24 Kasım 2024 Pazar

Kitle çalışmasını yoğunlaştıralım

Kitlelerin yeni kesimlerini uyandırmak, örgütlemek, harekete geçirmek için, ajitasyon, propaganda ve örgütleme çalışmaları yürütmekten sorumlu olan her düzeyden devrimci kolektif, günlük, haftalık ve aylık mücadele planlarında, kitleler içindeki parti çalışmasını ilk sıraya çekmelidirler.
Atılım gazetesinin 377. sayısındaki "Gündem" köşesinde; faşizme karşı kitle çalışmasının önemi üzerinde duruyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
20 Temmuz 2015'deki faşist politik İslamcı saray darbesinden sonra, diktatörlük tüm gücüyle işçi sınıfının ve ezilenlerin devrimci ve demokratik örgütlülüğünü ezip dağıtmaya; devrimcilerin kitle bağlarını daraltıp kendini üretemez hale getirmeye; kitle faaliyetinin önünü kesmeye; süreklileşmiş saldırılarla, devrimci parti ve örgütleri içe döndürüp politik ve ideolojik tasfiyeciliğe yöneltmeye çalıştı. Elbette orada durmadı, halkçı politik reformlar için mücadele eden antifaşist yasal partileri, ekonomik, demokratik mücadele yürüten kitle örgütlerini, sessizce kendi kabuğunda yaşamaya, politikayla ilişkisini beyanatçılığın ötesine taşımamaya "razı etmek" için gözaltı ve tutuklama sopası altında tuttu.
 
Faşist diktatörlüğün, emekçi sol saflardaki kitleleri, katliamlarla, yaygın tutuklamalarla, halk düşmanı polisin, özel timin sınır tanımayan zulmüyle ve faşist psikolojik savaşla geriletmesi ve OHAL koşulları, sürecin yeni bir aşamasını başlattı. Bu yeni sürece yüzlerce şehit ve binlerce tutsakla giren devrimci ve ulusal demokratik hareket, niteliksel örgütsel kayıplarla karşı karşıya kaldı. Devrimci parti ve örgütler süreçten değişik düzey ve biçimlerde etkilendiler. Bölünmeler, politik iddia kaybı, devrimci kadroların ve etkin taraftarların bir kısmını da içine çeken umutsuzluk, yılgınlık, irade kırılması, Avrupa'ya göç dalgası bunlardan bazılarıydı. Kentlerdeki politik askeri mücadele belirgin bir daralma yaşadı. Faşist saray darbesine verilmiş bir cevap olan, birleşik devrimci cephe, kimi hamlelerine karşın Türkiye şehirlerinde beklenen başarıları elde edemedi. Devrimci partilerin kitleler içindeki çalışmaları hem coğrafi alan hem de yoğunluk ve süreklilik yönüyle zayıfladı. Sayısız kentte, meydan, adeta yalan ve demagojiye dört elle sarılmış, faşist şef ve AKP olmak üzere, burjuva düzen partilerine kaldı. Sürecin gerçekliği içindeki tüm bu olgulardan daha baskın olan ve gerçeğe asıl rengini veren olgu ise faşizmin ve inkarcı sömürgeciliğin planlarının başarıya ulaşmaması, devrimci ideallere bağlılığın, direnişçiliğin, durumu değiştirme ruhu ve iradesinin yenilgiye uğratılamamasıydı. Devrimci hareket mevzi kayıplarına ve kimi ağır yaralarına karşın, faşist cuntaya ve yok etme terörüne boyun eğmedi, savaşı sürdürdü.
 
İçinden geçtiğimiz süreç, diğer faaliyetleri bir an için bir yana bırakırsak, devrimci harekete, en başta da komünistlere, her günkü olağan devrimci görevlerinden biri olan kitle çalışması sorununa özel bir dikkatle eğilme, bu konuda durumuna güçlü bir müdahalede bulunma sorumluluğu yüklüyor. Bu, hem kitlelerde oluşmaya başlayan yeni ruh haline zamanında etkin bir müdahalede bulunmanın hem de devrimci çalışmanın yenilenip geliştirilmesi, yeni dayanaklara kavuşturulması, yeni alanlara yayılması ihtiyacının ve imkanının oluşturduğu bir direktif.
 
Sınır tanımaz din bezirganlığı ile en koyu şovenizmin kaynaşıp tek bir gövde olarak yığınların duygu ve beyinlerini işgal ettiği, demokratik hak ve özgürlüklerinden yoksunluk koşullarında kitlelerin geri kesimlerinin uyanışının alabildiğine yavaşlatıldığı bir dönem kendi sınırlarına vardı. Henüz etkisini sürdürse de, vaat, yalan ve demagoji kitle desteğini büyütemiyor. Politik yaşam, toplumsal adalet, ekonomi, maliye, bölge siyaseti ve emperyalist sistemle ilişkiler zemininde üst üste birikerek yığılan sorunlar, kitlelerin yeni kesimlerinde sorular uyandırıyor. Büyüyen yoksulluk, birkaç ayda yüz binlerce yeni eve giren işsizlik, gündelik hayatın bir parçası haline gelen polis zulmü, sömürgeci savaşın türlü vahşeti, yığınların duygularında, düşüncelerinde karşılıklar üretiyor. Bu, eşyanın tabiatına uygun biçimde, kendini öncelikle büyük sanayi şehirlerinde dışa vurdu.
 
Faşist şeflik rejimi, iş cinayetlerine barikat olmak veya ücretlerini artırmak isteyen işçilerin, gözaltında kaybedilen evlatlarını isteyen ya da hapishanelerdeki tecrit son bulsun diyen anaların, erkek şiddetine karşı sokaklara çıkan kadınların, iftarını açmak için küçük bir meydanda sofra kuran antikapitalist Müslümanların, okullarındaki cinsel tacize karşı duran öğrencilerin, demokratik haklar, adalet ve özgürlük mücadelesi yürüten işçi ve ezilenlerin karşısında, faşist terör dışında çaresizdir. Durum o hale geldi ki, mezarlıklar ve hapishaneler, faşist politik İslamcı Erdoğan'da cisimlenen rejimin kıblesine dönüştü. Yalan ve demagojilerini ancak copla, polis gazıyla, gözaltıyla, kurşunla, işkenceyle, tutuklamayla, katliam bombalarıyla savunabiliyorlar. Tüm bunlar, dinsel ideolojinin, dini duyguların ve yaşam anlayışının sonucu olarak Erdoğan'a ve AKP'ye bağlanmış yığınların bir bölümünün görüş açısından da bir meşruiyet krizi yaratmış bulunuyor. Ne "çalmak", ne "bir lokma, bir hırka" deyip, lüks ve şatafat içinde yaşamak, ne "tekçiliğin bekası" adına seçim adaletsizlikleri, ne de işçiler, emekçiler, yoksullar karşısındaki küstahlık eskisi gibi "hoşgörüyle" karşılanıyor.
 
Gerçeklerin daha hızlı, daha etkin, daha yaygın ve hitap edilenin kayıtsız kalamayacağı bir çarpıcılıkla, zenginlikle, yaratıcılıkla kitlelere ulaştırılması, bu koşullarda özel bir önem kazandı. Artan, çeşitlenen sorulara, devrimci, antifaşist, antişovenist cevaplar vermek, işçilerin ve ezilenlerin ulaşılamayan, hiç temas edilemeyen kesimlerine ulaşmak, yasal ve fiili meşru mücadele alanında yürütülen mücadelenin önündeki öncelikli göreve dönüştü. Devrimci ajitasyon ve propaganda çalışmaları için veriden bol bir şey yok. Yoksul evleri, emekçi mahalleleri, işçi havzaları, fabrika çevreleri, lise önleri ve kent meydanları gerçeğin devrimci sesiyle yankılandığı ölçüde, kitlelerin soruları çoğalacak, bunlara verilen cevaplar farklılaşacak ve duygularda, bilinçlerde değişimin önü açılacaktır.
 
Bu görüş açısından hareketle, "çat kapı" pratikleri, gazete dağıtımı, bildiri, afiş, pankart çalışmaları, panel, seminer, film gösterimleri, ev toplantıları, sanatsal etkinlikler, kitlelerin gerçeklerle yüzleştirilmesi, özgür ve onurlu bir hayatının seçenekleştirilmesi hedefli birer eylem olarak büyük bir ciddiyetle planlanmalı ve örgütlenmelidir. Faşist şeflik rejimiyle, inkarcı sömürgecilikle, kapitalist sömürüyle, erkek egemenliğiyle, Alevilerin, antikapitalist Müslümanların karşı karşıya oldukları baskılarla, kapitalizmin çevre tahribatıyla bağlı gerçeklerin teşhirinde, basın açıklamaları, yürüyüşler, değişik tipte gösteriler ve mitingler, sözlü ajitasyon ve propaganda çalışmalarının etkisini bir adım ileriye taşıyacak, yeni güçleri eğitip ileri itecektir.
 
Kitlelerin yeni kesimlerini uyandırmak, örgütlemek, harekete geçirmek için, ajitasyon, propaganda ve örgütleme çalışmaları yürütmekten sorumlu olan her düzeyden devrimci kolektif, günlük, haftalık ve aylık mücadele planlarında, kitleler içindeki parti çalışmasını ilk sıraya çekmelidirler. Bazen çalışma tarzı, bazen plansızlık, bazen sorumluluk alanındaki önderlik görevlerine yabancılaşma, bazen memurvari ruh hali biçimindeki yetmezliklerimizin, emekçi semtleriyle, işçi havzalarıyla, fabrikalarla, işletmelerle, okullarla bağları güçlendirmenin, kökleştirmenin, yeni alanlara yaymanın önündeki temel engel olduğu kabulünden hareket etmeliyiz. Her hafta bire bir ilişkiler içinde ilk kez temas edilen bir grup işçiye, yoksula, kadına, öğrenciye, işsize, ev emekçisi kadına, emekliye, esnafa devrimci fikirler, devrimci umutlar, devrimci değer ve örgütlenme bilinci taşımayan, devrimci yayınlar ulaştırmayan bir çalışma grubu, bir komite, bir yönetici militan, elbette yasal ve fiili meşru mücadele alanının asgari görevlerini bile yerine getiremez. Elbette içe döner. Elbette, "ortada insan yok, hepsi robot bunların" diye düşünmeye başlar.
 
İşçiler ve ezilenler, arayışlarıyla, memnuniyetsizlikleriyle, sorularıyla, insani özlemleriyle oradalar. Mesele kalkıp onlara gitmek, onlarla bağ kurmanın doğru yollarını bulmak, onlara güvenmek ve devrimci çalışmalara davet etme ferahlığıyla, meşruiyetiyle hareket etmektir. Kitlelerin kendilerine gelmesini bekleyen kolektifler ve yoldaşlar iyice anlamalıdırlar ki, kendilerinden önce, o insanların sorularına değişik cevaplar götürerek etki kuracak değişik adlar ve kılıklar altındaki türlü düzen güçleri buna fırsat tanımayacaktır. Bir emekçi evinin kapısını çalarken gösterilen rahatlık, işçilerin ve ezilenlerin gerçekleri öğrenme yeteneğine duyulan inanç, anlatacakların doğruluğu ve ikna ediciliğine dair güven değiştirmeye odaklanmış devrimcinin başarısında temel unsurlar olacaktır. Aksi halde "kitle çalışması", "kitlelerin kazanılması", "kitlelerle birlikte politika" kavramları içeriğini kaybeder, söz kalıbına dönüşür. Kitleleri özne düzeyine çıkarma iddiası kitleleşmeye dönüşerek kaybolur.
 
Soru şudur: Kaç şehirle, bir kentin kaç ilçesiyle, kaç mahallesiyle, kaç fabrikasıyla, kaç okuluyla bağımız var, kaçında düzenli faaliyet yürütüyoruz? Başta büyük sanayi şehirleri olmak üzere, dört bir yanda politik, toplumsal ve iktisadi gerçeklere yeni sorular sormaya başlayanların ne kadarına ulaşabiliyoruz? Örneğin son altı ayda 324 bin sanayi işçisinin işinden olduğunu söylüyor bir araştırma. Bu gerçek sosyalist basından, kitle çalışmasından sorumlu örgütlere uzanan onlarca farklı örgüt, biçim ve araçla yüz binlerce yeni işsizin birkaç yüzüne ulaşabildiği, etkileşime girebildiği ve bir bilinç değişimine dönüşebildiği oranda soru karşılığını bulabilecektir.
 
Faşist şeflik rejiminin kitle tabanı da dahil, kitleler içinde soruların arttığı, çeşitlendiği, inatçılaştığı bu süreçle kaydedilicilik, seyircilik, devrimcilerin vebadan kaçar gibi kaçması gereken, olduğunda açık ve kesin bir mücadele gerektiren aşınmalardır. Devrimci eleştirelliğin ve pratiğin şiddetiyle alt edilmelidir. Faşist politik İslamcı diktatörden ve AKP'den beklentilerinde hayal kırıklığına uğrayan işçilere ve ezilenlere ulaşmak, onları devrime kazanmak iddiası ve kararlılığıyla hareket etmek, yasal ve fiili meşru mücadele alanı için, Baranlaşma çağrısının günümüzdeki yanıtıdır. Verili koşullarda, bu alandaki "bedel kapıları", kitleleri kazanma, örgütleme, faşizme, inkarcı sömürgeciliğe, erkek egemen kapitalist düzene karşı mücadeleye seferber etme çalışmasının gerektirdiği iradede, iddiada, disiplinde, özveride, metanette, sınırlanmamış emekte, zamanı doğru örgütlemede, kendini adamada, yüksek bir kolektivizmde cisimleniyor. Şimdi ilk geçilecek kapılar onlardır.