3 Aralık 2024 Salı

Koray Can yazdı | Öğrenmek devrimci bir eylemdir

Her devrimcinin teorik, ideolojik, politik ve örgütsel konularda sürekli bir öğrenme ve bilme eylemi içerisinde olması gerekir. Bu konulara ilgisizlik ise bir devrimci bakımından kabul edilemez bir durumdur. Devrimci, kendi somut durumundan hareketle öğrenmesi ve bilmesi gerekenleri somutlamalıdır. Diğer bir ifadeyle kendi önceliklerini belirlemelidir.

Egemenlik ve iktidar mücadelesinde bilginin rolünün yaşamsal olduğunu biliyoruz. Süreçleri, hareketleri, yaşamı ve dolayısıyla devrimci faaliyeti ve sorunlarını anlamlandırmak, aydınlatıp çözebilmek ancak bilgi ile olur. Bilme ve öğrenme eylemi, devrimcinin nicelik ve nitelik biriktirmesinde, gelişimini yönetmesinde ve de hedeflerine ulaşmasında önemli bir yerde durmaktadır. Bir devrimci, gelişimini yönetebilmesi için, gelişiminin nitelik ve nicelik unsurlarının bilincinde olması, daha da önemlisi gelişiminin gereklerine, ihtiyaçlarına iradi biçimde yanıt vermesi gerekir. Anlamak, tanımlamak, tartmak, ayırt etmek, direniş biçimleri geliştirmek için bilmek ve öğrenmek bir zorunluluktur. Yanlış dediğimiz şey aklın bilgi yetersizliğine dayandığına göre, yanlışa düşmemek için gerçeğin bilgisine sahip olmamız gerekir.

Bilgi sonsuzdur. Bu bir bakıma bilme ve öğrenme eyleminin de sonsuz olduğu anlamına gelir. Bilme ve öğrenme isteği amaca ulaşmada önemli bir eylemdir. Neyi, ne niçin, neden öğrenmemizi, bilmemizi ise amacımız belirler. Bilme ve öğrenme, sürekli ve sınırsız (birey için yaşamının son anına kadar süren) bir eylemdir.

Bilgi edinmenin birçok yolu, yöntemi ve aracı olduğunu biliyoruz. Radi Fiş'in Şeyh Bedreddin ve savaşçılarını anlattığı ve birçok devrimcinin okumuş olduğu, "Ben de Halimce Bedreddinem" adlı kitapta bu konuya dair çok çarpıcı bir bölüm var:

"Şeyh Şibli'ye, 'Sana hakikat yolunu gösteren kim oldu?' diye sormuşlar, 'Bir köpek' demiş Şeyh ve anlatmış: 'Bir gün, bir su kıyısında susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm. Köpek, içmek için suya her hamle edişinde suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu. Sonunda susuzluğu içindeki korkuya üstün geldi ve köpek suya atladı. Atlamasıyla da sudaki suret kayboldu. Gereksindiği şeyle kendisi arasındaki engel, kendisiydi. Ben de, kendim sandığım şeyin aslında içimdeki engel olduğunu anladığımda engel ortadan kalktı. Ama bana yolumu ilk gösteren bu sokak köpeği oldu.

Öğrenmeye hazır durumda olan, kimden olsa öğrenir. Şeyh Şibli'nin sözlerini herhalde böyle anlamak gerek diye düşündü Bedrettin. Yani öğrenmek, öğretmene değil, sana bağlı. Eğer sen olgunlaşmamışsan, değil herhangi bir öğretmen, peygamber olsa sana bir şey öğretemez. Eğer sen hazırsan, bir köpek bile sana hakikat yolunu gösterebilir. Yaşadığımız her an, bizim için bir rehberdir. Ve ben her gün bana yol gösterecek fırsatları görmeden, yanlarından geçip gittim. Bildiğimi sanıyordum çünkü buydu benim talihsizliğim. Ben biliyorum, diyordum. Oysa kim ki bilir; bir daha hiç öğrenemez. Önce, bilmediğini bileceksin. O zaman öğüt-akıl dört bir yandan yağar üzerine. 'Bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm...' Susuzluktan ölecek halde su kıyısında duran bendim. Peki, beni suya atlamaktan ne alıkoyuyordu? Korku. Kıyı, bildikti; suya atlamaksa bilinmezliklere dalmaktı. Bilinmeyen, akıcıdır, boyuna değişir: su gibi; bilinen, ölüdür: kıyı gibi. Korku her zaman: 'Alışkın olduğundan şaşma'  ve ben hep bildiğim yolda yürürüm. Sürekli aynı yolda. Mutsuzdum, ama mutsuzluğumu terk edemedim: bir alışkanlık olmuştu benim için mutsuzluğum... Hiçbir zaman kendi kendimin sınırları dışına çıkamadım. Buydu benim mutsuzluğum. Ben biliyorum, diyordum sürekli. Biriyle mi karşılaştım, hemen onu imliyor, ona dair kendi imgemi yaratıyordum. Yargılıyordum. O insan kayboluyor, geriye benim onun hakkındaki yargım kalıyordu. Ben gerçeklikte, yer alan insanla değil, kendi yarattığım imgeyle, kendi yargımla söyleşiyordum."

Buradan çıkarmamız gerekenleri alt alta dizersek;

Bildiğini zannetmenin öğrenmenin en büyük düşmanı olduğunu, bu nedenle öncelikle bilmediğimizi kabullenmemizi ve öğrenmeye açık olmamızı;

Kendi gerçekliğimizi kabul etmemizi ve bu konuda açık yürekli ve cesaretli olmamızı;
Güçlü bir öğrenme, bilme ve anlama isteğimizin olmasını;

Gerçeklere ve gerçeğin bilgisine ulaşmanın mutlak bir çaba gerektirdiğini;

Nerede ciddi bir bilgi, bilgi edinme ve öğrenme çabası varsa orada mutlaka bir yöntemin (metodun) olduğunu, doğal olarak bu konuda yöntem kazanmamız gerektiğini;

Bilgi ve öğrenmeyi amaca bağlı, ihtiyacımız olan ve öğrenmemiz gerekenleri bir plan dahilinde öğrenmeye çalışmamızı;

Kendimize çizdiğimiz sınırların dışına çıkmamızı;

İmge ve yargılarımızdan kurtulmamızı;

Öğrenmemizi engelleyen alışkanlıklardan köklü olarak kopuşmamızı; 

Korkularımızın üstüne gitmemizi;

Öğrenmek isteyenin her durumdan öğrenebileceği çok şey olduğunu vb. başkaca sonuçlar da çıkarabiliriz.

Her devrimcinin teorik, ideolojik, politik ve örgütsel konularda sürekli bir öğrenme ve bilme eylemi içerisinde olması gerekir. Bu konulara ilgisizlik ise bir devrimci bakımından kabul edilemez bir durumdur. Devrimci, kendi somut durumundan hareketle öğrenmesi ve bilmesi gerekenleri somutlamalıdır. Diğer bir ifadeyle kendi önceliklerini belirlemelidir.

Öğrenmenin ve bilgi edinmenin birçok yolu, yöntemi ve araçları olduğunu belirtmiştik. Okuyup-araştırarak, gözlemleyerek, dinleyerek, izleyerek, sorularımızı çoğaltarak, tartışarak, eleştiriler üzerine derinlikli düşünerek, konferanslara, seminerlere, eğitimlere katılarak, gerekli sabrı göstererek, gerekli emekçiliği sergileyerek, komünist ve devrimci basınla doğru ilişkilenerek, kendini pratikte sınayarak, şehitlerimizin devrimci yaşamlarını inceleyerek vb. birçok yoldan ilerleyebilir, öğrenebiliriz. Olumluluklar kadar olumsuzlukların da öğretici yanının olduğunu da unutmadan...

Komünist kadın yazar Kutsiye Bozoklar, Toplu Eserler Hangi Kültür kitabındaki "Öğrenme ve Mücadele" başlıklı makalesinde; "Marksizmin-Leninizm'in bir mücadele dili ve pratiği vardır. Bu dili iyi öğrenmek düzene müdahale gücümüzü arttıracaktır. Mücadele ahlakının ve inancının anlam kazanması da böylece mümkün olacaktır" diyordu.

Komünist Öncü, her ko­mü­nis­tten, her ta­raf­ta­rın­dan, ona gö­nül bağ­la­yan, ina­nan her iş­çi­den, emek­çi­den, öğ­ren­ci­den yıl­ma­dan usan­ma­dan bi­lin­ci­ni yük­selt­me­si­ni, Mark­sist-Le­ni­nist te­ori­yi özüm­se­me­si­ni talep edi­yor. Marksizim-Leninizm, komünist öncünün ve komünist kadın iradesinin po­li­ti­ka­sı­nın te­orik te­me­li­dir. Bu te­ori­ye ha­kim ol­mak, onun özü­nü kav­ra­mak ve onu, dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin, ya­şa­mın her ala­nın­da da­yat­tı­ğı so­run­la­rın çö­zü­mün­de kul­lan­ma­yı bil­mek­ ve öğrenmek gerekir. Bir bi­lim ola­rak Marksizm-Leninizm na­sıl in­ce­le­nir, na­sıl araş­tı­rı­lır? Araş­tır­ma­nın, in­ce­le­me­nin, öğrenmenin bel­li bir yo­lu-yön­te­mi var mı­dır? Bu konuya dair komünist basınımızda birçok yazı yazıldı. Bu yazılar tekrar okunmalıdır.

Her komünist kendi özelinde nitelik sıçrayışı planına sahip olduğu sürece, devrimin nitelikli kadrosu olmayı başarabilir. Bugün devrimin ve komünist öncünün ihtiyaç duyduğu kadro tipi, ideolojik ve siyasal donanıma sahip, bu konuda her gün kendi içinde devrim yapan, zorluklar karşısında dalgalanma yaşamayan istikrarlı, kararlı ve fedai kadrolardır.

Unutmayalım ki, "Damla, kendini tamamlayınca damlar."

Damla olup derelerden nehirlere, oradan denizlere varmak istiyorsak, bir su damlası gibi kendimizi tamamlamamız gerekir.