21 Kasım 2024 Perşembe

İstifa değil faşist şeflik rejimiyle hesaplaşmaya

Üçüncü cephe güçleri bakımından "hükümet istifa" sloganında somutlaşan hesap sorma isteğini okumak ve kitleleri bu talebin çağrıcısı olmaktan çıkararak aktif uygulayıcı kılmak, dayanışma seferberliğinin de ana gündemi olmalıdır. Depremle derinleşen devlet-halk çelişkinin "hükümet istifa" sloganıyla minimize etmek isteyen burjuva muhalefete karşı, halklarımızın talep ve özlemlerinin tek temsilcisi üçüncü cephedir. Seçim sandıklarına sığmayacak denli büyük olan halklarımızın öfkesi ancak ve ancak katillerden ve onların düzeninden hesap sorulduğunda geçecektir. Halklarımızın yaraları ise toplumsal dayanışma ve mücadele yolundan rant ve talan düzeni yıkıldığında sarılacaktır.

Maraş depremi, her yerinden çürümüş, kokuşmuş kapitalist faşist burjuva devlet düzeninin ve onun faşist şeflik rejiminin net fotoğrafını ortaya çıkardı. Deprem sonrası, milyonlarca insanımız sokakta donma tehlikesi ile karşı karşıyayken ve devletten çadır isterken, devletin kurumu Kızılay'ın depremin ilk günlerinden itibaren çadır dağıtımına değil ticaretine başladığı ortaya çıktı. Kızılay, binlerce çadırı Ahbap derneğine ve başkaca kuruluşlara iki katı fiyatına satarak kar etti. Çadır satışlarına gıda satışlarını da ekleyen Kızılay tüccarlığı, faşist şeflik rejiminin ruhuna yakışır bir pratik izledi. Bu noktada etik, ahlak tartışmaları yapmak havanda su dövmeye benziyor. Rant ve talan üzerine kendini bina eden faşist şeflik rejiminin, başka türlü davranması zaten beklenemez.

Deprem yardımlarının gaspı, dayanışma seferberliğinin engellenmesi, depremzedelerin "devlet nerede?" haykırışlarının paramiliter çete, polis, asker işkencesiyle yanıtlanması, depremzedelere parmak sallanarak tehdit edilmesi, enkazların altında kalan insanlarımıza hafriyat muamelesi yapılması, deprem kentlerinde arsa, inşaat, götürü rantının paylaşımı yirmi günlük icraatın kısa bir özeti sadece. Faşist şeflik rejimi, hükümet değil devletin ta kendisidir. Dolayısıyla depremin enkazları altında kalan, kapitalist burjuva faşist şeflik rejimi devletidir.

Depremle halklarımız son yüzyılın en ağır acı ve kayıplarından birini yaşamak zorunda bırakıldı. Bu acı günlerinin orta yerinde, iki somut gerçeklik halklarımızın ortak toplumsal bilincine dönüştü. Birincisi, kapitalist burjuva düzenin tüm yabancılaştırma saldırılarına rağmen emekçi halklarımızın bilincinde verili olan toplumsal dayanışma seferberliği, tüm baskı ve engellemeleri aşarak deprem bölgelerine ulaştı. Toplumsal dayanışma ve güven halklarımızın gelecek umudunun ışık kaynağına dönüştü. İkincisi ise "Devlet nerede" sorusunda somutlaşan kapitalist burjuva devletin kar ve ranta dayanan yıkımı, katliamcı gerçeğini kavrayan; "hükümet nerede?" demek yerine "devlet nerede?" sorusuyla faşist şeflik rejiminin devletleşen karakterini ve yapısını çözümlemiş halklarımızın toplumsal bilincinin dışa vurumu oldu. Tam da bu nedenle halklarımız salt faşist şeflik rejimine değil, sorunun esas kaynağı olan kapitalist burjuva devlete de isyan etmektedir.

Şimdilerde deprem bölgelerinde enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken, halklarımızın biriken öfke ve tepkisinin kime yöneleceği sorunsalı belirginlik kazanmaya başladı. Faşist şeflik rejimi, ilk günden ilan ettiği OHAL ile bu süreci nasıl ve hangi araçlarla yöneteceğinin rotasını oluşturdu. Burjuva muhalefet ise bu öfkeyi faşist şeflik rejimine yönelterek, siyaset zeminini genişletme ve depremi fırsata dönüştürme derdinde. CHP'sinden İYİP'ne burjuva muhalefetin tüm kesimlerinin hareket noktası, faşist şeflik rejiminin burjuva devletin Kızılay, AFAD, ordu ve bilumum kurumlarında sözüm ona yarattığı tahribat, içini boşaltma yolundan yıkımı ağırlaştırdığı. Burjuva devletin eskiden sözde güçlü kurumlarının, işleyen sistemlerinin faşist şeflik rejimince zayıf düşürülmesinin, sorunun esas kaynağı olduğu bilinçlere kazınmaya çalışılmaktadır. Bu yoldan sorunun kapitalist burjuva devlette değil, onun iktidarını elinde tutan AKP-MHP ortaklığında olduğu propaganda edilmektedir. Böylelikle halklarımızın, burjuva kapitalist devlete duydukları öfke sönümlendirilmek istenmektedir. Burjuva muhalefet halklarımıza "AKP-MHP gitsin, devlet yaşasın biz gelelim çözeceğiz" demektedir.

İki burjuva cephenin, kapitalist burjuva devletin korunmasındaki siyasi ortaklığına karşı; üçüncü cephe, halklarımızın geleceğini kazanmasının, yıkım ve katliamcı devlet düzenine karşı demokratik toplum düzeninin yaratılmasının öncüsüdür. Deprem katliamının birincil dereceden sorumlusu faşist şeflik rejimi olduğu kadar kapitalist burjuva devlet düzenidir. Ölümü görmüş emekçi halklarımızı, sıtmaya razı etme gayretinde olan burjuva muhalefete karşı; emekçi halklarımızı geleceklerini kazanmak için demokratik toplum düzeni mücadelesi hedefine bağlamak ve katillerden hesap sormak, üçüncü cephe güçlerinin somut görevidir. Emekçi halklarımızın kapitalist burjuva devlete ve faşist şeflik rejimine yönelen öfkesini, üçüncü cephede örgütlemek tarihsel sorumluluk olduğu gibi geleceğin kazanılmasının da birincil koşuludur.

Futbol taraftarlarının, deprem sonrası oynanan ilk maçlarda Gezi günlerini anımsatan pratiği, halklarımızın biriken öfkesinin kitlesel dışa vurumudur. Fenerbahçe taraftarlarının başlattıkları ve faşist şefin suç ortağı Devlet Bahçeli'nin tehditlerine inat Beşiktaşlı taraftarlarda tribünlerden "Hükümet istifa" sloganını haykırdı. Faşist şefin katil bakanı Süleyman Soylu, üst perdeden tehditler savurmada gecikmedi. Ismarlama Kayseri, Erzurum Spor kulüplerine devlete güven açıklamaları yaptırıldı. Ki bu kulüplerin çoğu AKP'nin doğrudan yönetimindeki kitle denetim ve hegemonya araçları konumundadır.

Faşist şeflik rejimi ve devletine karşı milyonların biriken öfkesi bu sloganda simgeleşen talebe sığmayacak denli büyük. Burjuvazinin tüm bölükleri için, deprem sonrası sorulan "devlet nerede?" sorusunun ortaya çıkardığı toplumsal bilincin yaratacağı kopuş potansiyeli büyük bir korku ve kaygı kaynağıdır. Bu sorunun yerine "hükümet istifa" sloganının ikame edilmesi, burjuvazi bakımından rahat nefes almak anlamına gelecektir. Bu yoldan sorunun gerçek kaynağı olan, kapitalist burjuva devlete karşı biriken öfke silikleştirilmek, toplumsal bağlar yeniden güçlendirilmek istenmektedir.

Üçüncü cephe güçleri bakımından "hükümet istifa" sloganında somutlaşan hesap sorma isteğini okumak ve kitleleri bu talebin çağrıcısı olmaktan çıkararak aktif uygulayıcı kılmak, dayanışma seferberliğinin de ana gündemi olmalıdır. Depremle derinleşen devlet-halk çelişkisini "hükümet istifa" sloganıyla minimize etmek isteyen burjuva muhalefete karşı, halklarımızın talep ve özlemlerinin tek temsilcisi üçüncü cephedir. Seçim sandıklarına sığmayacak denli büyük olan halklarımızın öfkesi ancak ve ancak katillerden ve onların düzeninden hesap sorulduğunda geçecektir. Halklarımızın yaraları ise toplumsal dayanışma ve mücadele yolundan rant ve talan düzeni yıkıldığında sarılacaktır.

Üçüncü cephe güçleri, halklarımızın birleşik mücadelesini yaratma yolundan "Hükümet istifa" çağrısını "Faşist şeflik rejimi ve düzeniyle hesaplaşmaya" dönüştürme görevini somut örgütlenmeler yoluyla ve sokağı ısrarla tutarak başarabilir. Bunun için en başta depremden etkilenen halklarımızla salt mağduriyet ilişkisi kurmadan, barınma, beslenme, sağlık haklarını gasp eden, yok eden kapitalist burjuva düzenden koparıp alma mücadelesini büyütmeye çağırmalıyız. Depremzede halklarımız, kendilerine dayatılan konut kredileri adı altında borçlandırılmaya, rant politikalarına, kentlerini terk etmeye zorlanmaya isyan etmelidir. Depremzedelerin bulundukları noktalardan yansıyan lokal öfke ve haykırışlarını birleştirmeliyiz. Başta Antakya olmak üzere deprem bölgelerine yığılan JÖH, PÖH ve paramiliter çetelerin birincil görevi bu isyan potansiyelini ortaya çıkmadan yok etmek. Üçüncü cephe güçlerinin birincil göreviyse, bu haklı isyanı büyütmek, doğru adresiyle buluşturmak ve hesap sormak. Faşist şef kitleleri helalleşmeye çağırarak halklarımıza hesap vermekten kaçmaya, kendi bekasını güvencelemeye çalışıyor. Yoksullar, emekçiler, halklarımız ölsün ama faşist şefin yönettiği saraylı ve şatafatlı sefahat düzeni sürsün istiyor.

Faşist şeflik rejimi halklarımızın büyüyen öfkesinin yaratacağı patlamaların güçlü potansiyelinin farkındalığı ile sokağa çıkan ve suçlarını deşifre ederek, hesap sorma kararlılığını haykıran tüm güçlere azgınca saldırıyor. Halklarımızın geniş bölüklerinin, sokağı terk etmeyen öncü güçlerle buluşmasından korkuyor. Adına asrın felaketi dediği depremi katliamının yaratacağı fırtınanın bir kasırgaya dönüşerek kendisini ve faşist düzenini küle dönüştürme gücüne sahip olduğunu biliyor. Halklarımızdan arsızca helallik isteyen faşist şeflik için asrın felaketini, halklarımız için asrın zafer günlerine çevirmek tüm güncelliğiyle önümüzde duruyor.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 03 Mart tarihli 105. sayı başyazısı.