddi temelidir.

Ülkü ve ülkücülük kavramlarının daha çok dile geldiği, "ülkü" ve "ülkücülük" adına hareket eden ırkçıların sahneye çıktığı, örgütlendiği dönem ile 1949 yılında NATO'nun kuruluşu ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD kaynaklı ve antikomünizm hedefli Marshall Planı'nın yürürlüğe konulduğu tarih olan 1948-51 yıllarının örtüşmesinin bir tesadüf olmadığını öncelikle belirtmemiz gerekir. NATO'nun kuruluşu da, Truman Doktrini de, Marshall Planı da aynı amaç doğrultusunda oluşturulmuştur. ABD'nin Carter Doktrini denilen 'Yeşil Kuşak' projesi de bu amacın bir parçası olarak devreye konulmuştur. Tüm bu örgüt, plan ve projeler; komünizm tehlikesini bertaraf etmek ve Varşova Paktı'nın yayılmasını önlemek üzerine oluşturulmuştur. ABD patentli olan ve 2000'li yıllarda faşist şef Erdoğan ve Gülen cemaati eliyle yürürlüğe sokulan ve İslam ülkelerinde gelişebilecek demokratik halkçı ve sosyalist devrimlerin önüne geçmek için oluşturulan 'Ilımlı İslam Projesi'ni de buna dahil edebiliriz.

Marshall Planı 1948-1951 yılları arasında devreye konulmuştur. 16 Avrupa ülkesi bu plan kapsamındadır. Bu ülkelerden biri de Türkiye'dir. Marshal denilen bu antikomünist plan kapsamında Yunanistan ve Türkiye'ye askeri yardımlar ön plana çıkarken diğer Avrupa ülkelerinde ise ekonomik yardımlar daha çok ön plana çıkmıştır. Tüm bu yardımların temelinde yatan şey ise; ABD emperyalizminin Sovyetler'i ve komünizmi büyük bir tehdit olarak görmesi ve Avrupa'da Sovyetler'e ve Varşova Paktı'na ve de komünizm tehdidine karşı büyük bir cephe oluşturmaktır. Bu kapsamda yapılanlar tabi ki sadece bununla da sınırlı değildir. Avrupa'nın birçok ülkesinde, ABD ve İngiliz emperyalistleri tarafından oluşturulan gladio tarzı örgütlenmeler de bu dönemde oluşturulmuştur. Gladio, Türkiye'de Özel Harp Dairesi ve kontrgerilla biçiminde örgütlendirilmiştir. Türkiye NATO'ya girer girmez ilk olarak Özel Harp Dairesi (1952'de Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri, 1953'de Seferberlik Tetkik Kurulu, 1970'de Özel Harp Dairesi, 1992'den sonra ise Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini almıştır) kurulmuştur.

NATO bünyesinde fakat tamamen Amerikan istihbarat örgütü CIA'ye bağlı çalışan bu örgütler bulundukları ülkelerde ABD ve İngiltere adına antikomünizm temelinde casusluk ve kontrgerilla faaliyeti yürütmüşlerdir. Diğer bir ifadeyle NATO'ya bağlı olan ülkelerde devrimci ve sosyalist örgütlenmelere, ulusal kurtuluşçu hareketlere karşı oluşturulmuş ve bu amaç doğrusunda 'yasadışı' faaliyet yürütmüşlerdir.

Türkiye'de farklı isimlerle faaliyet yürüten; Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Stay-behind, JİTEM, Türk İntikam Tugayları, JÖH, PÖH vb. örgütler bu temelde oluşturulmuş örgütlenmelerdir. Bu tür askeri örgütlenmeler dışında birçok paramiliter örgütlenmelerde oluşturulmuştur. Türk Milliyetçileri Derneği, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), Antikomünizm Dernekleri, MHP ve ona bağlı olan Ülkü Ocakları, Fethullah Gülen cemaati, BBP ve Alperen Ocakları, 70'li yıllarda oluşturulan MSP, Hizbullah vb. İslami parti ve örgütler de bu türden örgütlenmelerdir. Yine Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da oluşturulmuş birçok medya ve yayın kuruluşları da antikomünizm, emek karşıtı, Kürt, Ermeni ve PKK düşmanlığı ekseninde faaliyet yürütmüşlerdir.

ABD, İngiltere ve NATO beslemesi bu örgütlerin hangi kapsamda oluşturulduğuna değindik. Bu ırkçı, kafatasçı, Türk İslam sentezci faşist örgüt ve partilerin Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da neler yaptıkları ise biliniyor. Kısa bir hatırlatma kapsamında; kanlı pazar, faşist 12 Mart Muhtırası, '71 devrimci önderlerinin katledilmesi, 1977 1 Mayıs katliamı, Bahçelievler katliamı, Maraş, Çorum, Sivas katliamları, 12 Eylül faşist askeri darbesi, binlerce devrimci, ilerici, aydın ve Kürt yurtseverinin katledilmesi, yüz binlercesinin işkenceden geçirilmesi, Kıbrıs'ta Rum halkına karşı işlenen katliam ve cinayetler, yine 1955'de Türkiye'de Rumlara ve gayrimüslimlere karşı yapılan ve tarihe 6-7 Eylül olayları diye geçen katliam, yağma, tecavüzler, birçok devrimci sendika yöneticisinin, devrimci öğretmen, aydın ve gazetecinin katledilmesi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ilerici, aydın, yurtsever, sol ve sosyalistlere yönelik gerçekleştirilen suikast ve katliamlar, Kürt halkına yönelik yapılan katliamlar, işkenceler, sürgünler, köy boşaltmalar, tecavüzler, yağma ve soykırım politikaları vb. bu CIA ve NATO beslemesi örgütler tarafından hayata geçirilmiştir.

MHP ve Ülkü Ocakları ve benzeri yapılanmalar antikomünizm kapsamında oluşturulmuş yapılandırmalar içerisinde en çok rol oynayan, birçok katliam ve cinayete imza atan bir kontrgerilla örgütlenmesidir. Kurulduğu tarihten itibaren CIA ve NATO yapılanmasının bir kolu olarak faaliyet yürüten MHP ve Ülkü Ocakları'na önderlik etmiş faşist Alparslan Türkeş (şehit Hrant Dink'in iddiasına göre Ermeni kökenli olup, Kıbrıslı bir Müslüman aile tarafından yetiştirilen ve de aslen Sivaslı bir yetim olan) 1948'de ordu tarafından ABD'ye gönderilmiş, ABD'nin Kansas eyaletindeki Amerika Harp Akademisi'nde, sonrasında ise Georgia eyaletindeki Amerika Piyade Okulu'nda kontrgerilla eğitimi almıştır. Türkeş, Türkiye'ye döndükten sonra; Çankırı kontrgerilla okuluna yüzbaşı rütbesiyle atanmış, burada görev aldığı iki yıl içerisinde birçok asker ve sivil faşisti kontrgerilla faaliyetleri kapsamında eğitmiştir.

Çankırı'daki bu okul Türkeş faşistinden sonrada çalışmalarını sürdürmüş, bir süre sonra tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan kentlerinde bu okullar ve eğitim kampları yaygınlaştırılmıştır. Binlerce ırkçı, kafatasçı, milliyetçi, ülkücü, islamcı faşist, okul denilen bu kamplarda eğitilmiştir. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun da, faşist şef Erdoğan'ın da bu kamplarda eğitim almış olma ihtimali yüksektir. Bu kamplarda eğitim gören Türk-islamcı faşist çeteler Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, Avrupa'da birçok katliama, cinayete, işkenceye, tecavüze, uyuşturucu ticaretine, yağma ve talana, kadın bedeninin metalaştırılmasına ve de birçok insanlık suçuna imza atmıştır.

Ayrıca birçok mafya örgütlenmesinin bu kafatasçı, ırkçı, milliyetçi, ülkücü yapılarla doğrudan bağlantılı olduğu biliniyor. Mafya örgütlenmelerinin Özel Harp Dairesi ve polisin denetimi ve güvencesi altında haraç, fidye, eroin-esrar ve her türden uyuşturucu ticareti, kaçakçılık ve kumarhane işletmeciliği, kara para aklama ile bu yapılara büyük maddi destek sağlamanın yanında, birçok suikast ve cinayetin işlenmesinde de rol oynadıkları biliniyor. Susurluk kazasıyla ortaya çıkan manzaranın kendisi bile devlet-siyaset-mafya ilişkisinin boyutu konusunda bir fikir edinmek için yeterlidir. Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Sedat Peker ve daha birçok mafya bozuntusu kontrgerillanın bir aparatı olarak faaliyet yürüttükleri, devlet tarafından özellikle korunup-kollandıkları biliniyor.

ABD dönüşü albaylığa terfi eden Türkeş bir beyanatında; "Marshall planı çerçevesinde Sovyetlere karşı güçlenmek için eğitildik" diyerek nasıl bir rol oynayacağını ortaya koymuştur. 1980 faşist 12 Eylül darbesi döneminde tutuklanan Türkeş, mahkemede; "Biz içerideyiz ama fikrimiz iktidarda" diyerek 12 Eylül faşist askeri darbesinin niteliğini ortaya koymuştur. Bu darbenin ABD tarafından organize edildiği biliniyor. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemlerin alınması, tarım ürünlerini destekleme alımlarının sınırlandırılması, dış ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi, kar transferlerine kolaylık sağlanması, Türk lirasının değerinin düşürülmesi, günlük kur sistemine geçilmesi gibi maddeleri de içeren 24 Ocak kararlarının da 12 Eylül faşist askeri darbe ile birlikte yürürlüğe konulduğu biliniyor. 12 eylül faşist askeri darbenin neden ve niçin yapıldığına dair çok şey yazılıp çizildiğinden ayrıca konumuzun da bu olmadığını dikkate alarak şimdilik belirttiklerimizle yetinmiş olalım. Bu konuda son olarak belirtmek istediğimiz şudur: 12 Eylül darbesinde yapılmak istenenle, MHP ve Ülkü Ocaklarının yapmak istediği şeyin aynı olduğudur. Faşist Türkeş'in demek istediği de budur ve de doğrudur. Darbecileri ve MHP'li faşistleri yöneten akıl aynı akıldır. Bu akıl CIA aklıdır.

Kılıçdaroğlu'nun ülkücü kardeşlerinin başbuğ diye adlandırdıkları ırkçı, turancı faşist Türkeş'in 1955'de Pentagonda göreve başladığı, NATO daimi üyeliği içerisinde bulunan Türk Genel kurmaylığını temsilen 3 yıl Amerika'da kaldığını da ayrıca hatırlatmış olalım.

Tüm bu hatırlatmalardan sonra Dersimli olmayan ama Tuncelili olduğu kesin olan Kemal Kılıçdaroğlu ile ülkücüleri kardeş yapan bağın hala ne olduğuna yanıt vermiş değiliz. Yazımızın konusu da esasen bu olduğuna göre buna yanıt bulmaya çalışalım.

Kılıçdaroğlu: " ülkücülerinde bizim gibi vatansever ve milliyetçi olduğunu anladık" diyor. Böylece Kılıçdaroğlu ve ülkücüleri kardeş yapan güçlü bağın vatanseverlik ve milliyetçilik olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Kürt ve Alevi kimliğinden arınıp sömürgeci faşist Türk sermaye devletinin beka derdine düşen bu sonradan devşirme Türk'ün (Ziya Gökalp, Sabiha Gökçen, Türkeş gibi) "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman" olmasına komünistler olarak çok şaşırmıyoruz. CHP'nin gerçek kimliğini bilmeyen ve Kılıçdaroğlu'nu tanımayanlar için Kılıçdaroğlu'nun ülkücü kardeşliği şaşırtıcı gelebilir. Hatta bunun bir seçim manevrası olduğunu düşünenler de olabilir. Fakat bu doğru değildir. Gerçekten de Kılıçdaroğlu ve CHP, MHP ile ülkücülerle kardeştir. Bu kardeşliğin kökleri kemalizmin "Tek dil, tek din, tek millet ve tek bayrak" milliyetçiliğine dayanmaktadır. Kürt halkının, Ermenilerin, Süryanilerin, Rumların vd. halklarımızın soykırımına, katledilmesine, sürgün edilmesine, yok sayılmasına, inkar edilmesine, kimliksizleştirilmesine dayanan vatanseverlik ve milliyetçilik kardeşliğidir. Dikkat ettiyseniz bu vatansever ve milliyetçiler Türkiye'nin ABD'nin ve diğer emperyalist ülkelerin, NATO'nun stratejik ortağı olmasından her zaman gurur duymuşlardır. NATO'ya sıkı sıkı sarılmaktadırlar. Neoliberal politikaların Türkiye ve Kürdistan'da hayat bulmasında önemli rol oynamışlar, öncülük yapmışlardır. Uluslararası sermayenin Türkiye halklarına, işçi ve emekçilere dünyayı zindan etmesine bir şey dememektedirler. Bu politikaların mağdurlarını sokaktan uzak tutmak için Kılıçdaroğlu ve CHP elinden geleni yapmaktadır. Kılıçdaroğlu ve CHP'nin tek bir kaygısı var. O da faşist şef Erdoğan'ın tek adam rejiminden duyduğu rahatsızlıktır. O'nun ateşli bir şekilde savunduğu parlamenter sistemin eski haliyle yıllarca ABD ve NATO'ya ve de başkaca emperyalistlere hizmet ettiği, Kürt halkına ve başkaca halklara ve inanç topluluklarına karşı çıkarılan yasaların Kılıçdaroğlu'nun parlamenter sisteminde CHP tarafından ya da CHP'nin desteğiyle çıktığını halkımız iyi biliyor.

Kılıçdaroğlu, "Bizim milliyetçiliğimiz sahte milliyetçilik değil, bizim milliyetçiliğimizi görmek isteyenler Kıbrıs'a gidip Beşparmak Dağına baksın" diyor. Beşparmak Dağı'na işlenmiş Türk bayrağının işgal, katliam, işkence, tecavüz ve yağmayı ifade ettiği biliniyor. Tıpkı Kuzey Kürdistan'da, Efrîn'de dalgalandırmaya çalışılan sömürgeci, işgalci faşist Türk bayrağı gibi... Kürt halkına karşı birçok katliamın (Zilan, Ağrı, Dersim, vd. katliamlar), Pontus-Rum katliamının CHP'nin iktidar olduğu dönemler de yapıldığını unutmamak gerekir. Kılıçdaroğlu'nun demokrat görünen kişiliğinin altında katliamcı kemalizm vardır. Bu kemalizm de tıpkı ülkücü faşist çetelerin Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümandır.

Kılıçdaroğlu'nun ve o altılı masa denilen Türk-İslam sentezcilerinin bir tek dertleri ve kaygıları vardır. O da faşist düzenlerinin, sömürgeci, soykırımcı faşist Türk burjuva devletinin yıkılma korkusudur. Tüm dertleri de bu devleti ayakta tutma çabasıdır. Bu ortak amaç ve ülkü Kılıçdaroğlu ve CHP'nin, Doğu Perinçek ve Vatan Partisi ile ülkücü bozkurtçu faşistleri, faşist politik islamcıları kardeş kılmaktadır. Kılıçdaroğlu'nun 'Millet İttifakı' denilen ittifakı da bu kardeşlik üzerine kurulmuştur. Yani ABD, AB ve NATO uşaklığı, komünizm ve devrim düşmanlığı, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yaşayan halklara karşı inkar ve imha, işçi ve emekçilere, kadın cinsine düşmanlık üzerine kurulmuş bir ittifaktır. Ülkücüleri kardeş ilan edenler onların tüm suçlarına ortak olduklarını kabul ediyor demektir. Dersimliler, Kürt halkı, Aleviler, işçi ve emekçiler, kadınlar Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin faşist ülkücülerle olan kardeşliğini asla unutmayacaktır.