20 Nisan 2024 Cumartesi

Ivana Benario yazdı | Peru'da darbe girişimi ve halk ayaklanması

Halkın sokağa çıkmasının pek çok nedeni vardı. Kitlesel seferberlik, mevcut rejime, ekonomik duruma, hükümetin sağlık krizini çözememesine, yolsuzluğa, burjuvazi ve onun temsilcilerine karşı gelişen bir tepkiydi. Halk ayaklanması içinde etkin yer alan Demokratik Halk Bloku gibi devrimci güçler, burjuva kurumların meşruluğunu zaten yitirdiği koşullarda, çözümün parlamentoda olmadığını vurgulayarak, şirketlerin ve bankaların kamulaştırılmasını, işçi ve yerli halk meclislerinin kurulmasını, sağlık ve eğitim sistemi için acil uygulanması gereken programlar ile halkın örgütlü gücünü inşa etmeyi hedefliyor.

Peru'nun yaşadığı politik, ekonomik ve Covid-19 krizinin tam ortasında, 9 Kasım'da, muhafazakar ve neoliberal güçlerin bir ittifakı (AP, APP, Fujimori'nin Fuerza Popular partisi, APRA, FREPAR, FA ve UPP), Peru Devlet Başkanı Martin Vizcarra'nın yolsuzluk suçlamaları nedeniyle görevden alınmasına karar verdi. Karar, kendisine yöneltilen suçlamaları reddeden Vizcarra'nın 2014 yılında güney Moquegua vilayetinin valisi iken inşaat projeleri için 630 bin dolardan fazla rüşvet aldığı iddialarına dayanıyor.

Uluslararası madencilik şirketlerinde lobici ve Moquegua'nın eski valisi olan Martin Vizcarra, adanmış bir neoliberaldir, ancak görevden alınması Brezilya faşist Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'ya yakın, çok daha sağdaki güçler tarafından kışkırtıldı. Bu güçler uzun zamandır Vizcarra'yı hedef alıyordu ve Eylül ayında Vizcarra'yı çalışanlarına kendisini yolsuzluk iddialarından uzak tutmaları talimatı verdiği iddia edilen ses kayıtlarını sunarak görevden almaya çalışılmıştı.

Kongre, görevden alma işlemlerinin başlaması için oy kullandı, ancak Vizcarra'nın görevden alınması için yapılacak bir oylama, Kongre'ye başkanlık eden Manuel Merino'nun, Peru ordusunun desteğini aradığı ve bir kabine kurmaya başladığı ortaya çıkınca çöktü. Merino, Peru burjuvazisinin en yozlaşmış ve gericisi kesimini temsil eder, madencilik şirketleriyle ve faşist fujimoristlerle yakın bağlantılı olan sığır çiftçisidir.

Kasım ayında Kongre'de, bu sefer Vizcarra'ya ekonomiyi kötü idare etmekle ve vali olduğu süre boyunca rüşvet kabul etmekle suçlayarak ikinci bir saldırı gerçekleştirildi. Kongre hızla başkanın görevden alınmasına karar verdi ve onun yerine Merino Vizcarra'nın yürürlüğe soktuğu yolsuzlukla mücadele yasasını geri almayı taahhüt eden sağcı bir kabine getirildi.

Yolsuzluğa karşı yapılan bu "parlamento darbesi", bizzat kendileri yolsuzluk bataklığına saplanmış kongre üyeleri tarafından gerçekleştirildi. Vizcarra'nın görevden alınmasına oy veren 105 milletvekilinden 68'i hakkında halihazırda yolsuzluk iddiaları ile süren soruşturmalar bulunuyor.

Yani darbenin asıl nedeni yolsuzluk değil; Peru siyasal rejiminin 1992 yılında Fujimori liderliğinde inşa edilen faşist diktatörlüğünün ardından ülkenin içine saplandığı yapısal krizdir.

Fujimori, bir darbeyle Kongre'yi ortadan kaldırdıktan sonra 1993 yılında Şili'nin Pinochet anayasasını model alarak emperyalist küreselleşmenin örnek anayasalarından birini oluşturdu. Peru'yu uluslararası şirketlerin sınırsız yağma ve talanına açtı. IMF kurallarını tutarlı bir şekilde uyguladı ve dizginsiz yabancı yatırım ve sömürü için yol gösterici ilkeleri anayasaya sabitledi. Faşist yöntemlerle, antikomünist ideolojik kuşatmalarla ve devrimci Aydınlık Yolu'na karşı yürütülen kirli savaşla, amansız devlet terörüyle yazılan burjuvazinin bu "başarı öyküsü" işçiler ve köylüler için kolektif hakların tasfiye edilmesi anlamına geliyordu. Fujimori diktatörlüğü yolsuzluğun tavan yapmasına, partiler sisteminin çökmesine, devlet kurumlarına mafya ağların yerleşmesine yol açtı.

2000 yılında Peru faşist burjuva diktatörlüğünden burjuva demokrasiye geçiş yaptığında bu mafya ağlar ve yolsuzluk Peru devletinin en karakteristik özelliği haline geldi. Yolsuzluktan dolayı görevden alınan, hapiste olan, hatta intihar eden (Alan Garcia) cumhurbaşkanlarının sayısı, kongre temsilcilerinin yüzde elliden fazlasına karşı yürütülen yolsuzluk (ve cinayet gibi bir dizi başka) suçlamaları bunun bariz örnekleridir.

2016 yılında yolsuzluktan dolayı hapiste bulunan faşist Fujimori'nin kızı Keiko Fujimori'ye karşı seçimleri kazanan Pedro Pablo Kuczynski yolsuzluktan dolayı 2018 yılında istifa etmek zorundaydı ve yerine Başkan Yardımcısı Vizcarra geçmişti. Vizcarra halk desteğini sağlamak için yolsuzluğa karşı biriken öfkeye dayanarak yolsuzluk karşıtı mücadele başlatacağını duyurdu. Maden ihracatına dayalı bir ekonominin yavaşladığı, yolsuzluk skandallarının arttığı ve Peru'nun yürütme ve yasama organları arasındaki siyasi çatışmanın olduğu bir dönemde kendi ayrıcalıklı konumlarını tehdit altında hisseden darbe ittifakı başkan Vizcarra'yı görevden aldı.

Ama görünen o ki, darbe ittifakı Peru halkının sokak gücünü öngöremedi. Vizcarra görevden alındıktan sonra Peru'nun her yerinde, kıyıda, And Dağlarında ve Amazon'un ovalarında, kendiliğinden protesto yürüyüşleri gelişti. Gösteriler gün geçtikçe büyüdü. 12 ve 14 Kasım'da bir milyonu aşkın insan iki büyük protesto yürüyüşüne katıldı, faşist diktatör Alberto Fujimori yönetimin ardından gelişen sürecin, yani son 20 yılın en büyük sokak gösterisini düzenledi.

Halkın sokağa çıkmasının pek çok nedeni vardı. Kitlesel seferberlik, mevcut rejime, ekonomik duruma, hükümetin sağlık krizini çözememesine, yolsuzluğa, burjuvazi ve onun temsilcilerine karşı gelişen bir tepkiydi. Peru, Covid-19 salgınında en yüksek ölüm oranlarına sahip ülkelerden biridir, salgın ortasında ekonomiyi "yeniden harekete geçirme" planları ücret kesintilerini, işten çıkarmaları, işçi hakları ihlallerini, çalışma saatlerinin artmasını vb. içerdi.

Bu tablo karşısında Vizcarra'nın görevden alınması çok geniş kesimlerin tepkisine yol açtı: Yerli dernekler, maden işçileri, sendikalar, sol partiler, insan hakları ve çevre örgütleri, kadın ve LGBTİ+ örgütleri birlikte direndi. Siyasal sınıfları sorgulayan gençlik, gösterilerde "generacion equivocada" (yanlış kuşak) olarak öne çıktı ve darbecilere şu mesajı verdi: Eğer mücadeleye girişmiş halk kitlelerine saldırırsanız sonuçlarını da göze almak zorundasınız.

Devlet güçlerinin ayaklanmaya yanıtı, 2019 Şili ayaklanmasını anımsattı, tazyikli su, göz yaşartıcı gaz, plastik mermilerle saldırı, ölümlere ve çok sayıda yaralılara yol açtı. Ancak Şili'de olduğu gibi, devlet terörü gösterilerin son bulmasına değil, tam tersine onların büyümesini sağladı. Çok kısa bir sürede özsavunma ve dayanışma pratikleri geliştirildi. Başarısız devlet terörü, sermaye temsilcilerini bir strateji değişikliğine zorladı. Kongre Başkanı Manuel Merino 5 gün sonra görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Bunu başka tavizler de izledi. Kongre, Nisan'da gerçekleşecek olan genel seçimlerine kadar Francisco Sagasti'yi geçici başkan ve insan hakları avukatı Mirtha Vásques'i başkan yardımcısı olarak atadı. Sagasti, protestoları polis reformuyla yatıştırma çabasına girişti. Ancak hareket bunlarla yetinmeyeceği mesajını verdi ve tabandan anayasal bir süreç başlaması için çağrı yaptı. Darbe girişimine karşı gelişen halk ayaklanması değişik mücadelelerin önünü de açtı. Öyle ki Aralık ayında militan grevler ve yol kesmelerle Kongre'yi asgari ücretin altında çalışmaya izin veren yasayı kaldırmaya zorlayan bir tarım işçi hareketi ortaya çıktı ve zafer kazandı. En son sağlık emekçileri pandemiden dolayı daha da ağırlaşan çalışma koşullarına karşı açlık grevine başladı.

Halk ayaklanması içinde etkin yer alan Demokratik Halk Bloku gibi devrimci güçler, ayaklanmayla birlikte Peru sınıf mücadelesinde yeni bir dönemin başladığını, kapitalizmin organik kriz, geniş kitlelerin ise uyanış halinde olduğunu, deneyimi olmayan gençlerin hızlıca politikleştiğine ve toplumsal mücadelenin motor gücü haline geldiğine işaret etti.

Burjuva kurumların meşruluğunu zaten yitirmiş olduğu koşullarda, çözümün parlamentoda olmadığını vurgulayarak, şirketlerin ve bankaların kamulaştırılmasını, işçi ve yerli halk meclislerinin kurulmasını, sağlık ve eğitim sistemi için acil uygulanması gereken programlar ile halkın örgütlü gücünü inşa etmeyi hedefliyorlar.