21 Kasım 2024 Perşembe

Kahrolsun faşizm, yaşasın halkların eşitliği

Sömürgeci politikalara, işgal saldırılarına, gerilla güçlerinin tasfiyesine yönelik söz söylemeyen, sokakta eylem örgütlemeyen, faşist şeflik rejiminin yıkılmasını istemeyen bir barış mücadelesi kabul edilemez. Barış mücadelesini bir sözden çok eyleme geçirmek bu dönemin tarihi görevi olduğu kadar devrimci, sosyalist ve sosyalist yurtsever olmanın da gereğidir. 1 Eylül günü emperyalist savaşlara ve sömürgeci işgale karşı halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi büyütülmelidir.

Son yıllarda sık sık sömürgeci Türk devletinin MİT memuru olarak Irak'a giden Hakan Fidan bu sefer dış işleri memuru olarak 22-24 Ağustos tarihleri arasında Hewler, Erbil ve Bağdat'a gitti.

Faşist şeflik rejimi adına işbirlikçi KDP ile çeşitli görüşmeler yapan Hakan Fidan, Bağdat-Hewler arasında mekik dokuyor. Yakın zamanda faşist şef Erdoğan'ın da Irak'a gideceği belirtiliyor. KDP ile yapılan  görüşmelerde PKK ile mücadelede etkin işbirliği, Irak ve bölgeye yönelik tehditler, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) petrolünü Türkiye'ye taşıyacak boru hattı projesi başta olmak üzere ekonomik ve siyasi ilişkilerin ele alındığı yönünde açıklamalar yapıldı. Irak yönetimi, Türkiye'ye IKBY' nin çıkardığı petrolü Kerkük-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı üzerinden ithal ettiği için dava açmıştı. Faşist rejimin tüm çabalarına rağmen Irak, açtığı davadan vazgeçmedi. Yolsuzluk davası sonuçlandı ve Türk devleti yüklü bir para cezasına çarptırıldı. IKBY'den Türkiye'ye gelen 450 bin varillik petrol ihracatı da durduruldu. Irak yönetimi elektrik borçlarından dolayı petrolü İran'a vermeyi planlıyor. Petrolün yeniden akışı konusunda herhangi bir anlaşmanın olmadığı açıklansa da faşist şef Erdoğan, KDP ile yaptığı görüşmelerde beş aydır alamadığı petrolün yeniden akışının yollarını bulma arayışında. Mesrur Barzani ve Hakan Fidan'ın mutlu mutlu poz verdikleri basın açıklamasından PKK'nin etkisizleştirilmesi ve tasfiye edilmesi, MSA'ya saldırının düzenlenmesi, bazı Kürt yönetici kadroların katledilmesi gibi konularda anlaştıkları ortaya çıkıyor. Bu fotoğraf KDP'nin sömürgeci Türk devleti ile kirli iş birliğini gösteren utanç karelerinden biri olarak tarihe geçecektir.

Bu görüşmelerin hemen ardından sömürgeci faşist Türk devleti Hewler'e bağlı Biradost bölgesini farklı zamanlarda üç kere bombaladı. Bu saldırılarda birçok insan katledildi ve yaralandı. Kuzey-Doğu Suriye'de Qamişlo-Amude yolu üzerinden yapılan saldırıda Jin TV kameramanı Nacmeddin Feysel katledildi, kadın muhabir Delila Egid ise ağır yaralandı. Amed Silvan ilçesinde HPG güçleri ile çatışma yaşandı, beş köylü işkence yapılarak gözaltına alındı. Kürdistan'da ekolojik yıkıma neden olan orman yangınları yaşandı. Burjuva cumhuriyetin yüzüncü yılında sömürgeci faşist rejim Efrin'den Derik'e, Musul'dan Kerkük'e kadar ilhak ederek Misak-ı Milli hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Kendisi açısından "beka" sorunu" diye tarif ettiği Kürt sorununu PKK'siz çözmek için varını yoğunu ortaya koyuyor. Gerilla güçlerini tasfiye etmek için SİHA ve İHA'larla saldırıyor. Kimyasal silah kullanıyor. "Çöktürme planında" hedeflediği stratejiye ulaşmak için ne yaparsa yapsın gerillanın direnişi karşısında çaresiz kalıyor. Askeri teknolojik üstünlüğüne rağmen Gare, Zap, Metina ve Avaşin gibi işgal saldırılarında hezimete uğradı. Yaşadığı yapısal kriz derinleşti. Aldığı bu yenilgiler sonrası gerilla güçlerinin tasfiyesi açısından stratejik planını hayata geçirmek için son dönemlerde KDP ile daha sık görüşüyor. Basına yansıyan açıklamalardan  AKP-MHP faşist blokunun Gare'ye yönelik işgal saldırısı hazırlığı içerisinde olduğu görülüyor. Gare'ye yönelik herhangi bir işgal saldırısı hazırlığı Medya Savunma Alanları'na (MSA) saldırı demektir. İnkarcı sömürgeciliğin bu konuda KDP ile anlaştığı görülüyor. Elbette bu saldırı konsepti için sadece AKP-MHP faşist ittifakının onayı yetmez, ABD ve Irak yönetiminin de onay vermesi gerekiyor.

Hakan Fidan, Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile Bağdat'ta yaptığı görüşme sonrası "PKK'nin Irak topraklarını işgal ettiğini ve bir "terör örgütü" olarak tanınmasını istedi. Irak topraklarını işgal ederek 100 karakol, askeri üs ve MİT merkezleri açan faşist rejim utanmadan Irak'ın egemenliğinden ve toprak bütünlüğünden söz etmektedir. Türk sömürgeciliği, bu açıklamasıyla bir taraftan Irak topraklarındaki askeri işgalini Irak yönetimine kabul ettirmeye çalışıyor, diğer taraftan da Gare'yi işgal saldırısını KDP aracılığıyla gerçekleştiğini bildiği için KDP'yi PKK ile savaşında sahaya sürmeye çalışıyor. Bu da KDP-PKK arasındaki bir savaş anlamına geliyor.

Gare'de bir askeri üs kurmayı planlayan faşist şef, askeri üs aracılığıyla Zap, Metina ve Avaşin'e işgal saldırılarında elini rahatlatmaya çalışıyor. Böylece Kandil'i kuşatarak, Şengal ve Rojava ile MSA arasındaki bağlantıları tamamen keserek Kürt özgürlük hareketini askeri ve siyasi olarak tasfiye etmek istiyor. Gare'ye yapılacak olası bir askeri saldırının dört parça Kürdistan'a yapıldığını görmek gerekiyor. Ancak, sömürgeci faşist Türk devletinin işi o kadar kolay değil. Bu stratejik amaçlarına ulaşabilmesi için PKK'yi askeri olarak yenilgiye uğratması gerekiyor. Çünkü politik İslamcı saray rejimi, varlığını PKK karşısında alacağı askeri zaferlere bağlamış durumda. Sömürgeci ordunun bütün vahşetine, kirli savaş politikalarına, askeri gücüne rağmen gerilla direniyor. Ve bu sömürgeci planların gerçekleşmesinin önünde güçlü bir barikat olarak duruyor.

Erdoğan diktatörlüğünün amacı sadece gerilla güçlerinin tasfiye edilmesi değildir. Aynı zamanda Türkiyeli devrimcileri, sosyalistleri birleşik mücadele bakış açısından koparmaktır. MSA'nın ele geçirilmesi birleşik devrimin yenilmesi demektir. Faşist şeflik rejiminin Bakur Kürdistan'da demokratik hak ve özgürlüklere saldırması, emekçi sol hareketi ezmesi ve tasfiye etmesi demektir.

Emekçi sol hareket, MSA'ya yönelik olası bir saldırı karşısında ortak tutum takınarak, bulunduğu her yerde savaşa karşı onurlu barış talebini yükseltmeli. Direnişi örgütleyerek, gerilla güçlerinin yanında olduğunu göstermelidir. Önümüz 1 Eylül Dünya Barış Günü. Emekçi sol hareket başta olmak üzere emek ve demokrasi platformları barış konusunda açıklamalar yapmaya başladı. "Barış"ın gelmesi taleplerini yükseltiyor. Burada sorulması gereken nasıl bir barış istendiğidir. Özellikle "çöktürme planının" devreye sokulmasından sonra sömürgeci işgal politikalarına itiraz etmenin ağır bedelleri oldu. Barış Akademisyenleri KHK ile ihraç edildi. Aydınlara, gazetecilere, devrimcilere davalar açıldı. Tahir Elçi katledildi. İşgal saldırılarına "Hayır" demek vatana ihanet sayıldı. Kürdistan'daki sömürgeci işgal politikalarına karşı söz söylemenin büyük bedeller ödemeyi gerektirdiği bir gerçektir. Ancak bedel ödemeden barışın gelmeyeceği de açıktır. Devletin tüm saldırı ve baskı politikalarına rağmen Kürt sorununda emekçi çözümü, adil ve onurlu bir barışı savunmak; işçi sınıfının öncülerinin temel görevlerinden biridir. Kürdistan'daki ulusal demokratik talepleri görmeyen, faşist şeflik rejiminin sömürgeci-işgal politikalarına söz söylemeyen, İmralı'daki mutlak tecridin kaldırılması için mücadele etmeyen barış mücadelesi kabul edilemez.

Aynı şekilde, Barış Annelerinin ifade vermeye giderken trafik kazası sonucu yaşamını kaybetmelerini kirli savaş politikalarına bağlamayan, faşist şeflik rejiminin yıkılmasını mücadelesiyle buluşmayan bir  barış mücadelesi de kabul edilemez. Bundan dolayı bu yıl ki 1 Eylül Barış Günü eylemlerinde sömürgeci faşist rejimin kirli savaş politikaları hedef alınmalıdır.  Eylem alanlarında; "Saraya savaş, halklara barış", "MSA'ya saldırılara hayır", "Kirli savaşa değil emekçiye bütçe", "Kahrolsun faşizm, yaşasın halkların eşitliği", "Kürt sorununda emekçi çözüm" gibi şiarlar kullanılabilir.
Uzun zamandır Kürdistan'a, MSA'ya yönelik saldırılar karşısında emekçi sol hareket durumu sessizce geçiştiriyor. Bugün faşizme karşı mücadelenin en temel konusu Kürdistan'daki işgal saldırılarına, kirli savaşa karşı çıkmaktır. Sömürgeci politikalara, işgal saldırılarına, gerilla güçlerinin tasfiyesine yönelik söz söylemeyen, sokakta eylem örgütlemeyen, faşist şeflik rejiminin yıkılmasını istemeyen bir barış mücadelesi kabul edilemez. Barış mücadelesini bir sözden çok eyleme geçirmek bu dönemin tarihi görevi olduğu kadar devrimci sosyalist ve sosyalist yurtsever olmanın da gereğidir. 1 Eylül günü emperyalist savaşlara ve sömürgeci işgale karşı halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi büyütülmelidir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 30 Ağustos tarihli 131. sayılı başyazısı.