3 Aralık 2024 Salı

Koray Can yazdı | Onurlu bir yaşam ve halkların eşitliği için

Türk halkı, işçi ve emekçileri Kürt halkının sürmekte olan kendi kaderini tayin hakkını sahiplenerek, halkların eşitliği ve kardeşliği şiarını yükselterek, sömürgeci faşist Türk devletinin, faşist şef Erdoğan'ın Güney ve Batı Kürdistan'da sürdürmekte olduğu işgal saldırısına karşı durarak onuruna sahip çıkmalıdır. Unutulmamalıdır ki; Kürt halkının özgürlüğü aynı zamanda Türkiye'nin demokratikleşmesi demektir, egemenlerin sömürü ve saltanat düzeninin yerle bir edilmesi demektir.
 

Türk şovenizmi ve milliyetçiliği, Anadolu ve Kuzey Kürdistan halklarına kan ve gözyaşından başka hiçbir şey vermemiştir. İşçi ve emekçi yığınların birliğine, halklarımızın eşitliğine ve kardeşliğine yönelmiş büyük bir tehdit, öldürücü bir zehir olmakla birlikte, kültürler ve halklar mozaiği olan Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası; Türk şovenizmi, milliyetçiliği ve kafatasçılığı sayesinde çoraklaşmıştır. Tarihin tozlu sayfaları, sömürgeci, soykırımcı faşist Türk devletinin, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşamış halklara, farklı inanç topluluklarına ve insanlığa karşı işlediği ağır suçlarına tanıktır. Bütün bu suçlar, resmi tarih içerisinde ters yüz edilmiş ya da arşivlerde "devlet sırrı" olarak gizlenmektedir. Gizlenmektedir; çünkü, her dönem olduğu gibi bugün de aynı suçlar işlenmeye devam ediyor.

Bir gerçekliğin altını çizmekte fayda var ki, o da insanlığa karşı suç işlemek sadece sömürgeci, faşist Türk devletine özgü bir durum değildir. Kapitalizmin ve emperyalizmin tarihi barbarlık tarihidir. Medeniyetin, demokrasinin, bilimin beşiği olarak adlandırılan, tanımlanan tüm emperyalist, kapitalist devletlerin tarihi de barbarlık tarihidir. Değişen bir şey varsa, o da dünün kaba barbarlığının yerini modern barbarlığının almış olmasıdır. Bunu görmek için tarihin çok derinlerine inmemize gerek yok. Günümüz dünyasına baktığımızda, barbarlığın geldiği düzeyi rahatlıkla görebiliriz. Sömürgeci, soykırımcı, faşist iktidar ve devletler için normal olan vahşet, zulüm, zorbalık ve barbarlık sömürgeci faşist Türk burjuva devleti için de normal karşılanabilir. Hatta soykırım ve katliama uğrayan, göçertilen, sürgün edilen halklarımızın (Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler) mallarına-mülklerine el koyanların ve bunda hiçbir ahlaki sorun görmeyenlerin; sömürgeci, katliamcı faşistlerle aynı saflarda yer almasını da anlayabiliyoruz. Fakat normal olmayan; bu barbar ve zorbalarla, katliamcı ve sömürgeci faşistlerle hiçbir aidiyet bağı, çıkar birliği olmayan Türk halkının, işçi ve emekçilerinin, ezilenlerinin önemli bir kesiminin; halklarımıza, bir bütün olarak tüm insanlığa karşı işlenen bu suçların bir parçası haline getirilmesi-gelmesidir.

Peki bizzat bu sömürgeci faşist Türk sermaye oligarşisi ve devleti tarafından açlığa, yoksulluğa, sefalete sürüklenen, gelecekleri yok edilen, ezilen ve sömürülen, bir köle gibi yaşamaya mahkum edilen Türk işçi ve emekçilerinin önemli bir kesiminin bu suç ortaklığının bir parçası haline getirilmesini ve gelmesini nasıl anlamlandırabiliriz. "Yüzde doksan dokuzunun Müslüman" olduğu iddia edilen bir halkın önemli bir kesiminin kafatasçı-ırkçı-şoven-milliyetçi bir hale getirilmesini nasıl izah edebiliriz.

Sömürücü bütün sınıfların kendi egemenliklerini devam ettirebilmek için, toplumları sürekli ideolojik kuşatma ve baskı altında tuttukları biliniyor. Burjuva ideolojisinin birer varyantı olan milliyetçilik, şovenizm, ırkçılık emperyalizm döneminde ortaya çıkan, egemen sınıfların kitleleri yönetmesinin, kontrol etmesinin yanında faşist rejimlerin toplumsal dayanağının geliştirilmesinin bir aracına dönüştürüldüğü de biliniyor. Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti de, kurulduğu tarihten itibaren Türk halkını, milliyetçilikle, şovenizmle, ırkçılıkla politikalarının bir uzantısı haline getirmeye çalışmıştır. Üzülerek de olsa, bunda önemli bir başarı sağladığını da söylememiz gerekir. Gelinen aşamada tarih bilincinin oldukça zayıf olduğu, güçlü şovenist önyargıların olduğu, egemen politikaların ideolojik kuşatması altında baskı ve terörle belleksizleştirilmiş bir Türk toplum yapısıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Kuşkusuz şovenizmin, ırkçılığın zihinleri felç eden etki çemberinden halklar kurtulmadığı sürece özgür olamayacağı gibi; Türk halkı da hiçbir zaman özgür olmayacaktır. Türk halk yığınlarına, işçi ve emekçilere şovenizmin, ırkçılığın ve milliyetçiliğin yol açtığı sonuçları kavratmak; antişoven bir bilincin gelişmesini sağlamak dün olduğu gibi bugün de devrimci komünist hareketin önünde çözülmesi gereken güncel, bir o kadar da hayati bir sorun olarak durmaktadır. Ayrıca bu bilinç geliştirilmediği sürece halklarımızın eşitliğine, kardeşliğine ve kurtuluşuna giden yolu örebilmemizin, Türk şovenizmini ideolojik, politik ve pratik olarak yenilgiye uğratmamız ve Türk halkını bu etki çemberinden kurtarmamızın koşullarının da olmayacağı biliniyor. En azından ML komünistlerin konuyu ele alış biçiminin bu yönde olduğunu söyleyebiliriz.

Yukarıda ifade edilenler Türk halkının, işçi ve emekçilerinin önemli bir kesiminin sömürgeci faşist Türk burjuva devletinin ırkçı, şoven politikalarının bir parçası haline getirilmesinin önemli bir nedeni olarak ifade edilse de bunun mevcut suç ortaklığının tek nedeni olduğunu söylemek çok da gerçekçi olmaz. Aynı durumun Nazi Almanya'sında, Yahudi soykırımına seyirci kalan Alman halkı için de, İsrail devletinin katliamlarına seyirci kalan İsrail halkı için de, tüm emperyalist sömürgeci devletlerin halkları için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Gerçek olan şudur: Türk halkının önemli bir kesimi, dün olduğu gibi bugün de bilerek ve isteyerek sömürgeci, soykırımcı faşist Türk burjuva devletinin insanlığa karşı işlemiş olduğu suçların bir parçası olmuş ve bundan zerre kadar utanç duymamakla birlikte, bugün de bu suçları ateşli bir şekilde savunmaktadır. Çünkü sömürü ve zulümden, soykırım ve katliamdan beslenen her egemen sınıf gibi sömürgeci faşist Türk burjuva devleti de elde ettiği ganimetin cüzi bir miktarını kendi egemen ulusundan ya da sömürülen ve ezilen halkın içinden çıkan işbirlikçi unsurlara vererek onları suçlarının bir parçası haline getirerek, sömürü ve zulüm düzenini ayakta tutmaya çalışmıştır. Halklar adına bu utanç verici bir durumdur. Tüm kapitalistler için normal olan bu durum sömürgeci faşist Türk devleti için de normaldir. Fakat burada halklar için, işçi ve emekçiler için insani olan, normal olan bir durum söz konusu değildir. Türk halkı, işçi ve emekçileri bu utançtan mutlak olarak kurtulmalıdır. Bunun için ilerici, devrimci, sosyalist olmaya gerek yok. İnsan olmak yeterlidir. Türk halkı, işçi ve emekçileri, dil, din, ırk farkı gözetmeden tüm insanlığın özgürce, insanca yaşaması için mücadele eden ve de Türk halkının onurunu temsil eden Türk devrimcilerinin, aydınlarının izinden yürümelidir. Türk ve Kürt halkının ve de dünya halklarının mücadelesine omuz vermelidir.

Tarihi boyunca Kürt halkının, Türk ulusuyla eşit hak talepleri zorla bastırıldı, defalarca katliama uğratıldı. Yurdundan sürgün edildi, tarihsizleştirilme, kültürsüzleştirilme, dilsizleştirilme saldırılarıyla varlığı inkar edilerek, zorla Türkleştirilmeye çalışıldı. Her halk için olmazsa olmaz denilenler Kürt halkı için uygun görülmedi, yok sayıldı. Kürdistan'da Kürt ulusunun, Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkı katliamlarla engellenmeye çalışıldı. Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti Kürt ulusunun ulusal özgürlük mücadelesini kendisi için hep beka sorunu olarak gördü. Bundan dolayı Kürt ulusunun özgürlük mücadelesini engellemek için her türlü insanlık dışı yol ve yönteme başvurdu. İmha, katliam, soykırım, talan, yağma, sürgün ve açlık Kürt halkının yaşamının bir parçası haline getirildi. Tıpkı bugün olduğu gibi... Türk sermaye oligarşisi ve onun faşist iktidarları için Kürt halkına kaşı düşmanlık dönemsel değil stratejik olmuştur. Kürt halkına karşı bölgesel bir savaş yürütmesi de bundandır. Sömürgeci, faşist saltanat düzenlerini ayakta tutmak için bunu gerekli ve zorunlu görüyorlar. Fakat Kürt halkının maruz kaldığı bu insanlık dışı uygulamanın Türk halkına, işçi ve emekçilerine katabileceği, verebileceği hiçbir şey yoktur. Tam tersine Türk halkını, işçi ve emekçilerini daha fazla insanlığa karşı içlenen suça bulaştırır. Bu suça şu veya bu nedenle bulaşanları ise insanlıktan çıkarır.

Türk halkı, işçi ve emekçileri Kürt halkının sürmekte olan kendi kaderini tayin hakkını sahiplenerek, halkların eşitliği ve kardeşliği şiarını yükselterek, sömürgeci faşist Türk devletinin, faşist şef Erdoğan'ın Güney ve Batı Kürdistan'da sürdürmekte olduğu işgal saldırısına karşı çıkarak onuruna sahip çıkmalıdır. Unutulmamalıdır ki; Kürt halkının özgürlüğü aynı zamanda Türkiye'nin demokratikleşmesi demektir, egemenlerin sömürü ve saltanat düzeninin yerle bir edilmesi demektir. Türk halkının, işçi ve emekçilerinin; zalimlerle, zorbalarla, barbarlarla, kafatasçılarla, ırkçı faşistlerle hiçbir ortak paydası yoktur, olamazda. Türk halkının, işçi ve emekçilerinin yanı dünyanın ezilen ve sömürülen halklarının yanıdır. Kürt halkı da Türk halkından, işçi ve emekçilerinden bunu beklemektedir. Çok geç olmadan bu beklentiye yanıt olunmalıdır.

Türk halkının, işçi ve emekçilerinin, kadın ve gençlerinin unutmaması gereken diğer bir gerçek ise; bu sömürgeci faşist Türk burjuva devleti ve onun faşist şeflik rejimi sadece ulusal özgürlük isteyen Kürtleri değil; inanç özgürlüğü isteyen Alevileri, cins özgürlükçü bir toplum isteyen kadınları, demokratik bir eğitim ve özgür bir gelecek isteyen liseli ve üniversiteli öğrencileri, yaşam tarzı özgürlüğü isteyen laikleri, özgürlük ve demokrasi ortak paydasında buluşan farklı ulus ve inanç topluluklarını, antikapitalist Müslümanları, LGBTİ+'ları, aydın ve sanatçıları, özcesi; politik özgürlüğe susamış işçileri, kent ve kır yoksullarını, tüm ezilenleri düşman ilan etmiş ve de tüm bu kesimlere karşı topyekun bir savaş açmıştır. Mafya bozuntusu Sedat Peker, "En çok milliyetçilik yapanlar en çok pisliğe bulaşan, çalıp çırpanlardır" diyor. Uyuşturucu baronlarının, kara para aklayıcılarının, ihale mafyacıların, kadın cinsini sömürerek metalaştıranların, din bezirganlarının, işçi ve emekçilerin emeğini ve alınterini gasp edenlerin daha fazla ırkçı olması boşuna değil. AKP ve MHP esasen de bunların düzenidir. Ve bu düzen yıkılmayı hak etmektedir.