30 Ekim 2024 Çarşamba

Karaca: Tüm mücadele alanlarının tamamını Meclis haline getireceğiz

Yeşil Sol Parti milletvekili adayı Sevda Karaca işçilerin, emekçilerin, halkların bir arada yaşadığı, bir işçi kenti olan Antep'de seçim çalışmalarını anlattı. Aynı zamanda mülteci ve göçmenlerin yoğun yaşadığı kentte, özellikle nefret söylemlerinin üretildiğinin altını çizen Karaca, buna karşı mücadele ettiklerini anlattı. Tüm mücadele alanlarını Meclis haline getirme niyetleri olduğunu dile getiren Karaca, "Parlamentoda yapacağımız en önemli şey mücadele araçlarını genişletmek, araçları kullanarak tüm mücadelenin parçası olan hiç kimsenin yalnız kalmayacağı, mücadelenin sonuçlanacağı bir zemini hep birlikte oluşturmak" dedi. 

Kadın özgürlük mücadelesi içinde yer alan basın emekçisi Sevda Karaca, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Antep milletvekili adayı. Karaca aynı emek mücadelesi yürüttü göçmen ve mülteci kadınların sesini defalarca yaptığı haberlerle duyurmaya çalıştı. Aday olduğu Antep'de işçi ve emekçilerin, mültecilerin, göçmenlerin sorunlarını Özgür Tv'de Arzu Demir'in Özgür Tartışma programında aktaran Karaca, karşılarındaki işçi, emekçi, kadın, çocuk, mülteci düşmanı bir iktidar olduğunu ve buna karşı mücadele ettiklerini söyledi. 

Karaca'nın Arzu Demir'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle: 

'ENKAZIN YIKIMININ YARATTIĞI YIKIM DA TARTIŞILIYOR'

Sahada yürüttüğünüz çalışma çok iyi görünüyor. Depremin vurduğu kentlerden biri Antep. Dolayısıyl nasıl bir zemin var, kadınların seçim sürecine katılımı nasıl? Bunlardan biraz konuşalım istiyorum.
Antep depremden etkilenen kentlerden. İlçelerinde hem çok büyük can kayıpları hem de aynı zamanda büyük bir yoksulluk varken felaketten daha ağır bir felaket olan hükümetin hiçbir ihtiyacı karşılamaması, yoksulluğu daha da büyütmüş durumda. İhtiyaçları da artırdı. Kent merkezinde nispeten demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, siyasi partilerin desteği ve dayanışması hayatı hızlı biçimde yeniden düzene koyma noktasında halkın önemli ihtiyaçlarını karşıladı. Kent merkezi dışındaki noktalarda ihtiyaçlar oldukça büyük ve bir taraftan da ihtiyaçların karşılanması için dayanışma seferberliği sürerken diğer taraftan da seçim süreciyle enkaz yıkımının yarattığı yıkım tartışılıyor.

'EN BÜYÜK SANAYİ KENTİ AMA EKMEK, BARINMA, AŞ DERDİYLE  KARŞI KARŞIYA'
Antep'de seçim listelerinin açıklandığı ilk saatlerden itibaren çalışmaya başladık. Antep memleketin en büyük sanayi kentlerinden, nüfusun çok büyük kısmı işçi-emekçi, burası aynı zamanda ihracat rekorları kırılan kentlerden biri. Ama bu ihracat rekorları kırılan kent büyük bir yoksullukla, ekmek derdiyle, barınma derdiyle, aş derdiyle karşı karşıya. Deprem gerçeği bunu iki kat, üç kat artırdı. Antep'in kadım bir kent olarak aynı zamanda halkların bir arada yaşama konusundaki hem arzusu, hem de ihtiyacının açık görüldüğü aynı zamanda her gün küçülen ekmek derdinin de ayrılmaz parçası olduğu görünümü karşımıza çıktı. 

'AKP NEOLİBERAL MUHAFAZAKR POLİTİKALARIN İKTİDARI OLDU'

Seçim sürecine girilmesiyle ittifaklar oluşturulurken kadın kazanımları da ittifaklarda temel bir pazarlık haline getirildi. Özellikle Cumhur İttifakında gördük. Dolayısıyla erkek ittifakıyla karşı  karşıya kaldı kadınlar. İktidar neden seçim sürecinde erkek ittifakını güçlendirme ihtiyacı hissetti?
Özellikle son yirmi yıldır AKP iktidarı devletin elini çektiği her boşluğu kadınların emeğiyle doldurmaya çalıştı. Karşımızdaki iktidar ve onun bütün gerici ittifakları bir taraftan muhafazakarlığı önümüze sürerken halk için ağır sonuçları olan neoliberal politikalarını bir deli gömleği gibi giydirmeye çalıştı. Neoliberal politikalar sözü insanlara çok anlaşılmaz gibi gelebilir ama hayatımızın orta yerinde eğitimin özelleştirilmesi, sağlığın özelleştirilmesi, sosyal hizmet alanlarının tamamının paralı hale getirilmesi, barınma derdi, elektriğe, suya ulaşma gibi temel ihtiyaçların özelleştirilme süreçleri bir taraftan da halkın bütçesiyle oluşturulan boşlukların aile temelli olarak giderilmesine yönelik bir neoliberal muhafazakar politikanın savunuculuğunu yaptı bu iktidar, neoliberal politikaların iktidarı oldu AKP. 

'NEOLİBERAL POLİTİKALARIN FATURASI KADINLAR İÇİN ÇOK AĞIR OLDU'
Bunun faturası kadınlar için çok ağır oldu; eşit vatandaş olamama durumu, aile içerisinde tanımlanıyor oluşu durumunun kendisinin elbette kadınları eşit görmeyen, muhafazakar anlayışın ürünü. Aynı zamanda bütün birikimlerini sermayeye peşkeş çekip onun yükünü emekçi aileler üzerinden kadınların sırtına yüklemeye çalışan iktidar perspektifinde çok büyük bir etkisi vardı. Kadınların buna rıza göstermesi için ikna edilmesi, rıza göstermiyorsa onlara boyun eğdirilmesi için AKP son 20 yıldır kadın haklarını önemli şekilde tırpanladı. En temel eşit vatandaşlık haklarımız gündeme geldi; medeni haklarımızdan şiddete karşı korunma hakkımıza, çalışma hayatından kadınların üreme haklarından annelik haklarına, güvenceli çalışma haklarına kadar pek çok şey bütün bu saldırı politikalarının sonucunda tırpanlanan haklar haline geldi. Sonuçlarını çok ağır yaşadık evde, sokakta, işyerinde; şiddete açık hale gelmekle yaşadık, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda olduğumuzda, niteliksiz işlerde çalışmak zorunda olduğumuzda kadın yoksulluğunun artmasıyla yaşadık. Kreş hakkının kamu okullarında iyi eğitim alma hakları, sağlığa erişim hakları elimizden alındığı için kadınların hem öğretmen, hem doktor, hem hemşire, hem psikolog hem de aynı zamanda açlığı yoksulluğu gidermek üzere yaşamak durumunda kaldıkları süreç olarak yaşadık.

'EMEKÇİ AİLELERDE ERKEKLER EV İÇİNDE İKTİDARIN TEMSİLCİSİ HALİNE GETİRİLDİ'
Tüm toplumun yaşadığı ağır sonuçlar kadınlar bakımından iki kat, üç kat şiddet, vahşet olarak döndü. Emekçi ailelerde erkekler bakımından çalışma yaşamı, toplumsal yaşamı tamamen vahşet ortamı ve bağımlılık ilişkisi söz konusu olduğu için işyerinde, sokakta ses çıkaramayan erkeklerin bütün öfkesini ve şiddetini ev içlerinde tek adam iktidarının bir temsilcisiymiş gibi sürdürücüsü olarak getirildiği dönemler oldu. Bütün bu tablo özellikle kadınları neoliberal muhafazakar politikaların sırtını yasladığı temel bir direk haline getirdi. Bunun faturasını en temel yasal hakların ortadan kalkmasıyla gördük, böyle bir vahşet, şiddet, yoksulluk ve geçim derdi ortasında öfke de büyüdü. 

'SANKİ 21 YILDIR İKTİDARDA OLAN ONLAR DEĞİL GİBİ VAAT VERİYORLAR'
Artık hiçbir parti iktidar partileri ve onun yandaşları kadınları örneğin matematik hesaplarının öyle kusursuz girdileri olarak değerlendiremeyecek durumda. Çünkü yoksulluk artıkça kadınların öfkesi artıyor, işsizlik artıkça kadınların öfkesi artıyor, güvencesizlik artıkça kadınların öfkesi artıyor. Kadınları ikna edemedikleri her koşul sanki 21 yıldır iktidar değillermiş ve bu yükü bize yüklememişler gibi vaatlere dönüştü. 21 yıldır sanki iktidar olan onlar değilmiş gibi bize diyorlar ki 'biz kadınların şiddete karşı korunması için şunları yapacağız, adalet mekanizmalarında kadınların çeşitli şiddete uğramaması için rehberlik büroları oluşturacağız, kadınların yoksulluk sorununu giderilmesi için teşvikler vereceğiz'. Biz bütün bunların anlamını biliyoruz ve bu vaatlere karnımız tok. 

Cumhur İttifakını iktidarda olduğu için eleştirmek kolay daha fazla veri var elimizde. Çünkü hep birlikte yaşadık süreci. Onun karşısında başka bir ittifak olarak Millet İttifakı var ve mutabakat metnini hepimiz gördük. Millet İttifakı kadınların taleplerine ne diyor?

'MODERN GÖRÜNÜMLÜ BİR NEOLİBERAL PROGRAM'
Millet İttifakı kendisini bir restorasyon hükümeti olarak tanımladığını daha ittifakı ilk oluşturma sürecinden beri ortaya koyuyor. Restorasyon programları var halka sunduğu tek şey parlamenter rejimine geri dönmek, liyakat adı altında bugün devletin kurumlarını ele geçirmiş, kendine bağlamış olan AKP iktidarı karşısında bir bürokratik rejimi yeniden düzenleme, yapılandırma programı. Bu yeniden yapılandırma programının ana ekseni aslında AKP'nin sırtını yasladığı neoliberal politikalardan bağımsız bir programa sahip değil. Tam da bu yüzden her ne kadar AKP 21 yıldır patronların sermayenin çıkarlarını korumak üzere bu neoliberal politikalarını muhafazakarlıkla soslandırmışsa şimdi bu neoliberal yan olduğu gibi duruyor ama buna yeni sok, yeni kıyafet nispeten daha demokratik görünümle "modern" görünümlü bir neoliberal program. 

'NEOLİBERAL POLİTİKALARIN AKARI ÇÖZÜM DEĞİL'
Cumhur İttifakının kadınları nasıl yoksullaştırdığını, tüm haklarından soyundurduğuna ilişkin çerçeveyi çizerken muhafazakarlığı bu neoliberal politikalara dayanak haline getirdiği vurgusunu özellikle yaptı. Biz bir restorasyon programında halen halkın toplam birikimini, ürettiğinden aldığı payı yine bu neoliberal politikalarına akarı haline getirecek bir restorasyon ortaya koyuyorsanız buna hangi kıyafet giydirirseniz giydirin halkın özellikle kadın ve çocukların en temel problemlerine çözüm olanağınız yoktur. 

'HALK ONLARCA YIL BORÇLANACAK, FATURASI KADINLARA YÜKLENECEK'
Depremden bahsettik bu depremi felakete dönüştüren en büyük dertlerden biri hali hazırda rant projeleri üzerine kurulu olan bir konut sistemi. Konut sistemini yeniden yapılandırmak için bir sosyal program, devletin kaynaklarının halkın barınma ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında yeniden düzenlenmesi, kaynakların müteahhitlerin, rantlara verilmesi yerine halkın barınma ihtiyacının karşılanmasına aktarmayacağı program ortaya koyuyorsanız ister parlamenter rejim içinde ister diğer rejim içinde halk yine en kötü koşullarda onlarca yıl borçlanarak, borçlanmanın faturası kadınların sırtına yüklenerek, ev içi emeğine yüklenerek karşılanacak. Ev içi şiddeti, ev içi yoksulluğu, ev içi emek sömürüsünün doğuracağı çok açık. 

'KADINLAR TEŞVİK PRİMLERİYLE AİLEYE DAHA FAZLA BAĞIMLI HALE GETİRİLDİ'
Millet İttifakı programında aile içerisinde bir sosyal güvenlik tanımlanıyor. Sosyal yardım sistemi yine aile içerisinde şekillendirilmiş biçimde. Bu ortaya konulan aile yoksulluktan nasıl azade kılınacak, bu ailenin içerisindeki kadınların ve çocukların bağımsız bir hayat sürdürebilmesi için sosyal ve toplumsal koşulları hangi araçlarla yaratacaksanız sorusunun cevabı yok. Kadınların çalışma hayatına ilişkin bu kadar birikmiş güvencesizlik, kayıt dışı niteliksiz işlerin dayatılması sorunu varken, istihdam politikaları bakımından en temel "girişimcilik" teşvik fonları, hibe üzerine kurulu. 21 yıldır bu ülkede üretici köylü kadınlardan, mikro kredilere ev içindeki emeklerin pazar malı haline getirildiği süreçlerde bu teşviklerin kadınla bakımından yeni bağımlılık ilişkileri yarattığını gördük. Kadınlar borçlandırıldılar ve o borçları ödeyemedikleri her koşulda da bu sefer kocalarına, babalarına, ailelerine daha fazla bağımlı hale getirildi. 

Aldıkları girişimcilik hibelerini ödeyemedikleri için çocuklarına borç miras bırakmak zorunda kalan ve bu yüzden intihar eden kadınların örnekleri var bu ülkede. Sadece neoliberal aklın, girişimcilik ruhunu kadınların üstüne kıyafet olarak giydirdiği girişimcilik ruhu da ev içinde "modern girişimci kadın" imgesiyle süslemenin kadınların birikmiş sorunları açısından gerçekten hiçbir şeyi yok. 

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ AÇIK ORTAYA KOYAMAYAN BİR İTTİFAK'
Ek olarak Millet İttifakı bugün bir takım "hassasiyetler" diyerek halkın önüne aslında kadınların ve kadın hareketinin en önemli mücadele gündemini İstanbul Sözleşmesini açık olarak ortaya koyamayan bir ittifak. Bunun somut örneğini, seçim listelerindeki kadınların sayısından da az sayıdaki kadının hangi sıralara yerleştirildiğinden de görüyoruz. Kadın hareketinden gelen, kadınların mücadele birikiminden beslenerek bu listelere girebilen kadın sayısı çok az. Onların da elinde kadın hareketinin birikimini güçlendirecek olanaklarını sağlamayan başka ilişkiler, hassasiyetlerle hareket etmek durumunda. Hakikaten meselenin canımız, hayatımız olduğu karşısında başka bir hassasiyete yer bırakmayacak şekilde savunma durumunda olduğumuz toplam tabloyla karşı karşıyayız.

Temel tablo içerisinde konuşulmayan kesim var mülteci, göçmen, sığınmacı kadınlar. Ki Antep'te de çok var. Onların durumlarına dair ne söyleyebilirsin, nasıl bir çözüme ihtiyaçları var göçmen ve mülteci kadınların?

'ANTEPLİ PATRONLAR VE POLİTİKALAR ANTEP'TE NEFRET TOHUMLARI EKİYOR'
Geçtiğimiz günlerde Antep'te Şahveli Mahallesinde mülteci kadınlarla buluştuk. Ve  Antep'te artık çöküntü alanı haline gelmiş bütün mahallelerinde Suriyeli aileler, kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Antep AKP hükümetinin savaş politikalarının sonucunda akın akın ülkeye giren, Suriyelilerin, mültecilerin bir mülteci deposu haline getirilen kentlerden. Burada özellikle mültecilerin, savaştan kaçıp bu ülkeye sığınan mültecilerin en temel yaşam haklarının hiçbir gereği yerine getirilmezken diğer taraftan da barınma, eğitim, istihdam sorunu en temel vatandaşlık haklarına ilişkin, belgelemeye ilişkin temel sorunlar tümüyle halkın kendi ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına ilişkin boşlukta bırakıldı. Antep'te Suriyeli nüfusu oldukça fazla burası aynı zamanda giriş kapılarından. Aslında o göçün ilk yaşandığı yıllarda daha önceki Kürt göçlerinin de deneyimiyle halkın birbirine sahip çıktığı, savaş mağduru kadın ve çocuklara kapılarını, kalbini açtığı bir tablo söz konusuydu. Ama özellikle Antepli patronların ve yanlış politikalar sonucunda Suriyeli mültecilerin ucuz emek gücü olarak kullanıldığı, işçi ve emekçilerin çalışma koşullarının ağırlaştırılması vesilesi haline getirildiği için de bir taraftan da nefret tohumlarının aynı elde dikildiği süreç. 

'ÜMİT ÖZDAĞ'IN ANTEP'TE ADAY OLMASI TESADÜF DEĞİL'
Ünal da Başpınar da ayakkabı atölyelerinden dokuma atölyelerine, sokaklardan mahallelere her yerde biz çocuk işçileri, kadın işçileri üç kuruşa paraya 14-15 saat çalışan mültecileri görüyoruz. Aynı koşullara çekilmeye çalışılan yerli Türkiyeli işçiler, bu ekmeğin giderek küçüldüğü koşullarda yanlış politikalar sonucunda bir nefret zeminini de oluşturulmaya çalışıldığı bir gerçek var. Antep'in özel olarak seçildiği şuradan da belli kendisi bu ülkede nefret söyleminin, ırkçı söylemlerin alameti farikası, varlığın nedeni bu ülkeye nefret tohumları saçmak olan Ümit Özdağ Antep'in milletvekili adaylarından biri. Bu bir tesadüf olamaz. Burayı birikmiş bütün sorunlarla birlikte nefretin kalesi haline getirmeye çalışıyorlar.

'MÜLTECİLERLE KARDEŞLEŞMENİN ÖNEMİNİ ANLATIYORUZ'
Biz burada Antep'de işçilerle buluşuyoruz, kadınlarla buluşuyoruz, gençlerle  buluşuyoruz. Orada muhakkak ki mülteci sorununu, mültecilere yönelik nefreti, kışkırtmaları mülteci yerli ayırmadan hepimiz için ne anlama geldiğini açıkça konuşuyoruz, ikna etmeye çalışıyoruz. İkna sürecine de ihtiyaç duyulacak kadar devlet politikaları Antep'i özel bir merkez haline getirmiş. Eğitim kurumlarından her yere açılmış mahalle derneklerine nefreti örgütlemeye yönelik açık bir devlet politikası var. Bu politikaların karşısına halkların kardeşliğinin, mültecilerle kardeşleşmenin, hayalini kurduğumuz barış için kardeşlik için huzur için ekmek için önemli olduğunu anlatma sorumluluğuyla karşı karşıyayız. 

'ANTEP'TE IŞID, HÜDA-PAR KARŞIMIZDA'
Şunun da altını çizmek isterim Antep aynı zamanda 2015 yılından beri bu ülkede büyük bir katliamlar zincirinin de planlandığı, katliamların sorumlusu olan IŞİD'çi çetelere yuva haline getirilen kentlerden biridir. Bugün bunun uzantılarını IŞİD'çi çeteleri Antep'in bir uzantısı haline getiren çetelerle anmak isteyen güçlerin de karşımızda olduğu seçim süreci. Cumhur İttifakı listelerinde bütün bu IŞİD'çi çetelerin uyguladığı yöntemleri geçmişte Kürt halkı üzerinde uygulayan, domuz bağıyla anılan bir Hizbullah hareketinin uzantısı olduğunu söylemekten imtina göstermeyen Hüda-Par'ı genel sekreteri karşımızda. Biz bir yandan mülteciler, işçiler, gençler, kadınlar, halkların kardeşliğinin, barışın ne kadar önemli ve hayati tartışırken karşımızdaki güçler de yuvalandıkları yerlerden kafalarını çıkarıp, Cumhur İttifakıyla birlikte devletin olanakları ayaklarının altına serilmiş şeklide sözlerimizi de karşılamaya yönelik bir güç oluşturmak için Antep'te karşımızda. 

Seni kadın özgürlük mücadelesinden, basından tanıyoruz. Birlikte basın özgürlüğü için sokaklarda mücadele yürüttük ve seni parlamentoda görmek istiyoruz. Dolayısıyla bir parlamento mücadelesi ve sokak mücadelesini nasıl yürüteceksin ya da ne ön görüyorsun mücadelenin büyütülmesi için?

'EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI BİR MÜCADELE PLATFORMU'
Emek ve Özgürlük İttifakı bu ülkenin bütün mücadele deneyimlerini, birikimlerini bir arada mücadele platformuna dönüştürmek iddiasıyla yola çıktı. Nitekim kadın hareketinden işçi mücadelesine, doğa savunucularından farklı inançların, etnik grupların, halkların yan yanalığının mücadele alanı olma gibi iddiası var. Meselemiz sadece seçim süreci değil sonraki dönemde de mücadele birikimini daha yükseltmek, ortaya koymak. Emek ve Özgürlük İttifakının ortaya koyduğu mücadele platformu için parlamento mücadele araçlarından yalnızca biri. En önemli gündem maddelerinden, halkların en önemli ihtiyaçlarından bu tek adam rejimini gönderme, birlikte seçim sürecinde parlamento aritmetiğini, sandalye sayıları hesaplanıyor, bir takım projeksiyon oluşturuluyor. Bizim projeksiyonumuz sandalye sayısı üzerinden değil, önümüzdeki dönem Kürt sorununun demokratik çözümünden kadınların en temel demokratik haklarına, gençlerin geleceğine umutla bakması meselesinden emeğin her alandaki sorunlarına ilişkin çok önemli yasal düzenlemeler, çok önemli tartışmalar, süreçler yaşayacağımız açık. 

'TÜM MÜCADELE ALANLARINI MECLİS YAPMAK İSTİYORUZ'
Parlamentoda emeğin, halkların, kadınların, gençlerin, çocukların bütün düzenlemeler içerisinde sözünü, mücadelesini, taleplerini taşıyacak bir çoğunlukta olmamız hem restorasyon programlarıyla hem de diktatörlük programıyla karşımızda ki güçlerin karşısında konumlanmamız önemli. O yüzden bu süreçte mümkün olduğu kadar çok vekille mücadele alanlarını Meclis'e taşımak gibi bir niyetimiz var. Ama bir mücadele platformu olduğumuz için de mesele Meclis'i araç olarak kullanmak değil mücadele alanlarının tamamını Meclis haline getirmekle ilgili derdimiz var. Kadın mücadelesinin içinden geliyorum aynı zamanda basın emekçisiyim. Bu ülkede sansür ne demek, baskı ne demek birlikte yaşadık, deneyimledik. Bir kadın olarak aynı zamanda bütün soyutlayarak anlattığımız hedef haline getirilmemizin ne demek olduğunu iliklerimize kadar hissettik. Ama gücümüze güveniyoruz bu nedenle. Basit bir gerçeğimiz var hangi partiye oy vermiş olursa olsun, hangi inançtan geliyor olursa olsun, kendini nasıl tanımlıyor olursa olsun bu ülkenin halklarının, kadınlarının ekmeğinin büyümesinin ihtiyacı var; huzurunun artmasına, geleceğe güvenle bakmasına, şiddete uğramadan bağımsız bir hayat sürmek, eşit bir vatandaş olmak gibi bir ufku var. Biz bu ufku hep birlikte mücadele gündemine dönüştürmek istiyoruz. 

'MÜCADELENİN PARÇASI OLAN KİMSE YALNIZ KALMAYACAK'
Bir örnek vermek istiyorum. Ev ziyaretleri yapıyoruz, seçim bürosu açılışlarında halkla buluşuyoruz, evlerine davet ediyorlar. Seçim anlayışı çok yerleştirilmiş ya bu ülkeye, burjuva siyasetin en önemli dayanağı kapı kapı çalış, içeri girdiğinde vaat vermek, süslü laflar etmek. Bize de "siz peki ne vaat ediyorsunuz" diye soruyor kadınlar, şunu diyoruz "ne vaadin varsa o sorun için mücadele araçları oluşturmak, mücadele araçlarında asla yalnız kalmayacağının güvencesini vermek". Böyle söyleyince şaşırıyorlar. Bu ülkede biz çocuklar için bir öğün yemek kampanyası yürüttük, bir öğünün, yemeğin bu ülkenin devletin sağlaması gerektiği kampanyasını açıkladığımızda ,"yapamazlar" dediler, "nasıl olacak" dediler, "hangi talebimizi yerine getirdiler" dediler. Dedik ki bunun araçlarını yaratalım, gidelim kapıları çalalım, okul okul, mahalle mahalle dolaşalım bakalım görelim gerçekten halkın, kadınların önemli taleplerinden biriyle hangi partiye oy verdiği önemsiz nasıl sahiplenecek. Neticede öyle oldu yüz binlerce imza topladı kadınlar, tüm siyasi partiler seçim kampanyasının aracısı haline getirdi. Sanki 20 yıldır ben iktidarmışım gibi AKP, "biz de bunu yapacaktık, okul öncesi eğitim programının parçası haline getireceğiz" dedi. Yetmez dedik, kadınlara güven geldi, biz gerçekten canımıza dokunan bütün mücadele gündemlerini ortak sahiplenilebilir bir araçla, yan yana durabilir hale getirebilirsek siyaseti de parlamentoyu da tüm siyasi partilerin de bize yüzünü döndüklerinde söylediklerini etkileyeceğiz. Parlamentoda yapacağımız en önemli şey mücadele araçlarını genişletmek, araçları kullanarak tüm mücadelenin parçası olan hiç kimsenin yalnız kalmayacağı, mücadelenin sonuçlanacağı bir zemini hep birlikte oluşturmak.